Yıldırım Bayezıd’ın adaleti

Halkın kadıların adaletinden şikâyet ettikleri 1393′lü zamanlar. Devletin başında Yıldırım Bayezıd var. Padişah Çandarlı Ali Paşa’yı yanına çağırır…
Veziri âzâm Çandarlı Ali Paşa Padişah Yıldırım Bayezıd’a, kadıların suçu sabit olması halinde ne yapacağını sorunca, yüreğini ürperten bir cevap alıyor:
“Adâletin bozulması mülkün zevaline işarettir. Mülkümüzün zevalini hazırlayan kadıları bir eve doldurup evi ateşe vereceğiz!”
Hüküm korkunç! Başta Çandarlı olmak üzere bütün vezirler telâşta. Ama genç Padişaha o anda itiraz edip söz dinletmeye imkân yok.
Böyle durumlarda Padişaha söz söyleyebilecek tek kişi vardır: Habeşli maskara. O, komik hareketlerle konuyu yumuşatıp Padişahı eğlendirirken bazı doğruları söylemekte ustadır.
Çandarlı Paşa, Habeşliyi bulup derdini anlatıyor.
“O iş kolay” diyor Habeşli, “şimdi hallederim.”
Yol kıyafetini giyip huzura çıkıyor. Yıldırım Padişah, Habeşli maskarayı yol kıyafetinde karşısında görünce, gülmekten kendini alamıyor. Sonra da soruyor:
“Bre maskara yolculuk mu var?”
“Beli Hünkârım, gitmek için ruhsat dilemeye geldim.”
“Nereye?”
“Bizans’a.”
“Ne yapmaya?”
“Bizans’tan Bursa’ya yüz papaz getirmeye gidiyorum, Hünkârım.”
Padişahın kaşları kalkıyor:
“Bre Köle” Müslüman mülkünde papazın işi ne?”
“Kadılık edecekler Şevketlüm.”
Padişah işin özünü ve özetini anlar gibi. Fakat bir yandan da sohbetin ne şekilde gelişeceğini, sonunun nereye varacağını merak etmekte; tekrar soruyor:
“Ya bizde kadılık edecek âdem yok mudur da papaz getiriyorsun?”
“Sayenizde kalmayacak Hünkârım. Kadıları yakacağınıza göre, bari dâvâlarımıza papazlar baksın da ümmetin işi aksamasın. Malûm, kadılık ilim işidir: Eh, papazlar da bir nevi âlim sayılır.”
Hünkâr hükmün ağırlığı altında ezilerek gülmeye çalışıyor.
“Tamam tamam vaz geçtik. Belli ki ifrat etmişiz. Söyle seni huzurumuza gönderen vezirlerimize müsterih olsunlar.”
Sadece suçluların cezalandırılmasıyla yetiniyor…
Bu bir derstir. Dersini alan Padişah kurmaylarına danışıp rüşvete çare arıyor. Rüşvet kapısını kapatmak için tarihimizde ilk defa “mahkeme rûsumu” adı altında davayı kaybedenlerden alınmak üzere bir ücret konuyor. Hakimlere bu paradan pay verilmeye başlanıyor.

Alıntı