Fransızların dünya tarihinde dönüm noktası oluşturan siyasal ve toplumsal devrimi (1789-1804). Bu olay Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başı sayılmıştır. Yeniçağ'da Avrupa'nın güçlü devletlerinden olan Fransa koyu bir mutlakiyetle yönetiliyordu. Bu ülkede eşitlik ve özgürlük yoktu Oysa, Fransızlar, artık soyluluğa, dine ve göreve dayanan ayrıcalıklara katlanamaz olmuşlardı. Endüstri topluma yeni bir anlayış getirmişti. Fransa, için için kaynıyordu. Sonunda çok kanlı bir ihtilâl çıktı. Fransız ihtilâlinin çeşitli nedenleri vardır:
Krallık Yönetimi: Fransa krallarının yetkileri çoktu. Krallar, kendilerini, Tanrı'nın yeryüzündeki vekilleri olduklarını sanıyorlardı. XVI. Lui (Louis XVI), "Yüksek yetkilerini kullanmasından, Allah'tan başka kimseye hesap vermek zorunda olmadığını" söylemişti. Kralın isteği kanundu. Yine aynı kral, "Bu kanuna uygundur; çünkü ben öyle istiyorum" demişti. Halk, kralın buyruklarını körü körüne yerine getirmekle yükümlü idi. Krallar, halka kul gözü ile bakarlardı. İstedikleri gibi halktan para toplarlar, savaş açarlar, barış yaparlardı. Hiç bir gazete veya kitap kralın yönetimini kötüleyemez, kraldan ve saraydan söz edemezdi. Geniş alanda sansür vardı. Paris'in ortasında bulunan Bastil (Bastille) hapishanesi, birçok kimsenin kapatıldığı yer olmuştu. Krallar, Paris yakınlarında XIV. Lui'nin (Louis XIV), yaptırdığı Versay (Versailles) sarayında lüks içinde yaşarlar, balolar, av partileri ve konserlerle vakit geçirirlerdi. Halktan güçlükle toplanan vergiler gelişigüzel harcanıyordu. XV. Lui'ye (Louis XV), birisi çok fazla zevk ve eğlence ile vakit geçirdiğini söyleyince, "Biz eğlencemize bakalım, bizden sonra gelenler bildikleri gibi yönetsinler... Bizden sonra isterse tufan olsun" karşılığını vermişti. Krallar, ülkenin ve halkın çıkarlarından çok, kendilerini ve ailelerini düşünüyorlardı. Öte yandan ihtilâlden önceki krallar güçlü devet adamları değillerdi. Devlet yönetimi de bozuktu. Önemli memurluklar para ile satılıyordu. Ceza kanunları çok ağırdı. Davacıların hâkimlere hediye vermeleri gelenek haline gelmişti.
Halkın Sınıflara Ayrılması: Fransa halkı, soylular, papazlar, burjuva ve köylüler olmak üzere birbirinden ayrı hakları olan dört sınıftı. Soyluların geniş toprakları, yerleri ve yurtları vardı. Yüksek devlet memurlukları bunlara verilirdi. Vergi ödemedikleri gibi, feodalite döneminden kalma bir yöntemle kendileri köylülerden vergi alırlardı. Çok giderleri olduğundan borç içinde idiler. Birçoğu kralın sarayından ayrılmaz, kraldan aylık ve yardım beklerdi. Din işleriyle uğraşan papazların devlet ve halk üzerinde otoriteleri vardı. Fransa'da toprakların beşte biri kilisenin elinde idi. Papazlar, bu topraklardan sağladıkları gelirle rahat yaşıyorlardı. Devlete karşı bir yükümlülükleri yoktu. Burjuva sınıfı, doktorlar, mühendisler, avukatlar, tüccarlar ve sanayiciler gibi serbest meslek sahiplerinden oluşuyordu. Bu sınıfın siyasal hakları yoktu. Fakat ticaretin ve sanayinin gelişmesiyle oldukça zenginleşmişlerdi. Aralarında birçok da aydın yetişmişti. Zaman zaman kral ve hüümet bunlardan borç almıştı. Burjuvalar, bir an önce devletin iflâsa giden mali durumunu denetim altında bulundurmak ve soylularla eşit haklara sahip olmak istiyorlardı. İnkılâpçıların düşünceleri en çok bu sınıfı etkiliyordu. Çoğunluğu meydana getiren köylü sınıfının ise hiç bir hakkı yoktu. Devletin bütün yükü bunların üzerinde idi. Askere giderler, vergi verirler, soyluların ve kilisenin tarlalarında köle gibi çalışırlardı. Çok yoksul düşmüşlerdi. Fransa'da ihtilâlden bir yıl önce büyük bir kıtlık olmuş, halk acınacak durumda sokaklara döökülmüş, ot ve kök yemişti. XVI. Lui, bir piskoposa halkın durumunu sormuş, o da "Haşmetmeap, köylüler koyun gibi ot yiyorlar, sinek gibi açlıktan ölüyorlar" karşılığını vermişti.
İngiltere ve Amerika'nın Etkileri: İngiltere'de, XVII. yüzyılın sonlarında, demokrasi yönetimi kurulmuştu. O zaman dünyanın en özgür insanları İngilizlerdi. İngiltere'ye giden Fransız aydınları, burada gördükleri hak ve hürriyetlerin kendi ülkelerinde de sağlanmasını istemeye başladılar. Bu durumu, söz ve yazı ile haİka anlattılar. Öte yandan amerikalıların insan haklarını açıklamaları ve cumhuriyet yönetimini kurmaları, oraya yardıma gönderilen Fransız gönüllüleri ve askerleri üzerinde derin etkiler yapmıştı. Bunlar, ülkelerine dönünce, halkı hükümete karşı gelmeye kışkırttılar.
Fransız Düşünürlerinin Etkileri: İhtilâlden önce, Fransız düşünürleri, özellikle devlet ve ülke sorunlarını, sosyal durumu incelediler. İnsanların özgürlük ve eşitlik gibi doğal hakları olduğunu ileri sürdüler. Sınıflar arasındaki ayrılıkları belirterek iyi bir devlet rejiminin esaslarını göstermeye çalıştılar. Yazılarıyla kralları ve kiliseyi şiddetli eleştirdiler. Bunların en ünlüleri, Monteskiyö (Montesquieu), Volter (Voltaire) ve Jan Jak Ruso'dur (Jean Jaques Rousseau), montesquieu,en iyi devlet yönetiminin yürütme, yasama ve yargı güçlerinin ayrı ayrı ellerde bulunan rejimlerde olduğunu ileri sürmüştür. Voltaire, yirmi yıl aralıksız eşitlik, özgürlük ve din serbestliğini sağlamak için yazılar yazmıştır. Jean Jaques Rousseau, insanların özgür ve eşit olduklarını belirtmiş, bunları sağlamanın hükümetin amacı olduğunu açıklamıştır.
Maliyenin Bozulması: İhtilâlin en önemli ve yakın nedeni, maliyenin bozulması ve devletin iflâs halinde bulunmasıdır. Fransa, XVIII. yüzyılda Avrupa'da çıkan bütün savaşlara katılmış, İngilizlere karşı ayaklanan Amerikalılara yardım etmiş, bu yüzden maliyesi çok sarsılmıştı. Hükümet, gereksiz masraflar yapıyordu. Halktan toplanan vergiler, krallar için harcanıyordu. Bütçe açığmı kapamak için memurluklar satılıyor, sürekli olarak borç almıyordu. Kral XVI Lui, güçlü bir devlet adamı değildi. Herkesin sözüne kanıyordu. Özellikle zevk ve eğlenceye düşkün eşi Mari Antuvanet'in (Maria Antoinette) isteğine göre hareket ediyordu. Kral, maliyeyi düzeltmek amacıyla maliye bakanlığına atadığı Türgo'yu (turgot) görevinde tutmasını bilmedi. Turgot, projelerini uygulayabilseydi ve öteki reform girişimleri önlenmeseydi, belki de ihtilâl çıkmazdı. Fransa, artık öyle bir duruma geldi ki borç alacağı kaynaklar da tükendi. Hazine bomboş kaldı. Kral bu güç duruma bir çare bulmak için Etajenero (Etats Generoux) denilen meclisi toplantıya çağırdı. Böylece XVI. Lui kendi idam kararını kendi eliyle imzalamış oldu.
İhtilâlin Başlaması ve Gelişmesi: Soylular, papazlar ve halk sınıfı temsilcilerinden oluşan Etajenero, 1789 yılında Versay (Versailles) sarayında toplandı. Fransız halkı, bu mecliste ayrıcalıkların kaldırılması, vergi almakta ve adalet işlerinde herkese eşit davra-nılması, özgürlüğün sağlanması gibi önemli konuların görüşüleceğini umuyordu. Oysa kral, açılış konuşmasında yalnız vergilerden söz etti. Yeniliklerden çekinilmesini sert bir dille belirtti. Halk temsilcileri, kralın bu sözlerinden hoşlanmadılar. Daha ilk günlerde soyluların ve papazların temsilileriyle halk temsilcileri arasında anlaşmazlık çıktı. Soyluların ve papazların temsilcileri, halk sınıfı temsilcileriyle bir arada toplanmak istemediler. Bunun üzerine halk temsilcileri, Fransa halkının yüzde doksan altısını temsil ettiklerini ileri sürerek kendilerinden oluşan meclise Milli Meclis (Assemblee Nationale) adını verdiler. Bunlar, ileride almacak vergilerin meclisin onayı olmadan toplamlmaması hakkında bir karar aldılar. Artık kral, gelişigüzel vergi koyamayacak ve alamayacaktı. Bunun üzerine kral, Milli Meclisin toplandığı salonu kapattı. Halk temsilcileri, salonu kapalı görünce, başka bir salona gittiler; Fransa'ya bir anayasa yapmadan dağıtmayacaklarına yemin ettiler. Kral, birkaç gün sonra bütün Etajenero üyeleri önünde Milli Meclis kararlarının geçersiz olduğunu, her sınıfın temsilcilerinin ayrı ayrı salonlarda toplanmalarını söyledi. Ayrıcalıklı sınıfların temsilcileri salondan çıktıkları halde, halk sınıfı temsilcileri, salonda kaldılar. Protokol bakanının, kralın buyruğunu başkana hatırlatması üzerine heyecana kapılan, Mirabo (Mirabeau), "Biz burada halkın isteği ile duruyoruz. Gidiniz efendinize söyleyiniz, bizi buradan ancak süngü kuvveti çıkarabilir" dedi. Kral, meclisin dağılmaması üzerine, istemeyerek bütün temsilcilerin Milli Meclise gelmelerini bildirdi. Böylece Etajenero genel kurulu Kurucu Meclis (Assemblées Constituantes) oldu.
Kral yenilik istemeyenlerin kışkırtmasıyla Paris yakınlarına bir yabancı birlik getirtti. Yenilikten yana olan bakanları görevden aldı. Bunun üzerine Paris'te karışıklık çıktı. Hükümetin zor kullanmasından çekinen Paris halkì, savunma önlemleri aldı ve silahlandı. Parisliler, 14 temmuz 1789 günü, siyasi mahkumların bulunduğu Bastil hapishanesine saldırdı. Kanlı bir çarpışmadan sonra içerdekiler kurtarıldı ve bina yıkılıp yakıldı (14 temmuz 1789 tarihi, Fransız milli bayramı olarak kabul edilmiştir).
Bastil'in yıkıldığı haberi Versay'a geldiği zaman gece yarısı idi. Bir soylu, durumu krala bildirdi. XVI. Lui kekeleyerek, "Fakat bu bir ayaklanmadır" deyince, soylu "Hayır Haşmetmeap, ayaklanma değil, büyük bir ihtilâldir" karşılığını verdi. Gerçekten bu olay, Fransız ihtilâlinin başlangıcı oldu.
Mecliste, çok heyecanlı toplantılar yapılıyordu. 4 ağustos gecesinde, derebeylikle ilgili ayrıcalıkların kaldırılmasına, yürütme, yasama ve yargı yetkilerinin ayrılmasına, bütün vatandaşlarm kanun önünde eşitliğine, mezhep ve ibadetin serbestliğine karar verildi. Paris'te olup bitenleri yaakrndan izleyen iller ahalisi, yer yer yöresel hükümetler kurdular; milis kuvvetleri hazırladılar; meclisin verdiği kararları koruyacaklarına yemin ettiler.Kurucu Meclis, mali sıkıntıyı önlemek amacıyla kilise mallarını satmaya karar verdi. Uzun tartışmalardan sonra, devletin şeklini belirten anayasayı kabul etti. Bu kanunla birlikte, İnsan ve Vatandaş Hakları bildirisini yayımladı. Bu bildirinin birinci maddesinde, "İnsanların hür ve eşit doğdukları, hür ve eşit yaşayacakları", ikinci maddesinde, "İnsanların hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve kötülüğe karşı direnme hakları olduğu" yazılı idi. Bundan sonra kral ve meclis halkın zoru ile Paris'e taşındı.
XVI. Lui, ihtilâli tanımak, yenilik hareketlerini kabul etmek istemiyordu. Onunla birlik olanlar da vardı. Kral, yabancı bir devletin yardımını sağlayarak yeniden krallık yönetimini kurmaya karar verdi. Bu amaçla, kayınbiraderi olan Avusturya imparatorunun yanınaa gitmek üzere eşi ve çocuklarıyla birlikte gizlice Paris'ten ayrıldı. Fakat sınıra yaklaştığı bir sırada yakalanarak Paris'e getirildi (1791). Bu olaydan sonra, krala karşı güvensizlik arttı. Kralın beş on gün Paris'ten ayrılması, ülkenin kralsız da yönetilebileceği düşüncesini kuvvetlendirdi. Cumhuriyet isteyenler, bu durumdan yararlanarak geniş ölçüde propaganda yapmaya başladılar. Kurucu Meclis, meşrutiyet yönetiminden yana idi. Krala, anayasaya bağlı kaacağına yemin ettirerek bu olayı kapatmak istedi. Bu sırada, Fransa'dan açan soylular ve din adamları, yabancı ülkelerde yeni rejime karşı çalışıyorlardı. Kurucu Meclis, Avusturya ve Prusya'nın, Fransa'yı eski rejime dönmeye zorlamaları üzerine yeni seçime karar verdi ve dağıldı.
Yasama meclisi (L'assemblee Legislative, 1791 -1792): Fransa, yeni anayasaya göre meşrutiyetle yönetilecekti. Yeni seçilen meclisin çoğunluğu krallıktan yana idi. Fakat XVI. Lui, veto hakkına sahip olmakla birlikte, anayasayı içtenlikle kabul etmiş değildi. Mecliste, cumhuriyet isteyenler de vardı.
Birçok soylu ve din adamı, Fransa'dan kaçarak Ren ırmağı kıyılarında toplanmıştı. Bunlar, kralı, ihtilâlcilerden kurtarmak için Avusturyalılarla Prusyalıları Fransa üzerine yürümeye kışkırtıyorlardı. Meclis, bu Fransa'dan kaçanlara, belli bir süre içinde ülkeye dönmelerini bildirdi. Geri gelmezlerse, vatan haini sayılacaklarına, mal ve mülklerinin ellerinden alınacağına karar verdi. Kral, veto hakkını kullanarak bu kararı imzalamadı. Bunun arkasından Avusturya imparatoru ile Prusya kralının görüşerek kralı kurtarmak için Fransa üzerine yürüyeceklerini ilân etmeleri, Paris'te büyük bir heyecana neden oldu. Krala karşı kuşkular daha çok arttı. Yeni Fransız kabinesi Avusturya'ya savaş açtı. XVI. Lui, bu durumdan memnun oldu. Fransa yenilirse, eski rejime dönebilecekti. Fransa orduları iyi hazırlanmış değildi. Öte yandan kral ve kraliçe, kabinede kararlaştırılan savaş planlarını düşmana bildirdiler. Bu yüzden Fransız orduları Belçika'da yenildiler. Prusya'nın da savaşa girmesi üzerine cumhuriet taraftarları Paris'te, başta Danton, Robespiyer (Robespierre) ve Mara (Marat) olduğu halde bir ayaklanma çıkardılar. Paris belediyesine saldırarak kraldan yana olan belediye kurulunu dağıttılar, yerine Komün denilen yeni bir belediye kurulu kurdular. Sonra hep birlikte kralın sarayına girdiler. XVI. Lui yakalanarak hapsedildi. Geçici bir hükümet kuruldu. Yasama Meclisi, kral hakkında bir karar vermek üzere yeni bir meclisin seçilmesini uygun buldu ve dağıldı.
Milli Konvansiyon Meclisi (La Convention Nationale, 1792-1795): Yeni meclis devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu ilân etti. Kral, vatana ihanet suçundan meclis önünde muhakeme edilerek idamına karar verildi. Eşi Marie Antoinette de aynı cezaya çarptırıldı. Her ikisinin de başı halk önünde giyotinle kesidi (1793).
Kralın idamı içte ve dışta büyük bir tepkiye neden oldu. Avrupa kralları, ihtilâl hükümetine karşı savaş açtılar. Melicsin yayımladığı bildiride, "Sınıra doğru yüz binlerce asker geliyor. Özgürlükten korkanların hepsi, cumhuriyet yönetimimize karşı silahlanıyor. Vatandaşlar, vatan tehlikededir" deniliyordu. Bunun üzerine Fransız gönüllüleri silaha sarıldılar ve sınırlara koştular. İçte de durum kötü idi. Halk kralın idamını İyi karşılamadı. Birçok ilde ayaklanma çıktı. Bunun üzerine ihtilâle önderlik eden Danton, Robespierre ve Marat, karışıklıklara son vermek için ülkeyi olağanüstü önlemlerle yönetmeye karar verdiler. Meclisteki partiler de birbirine düştüler. Şiddet yanlısı olanlar, kan dökülmesini istemeyenlere üstün geldiler. Fransa'da terör adı verilen kanlı bir dönem başladı. Birçok kimse, "Şüphelidir, inkılâp düşmanıdır" gibi suçlarla ihtilâl mahkemelerine gönderildi. Savcılar, gerekli inceleme yapmadan idam cezası istediler. Hakimler, bu isteğe uyarak idam kararları verdiler. Giyotinler durmadan işledi. Çok kan döküldü. Fakat amaca da varıldı. İçte güven kuruldu. Düşmanlara karış da zaferler kazanıldı. Bundan sonra şiddet yanlışı olanlar arasında ikilik çıktı. Danton ve arkadaşları, terörün kaldırılmasını istediler. Fakat onlara karşı olanlar, Katolikliği kaldırdılar; onun yerine "akıl dini"ni koydular. Yeni bir takvim yaptılar. Bütün kiliseleri kapattılar ve din adamlarına hakaret ettiler. Bu sırada Robespierre, dindar olarak ortaya çıktı; azgınların düşmanı oldu. Azgınlar, Paris ahalisini aç bırakmakla suçlandırıldı ve idamlarına karar verildi. Robespierre, Danton'u ılımlı olmakla suçlayarak onu da öldürttü. Bu davranışlar için Danton, "İhtilâl, kendi çocuklarını yiyor" demiştir. Tek başına kalan Robespierre, ülkeyi bir diktatör gibi yönetmeye başladı. Rejim düşmanı diye daha binlerce insan idam edildi. Bu döneme "büyük terör" denildi. Fakat, bir süre sonra, Robespierre'e karşı harekete geçen milletvekilleri, onu da arkadaşlarıyal birlikte öldürttüler. Hükümeti, ılımlılar ele geçirdiler. Yeni bir anayasa yapıldıktan sonra Konvansiyon Meclisi dağıldı (1795).
Direktuvar (Directoire) Dönemi, 1795-1799: Bu anayasaya göre, iki yüz elli kişilik İhtiyarlar Meclisi ile Beşyüzler meclisi kuruldu. Kanun yapmak hakkı Beşyüzler Meclisine, onaylamak hakkı ihtiyarlar Meclisine verildi. Hükümet, bu iki meclisin seçtiği beş direktuvardan kuruldu. Bu dönemde devlet işleri yolunda gitmedi. Ordu, politikaya kanştı. Napolyon (Napoleon). Avusturya'ya üstün geldi; fakat Mısır'da başarı sağlayamadı. Fransa'da Direktuvar yönetimine karşı hoşnutsuzluk başladı. Herkes güçlü bir hükümeti gerekli görüyordu.
Konsüllük (Consulat) Dönemi, 1799-1804: Fransa'da siyasal durumun bozuk olduğunu öğrenen Napolyon, Mısır seferinden umudunu kesmiş olduğundan gizlice Fransa'ya geldi. Napolyon, kendisine çok taraftar buldu. Beşyüzler Meclisini dağıttı. Konsüllük yönetimini kurdu. Bu yeni rejime göre ülkeyi üç konsül yönetecekti. Napolyon, kendisini birinci konsüllüğe seçtirdi; güven ve düzeni sağladı, ingilizlerle anlaşarak İhtilâl savaşlarına son verdi. Fakat o, her şeyden önce kendisine iyi bir gelecek hazırlamak istiyordu.
Fransızlar, demokrasiyi kurmak için çok kan döktülerse de ülkede bu yönetim gerçekleştirilemedi. Napolyon kazandığı zaferlerden sağladığı ünle, durumu elverişli bulduğu bir zamanda kendisini imparator ilân ettirdi (1804).
Fransız İhtilâlinin Etkileri: Fransızlar, ihtilâlle mutlak krallığın devrilebileceğini göstermiş oldular. Avrupa kralları, krallık yönetimini korumak için Fransa'ya saldırdılar. Avusturya ve Prusya hükümdarları, halk için çalışmaya başladılar. Fakat bu önlemler, demokrasi için girişilen eylemlere ve ayaklanmalara engel olamadı. Sonunda Avrupa kralları, meşrutiyet yönetimim kabul etmek zorunda kaldılar, ihtilâlin önemli bir sonucu, milliyetçilik ilkesidir. Düşman ordularının Fransa'ya saldırması, Fransızları birleştirdi. Oların milliyetçilik ve vatanseverlik duygularını güçlendirdi. Fransızlar, milliyetçiliği, yani her milletin kendi kendini yönetmesi ve bağımsız olması ilkesini bütün Avrupa'ya yaydılar. Bu durum, en çok imparatorları kuşkuya düşürdü. Çünkü yönetimleri altında bulunan çeşitli milletler, milliyetçilik ilkelerine göre ayrı ayrı devletler kurmak isteyeceklerdi.
Fransa ihtilâli ile dünyaya yayılan hürriyet, eşitlik, adalet, bağımsızlık ve milliyetçilik gibi demokrasinin ana ilkeleri, milletlerin yaşantılarında büyük değişiklikler yaptı. Zamanla cumhuriyet yönetimleri kuruldu.