1. #1
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734


    ESKİ TÜRK CEZA HUKUKU
    Doç. Dr. Feda Şamil ARIK - DTCF. Tarih Bölümü, Öğretim Üyesi.

    En ilkel toplumlarda olduğu gibi, en medeni devlet teşekküllerinde dahi, tarihin her devresinde, suç adı verilen sosyal olayların meydana geldiği görülmektedir. Bu olaylar daima mağduru bir fert dahi olsa, toplumun huzur ve sükununu bozan ve diğer fertleri aynı fiillere maruz kalmak korku ve endişesi içinde bırakan bir nitelik taşırlar. Bu itibarla, en eski devirlerden beri bu fiilleri önlemeyi ve faillerini cezalandırmayı hedef tutan bir "müeyyideler" sistemi kurulması zorunluğu kendisini hissettirmiş ve böylece toplum hayatındaki ilk yasama faaliyeti ceza kanunları tedvini şeklinde belirmiştir.

    Işte ceza hukuku, toplumun huzur ve sükununu ihlal eden ve "suç" dediğimiz hareketleri önlemeye ve bu hareketlerin işlenmesi halinde faillerine "ceza" adını verdiğimiz müeyyideleri uygulamaya yönelmiş kiiideleri kapsayan hukuk manzumesidir.

    Kökeni, XI. yüzyıla, belki daha da eskilere götürülebilecek olan "suç" sözcüğümüzün, bu çağlarda, günümüzdeki anlamından ziyade,"yoldan ve yönden sapma" anlamına geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim,XI. yüzyıl Türk müelliflerinden Kaşgarlı Mahmud, ünlü eseri Divanü Lügati't-Türk'te, suç kelimesinin "bir şeyin sapmasını" bildirdiğini ifade etmekte ve bu hususla ilgili olarak bazı örnekler de vermektedir. Elimizde bulunan en eski Türkçe kaynaklardan-özellikle Göktürk kitabelerinden-anlaşıldığına göre, suç sözcüğümüzün en eski Türkçe karşılığı "yazuk" yani "yazık" olmalıdır."Divanü Lügati't-Türk ve Kutadgu Bilig gibi XI. yüzyıla ait Türk kaynaklarında da, suç ve günah karşılığı olarak "yazuk" kelimesi zikredilmiş ve kullanılmıştır.
    Suçlu ve günahkara da "yazukluğ" yani "yazıldı" deniyor, suç işleme ise,"yazuk kılma" sözü ile karşılanıyordu. "Yazuk" yanısıra, "yaz-ma, yazınma,yazınç,yazım" gibi kelimelerin de eski Türkler'de suç, günah, suç işleme karşılıklarında kullanıldıkları görülmektedir. Ancak bunlar, şaşma,şaşırma, yanılma, yoldan çıkma, ihanet, kusur (etmek), kabahat (işlemek) anlamlarına da gelmekte, yerine göre kullanılışlar değişebilmektedir.

    Aynca kusur, kabahat, zevili manalarına gelen "mün" sözcüğünün,"suç ve günah" manasını da içerdiği .bazı uzmanlarca ileri sürülmektedir.Bunlardan başka Kaşgarlı ve Balasagunlu'nun eserlerinde "günah" ve "günahkar" karşılığında geçen "arınçu, erinçü" ve "teltük" terimlerinin,yerine göre suç ve suçlu anlamlarında yorumlanabileceğini de kabul etmek mümkündür.

    Dilimize Arapça'dan giren ve bugün halen kullandığımız "ceza sözcüğü ise, yine söz konusu kaynaklardan anlaşıldığına göre, eski Türkler' de başlıca" kıyın" ve "kın" sözleri ile ifade edilmekte idi. Eski Türk kitabelerine dayanarak, cezanın en eski Türkçe karşılığının "kıyın" olduğu söylenebilir Tenbih, tevbih, ceza kararı, hüküm, işkence manalarını
    da içine alan bu sözcük, daha sonraki devirlerde de kullanılmaya devam etmiştir. Her ne kadar eski Türk epigrafik kaynaklarında geçmeyen,ancak XI. yüzyıl kaynaklarında karşımıza çıkan "kın" sözcüğünün kökeni de, çok daha eskilere dayanmalıdır. Bu hususla ilgili olarak Kaşgarlı Mahmud'un ünlü ansiklopedik sözlüğünde, "kıstur-" (Işkence ıle cezalandırmak), "kızgur-" (işkenceye koymak, cezasını çektirmek, cezalandırmak), "kızgut-" (ceza, işkence, başkalarının ders alması için, suçu yüzünden birisinin halk arasında cezaya, işkenceye uğraması), "kızıl-" (ceza görmek, kıyılmak) gibi diğer bir takım fiiller ve bunlardan yapılan terim ve sözcükler de kaydedilmiştit Bu suretle, yukarıda ana kaynaklara dayanarak söz konusu etmeye çalıştığımız terminoloji, eski Türk'ler' de suç ve ceza kavramlarının neler olduğunu ortaya koymakta ve bu hususta bir fikir vermektedir.

    Türkler'de suç oluşturan ve cezayı gerektiren mı ve hareketler pek çok olup, bazıları şunlardır:Zulüm, haksızlık, yaralarma, darp (dövme, vurma), insanın uzuvlarından herhangi birisine zarar verme, katı, kız kaçırma, hırsızlık, 'ırza tecavüz,tabulara tecavüz, haram sayılan yerlere ve eşyalara saygısızlık, zina,hukuki anlaşmaları ihlal etmek, bunlara aykırı davranmak, görevden kaçınmak,görevi ihmal, livata, başkalarına kötülük yapmak, yalancılık, kovuculuk,
    müfterilik, casusluk, saygısızlık, devlete veya devlet görevlilerine hakaret, hilekarlık, sahtekarlık,' rüşvet, askerlikten kaçmak, askeri görevde başarısızlık, devlete isyan, vatana ihanet, soygunculuk, eşkiyalık (gasp), töreye aykırı davranmak, beylere karşı gelmek, devleti çeşitli biçimlerde aldatmak, fuhuş, cana kast, emirlere itaatsizlik vb ...

    Elimizde, eski Türkler'e ait, Moğollar ve Osmanlılar'da olduğu gibi suçlan ve karşılığı olan cezalan gösteren, bütün suçlara ait ortak esaslan tayin ve tesbit eden herhangi bir ceza kanunnamesi de bulunmamaktadır Bu itibarla suçların ağırlıklarına göre yapılmış kanunı bir taksimin, cezaların hangi suç ve suçlulara verileceğine ilişkin kesin olarak belirlenmiş bir kanunun, bulunup bulunmadığını bilemiyoruz. Keza cezalar verilirken, suçun niteliğinin, hafifliği ve ağırlığının, failin kişiliğinin, cezanın toplumdaki etkisinin, örf ve adetlere uygunluğu gibi hususlann her zaman için nazan itibara alınıp alınmadığı hakkında da kesin bir şey söyleyebilecek durumda değiliz. Ancak bunlar, görünüşe göre sabit olmayıp, zamaha, mekana, şartlara ve duruma göre değişiklikler gösterebilmişler, farklılıklar arzedebilmişlerdir.

    Belirttiğimiz gibi, ancak kaynaklardaki kayıt ve bilgilerden tesbit edilebilen bu suçların bir kısmı, ölüm gibi çok ağır bir cezayı gerektirmekte,bir kısmı içinse, bundan daha hafif cezalar bahis konusu olmaktadır.


    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

  2. #2
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734

    ÖLÜM'DEN DAHA HAFIF CEZALARI GEREKTIREN SUÇLAR:
    Eski Türkler de bir insan için en ağır ceza sayılabilecek ölümü gerektirmeyen fiiller, bu bedeni ağır cezayla karşılanmayan suç bir haylidir. Daha önce yaptığımız tasnif çerçevesinde bunları, başlıca kişilere (zulüm, haksızlık,
    yaralama, insanın uzuvlarından herhangi birisine zarar verme, adam öldürme, kız kaçırma vb.), mülkiyete (hırsızlık vb.), namusa (ırza tecavüz), inançlara (tabulara tecavüz, haram sayılan yerlere ve eşyalara saygısızlık vb.) karşı işlenilen suçlar, cinsel suçlar (zina vb.), hukuki suçlar (yapılan anlaşmaları ihlal etmek ve bunlara aykırı davranmak vb)

    MÜNFERİT CEZALARI GEREKTİREN SUÇLAR
    Bunlar, dayak, angarya, mali tazminat, hapis, sürgün, vb. gibi münferit cezaları gerektiren hırsızlık, zina, zulüm, haksızlık, yaralarna, beden organlarından herhangi birine zarar verme, kız kaçırma, irza tecüvüz, yapılan
    anlaşma şartlarını ihlal etme veya bunlara uymama, vb. gibi kişilere, mülkiyete, namusa, tabu ve inançlara karşı işlenen, cinsel, hukuki vb. gibi nitelikler taşıyan suç ve fiillerdir.
    DAYAK CEZASINI
    Eski Türkler' de başlıca hırsızlık, zina, anlaşmaları ihlal veya bunlara aykırı davranma, başkalarına kötülük yaparak zarar verme, vazifeden kaçınmak veya görevi ihmal, vb. gibi mülkiyete karşı işlenilen suçların; toplumun örf ve adetlerine, ahlak anlayışına ters düşen cinsel fiillerin, hukuka aykırı hareketlerin vb. gibi diğer fiillerin, dayak cezasını gerektirdiği anlaşılmaktadır: Bilindiği gibi bir hafif ceza olarak dayak, bedene' uygulanan, cismanı bir ceza olup, işlediği cürüm veya fiile karşılık olmak üzere,suçlunun el ile, sopa ile veya buna benzer bir araçla dövülerek cezalandırılmasıdır.
    Tarih boyunca cisim üzerinde etki yapan, bedelli cezalar arasında en çok uygulanmışı olan dayak cezasının başlıca amacının, suçluIarın cürümlerinin kefaretini ödetmek olduğu şüphesizdir. Aynca lehinde olmak üzere, ekonomik, toplumu suça ve suçluya karşı birleştirmek ve suçlunun uslanmasını sağlamak, diğer kimselere de göz dağı vererek onların suç işlemelerini önleme gayelerini taşıdığı da söylenebilir. Bugün ,kullandığımız "dayak" sözcüğü eski Türkler'de (XI. Yüzyıl) 'tayak" şeklinde telafuz ediliyor ve genel anlamda ya da cins isim olarak "sopa, deynek, çubuk" manalanna geliyordu. Dayak at(ıl)mak,döv(ül)mek, sopayla cezalandır(ıl)mak vb. gibi geçişsiz ve geçişli fiiller ve bunlardan yapılma kelimeler için ise "toki-", "ur_", "tokıl-", "tokın-"urul-" [(döğ(ül)mek, vur(ul)mak)]gibi fiiller ve fiil kökünden gelen sözcüklerin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu hususta aynca yine tekmelemek, ayakla, tekme ve dayak atmak karşılığında "tep_"(,bir kimseyi öldüresiye,bayıltıncaya kadar döğmek içinse "kam-" ve "taltur_"(gibi mı köklerinden gelen terim ve kelimeler de söz konusu olmuştur. XI. Yüzyıla ait kaynaklardan anlaşıldığına göre, dayak cezasına ve bu cezada kullanılan sopa, değnek, kamçı, gibi araçlara Türkler' de "berge, berke" adı veriliyordu Suçluların cezalarının infazının ise, sopa yanısıra, "çagığçavığ" da denilen kamçıyla da yapıldığı anlaşılmaktadır.

    Mülkiyete Karşı ilşlenilen Suçlar
    Hırsızlık gibi bireylerin özel mülkiyetini ihlal eden, mülkiyete karşı tecavüz mahiyetini taşıyan filler dayak cezasını da gerektirmişlerdir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi, bu ve diğer suçların algılanışı, karşılıkları olan müeyyidelerin tayin ve takdiri eski eski Türk toplumlarında değişiklik gösterebilmiştir. Bu itibarla hırsızlığın da hafif veya ağır bir cürüm olarak kabul edilmesi ve buna parelel olarak öngörülen müeyyidesi,boy ve kavimler arasında farklılıklar arzetmiştir. Mesela araştırmamızın ikinci bölümünde göreceğimiz gibi, Hunlar' da, Göktürkler' de,Bulgarlar' da ve Kırgızlar' da bu fiil, ağır ve büyük bir suç olarak kabul edilip, ölümle cezalandırılmıştır. Kimisinde ise, burada göreceğimiz üzere, daha hafif görülerek ölüm dışında kalan dayak vb. cezalarla karşılanmıştır.

    Eski Türkler'de, Anadolu'da olduğu gibi, hırsıza "oğrı" (uğru), bir şey çalmak, hırsızlık .etmeye de "oğrılamak" (uğrulamak) adı veriliyordu. Soymak, çalmak, soyup, çıplak bırakmak karşılığında "kun-", "kunuş-", "çubart-" kökünden gelen fiil ve kelimeler de kullanılmıştır.Bütün diğer toplumlar gibi eski Türkler'de de bu fiilin epeyce yaygın olduğu yakalanan hırsızların diğer cezalar yanısıra, dayak cezasına da maruz kaldıkları görülmektedir. Nitekim Kaşgarlı' dan anlaşıldığına göre,XI. Yüzyıl Türk illerinde hırsızlar sopa ya da kamçıyla (berke) dövülerekde cezalandırılabiliyorlardı. Keza Balasagunlu ,Yusuf eserinde "helale hesap, harama ceza(lar)" olduğunu belirtmektedir. Hırsızlık da harama el uzatmaktır. Karşılığı olan müeyyide(ler) arasında dayağın da söz konusu olduğu düşünülebilir.Hırsızlık cürümü dolayısıyla, Türkler'e komşu, diğer kavimlerde de dayak cezası verilip uygulanmıştır. Nitekim batılı seyyah ve kaynaklarından RubfOuck (Rubruquis)'un verdiği bilgiye göre, Orta-Asya' da Kukunon bölgesinde yaşayan Tibet karışımı bir Moğol kavmi olan T'u-yühunlar'da da koyun çalan ve bu suretle hırsızlık fiilini işleyenler dayak -cezasına çarptırılmaktaydılar. Hırsızlık suçunda, herhangi bir ceza tayin ve takdir edilirken, çalınan şeyin niteliğinin, ya da değerinin gözönüne alındığı ve buna göre bir müeyyidenin uygulandığı 'şüphesizdir.
    Yazının tamamı için 'BUYRUN'
    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

Benzer Konular

  1. Eski Türk Devletlerinin Hepsi (Sunu)
    Konu Sahibi ziberkan Forum İlk Türk Devletleri Sunuları
    Cevap: 3
    Son Mesaj : 27.Aralık.2013, 19:32
  2. Eski Türk Gelenekleri
    Konu Sahibi esaRet__ Forum İlk Türk Devletleri Araştırmalar
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 16.Ocak.2008, 22:31
  3. Roma Hukuku
    Konu Sahibi z_e_y_n_e_p Forum Tarih Konuları Hususunda Soru(nu)m Var
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 12.Ocak.2008, 20:31
  4. Eski Türk Dini
    Konu Sahibi ziberkan Forum İlk Türk Devletleri Araştırmalar
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 30.Aralık.2007, 19:12
  5. Sinop Ceza Evi
    Konu Sahibi ziberkan Forum Serbest Kürsü
    Cevap: 4
    Son Mesaj : 15.Kasım.2007, 20:36

Bu Konu için Etiketler

Giriş