Sokullu Mehmed Paşa'nın edebiyata olduğu gibi tarihe de merakı vardı. Her gece hazinedarı Hasan Ağa'ya Tevarih-i Âl-i Osman'ı okuturdu. İlk padişahlara büyük hürmeti vardı. Bursa'da Osman Gazi türbesine de Kur'an cüzleri vakfetmişti.

Sokullu bir gece yine uyandı, abdest aldı, namazını kıldı. Hazinedarı Hasan Ağa'yı çağırdı, Tevarih-i Âl-i Osman'ı okumasını emretti. Hasan Ağa hangi bölümden okuyacağını sorunca, Sokullu:

- Sultan Murad'ın Kosova şehadeti mahallini oku, dedi.

Hasan Ağa, Kosova gazasını bütün tafsilatıyla okudu. Nihayet Miloş Kopiliç'in Murad Gazi'yi hançerle vurup şehid ettiği yere geldi. Sokullu müteessir oldu, gözlerinden yaşlar akarak:

- Bana dahi şöyle bir şehadet nasib et ya Rabbi, diye dua etti.

Ertesi gün adeti üzere vazifesiyle meşgul oldu. Kabasakal'daki sarayına geldi. İkindi divanı icra ederken içeriye divane tavırlı biri girdi. Bu herif Boşnak'tı. Ekseriya Sokullu'yu karşılar, ihsan taleb ederdi. Sokullu da daima gönlünü yapmaktan geri durmazdı. O gün yine para istemeye geldiğini zannetti. Elini cebine soktu, para çıkarıp vereceği sırada, herif kolunun içine sakladığı hançeri çıkardı. Çavuşlar tutmak istediler, tutamadılar. Hançeri çarçabuk Sokullu'nun göğsüne sapladı. Çavuşlar katili yakaladılar. Paşayı içeriye odasına götürdüler. Bütün divan telaşta idi. Derhal cerrah çağrıldı. Hançer fena tesir etmişti. Sokullu'nun yarım asırdan ziyade devlet işleriyle yorulan zayıf vücudu bu öldürücü yaranın tesirine dayanamadı. İhtiyar vezir, Ayasofya Camii'nin minarelerinde akşam ezanı okunurken gözlerini bu fani dünyaya kapadı.

Vezir-i Ãzamın gördüğü son mükafat, sinesine saplanan kanlı bir hançerden ibaret oldu. Divanenin parça parça edilmesinin de ehemmiyeti yoktu. Bunların müretteb (planlanmış) şeyler olduğuna birçok kimseler kani idi. Cenazesi Ebu Eyyubü'l - Ensar civarına defnolundu. Herkes bu acı haberi gözyaşlarıyla karşıladı.