İkinci Dünya Savaşı Başında Türki-ye’nin Ekonomik Durumu;

Kurtuluş Savaşı’ndan İkinci Dünya Sa-vaşı’na kadar Türkiye’nin ekonomik ge-lişme süreci ikiye ayrılabilir:Birincisi 1923-1930 devresi,ikincisi 1930-1939.Birinci devrede devlet ekonomiye fazla karışmadan özel sektörün kalkınma görevini üstlenmesini bekledi.Bu başarılı olmayınca 1930’dan sonra devlet müda-halesine gidildi ve “devletçilik” yöntemi benimsendi.Ama her iki yolla da bekleni-len sonuç alınamadı ve İkinci Dünya Sa-vaşı’na gelindiğinde Osmanlı’dan devra-lınan geri kalmışlık mirası aşılamamış-tı.İmparatorluk döneminde Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin elinde olan tü-tün,alkol ve tuz tekelini Cumhuriyet Hü-kümeti ancak 1927’de ele geçirebil-di.Bu,bütçeye yılda 40 Milyon TL kadar gelir sağladı.Gümrüklerinde henüz de-netlenemediği buna eklenirse 1929’a kadar büyük bir gelir kaybının söz konu-su olduğu kolayca anlaşılacaktır.

1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu meclis-ten çıktı.Özel teşebbüse geniş hareket olanakları ve devlet desteği sağlanıyor-du.Ama bu kesim ayrılan azınlıkların ay-rıcalıklı konumlarını ele geçirmekle ye-tindi.gerçek anlamda bir sanayi altyapı-sının kurulmasını sağlayamadı.Aynı za-manda ülkenin fakirliğinden yararlanarak kendilerini zenginleştirmeye baktı-lar.1938’e gelindiğinde “fabrika” denebi-lecek çok az sayıda işyeri vardı,sanayi kuruluşlarının %90’ı fabrika denilemeye-cek birtakım derme çatma tesislerdi.

Genç cumhuriyeti en çok zorlayan eko-nomik sorunlardan biri de tarım sorunu olmuştur.1939’da Türkiye nüfusunun %70’i tarımla uğraşıyordu.Toprak re-formu ülkede ilk kalkışılan işlerden bi-riydi.İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise, “Anadolu tarımı çok büyük darbe ye-miş,üretim düzeyleri çok önemli gerile-meler göstermiştir.Buğday üretim düzeyi 1938’den 1945’e yüzde 49,1938 sabit fiyatlarıyla toplam hububat üretimi ise 1938’den 1945’e kadar yüzde 52 ora-nında düşüş göstermiştir.” Yetişkin nü-fusun bir milyon kadarının askere alın-ması,öküzlerin ordu adına müsadere-si,çiftçinin ürününü değerinin altında devlete satmaya zorunlu tutulması,savaş koşullarının ağırlığına dikkati çekmektedir.İkinci Dünya Savaşına rast-layan yıllarda dış etkilerde Türkiye eko-nomisi üzerinde etkili olmuşlardır.Alman ekonomisinin tekrar dış pazarlara açıl-ması ve Hitler’in iktidara gelmesi Türki-ye’nin önemli ölçüde dış finansmana ih-tiyaç duymasıyla aynı zamana rast-lar.Almanya için ekonomi,politik ege-menlik sağlamak için bir araçtı ve gele-neksel nüfuz alanı olan Balkanları tekrar ele geçirme çabası içindeydi.Almanya’ya ekonomik bağlılığın dış politika felsefele-riyle bağdaşmadığını gören Türk devlet adamları,çok yanlı bir dış ticaret arayışı içine girdiler.1930’ların ortalarına gelin-diğinde Türkiye,dış ticaretini İngiltere ile gelişen yakınlaşma sürecine uydurmaya çabalıyordu.1936’da Karabük Demir Çelik Tesislerinin inşaatının ihalesini Alman Krupp firması kazanamıyor,bu inşaat İngiliz Brassert şirketine veriliyordu.27 Mayıs 1938’de 16 Milyon sterlinlik İngiliz-Türk kredi antlaşması imzalandı.Kendi kendine yeterlilik siyasetinin yürümediğini gören Türk devlet adamları çözümü sıkı pazarlık ve tarafları birbirine karşı oynama yolunda aradılar.Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu’nun 1938 Temmuzundaki Almanya ziyareti sırasındaki tutum bu yaklaşımın iyi bir örneği-dir.Menemencioğlu’nun taktikleri Ocak 1939’da istenilen sonucu doğurdu ve Türkiye’ye 150 milyon Reichmark kredi garantileyen Türk-Alman kredi antlaş-ması imzalandı.İkinci beş yıllık planın dış finansmanı büyük ölçüde bu antlaşmayla sağlanıyordu.

Savaş öncesi yıllarda ve savaş süresinde Türkiye’nin ekonomik durumunun kısaca gözden geçirilmesinden özet olarak şu sonuçları çıkarabiliriz:Tarım ve sanayide gerçek kalkınmaya geçilmeden önce uzun bir onarım dönemine ihtiyaç var-dı.Bu durum Türk ekonomisine o denli büyük bir engel oluşturuyordu ki savaş patlak verdiğinde ilerlemenin ancak ilk kıpırtıları görülmekteydi.Genç Cumhuri-yetin yönetici kadrosu İkinci Dünya Sa-vaşı gibi topyekun bir savaşta hiçbir çı-karları olmadığını görüyorlardı.Tutarlı bir savaş ekonomisi için alınmış olan ön-lemler yetersizdi.Kendi kendine yeterlilik çabaları başarısız olmuştu.Bu durumda dışa bağımlı duruma düşülecekse bu en azından en elverişli koşullarda olmalıy-dı.[6]
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Enflasyon ve Önleyici İç Tedbirler

Yüzölçümü 780.623 km2 ve 1940’ta nü-fusu 17.869.901 olan Türkiye,savaş dö-neminde bir tarım ülkesiydi.Topraklarının ancak %10’u işlendiği halde,nüfusun %70’i tarım alanında çalı-şıyordu.[46]Türkiye’de fiyat düzeyi daha savaş patlamadan önce yüksek-ti;1940’tan sonra da bu artış sürmüş-tür.Yetersiz bir ekonomik yapı yolculuk ve ulaşım imkanlarını çok güçleştiriyor,bu yüzden taşıt ücretleri,üretim giderlerini arttırıyordu.Türkiye,savaş patlayıncaya kadar sanayi ürünlerini ülkesinde üretme yerine,bunları hazır olarak dışarıdan ithal etmeyi çok daha ekonomik bulmuştu.Fakat,savaş ticareti aksa-tınca,Türkiye çok önemli sıkıntılarla karşı karşıya kaldı.Bu,fiyatların daha da yükselmesine yol açtı.Ayrıca,savaş dö-neminde büyük bir orduyu besleme zo-runluluğu,savunma giderlerinin artmasını sağladı.1941 ve 1942’de özellikle buğday ürününün çok az oluşu,ana besin maddelerinin bile kısıtlanmasını zorunlu kıldı.Yabancı ekonomilerle olan ilişkileri bakımından,savaş sona erdiği zaman Türk lirasının değeri %30 ile %70 arasında daha düşüktü.Sebzelerde 1938 yılı 100 sayısı birim alınmak üzere fiyat artışı 1942’de 424.9’a varmıştır.1943’te ise,bu sayı 894.5’i bulmuştur.Bu fiyat artışları toptan eşya,giyim,akaryakıt ve sanayi hammaddelerinde de aynı oranlarda artmıştı.Ankara’da bir kilo ekmeğin satış fiyatı 1941&
Varlık Vergisi
Varlık Vergisi,toplumsal ve siyasal ya-şamımızda olumsuz izler bırakmış bir uygulamadır.Bu izler,siyasal yaşamımız-da kendini göstermiş olduğu gibi,dış si-yasal ilişkilerde de önemli sonuçlar do-ğurmuştur.İkinci Dünya Savaşı’nda İsmet İnönü’nün yönetiminde Türkiye ihtiyatlı bir siyasa içinde,tüm tepkilere karşın sınırlarını korumada başarılı ol-maktadır.Ama ekonomik ve toplumsal yapıyı korumak ise daha zor-dur.1938’den 1942 yılına kadar piyasada dolaşan para miktarı,Hükümetin cari harcamaları için açıktan para basması sonucu üç kat artarak,toplumsal temel-leri sarsacak biçimde bir enflasyona ne-den olmuştur.1942 yılından başlaya-rak,Hükümetin kira artışlarını sınırlama-sına karşın,İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde toptan eşya fiyatları üç kat artmıştır.Ertesi yıl ise;yaşam koşulları daha da zorlaşmış,özellikle gıda maddelerindeki artış altı katına ulaşmış-tır.Savaş nedeniyle ortaya çıkan ham-madde ve yedek parça kıtlığı üretimi olumsuz olarak etkilemeye başla-mış,büyük kentlerde yaşayanlar,özellikle üst düzey bürokratlar kendilerini,en alt kesimden hamal ve ayakkabı boyacıları ile birlikte kuyruklarda bulmuşlar-dır.Karne uygulaması,alıcı ve satıcıların tüm denetimlere karşın etkisiz kalma-sı,birçok ithalatçı,ihracatçı,acente ko-misyoncunun karaborsa faaliyetleri,aşırı kârların gerçekleşmesi sonucunu do-ğurmuştur. “Harp zenginleri” daha çok ülkenin ticaret merkezi İstanbul’da bu gruplar arasında gelişmiştir.Kentlerde yaşayanlar,özellikle kendilerini dolandı-rıcıların kurbanı olarak gören maaşlı bü-rokratlar arasında tüccarlara karşı gözle görülür kızgınlıklar oluşmuştur.Bu olum-suz durum,savaş dönemlerinde tüm ül-kelerde kendini göstermektedir.Bu ne-denle devletin zaman geçirmeksi-zin,ekonomik koruma önlemlerine yö-nelmesi ve uygulaması kaçınılmaz bir bi-çimde ortaya çıkmaktadır.Etkin ekono-mik önlemlerin başında,hükümetlerin yeni vergilere yönelmeleri ilk sırayı al-maktadır.Sonuç olarak,savaş boyunca yaşanan ekonomik bunalım,bütçe açık-ları,enflasyon ve vurgunculuk,Varlık Vergisi adı altında olağanüstü bir uygu-lamanın gerekli koşullarının oluşmasına yol açmıştır.Varlık Vergisi Kanunu,ilk olarak Başbakan Şükrü Saraçoğlu tara-fından hazırlanmış;hazırlık çalışmalarına Maliye Bakanı Fuat Ağralı,Müsteşar Esat Tekeli ve Teftiş Kurulu Başkanı Şevket Adalı da katılmıştır.Varlık Vergisi Kanu-nu,temelde savaşın başından beri geçen süre içinde elde edilen servet ve kazanç-lara bir ölçüde el koyma biçiminde Hü-kümete yetki veren bir düzenleme-dir.[26]Bu tip düzenlemeler,ilk olarak 1917 yılının sonlarına doğru Alman-ya,Fransa,Avusturya-Macaristan gibi ül-kelerde,vurguncu ve karaborsacılara karşı bir olağanüstü vergi uygulaması biçiminde kendini göstermiştir.Bu vergi-den esinlenen İttihat ve Terakki yönetimi de aynı amaçla bir yasayı kabul et-miştir.İşgal yılları döneminde Hürriyet ve İtilaf Fırkası,aynı yasayı ittihatçı eşrafa karşı kullanılmak üzere 14 Aralık 1919’da tekrar yürürlüğe koymuştur.Harp Kazançları Vergisi’nin tahsiline Kurtuluş Savaşı döneminde de devam edilmiştir.TBMM 25 Ekim 1920 tarihinde Maliye Vekaleti bu vergi için yetkili kı-lınmıştır.Mustafa Kemal Ata-türk,Cumhuriyet Döneminde de,ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalımı at-latmak için,1930-38 yılları arasında İkti-sadi Buhran Vergisi,1932-38 yılları ara-sında da Muvazene Vergisi gibi olağa-nüstü vergi uygulamalarına yönelmiş-tir.Tek Parti Yönetimi altında Türkiye’de Varlık Vergisi’nin yasalaştırıldığı 1942 yı-lının Kasım ayı,daha önce de sözünü et-tiğimiz gibi,İkinci Dünya Savaşı’nın ko-şullarının ülkede oluşturmuş olduğu,sıkıntı ve darlıktan yararlanan,kişi ve çevrelerin vurgunculuğunun,her türlü haksız kazanç sağlamalarının,doruğa ulaştığı bir zamandır.[27]Varlık Vergisi Kanunu tasarısı 9 Kasım 1942 tarihinde Hükümet tarafından TBMM’ye getirilmiştir.11 Kasım 1942 günü meclisin bu tasarıyı onaylamasıyla Varlık Vergisi yürürlüğe girmiştir.[28]Yayınlandığı biçimiyle bu vergi,Avrupa ülkelerindeki savaş dönemi vergi tasarılarından çok farklı niteliklere sahip değildir.Ancak,servet ve kazanç sahiplerine karşı hükümete böyle geniş ve radikal bir yetki tanınması CHP içinde önemli tartışmalara neden olmuştur.Hükümet bu yetkiyi alırken Başbakan Şükrü Saraçoğlu,Parti meclis grubunun “gizli oturumunda” vergi uygulamasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur.Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız.Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz…”[29] Varlık Vergisi Kanu-nu,buraya kadar ortaya koymaya çalış-tığımız araçların dışında,Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun da açıkça belirtmiş olduğu gibi başka önemli bir amacı daha vardır.CHP grubunda ve TBMM yasa ta-sarısı ile ilgili görüşmeler henüz sürer-ken,Maliye Bakanlığı azınlıklar hakkında ön bilgileri defterdarlıktan istemekte-dir.Varlık Vergisi Kanunu’nun TBMM’nde kabul edilmesi öncesinde Bakanlığın böyle bir çalışma içine girmesi,ülkedeki azınlıklara yönelik uygulamaların önceden belirlenmiş kurallara göre düzenlenmiş olması, “Tek Parti Yönetimi”nin bilinçli bir siyasa izlediğini göstermektedir.Maliye Bakanlığı’nın 12 Eylül 1942 günü defterdarlıklara gönderilen ve azınlıkların mal varlıklarının belirlenerek bir cetvelde gösterilmesini isteyen genelgesi doğrultusunda yapılan çalışmalarda “harp zamanında fevkalade kazanç sahibi olanlar” dört grupta toplanmıştır.Bunlar Müslüman,Gayrimüslim,Dönme,Ecnebi biçiminde gösterilmiştir.[30]Genelde tüm grupların,özelde ise,azınlıkların saptan-ması ve mal varlıklarının belirlenmesi için yapılan çalışmalarda,tek tek kişilerin ad ve adreslerinin,mal varlıklarının listelere dökülmesi sırasında ciddi yanlışlıklara düşüldüğü de görülmektedir.İşin asıl ilginç yanı,bu vergi ile ilgili çalışmala-ra,Mihver Devletlerinin Avrupa’daki üs-tünlüklerinin doruk noktasına ulaşmala-rının ve Türk-Alman Dostluk ve Saldır-mazlık Antlaşmasının hemen ardından başlatılmış olmasıdır.

Varlık Vergisi Kanunu’nun 1.maddesi,verginin “servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve kazançları üze-rinden bir defaya mahsus olmak üzere mükellefiyet tesis edildiğini” belirtirken 6.maddesi verginin miktarını açıklamak-tadır.Buna göre vergi mikta-rı,komisyonlar tarafından belirlenecek-tir.Bununla birlikte asıl ciddi çalışmalar Varlık Vergisi Kanunu TBMM’nce onay-landıktan sonra gerçekleşmiştir.Bu ça-lışmalarda her mükellef için çeşitli vergi dairelerinden olan raporların yanısıra,bankalardan alınan imza-sız,tasdikli bilgiler,CHP il ve ilçe başkan-lıklarının raporları,Milli Emniyet teşkilatı raporları ve “güvenilir” tüccarların be-yanları,vergi matrahının belirlenmesinde temel alınmıştır.Bu iş için,Varlık Vergisinin mükelleflere uygulanmak üzere,yasanın 7. maddesi uyarınca her il ve ilçede mülki amirlerin başkanlığında komisyonlar kurulmuştur.[31]İl merkez-lerinin büyüklüğüne göre,birden fazla komisyon kurmak mümkün olmakta-dır.Örneğin İstanbul ve İzmir’de üçer komisyon oluşturulmuş-tur.Gayrimüslimlerden Müslimlere oranla en az iki,en çok üç kat fazla vergi alına-cağı belirlenmiştir.Müslim grup içinde yer alanlar kazanç vergilerinin bir ile üç katı vergi ödemesi kararlaştırılır-ken,Ankara’dan gelen bir emir-le,Gayrimüslim gruptan olanların vergisi 5-10 kat arttırılmış,Dönmelerin vergisi ise,Müslimlerin vergisine oranla iki kat olarak ödemeleri istenmiştir.[32]Bunun yanında Varlık Vergisi Kanunu’nun 11.maddesi uyarınca “Komisyon kararları nihai ve kesindir,bu kararlara karşı idari ve adli yargı organlarına dava açı-lamaz.Ancak bir yükümlü adına yüküm-lülük konusundan dolayı mükerrer vergi tarh edilmiş olduğu takdirde bunların arasından en yüksek olana uygulanarak diğerleri iptal edilir.İptal işlemi yükümlü-lerin başvurusu üzerine komisyonların görev yaptıkları mahallin en büyük me-muru tarafından yapılır.”[33] Varlık Ver-gisi tarhiyatı vergi dairelerindeki ilan tahtalarına asılan listelerle duyurulmuş-tur.Böylece basında ve kamuoyunda 15 günlük süre içinde haber ve söylentiye dayanan Varlık Vergisi tarhiyatı gerçeklik kazanmıştır.Vergiye yapılan itirazların Yasanın 11.maddesi uyarınca etkin ol-maması,mükelleflerin arayışlarının bek-lentiye dönüşme eğilimi taşıma-sı,hükümeti harekete geçirmiş,bunun üzerine yapılan açıklamada: “Vergiye yapılan itirazların tahsilatı durdurmaya-cağına” bir kez daha tekrarlayarak,bu konuda ne kadar kararlı olduğunu vur-gulamıştır.Hükümetin basını da yanına alarak almış olduğu tüm önlemlere karşın Varlık Vergisi tahsilatı beklenilen gibi olmamıştır.Verginin 12.maddesi doğrul-tusunda,15 gün içinde mükelleflerin vergi tutarlarının nakten vergi dairelerine yatırılması zorunluluğu,vergi ilanından hemen sonra mükellefler arasında panik doğurmuştur.Bunun üzerine hü-kümet,vergi ödeme süresini 2 hafta da-ha uzatmak zorunda kalmıştır.Verginin 15 günlük süre içinde nakten ödenmesi zorunluluğundan doğan ve mükelleflerin para aramaları sonucu,dönemin gazete-lerinde sık sık azınlık vatandaşlara ait gayrimenkul satış ilanına rastlanmakta-dır.Vergi tahsili boyunca basında sık sık tahsil edilen vergi miktarları açıklan-maktadır.Bundan çıkan sonuç; mükellef-ler vergi ödemekte pek istekli değil-dir.Bunun üzerine hükümet,mükelleflerin nakit sıkıntılarını çözümlemek amacıyla,borcunun %20 sini ödeyenlere devlet bankalarının kredi açacağını duyurmuştur.Mükellef emlak,emtia,senet ve tahvil üzerinden kredi alabilecektir.Başvuru yapan mükelleflerin haciz işlemleri durdurulacaktır.Bunun üzerine 15000 kişinin Emlak ve Kredi Bankasına ve 3000 kişinin de Emniyet Sandığına kredi talebinde bulunduğu,yani uygulamanın sınırlı kaldığı görülmüştür.Ayrıca uygulamada kısa vadeli olan kredilerin katlanan faizle-re,karşılık gösterilen menkul ve gayrimenkulların bankaların eline geç-mesi sonucunu doğurmuştur.Hükümetin almış olduğu tüm önlemlere karşın,azınlık vatandaşlara mensup önemli bir kitle vergisini ödeyememiştir.Varlık Vergisi Kanunu’nun 12.maddesi uyarınca vergisini ödeyemeyenlerin borçları “icra-haciz” ve “zorunlu çalıştırma” yolu ile tahsil edilecektir.[34]Zorunlu çalıştırma sınırlı sayıda mükellefe uygulan-mıştır.Vergisini vermeyenlerin çalışacak-ları yerlereveboynu Geçidi,Van ve ci-varı,Erzurum Zigana Da-ğı,Bitlis,Elazığ,Kapdağı,Diyarbakır,Siirt ve Palu’dur.Zorunlu çalışma kamplarına yalnızca gayrimüslim vatandaşlar gön-derilmiştir.Mihver Ülkerlerden kaçarak Türkiye’ye sığınan Yahudilerde Türk va-tandaşı olmamalarına karşın Müslüman-ların iki katı vergiye tabi tutulmuşlar-dır.Türkiye’nin varlık vergisi uygulama-sındaki bu tutumu müttefik ülkelerde sert tepkilere neden olmaktadır.İkinci Dünya Savaşı içinde Nazilerin toplama kamplarını çağrıştıran zorunlu çalışma uygulaması çok geçmeden yabancı basın üzerinde olumsuz bir etki bırakmış-tır.Ekonomik yaşamı azınlıkların ege-menliğinden kurtarıp Türklere açmak için Tek Parti Yönetimi tarafından ortaya atılan Varlık Vergisi uygulaması,Mihver Devletlerine karşı savaş veren Müttefik-ler karşısında Türkiye’nin itibarını iyice sarsmıştır.Varlık Vergisi Kanunu’nun ayı-rımcı niteliği ortaya çıkıp,tepkiler belir-meye başlayınca İngiliz uyrukluların vergilerinde büyük indirimlere gidilmiş-tir.Buna karşılık vergi miktarı mükellef adedi ne olursa olsun,ABD uyrukluları ise hiç Varlık Vergisi ödememişlerdir.[35]