Türkler, imparatorluklarındaki halklara hoşgörülü davrandılar. Onların kendi kültürlerini ve liderlerini korumalarına izin verdiler. Roma İmparatorluğunda ise, halk “plebler” denilen hakları sınırlı insanlar ile “patriciler” denilen soylular olmak üzere iki farklı guruptan oluşuyordu. M.Ö. 91-89 yıllarındaki Sosyal Savaşlarına kadar sadece Roma şehrinde oturanlar vatandaş sayılıyordu. Bu savaştan sonra yine sadece İtalya sınırı içerisindekiler vatandaş sayıldı.

Türklerin Romalılarda görülmeyen bu hoşgörülü davranışlarının temellerini anlayamayan bazı tarihçiler, bu durumu farklı yorumladılar. Hun İmparatorluğunun bir Türk devleti olmadığını iddia ettiler. Halbuki, Çinlilerin Hunlarla ilgili yıllıklarında geçen “kul”, “il”, “ordu”, “tuğ”, “kılıç”, “tanrı” gibi devleti ilgilendiren önemli sözcükler Türkçe’dir. Ayrıca Hunların kullandıkları ve 26 harften oluşan Runik alfabesi ile Göktürk Devletinin 38 harflik Göktürk alfabesi aynı köktendir. Dolayısıyla Hun Devleti bir Türk İmparatorluğudur.

Hun İmparatorluğunun zayıflamasıyla dağılan Türkler aynı dönemde üç ayrı imparatorluk kurmuşlardır. Çin’e inen bir gurup orada Tabgaç (yani ulu, saygıdeğer anlamında) Devletini kurdular. Güneybatıya inenler Akhun Devletini kurdular. Batıya yönelenler Avrupa’nın içlerine kadar ilerlediler. Avrupa Hun Devletini kurdular. Sonuç olarak Türkler, 4-6. yüzyıllar arasında Çin’in başkentinden (Lo-Yang) Macaristan’a kadar geniş bir alanda ve aynı dönemde hüküm sürdüler

Balkan Bulgar Türk Devletini kuran halk da eski Türk dinine inanıyordu. Bulgar Türklerinin hanı Krum Han 810 yılında şöyle diyor : “Doğru insanı ve yalancıyı Tanrı bilir. Bulgarlar (Türkler), Hıristiyanların (Bizanslılar) iyiliği için çok çalıştılar. Ancak onlar bunu çabuk unuttu. Fakat Tanrı biliyor.”

Karadenizin kuzeyi 4-18. yüzyıllar arası sürekli Türk yurdu oldu. Bölgede hüküm süren Türk boyları şunlardır : Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, Bulgarlar (İdil Bulgarları adıyla), Kıpçaklar, Tatarlar, Nogaylar. Bölgedeki Türk devletlerinden İdil Bulgarları döneminde komşuları Rus Suzdal ülkesinde şiddetli bir kıtlık olur (1024). Rus vakayinameleri İdil Bulgar Türk Devletinin Ruslara çok miktarda hububat yardımı yaptığını yazarlar. Halbuki bu dönemler, fakir Rusların zenginliğe kolay ulaşmak için zengin Türk bölgelerine sert saldırılar yaptıkları günlerdi.

Sosyolog tarihçi Jean Paul Roux Türklerin iki bin yıllık tarihini anlatır. Türkleri anlatmadan dünya tarihinden bahsedilemeyeceğini vurgular. Roux kısaca şöyle anlatır :” Türkler, egemenliklerindeki halklar arasında ayrım yapmadılar. Herkese aynı hukuku uyguladılar. Diğer halkların kimliklerini korudular. Onları sömürmediler. Aksine doyurmaya çalıştılar. Dost bildiklerine iyilikle yaklaştılar. Türklerin hoşgörülü davranışları, dünya uygarlığına yaptıkları en önemli hizmettendir.”

Türklerde devlet eliyle köle kullanımı da olmamıştır. Romalılardaki Spartacus isyanı (M.Ö. 73-71), Araplardaki Zenc isyanı (883) gibi köle ayaklanmaları, ABD deki yoğunlukta köle ticareti Türklerde görülmemiştir. Aksine köle olmuş ama kölelikten yükselerek devlet kurmuş Türk liderler vardır. (Mısır’daki Ed-devlet-it Türkiye yani Memlûk Türk Sultanlığı ile Delhi Türk Sultanlığı bunların en büyükleridir.)

Kendisinden olmayan insanlara köle muamelesi yapan Romalılar ve Araplar tarihlerinde sadece bir defa imparatorluk kurmuşlardır. Türkler ise, insanca davranışları sayesinde sürekli büyük devletler kurmuşlar ve çağdaş medeniyet seviyesi civarında yaşamışlardır. Fakat dünyada dengeleri bozan mucize olay 1492’dir. Eğer dünyada Amerika kıtası ve Afrika’nın bilinmeyen büyük kısmı olmasaydı keşiflerin bir önemi olmazdı. Türklerin üstünlüğünün sürmesi ihtimali çok kuvvetliydi. Çünkü Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasından 1492 ye kadar yaklaşık bin yıl Avrupalılar karanlıkta kaldılar. Böylesine bir mucize olmasaydı aydınlığa çıkmaları çok zordu.

Dünya üzerinde vahşetin hakim olduğu bu dönemlerde Türkler ve liderleri böylesine hoşgörülü ve uzak görüşlüydüler. Türkler sadece güç kullanarak ve sertlikle egemen olmadılar. Eğer öyle olsaydı, hakimiyetleri kısa sürerdi. Demek ki, tarihte bilinen ilk Türk topluluklarından itibaren ciddi bir Türk kültürü oluşmuştu. Bir kültürün oluşması ve kültürde devamlılığın sağlanması için sadece maddi imkân ve ekonomik güç yeterli değildir. Kültürün oluşmasında; o toplumu meydana getiren bireylerin özellikleri, toplumsal dayanışma anlayışları, yöneticilerin tutumları, ülkenin ekonomik kaynakları ve bütün bunların birbirleriyle ilişkileri çok önemlidir.