1. #1

    Üyelik tarihi
    28.Eylül.2008
    Yaş
    31
    Mesajlar
    30


    SIRP SINDIĞI ZAFERİ
    Savaşı; sayıca çok az bir kuvvetle kendisinden kat kat çok sayıdaki müttefik bir orduya karşı yapılmış bir baskın hareketidir. Bir Osmanlı AKINCI birliği Çirmen (Sırp Sındığı) denilen bir yerde ordugâh kurmuş uykudaki düşmana nasıl saldırmış, onu imha ederek, kendine güvenişin bir anıtı halinde tarih sahifelerinde yücelmiştir.
    SIRP SINDIĞI SAVAŞI; gerek siyası ve gerekse askeri bakımdan çok önemli bir muharebedir. Bu savaşta yerinde ve zamanında mesuliyeti üstlenmeyi ve bundan çekinmemeyi bilen bir komutanlık vasfı, pek az bir kimsede görübilecek bir özellik meydana çıkmıştır. Bu örnek komutan HACI İLBEY’dir.

    DÜŞMANLARIN İTTİFAKI VE HAÇLI ORDUNUN HEDEFE YÜRÜYÜŞÜ:
    Osmanlıların Rumeli’ye ayak basmaları, Avrupa devletlerini, Osmanlılara karşı birleştirmiş ve büyük devletlerden kurulu bir Haçlı Birliği hazırlanmasına yol açmıştır. Papa V. Urbanus’un (Urban’ın) tertip ve teşvikiyle o zaman Avrupa’nın en büyük devletlerinden biri olan Macaristan Krallığının etrafında, Sırbistan Krallığı, Bosna Krallığı, Eflak, Romanya Prensliği, Balkan devletleri toplandı. Bu haçlı ordusunun başkomutanı da Macaristan Kralı V. LAYOŞ oldu. Yanında Sırbistan Kralı URAŞ ve birçok Balkan Prensleri bulunuyordu. Bu haçlı ordunun sayı olarak kuvveti; bazı tarih yazarlarının verdikleri bilgiye göre, 60.000 bazılarına göre de 100.000 kadardı.
    Haçlılar, Osmanlıların ellerinde bulunan FİLİBE’Yİ almışlar, Meriç nehrinin güneyindeki bütün kuvvetleriyle Osmanlı topraklarına girmişler, Edirne yakınlarına kadar sokularak daha sonraları Sırp sındığı adı verilen Çirmen’de ordugâh kurmuşlardı.
    Düşman ordularının beklenmeyen bu hareketi Osmanoğullarını gafil avlamıştı. Çünkü Osmanlılar bu ittifaktan habersiz kendi iç işleriyle uğraşıyorlardı. Ordu hazır da değildi. Hazırlanıncaya kadar düşman orduları muhtemelen Edirne’ye girebilir ve belki de o sıralarda Rumeli’de zayıf Osmanlı kuvvetlerini önüne katar gerilere atabilirdi. Rumeli’nde bulunan komutanlar, kısa bir süre önce nice kan ve can bahasına ele geçirdikleri Edirne’nin elden çıkmasını düşünüyorlardı. Bolayır’a kadar geri atılma felaketine uğrayacaklarını gözlerinin önüne getirerek üzülüyorlardı.
    Müttefik düşman orduları başkomutanının ana düşünce ve kararı şöyleydi:
    Osmanlıları Rumeli’nden atmak, Çanakkale boğazını tekrar ele geçirmek, İstanbul’u kuşatılma tehlikesinden kurtarmak, elden çıkan bütün toprakları geri almaktı. Şimdilik onları karşılayacak ciddi bir kuvvette bulunmuyordu. Bu karar ve düşünceyle; Haçlılar yığınaklarını SOFYA’ da yapmışlar, sonra IHUMAN boğazından geçip Meriç vadisine inmişler, 1364 yılının yaz ayında Edirne yakınlarına kadar sokulabilmişlerdi. Başarılarından o kadar ümitli idiler ki, hiç bir emniyet tedbirine lüzum görmeden ÇiRMEN denilen yerde ordugâha geçmişler, cümbüş içinde eğlenerek vakit geçiriyorlardı.
    Haçlıların Edirne’ye doğru yürüdüklerini çok geç haber alan Edirne Beylerbeyi LALA ŞAHİN PAŞA; şimdiye kadar Rumeli’de ele geçen yerlerin mevcut kuvvetlerle savunmasının mümkün olamayacağına karar verdi. Şimdiye kadar kazandığı zaferlere gölge düşürmemek için de, Anadolu’dan kuvvet istemek zorunda kaldı. Hâlbuki padişah 1. Murat uğranılan bu baskından habersiz, Anadolu’da orduyu toplamış, Rumeli yolunu emin bir hale getirmek için Venediklilerin elinde bulunan BİGA KALESİ'ni kuşatmıştı. Yine bu sırada Anadolu beyliklerinden Germiyanoğullarının Osmanlılar aleyhinde kuvvet topladığını da duymuştur. Bu bakımdan Rumeli’nden aldığı haberlerin abartmalı olduğunu sandı ve yardımı düşünmedi. Haçlıların bu kadar çabuk Edirne yakınlarına geleceğine inanamamıştı. Biga kalesini kuşatmada devam etmesinin daha uygun olacağını düşünüyordu. Bu durum karşısında LALA ŞAHİN PAŞA şerefini ortaya koyacak ve Edirne’yi savunacaktı. Lakin başka çareler de lazımdı; Bu çareyi o sıralarda Rumelinde sancak beyi olan ünlü komutan HACI İLBEY buldu.
    HACI İLBEY VE SIRP SINDIĞI SAVAŞI:
    Haçlıların Edirne yakınlarına kadar sokulmasından sarsılmayan tek kişi Rumeli sancak beylerinden ünlü komutan Hacı İlbey oldu. O, bir tümen kadar akıncılarıyla düşmanı buldu. Saldırdı, bastırdı, dağıttı ve sindirdi. SIRP SINDIĞI savaşı bir gece baskınıyla kazanılan bir savaştır. Bu savaş Hacı İlbey savaşıdır. Böyle bir muharebede; yalnız cesaret, atılganlık, savaş ustalığı lazımdı. O da Hacı İlbey’in kendisinde vardı ve örnek bir gece baskını olarak gerçekleşti.
    HACI İLBEY, 1. Murat’ın ünlü komutanlarındandı. İlk Rumeli’ne geçişte, salda o da vardı. Daha evvelce Karesi Beyliği komutanlarındandı. KEŞAN ve DİMETOKA fetihleriyle yararlıklar göstermişti. Bu savaşlar erlik ve askerlik bakımından örnek olmuştu. Tarihçiler onu şöyle anlatıyor: Hacı İlbey, Dimetoka’ya doğru akına giderken bir gece yürüyüşünde UZUNKÖPRÜ’nün batısında bir düşman kuvvetiyle karşılaştı. Bu kuvvet Hacı İlbey’in kuvvetini pusuya düşürerek yok etmek isteyen Dimetoka kalesi komutanıydı. Hacı İlbey hiç düşünmeden düşman üzerine saldırdı. Kale komutanını ve birliği esir ederek hep birlikte Dimetoka Kalesi’ne vardı. Dimetoka Kalesi esir komutanın oğlu tarafından savunuluyordu. Fakat oğul babasının ve kuvvetlerinin esir olduğunu anlayınca kaleyi savaşsız Hacı İlbey’e teslim etti. Hacı İLBEY; savaş ustası, verilen her türlü vazifeyi en mükemmel bir şekilde başarıyla sonuçlandıran, zekâsı üstün, cüretli bir komutandı.
    HACI İLBEY ’İN BULDUĞU ÇARE VE ALDIĞI VAZİFE:
    Hacı İlbey; Lala Şahin Paşa’dan, düşmanın son durumunu keş¬fetme görevi istedi. Bulduğu bu çare ile düşmanın son durumunu, kuvvetini ve neler yapabileceğini öğrenecekti. Düşman kuvvetleri farkına varır ve karşı koyarsa, oyalayıcı savaşlar vererek, onları geciktirecek ve aynı zamanda büyük kuvvetlerini öğrenecekti. Hacı İLBEY’in kuvvetleri Osmanlıların kurdukları daimi ordu yerine tam oturmadığı sıralardaydı. Elde (Gazi Derviş) adı verilen gönüllü birlikler vardı. İşte Hacı İlbey ’in kuvvetleri bunlardandı. Bu kuvvetler atlı idiler. Bu güne kadar yapılan bütün savaşlarda görev almışlar, yetişmiş, pişmiş kudretli savaşçılardı.
    Lala Şahin Paşa her haberi kıymetlendiriyor ve öğrendiklerini günü gününe 1.Murat’a iletiyordu. Tehlikenin büyüklüğünü anlatıyor ve yardım istiyordu. 1.Murat ise; düşmanın bu kadar çabuk ve kesin hareketine ihtimal vermiyor, Lala Şahin Paşa’nın durumu abarttığını sanıyordu. Rumeli’nin ve bilhassa Çanakkale boğazının emniyeti için Biga Kalesinin de ele geçirilmesini tercih ediyordu. İşte böyle bir durumda iken, Hacı İLBEY’İN düşmanı yakından keşif etme teklifini uygun ve yegâne çare olarak gördü. 10.000 kadar kuvvetiyle Hacı İlbeyi keşif görevine memur etti. Kuvvetler Çirmen yönünde harekete geçirildi.

    HACI İLBEY AKINCI KUVVETLERİNİN SIRP SINDIĞI HAREKÂTI (1364):
    Hacı İLBEY’in Akıncıları, Edirne’de, Meriç’in batısından Meriç vadisi boyunca kuzey batıya doğru yürüyüşe geçirildi. Yürüyüş sessizlik içinde akşama kadar devam etti. Gruba yakın ÇİRMEN’e yaklaşıldı. Bu sırada Çirmen bölgesine sürülen keşif kollarından haberler gelmeğe başladı. İnanılmaz haberlerdi. Düşman kuvvetleri hiç bir emniyet tedbiri almadan ordugâha yerleşmişlerdi. Müttefik devletlere mensup ordu birlikleri, Sırbistan, Bulgaristan, Macaristan, Ulahlar, Bosnalılar, Eflak ve Romenler birbirlerini tanımakla meşgul. Birbirlerine gösteriş yarışmasında. Düşmanlarını unutmuşlar. Edirne’yi alacaklarından, Osmanlıları Rumeli’den atacaklarına o kadar inanmışlar ki, adeta Osmanlı varlığını unutmuşlar. Savaşa değil pikniğe çıkmışçasına mutlu ve gevşektiler. Bu hallerinde, gururlarının ve sonuca kesin güvenişin payı olsa gerekti.Düşmanın bu durumunu gören keşif kolları, vakit kaybetmeden öğrendiklerini komutanları Hacı İLBEY’e laştırdılar. Hacı İLBEY; komutanlarıyla durumu gözden geçirdi. Haberleri değerlendirdi. Bu, ele geçirilmesi nadir bir fırsattı. Bu güne kadar yaptıkları savaşlarda bu gibi fırsatlardan nasıl faydalanacaklarını gayet güzel öğrenmişlerdi. Kurnazlıkla birçok düşman kaleleri ya içten ya dıştan tuzaklar kurularak kazanılmıştı. Bu seferki düşmanın vurdumduymazlığı affedilmeyecekti. Hacı İLBEY bir durum muhakemesi yaptı: Kendi kuvvetlerinin azlığını düşmanın uykusundan faydalanarak ortadan kaldıracak, düşmana bir gece baskını yapacaktı. Zaten bugüne kadar böyle baskınlar yaparak birçok savaşlar kazanmışlardı. Gece karanlığından faydalanarak ve düşmanı uykuda yakalayarak bir baskınla düşmanı yok etme kararı alındı.

    ŞÖYLE BİR HAREKÂT PLANI HAZIRLANDI:
    Hacı İLBEY akıncı kuvvetleri, 4 gruba ayrılacak. Her grubun başına güvenilir bir komutan verilecek. Dördüncü gruba kendisi komuta edecek. Gruplar krokideki tertibi alacaklar:
    Gruplar; gün iyice kararıncaya kadar, ağaçlık bir bölgede gizlenecekler, saldırı zamanına kadar gizliliğe devam edeceklerdi. Her ne bahasına olursa olsun, varlıklarını düşmana sezdirmeyeceklerdi. Düşman ordugâhına hiç bir insanın dışarıdan girmesine izin verilmeyecek, düşman ordugâhından çıkan olursa, derhal yakalanacak, geriye ordugâhlarına dönmelerine imkân verilmeyecekti. Gruplar birbirleriyle aralıksız bağlantı kuracaklar, hep birlikte saldırıya geçeceklerdi.
    Gururlarından hiç bir emniyete dahi lüzum görmeyen, içki içen, raks eden, eğlenceden başka bir şey düşünmeyen bu sarhoş kitlesine, amansız saldırılacak, kısa sürede zafer kazanılacaktı.
    SALDIRI ŞU ŞEKİLDE YAPILACAKTIR:
    Hacı İLBEY 4 numaralı grupla beraber bulunacak, saldırı işareti bu grupta yakılacak büyük bir ateş yığınıyla bildirilecek, bunu gören gruplar aynı zamanda yer yer hazırladıkları odun yığınlarını tutuşturarak saldırıya geçecekler. Saldırı başlar başlamaz, her taraftan kösler, davullar, nakkareler ve mehteran vaveylaya başlayacak, bu gürültülü ve ALLAH ALLAH sesleri arasında saldırı devam edecek. Hedef ordugâhın merkezi olacak. Gruplarla; kuzeyden, kuzey batıdan, güney batıdan ve batıdan olmak üzere 4 yönden saldırılacak. Saldırıya sabaha karşı fecre bir kaç saat kala başlanacaktı.
    Düşmanın silahlanmasına zaman ve meydan verilmeyecek. Kılıçtan geçirilecek, imha edileceklerdi. İşaret ve parola ALLAH ALLAH sedaları olacak. Düşman ordugâhında karışıklık ve panik çıktığı görülünce, her grup kendi geldiği yönde biraz gerileyecek, başıboş düşman yığınlarına durmadan ok yağdırılacaktı. Düşmanın bulunduğu ordugâhın yalnız Meriç nehri yönü (doğusu) açık bırakılacak, diğer yönler tamamen kapatılmış olacak, bu yönlere doğru gelenler olursa işleri bitirilecekti. Hacı İLBEY’İN bu harekât planı çok mükemmel bir şekilde hazırlanmıştı.
    BASKININ YAPILIŞI:
    Her şeyden habersiz, kendi âlemindeki düşmanın sarhoş askerleri, çoktan sızmış, derin uykularında belki de zafer rüyaları görüyorlardı. O günün açılmasına iki saat kala, Hacı İLBEY kuvvetleri plan gereği hep birlikte ordugâh yakınlarından, büyük ateş yığınlarının korkunç aydınlığı içinde 4 yönden ve birden bire, mehterlerin kopardığı vaveyla arasında "ALLAH ALLAH" sesleri ile düşman içine daldılar. Haçlılar, şarabın ve çeşitli içkile¬rin tesiriyle, bitkin ve sızmış derin uyku halinde iken ne olduğunu anlayamadan bu baskın başladı...
    Silahlarına sarılmayı atlarına binmeyi bırak, ayağa bile kalka¬mayan, yerlerde sürünen ve ansızın baskına uğrayanların feryatları arasında ne yapacaklarını bilemeyen bu mağrur sarhoş sürüsü yenilgiyi kısa sürede hak etmişti. Ordugâhlarında daha birbirlerini iyi tanımadan bu hale düşmeleri onlar için çok elimdi. Birbirle¬rinin dillerini bilmeyen ayrı ırktan olan bu insan seli, Osmanlı padişah ordusunun saldırısına uğradıklarını sanarak birbirlerine girmişlerdi. Osmanlı zannıyla birbirlerini öldürüyorlardı. Çaresizlik içinde Meriç nehri yönünden kaçanlar, can havliyle suya düşmüş ve çoğu boğulmuştu. Osmanlı kuvvetlerinin baskın saldırıları sabaha kadar sürdü. Ortalık aydınlanmaya başladığı zaman şurada burada şaşkın, ne yapacağını bilmez düşman kuvvetleri de yok edildiler. Düşman ordugâhı her şeyi ile Hacı İLBEY kuvvetlerinin eline geçti. Bu başkında Hacı İLBEY’in kuvvetlerinin kayıpları, düşmana göre hiç denecek kadar azdı. Düşman kuvvetlerinin çoğu kılıçtan geçirilmiş imha edilmişti. Bu badireden yalnızca başkomutanları Macar kralı V. LAYOŞ ile Ulah hâkimi MİRÇE büyük bir şans eseri sağ olarak kurtulabilmişti. Bosna, Sırp ve Bulgar kralları, birçok prens ölüler arasında kalmışlardı.İşte Osmanlı Türklerinin Macarlarla çarpıştığı ilk savaş böyle başlamış ve anlatıldığı gibi bitmişti. Hacı İLBEY baskını; bütün Avrupa’nın kolunu kanadını kırmış, onlarda moral bırakmamış, Osmanlılar ise 25 yıl rahat ve huzur içinde yaşamalarını ve bir manada gelişmelerini sağlamıştır.Hacı İLBEY’in, bu savaş tipi, karakteristik bir süvari baskını idi. Böyle çok iyi planlanmış bir baskın ile kendisinden kat kat üstün bir düşman ordusunun yok edilmesi ve böyle kati bir sonuç alınması, dün ya harp tarihinde ender rastlanacak bir olaydır. Böyle bir baskını hazırlama ve yapmak cüreti ancak; pişmiş, vuruşmada ustalaşmış, savaş alanında doğmuş ve zaferlerle büyümüş bir Türk komutanına; Hacı İLBEY’e ait olabilirdi. Osmanlı kuvvetlerinin baskın saldırıları sabaha kadar sürdü. Ortalık aydınlanmağa başladığı zaman şurada burada şaşkın, ne yapacağını bilmez düşman kuvvetleri de yok edildiler. Düşman ordugâhı her şeyi ile Hacı İl Bey kuvvetlerinin eline geçti. Bu baskında Hacı İLBEY’in kuvvetlerinin kayıpları, düşmana göre hiç denecek kadar azdı. Düşman kuvvetlerinin çoğu kılıçtan geçirilmiş, imha edilmişti. Bu badireden yalnızca başkomutanları Macar Kralı V. LAYOŞ ile Ulah hâkimi MİRÇE büyük şans eseri sağ olarak kurtarılabilmişti. Bosna, Sırp ve Bulgar Kralları, birçok prens ölüler arasında kalmışlardı.
    İşte Osmanlı Türklerinin Macarlarla çarpıştığı ilk savaş böyle başlamış ve anlatıldığı gibi bitmişti.

    Alıntı
    R.A.L

  2. #2

    Üyelik tarihi
    28.Eylül.2008
    Yaş
    31
    Mesajlar
    30

    SIRP SINDIĞI ZAFERİ

    Çanakkale, 30 Ağustos, İstanbul’un Fethi, İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşu… Oysa şimdi, 646 yıl önceye dönmek lâzım, Osmanlıların ilk dönemine… Orhan Gazi’nin oğlu I. Murat Hüdâvendigâr, Edirne’ye doğru ilerliyor. Bizans halkı duymuş ki, hünkâr kendiliğinden teslim olan kaleyi asla yağma etmiyor, kimseyi esir almıyor. Üstelik kale kumandanı Meriç yoluyla Enez’e kaçmış, çaresiz teslim bayrağı çekiliyor. Edirne’nin fethi, bir şehrin fethinden öte anlamlar taşıyor. Ele geçirilen; Trakya’nın merkezi, Bizans’ın İstanbul’dan sonra ikinci şehri, Balkan yollarının birleştiği noktada, İstanbul-Viyana yolu üzerinde önemli bir askerî üs ve Avrupa’ya yerleştiğimizin vesikası… O günün Avrupa’sı bu ilerleyişten korkuyor elbette ve ilk Haçlı ordusunu topluyor.

    BELEDİYE BANDOSUYLA BULGAR SINIRINA

    Ortaokul yıllarında, ‘Sırp’ ve ‘sındığı’ kelimelerinin garip bileşimi hatırına aklımızda tuttuğumuz Sırpsındığı Zaferi işte bu korkunun eseri. Bugüne dönelim yeniden, 1363’ten 2007’ye... Papa V. Urban’ın teşvikiyle bir araya toplanan Macar, Sırp, Bosna krallarını ve Ulah prenslerini tedirgin bekleyişlerinde bırakalım. Kendisinden altı kat büyük orduyu bir gece baskınıyla dağıtmaya hazırlanan kahraman Hacı İlbey’in gözündeki zafer pırıltısına az sonra bakalım.

    İki binlerin Edirne’sinde yağmurlu bir pazar günü… Rüstem Paşa Kervansarayı’nın penceresi kasvetli bir gökyüzüne açılıyor. İlk günlerdeki gibi yolcuları ağırlayan kervansaray, Sırpsındığı Zaferi’nden tam 191 sene sonra Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Merasimin yapılacağı köye kalkacak otobüsler kervansarayın az yukarısında, Selimiye Camii’nin az aşağısında, belediye binasının önünde bekliyor. Tören iptal edilir mi endişesi kısa sürüyor, meğer her yıldönümünde böyle yağmur yağarmış; ama zafer illâ kutlanırmış. Millî eğitim müdürlüğünden yetkililer, öğrenciler, öğretmenler, halk oyunları ekibi ve belediye bandosuyla yola çıkıyoruz. İstikâmet Bulgaristan sınırındaki köyümüz; Sarayakpınar…

    Tunca Nehri’nin üzerinden, harap olmuş Osmanlı eserlerinin önünden geçip, eskiden Sırpsındığı adıyla bilinen bölgeye varıyoruz. Savaşın gerçekleştiği alanın bir bölümü Bulgar topraklarında şimdi. Vaktiyle saraya su gönderen Sarayakpınar’da hayat yok, köy sakinleri yaz biter bitmez Edirne’deki evlerine taşınmış. Kahvede oturan üç beş ihtiyar, bütün senenin en şenlikli vaktini, Sırpsındığı Zaferi kutlamalarını bekliyor gibi… Üşüyen öğrenciler soba başında ellerini ovuşturuyor, çaylar muhtardan, duvarda Atatürk’ten sözler: “Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir.”

    Belediye bandosu, kahvenin sıcağına sığınanları merasim alanına çağırıyor, sınır taburundaki askerler çoktan yerini almış, az evvel kahvede yorgun bekleşen ihtiyarlar ellerinde şemsiyeyle İstiklâl Marşı okuyor. Tören, tok sesli öğrencilerin kahramanlık şiirleri okuduğu, valinin günün anlam ve önemi üzerine konuşma yapmak üzere kürsüye davet edildiği bildik törenlerden biri. Fakat yine de Bulgaristan sınırında bir köyde, yağmur altında, titreten bir soğukta, üstelik pazar günü erken saatte, Hacı İlbey’in aziz hatırası önünde saygıya durmanın ‘gerçeküstü’ bir yanı var. Nitekim öğrencilerin birçoğu orada ne için bulunduklarını idrak etmiş değil; öğretmenlere kalırsa onları mazur görmeli, Sırp sındığı Zaferi altıncı sınıfta anlatılmıştı, oysa onlar lise birinci sınıftalar ve kuvvetle muhtemel bu tarihî mevzuu üç sene içinde unuttular.

    Edirne’de I. Murat, Hacı İlbey ve Anadolu liselerinde okuyan ve yolları mutlaka Sarayakpınar Köyü’ne düşen öğrencilerin çok sonraları anlatacağı ve belki anlayacağı enteresan bir hatıra: Biz her sene Sırp Sındığı Zaferi’ni kutlamaya giderdik. Törenlerin kaç yıldır kutlandığını bilen yok; bir öğretmen: “Ben 18 yıldır buradayım, o günden beri kutluyoruz.” diyor. Belediye bandosundan bir müzisyen daha kıdemli, 20 yıldır bu törende trompet çalıyor. Bir diğeri 644 yıldır kutlandığını iddia ediyor, belli ki espri yapıyor. Zaferle yaşıt olabilir mi bu törenler?

    SIRPSINDIĞI SAVAŞI ANITI

    Sırpsındığı Zaferi töreni, Edirne Valisi Nusret Miroğlu ve 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Muharrem Yavaş’ın Sırpsındığı Savaş Anıtı önüne çelenk koymasıyla başladı. 1990 yılında Edirne Valisi Ünal Erkan tarafından yaptırılan anıtın üzerinde, yabancı tarihçilerin, Mithat Cemal Kuntay’ın, Edirneli Ruhi’nin ve Ali Yazıcıoğlu’nun yazılarından örnekler bulunuyor.

    EN ESKİ TÖRENLER

    Zafer törenlerinin en kıdemlisi, Muş’un Malazgirt ilçesinde yapılıyor. Türklere Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt Meydan Muharebesinin bu yıl 936. yılı kutlandı. Üzerinden 644 yıl geçen Sırpsındığı Zaferi merasimini Kilis’te düzenlenen Mercidabık Zaferi (491. yıl) ile Preveze Deniz Zaferi (469) kutlamaları takip ediyor.

Benzer Konular

  1. Yunan İsyanı Sırasında Sırp-Yunan İlişkileri
    Konu Sahibi ilteriş Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 14.Temmuz.2009, 14:49
  2. Varna Zaferi
    Konu Sahibi raltar Forum Beylikten Devlete Araştırmalar
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 22.Nisan.2009, 20:17
  3. Çıldır Zaferi
    Konu Sahibi ilteriş Forum Dünya Gücü Osmanlı Devleti Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Nisan.2009, 22:12
  4. Koyungeçidi Zaferi
    Konu Sahibi ilteriş Forum Dünya Gücü Osmanlı Devleti Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Nisan.2009, 22:01
  5. Akka Zaferi
    Konu Sahibi *SüRgÜn* Forum En Uzun Yüzyıl Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 16.Aralık.2007, 13:25

Giriş

Giriş