ATATÜRK'ÜN

GENÇLİĞE HİTABESİNDE

KASTEDİLEN GENÇ KAVRAMI VE ONU EĞİTEN TÜRK AİLESİ

(Bu yazı, 6-8 Kasım 1985 tarihlerinde Konya Selçuk Üniversi’nde düzenlenen I. Milli Gençlik Kongresi’nde tebliğ olarak sunulmuştur.)

Atatürk "Ey Türk Gençligi" diye hitabederken kafasında şekillenen genç kavramı ne idi? Bu gencin temel eğitimini veren Türk aile yapısı ve anlayışı ne idi? Sunulan tebliğin konusu bu meyanda olacaktır.

Atatürk, Gençlige Hitabesinde, "Ey Türk Gençliği, Birinci vazifen, Türk îstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir" cümlesiyle başlıyor, "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." cümlesiyle de bitiriyor.

Bu başlangıç ve bitiş cümleleri, hitabenin özünü teşkil ettiği gibi, Atatürk ilkelerinin hepsi, bu iki veciz cümle ile özetlenebilir dersek yanlış olmaz. Bütün hitabenin kendisi Nutuk'un özüdür. Doktrinlerinin esasını belirleyen bir kitabı yoktur diye zaman zaman Atatürk'e sitem ederler. Son derece yanlış bir düşünce. Atatürk'ün bütün doktrin ve ideolojisi, bütün ilkeleri Gençliğe Hitabesinde yer alır. Dünya'da bundan daha öz ve daha veciz bir ideoloji manifestosunun olduğunu sanmıyorum. Doktrin ve ideoloji sistemi arayanlar için, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini içlerine sindirilerek, her kelimesi üzerinde durularak okumalarını tavsiye ederim. Doktrin ve ideoloji manifestösu denince, illa da yüzlerce sayfalık birkaç ciltten oluşan bir kitap akla gelmektedir. Gençliğe hitabenin her kelimesi bir çiltlik kitabı doldurabilecek mahiyettedir. Hitabeyi "uydurukca"(!) kelimelerle sadeleştirmeye çalışanlar, hitabenin mesajını ve muhtevasını yok ettiklerinin acaba farkında mıdırlar? Farkındalarsa yaptıkları hainlikten başka birşey değildir. Birlik ve beraberliğimizin yolu, devlet ve milletimizin varolma sebebi bu hitabede açıkca gösterilmiştir.

Atatürk, "Ey Türk Gençliği." diye hitabederken kafasında şekillenen ve kendısine muhatap aldığı gençlik, kemalizm ilkeleri ışığı altında eğitimi tamamlamış, Milliyetçi, Cumhuriyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Inkılapçı bir gençliktir; kendisine emanet edilen ağır görevin idrakine varabilmiş ve bu yönde şuurlandırılmış bir gençliktir. Atatürk ün bu konudaki sözleri son derece açıktır.

Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve herşeyden evvel Türkiye nin îstiklaline, kendi benliğine ve an'anatı milliyesine düşman olan bütün anasır ile mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir, Beynelmilel vaziyeti cihana göre, böyle bir cidalin istilzam eylediği anasırı ruhiye ile mücehhez olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden mürekkep olmayan cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur.

Türkiye cografi ve stratejik yeri itibariyle, hürriyet, istiklai ve kültürü tehdit eden tehlikelere en yakın ve en açık durumda olan bir ülkedir; dünya siyasi coğrafyasını etkileyebilecek bir yerdedir. Bu sebepten, Türk Devletini, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak isteyen iç ve dış mihfaklar, tarih içinde olduğu gibi bugün de hedef olarak uzun vadede gençlerimizi seçmişlerdir. Bu konuda bir bilim adamımız, Prof.Dr. İ.Kafesoğlu'nu özetle dinleyelim:

Yeni fikir çığırları açmak ve mefkureler yaratmak isteyen bütün mütefekkirler genç nesle hitabettikleri gibi cemiyetleri içerden çökertmek gayesini güdenler doğrudan doğruya gençliği seçerler ve yabancılar kendi siyasi emelleri uğruna, millet düşmanları da şahsi çıkarları hesabına gençliği soysuzlaştınnak hususunda hiçbir emeği esirgemezler. Çünkü sahte fikir ve aldatıcı iddialarla ektikleri felaket tohumlarının mutlaka filizleneceğindep emindirler.

Bunun yakın örneklerinden biri, 19. asrın ikinci yarısında, Osmanlı devletini yılkmak için Türk düşmanları tarafından son derece şuurlu olarak desteklenen “Jeuns Turcs” ler hareketidir. Başlangıçta önemsiz, haklı ve masum gibi gösterilen bu tür hareketlerin acı bir örneğini 12 Eylül 1980 öncesinde hep birlikte yaşadık. Babaların ve anaların göz nuru, devletimizin, milletimizin ve istikbalimizin bekası gençlerimizi sürekli bir bunalım içerisinde tutmak, kamplara bölmek, kendi anasına, kendi babasına, kendi kardeşine kurşun sıkabilecek kadar gözlerini kör etmek, gnçlerimiz üzerinde perde arkası karanlıklarında musallat olan sapık ideolojiler, içki, kumar, uyuşturucu alışkanlığı gibi emeller, uzun vadede devletimizi yıkmak isteyen mihrakların seçtikleri vasıtalardır.

Türk düşmanları bir hususun çok iyi idrakindedirler: Gençliği dejenere edilen bir millet yok olmaya mahkumdur; gençler ne halde ise o milletin geleceği de o haldedir; bir milletin geleceğini o ülkedeki fikir yapısından, telakkisinden ve yetişme tarzından anlamak mümkündür.

Kemalist: doktrinden kopmuş bir Türk gençliği, Milliyetçi, Cumhuriyetçi, Halkçı, Laik ve İnkılapçı olamaz; düşmanlarımızın amacı da budur. Bu ilkelerden bir veya birkaçının yok olması demek, yarının Türkiyesinin temellerini iyi inşa edemiyoruz, çocuklarımızı bilerek anarşi ve sapık ideolojilerin ağına atıyoruz demektir. Kuvvet kullanrmaktan çekınen iç ve dış mihraklar, çeşitli yollardan gençler arasına sızarak, onları zehirlemekte ve tüm tehlikelerin panzehiri olan Atatürk îlkelerinden koparmağa çalışmaktadırlar. Basın, söz ve yazı hürriyetinden faydalanan iç ve dış vatan hainleri, fıkra, makale, karikatür, tiyatro piyesi, açık oturum, film ve benzeri yollarla Türk toplumunu sarsıcı, cemiyeti ayakta tutan, tarihi, milli ve manevi değerlerle örf ve adetlerimizi küçültücü yayınlarla Türk gençliğini yanlış yollara sevketmeye çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.

Tarih içinde olduğu gibi bugün de millet ve devlet olarak, varolmamız Türk aile yapısının sağlam olmasına bağlıdır. Onun içindir ki yıllardır Tiirk ailesinin temellerini oluşturan tarihi, milli ve manevi değerlerimiz, örf ve adetlerimiz hep saldırıya uğramıştır, hatta zaman zaman alay konusu edilmiştir.

Türk ailesinde evlat, yaşı ne olursa olsun en değerli varlıktır. Anne baba hayatta olduğu sürece, hep evladının yanında, ailesi, vatanı, milleti, devleti ve dini için yararlı bir unsur olmasına çalışır. Bat dünyasında “Evlat 18 yaşına gelince serbesttie” düşüncesi bizde yanlış anlaşılmış ve 18 yaşını dolduran çocuklarımızın ailelerine karşı isyanına sebeb olmuştur. Bu da, bulanık suda avlanan Türk düşmanlarının işine yaramıştır.

Düşmanı karşısında vatanı savunmaktan kaçan evladını "Haindir" diye vuran aile anlayışı hiçbir milletin tarihinde yoktur. Sağlıklı bir aile yapısının birinci şartı, o ailenin milli ve manevi değerlerine, örf ve adetlerine sahip çıkmasıdır. Milleti teşkil eden en kiiçük birim aile olduğuna göre, aıleyi oluşturan manevi değerlerin, örf ve adetlerin yok olması demek, devlet ve milleticıizin birlik ve beraberliğ-njn bozulması demektir, anarşiyi davet etmek demektir.

Çeşitli ırklardan öluşan yeni dünya devleti Amerika Birleşik Devletlerinde, temelinde olraayan bir Amerikan ailesi imajı çizmek için romancı, hikayeci, tiyatrocu ve film yapınıcısına kadar herkes yeni yetişen genç kuşaga egitici eserler yazmada ve sunmada yarış halindedirler. Hepimizin bildigi ve çocuklarımızın da severek seyrettiği Küçiik Ev, Bonanza, Walton ailesi gibi aile yapısı idealleştirilmiş fjlmlerdc, hatta örf ve adetlerimize ters düşen Dallas, Flamingo Yolu, Şahin Tepesi gibi dejenere olmuş Amerikan toplu-munu yansıtan filmlerde dahi, "biz bir aileyiz." gibi ifadelerle, manevi değerlerine, örf ve adetlerine bağlı bir Amerikan ailesi imajı çizilmeye çalışılmaktadır. Ancak böyle-likledir ki kökenlerinde var olan aşağılık kompleksinden kurtulma çabasındadırlar.

Ne acıdır ki, kültürü, manevi değerleri, örf ve adetleriyle son derece sağlam ve hatta bütün dünyaya örnek olabilecek bir aile yapısına sahipommamıza rağmen, bu değerleri konu alan eserlerimiz ve filimlerimiz yok denecek kadar azdır. Bu konuyu ele alanlar da sadece sapık ideolojik çıkarları uğruna, Türk ailesine sömürmekten, anaların en yücesi Anadolu kadınını hor görmekten, fukaralık edebiyatı yapmaktan, Türk aile yapısına ters düşen dejenere batı aile yapısını taklitten öteye gidememişlerdir; dolayısıyla farkında olmadan, bazen de şuurlu olarak milletimizin birlik ve beraberliğinin bozulmasına sebeb olmuşlardır. Son zamanlarda Batı toplumlarında milli ve manevi değerlerine bağlı aile imajı kuvvetlendirilmeye çalışılırken, bizler maalesef kendi milli ve manevi değerlerimizi, örf ve adetlerimizi yıkmışız, hor görmüşüz ve tedbir alınmadığı takdirde tahribat ve yıkım devam etmektedir. Daha ilkokula yeni başlamış çocuklarımız, devlet ve milletimizin yıkılmasına yönelik “Haçlı” zihniyetli kültür baskısı altında, sporcu, sanatcı, şarkıcı gibi yabancı isimleri ezbere sayarken Türk büyüklerinin adlarını ve onların yaptıklarını öğrenmeğe gerek dahi duymamışlar, hatta söylemeyi utanç saymışlardır. “Haçlı” zihniyeti belki kaba kuvvet ile galebe gelememiştir ama, çağımızın teknolojik üstünlüğünü iyi kullanmak suretiyle amacına ulaşmıştır. Türk gencini beşeri duygularında, milli fonksiyonlarında, zengin ve köklü tarihinden kopararak, kendi benliğini unutturan bozguncu propaganların yanında, bir kısım amaçları belli neşriyatın da, “Tatlı Hayat”, “Asi gençlik” gibi sloganlar altında desteklediği zihniyet, fuhuş, zevk, para ve sahte şöhret karşılığı her zaman vatan ve millet aleyhine dümnala işbirliği yapabilecek durumdadır. Bu durum karşısında eğitimcilerimiz, aydınlarımız, televizyonumuz maalesef seyirci kalmaktadır, Türk düşmanlarının ekmeğine yağ çalmaktadırlar. Unutmayalaım ki, dünkü hataların acısını bugün nasıl biz yaşıyorsak, buguün bizlerin yapacağı hataların acısını yarın yine bizim çocuklarımız çekeceklerdir[1].

Atatürk, hitabesinin son cümlesinde "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur." derken söz ko-nusu ettiği kan, hepimizin bildiği biyolojik kan grupların-dan biri değildir. Bu kan, Atatürk ilkelerinin ta kendisi-dir. Bu kan, asırların birikimi olan milli kültür ve manevi değerlerimizin ta kendisidir, örf ve adetlerimizin ta kendlsidir.

Gençlerimiz, milli kültür ve manevi değerleri önce aile içinde öğrenir. Türk ailesinin sağlam yapılı olması ve gençlerin her türlü ihtimama kavuşturulması için, aile fertleri arasında, iffet, vefa, yardımseverl,ik, gönül alma, hoşgörü, affetme, hasret duyma, şükretme gibi ahlak kavramları gençlerimize verilmelidir. Ahlak ve milli niteliklerimiz öğretilerek Devlet ve Millet sevgisi kuvvetndirilmelidir. Yayınlanan gazete ve dergilerin hergün ilk sahifelerini aile facialarıyla iffet dışı haberlerle dolduran neşriyat gençlerimizden uzak tutulmalı, hatta bunlar devletce gözetim ve kontrol altına alınmalıdır. Türk ahlak.adet ve maneviytına zıt düşen cinayet, gangasterlik gibi zararlı filim ve tiyatro eserleri denetim alıtına alınmalıdır.

Gençlerimizin yetiştirilmesinde aileler yanlız bıra-kılmamalı, ana ve çocuk sağlığı kurumlarının yanında bütün Ulke düzeyinde okul öncesi eğitim merkezleri açılarak, genç-lerimizin eğitiminde ailelere yardımcı olunabileceği gibi, Türk kültür ve manevi değerlerini öğretici temsiller ve filmler ücretsiz ve herkese açık olarak gösterilmelidir. Gençlerimizin yetişmesinde aileler, milli örf ve adetlerimi-ze uygun, manevi değerler doğrultusunda yönlendirilmediği; neşriyatıyla, radyosuyla, televizyonuyla, sinemasıyla eği-timde Türk kültür ve maneviyatına uygun bir yönlendirme ol-madığı takdirde, 12 Eylül 1980 öncesi dönemin hortlaması çok uzaklarda değildir.

Atatürk’ün gernçliğe Hitabesinde muhatap aldığı Türk genci, devlet, vatan ve millet aleyhine olduğpunu hissetttiği herşeyi şiddetle ve cesaretle reddeden isimsiz bir kahraman olmayı hayatının en büyük şerefi sayan genç demektir. Bu genç, millet olarak müştereken saygı gösterdiğimiz değerlere hürmet eden, onlara gönülden bağlanan, devlete ve millete karşı vazife prensiplerinden ayrılmayan, aydın, ahlaklı,, tarihi, milli ve demokratik terbiyeyle yetişen bir gençtir. Bu genç, ruhunda milliyetci, ve insaniyetci karakter taşıdığından şüphe edilmeyen, milli mefaatler karşısında bütünleşen, zararlı ve yıkıcı sapık propaganda ve ideolojilerin eline düşmeyen, başka milletlerimn emellerine hizmet etmeyen, karanlık düşünceli, ahlaksız kimselerin maşası olmayan, bu cennet vatan üzerinde kara emelleri olanlara karşı her zaman uyanık, devlet, millet ve vatan şuuru ile dolu, Millyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçı bir gençtir.

Sözlerimi Atatürk’ün veciz bir sözü ile bitiryorum:

“Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibiyle “Ne mutlu Türküm diyene.”