1054 Krizi ve Kiliseler Mücadelesi


Roma ile İstanbul kiliseleri arasında asırlardan beri devam mücadelenin başlangıç tarihi 381 yılıdır. Bu tarihte İmparator Theodisius'un İstanbul'da topladığı konsilde Başkent Kilisesini patriklik statüsüne kavuşturması , Roma Kilisesini, yetkilerini kaybetme endişesine sürüklemiştir. Bu endişe ile başlayan rekabet, I. ve II. Efes konsilleriyle çatıma sürecine girmiş; 451 yılındaki Kadıköy Konsili'nde Başkent Kilisesinin Ökümenik statüye kavuşmasıyla da düşmanlığa dönüşmüştür.

İmparatorlar, devletin dinî ve siyasî istikrarını korumak için bu çatışmaların Kilise'de bir parçalanmayı doğurmaması için büyük çaba harcamışlar ve kısmen de başarılı olmuşlardır. Bu çatışmaların birisi de 1054 yılında meydana gelmiştir. Siyasal iktidarın bütün çabalarına rağmen bu seferki kriz, parçalanmanın tohumlarını atmış ve Hıristiyan aleminin bu iki büyük kilisesi artık bir daha -zorlama bazı teşebbüsler dışında- bir araya gelememişlerdir. Bu kriz,kesin ayrılığın başlangıç noktası olmuştur.

Bizans ile Roma arasında çekişmeyi ayrılmaya dönüştüren olaylardan biride, XI. asrın ortasında Bizans imparatoru Nikephoros Phokas'a rağmen Papa,kuzey İtalya'da Bizans ruhbaniyetinin sahası olan Apulya ve Kalobriya kiliselerine nüfuz etme faaliyetlerini hızlandırmasıdır. XI. asrın ortasında,papalık makamında ruhanî gayelerden uzakta siyasî emeller peşinde koşan Leon IX. bulunuyordu. Batı kilisesinde büyük bir rağbet bulan "Cluny" hareketi doğrudan doğruya Papanın himayesi ile gelişti. Bu hareketin gayesi Kiliseyi ıslah etmek, ahlâk sevgisini yükseltmek, gevşeyen disiplini yeniden kurmak,kilise hayatını istilâ eden sivil örf ve âdetleri (haram kazanç, papazların evlenmesi)ortadan kaldırmaktı. Cluny hareketinin ateşli taraftarları ülkenin her tarafında ruhanî hayatı , doğrudan doğruya Papanın emri altında düzenlemeye çalışıyorlardı.

Bu hareket, Kuzey İtalya'da dikkate değer sonuçlar almaya başlayınca, bu durum,Doğu Kilisesinde hoşnutsuzluğa yol açtı. Bu durum Patrik Mikhail Kerullorios ile Papa arasındaki yazışmalarla çözülmek istenmiştir. Her şeyden önce, bu ayrılmanın tahakkuku için, her türlü tavize rağmen çözüme aleyhtarı bir Papalık karşısında, aynı derecede kuvvetli, bağmsız, üstünlüğünün bilinci ile dopdolu bir patrikliğin ve bunun yanında olayların cereyanına engel olamayacak derecede zayıf bir imparatorun bulunması gerekliydi. Bu şartların bir araya geldiği XI. Yüzyılın ortasında, Papalıkta, Cluny reform hareketinin temsilcisi olan Papa Leo IX,İstanbul Patrikliğinde Mikail Kerullarios, Bizans tahtında ise Konstantin IX.Monomakhos bulunmaktaydı.

Mikail Kerullarios, Mikhail IV.’e karşı girişilen suikastta yer almış ve bu nedenle uzun yıllar sürgün hayatı yaşamıştır (1043). Kerullarios, makamının erişilmez yüksekliğinin bilinci ile Roma’daki rakibinden hiç de geri değildi. Bu bilinç onun şahsında, hedefine erişmek için hiçbir engeli aşmaktan çekinmeyen bir iktidar hırsı ile birleşmişti. Papanın yardımcısı ise, Roma’daki barışa karşı ,Bizans aleyhtarı cereyanın başında bulunan Kardinal Umberto idi. Mikail Kerullarios ile Umberto, her ikisi de cüretkâr ve engel tanımadan doğrudan doğruya hedeflerinin üzerine atılan ve dünyayı bir ya o, ya ben alternatifi karşısına sürüklemeye hazır iki şahsiyet idiler.

Bir yandan Umberto ve Kerullarios’un çatışmaları, bir yandan iki kilise merkezi arasında sıkıntı yaratan Cluny çalışmaları, bir yandan da bu çekişmenin doğmatik ve liturjik sorunlar doğurması artık her türlü anlaşmanın imkansız hale geldiği bir noktaya ulaşmış oluyordu.Bütün bu çekişmelerin kökeninde ise tâ Photios zamanında fikirleri birbirinden ayıran eski sorunlardan kaynaklanıyordu.Başlıca ve en çok tartışmayı hareketlendiren konuların başnda, Kutsal Ruh’un ikili zuhuru hakkında batı öğretisi, Roma’nın Sabbat Orucu ve papazların evlenme yasağı , Bizans Kilisesinde Komünyon’da mayalı, Roma Kilisesinde mayasız ekmek kullanılması vb. geliyordu. Kerullarios taktik düşüncelerle, çok daha önemli, fakat aynı zamanda karmaşık, dogmatik fikir ayrılıkların değil,herkesin anlayabileceği liturjik farklar öne sürüyordu. Bizans Patriğinin arkasında Doğunun ve Slav ülkelerinin Ortodoks kiliseleri durmakta idiler.Antakya Patriği, Kerullarios tarafından ikna edilmişti. Okhridanın Grek Başpiskoposu Leon ise, Roma’ya karşmücadelede sesini en çok yükseltenlerden birisi idi. Taraftarlar arasında süren bu mücadele neticesinde İstanbul’daki tüm Latin Kiliseleri kapatıldı. Konstantinos IX. bir yandan siyasî baskı larla uğraşırken, bir yandan da bu dinî çalkantılara bir son vermek istiyordu.

Patriğini Roma ile dostluk uğruna fedâ etmeye hazır görünen imparatordan cesaret alan Papa, Kardinal Umberto başkanlında bir elçilik heyetini İstanbul’a gönderdi. Papalık elçileri Patriğe karşı mağrur ve küstah muamelelerde bulununca, Patrik görüşmeleri kesti. iki taraf arasındaki çekişme düşmanlığa dönüş tü. Papanın temsilcileri İstanbul Patriğini aforoz eden bir Papalık fermanı hazırlayarak Ayasofya’nın mihrabına bırakıp İstanbul’u terk ettiler (16 Temmuz 1054). Bunun üzerine Kerullarios derhal İstanbul’da kendi taraftarlarının katıldığı bir konsil topladı .Bu toplantıda Papalık fermanı törenle yakıldı. Roma elçileri ise Tanrının himayesinde bulunan bu şehre bir bora, bir fırtına, bir kıtlık veyahut daha doğrusunu söylemek gerekirse, vahşi yaban domuzlar gibi hakikati tahrif etmek için, geldikleri vurgulanarak, tümü aforoz edildi.

1054 yılında vuku bulan bu olayın iki kiliseyi kesin olarak birbirinden kopardığı , sonraları daha net olarak anlaşlmıştır. İmparator bu durum karşısında hiçbir şey yapamadı . Patrik, başkentte imparatordan daha etkili bir konuma geldi.İmparator, yaptıklar için mütevazı ve yalvarıcı bir üslupla Patriğin yaptıklarını onaylamak ve özür dilemek zorunda kaldı.İstanbul Patriği için 1054 te vukubulan bu olay, kendini tamamı yla Papalığın iddialarından kurtarmış olan büyük bir zafer telakki olunabilir. Patriğin Slav alemi ve üç şark patriği üzerindeki nüfuzu arttı . Kerullarios için üç şark patriğinin takınacağı tavır önemliydi. Kiliseler ayrılığınıda Antakya Patriği vasıtasıyla Kudüs ve İskenderiye patriklerine resmen tebliğ etmiş ti.Siyasî bakımdan 1054 ayrılığı , imparator için ise meşum bir sonuç doğurdu. Gelecekte imparatorluk ile Papalığın derin nüfuzu altında bulunan Batı arasında olabilecek herhangi devamlı bir anlaşmanın temelleri yara almış oldu.Bizans çok defalar, bilhassa ufukta Türk tehlikesi belirdiğinde, Batının yardımına ihtiyaç duyacaktı.Kerullarios ise, artık Başkentte halk nazarında imparatordan daha güçlüydü. 1057 de yeni imparator İsaakios’a tacını giydirirken de, bu etkinliğini sürdürdü. O zamana kadar imparatora bağlı olan Ayasofya’nın yönetimi de,Patrikhaneye devredildi. Bizans’taki anlayışa göre bu, Kilisenin gücünün artışını gösteriyordu. Günden güne güçlenen Patrik, imparatora karşı büyük bir tehlike haline gelmişti. İsaakios, Patriği, bir manastır ziyaretinde tutuklatarak, sürgüne gönderdi, yerine de Konstantinos Lukhudes’i atadı . Buna dayanamayan Kerullarios kahrından ölürken, bu onurlu patriğe yapılanlar da baş kent halkı içine sindiremedi. Memur aristokrasisinin muhalefetine, kilisenin düşmanlığı ve halkın da hiddeti eklenince, imparator tahtından oldu.Bizans Başkentinde bunlar olup biterken tarih 1068 i gösteriyordu.Romanos Diogenes Bizans tahtına sahip olmuştu. 1071 de Malazgirt’te Alp Arslan’a yenilince imparatorluk da Patrikhane de yeni bir mecraya doğru yol almaya başladı.

Ar .Gör. Arzu Taşcan - Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Manisa
“Tarihi Süreç içerisinde İstanbul-Roma Kiliseleri Arasındaki Çekişmeler Ve 1054 Krizi”adlı makaleden alıntıdır.