1. #1
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734


    ÇİN ÎLE BATI ARASINDAKİ İPEK YOLLARI (8.YÜZYILA KADAR)

    Asırlardan beri kullanılan ipeğin, bilindiği gibi ilk üretildiği ülke Çin olmuştur. İpeğin Çin'de keşfinin Kuzey-Çin bölgesinde, Shan-tung eyaletinde, yabani ipek olarak üretildiğine dair Çin kaynaklarında bilgiler mevcuttur. Çin efsanelerine kadar geçmiş olan ipek, Çin imparatoru Shang-ti zamanından beri kullanılmağa başlandığını göstermektedir. İpeğin kullanılma geleneği, ipeği Çin medeniyetinin önemli unsurlarından biri haline getirmiştir. Bir prenses tarafından keşfedilen ipek, imparatorun kullanması için özel olarak ayrılmaktaydı. Yalnızca imparatorun, yakın akrabalarının ve ülkenin ileri gelenlerinin kullanmasına izin verilen eşyalar arasında yer alan ipek, imparator tarafından sarayın içinde beyaz ipekten bir rop, saray-dışında ise sarı ipekten bir rop giymesi ve karısı ile tahtın varisinin de sarı ipekten yapılmış elbiseler giymeleri şeklinde idi. Anlaşıldığı kadarıyla, ilk başlarda yalnız imparator ailesinin ihtiyacı için tahsis edilen ipek, Çin imparatorluğunun büyüklü küçüklü birçok devlete bölünmesi ve dolayısıyla hükümdar ailelerinin çoğalması nedeniyle ipek üretiminde devamlı bir artışın sağlanmasına temel teşkil etmiştir.
    İlk çağlardan beri, Avrupa'nın Doğu'nun ilgisini çeken hususiyetleri arasında baharat, esans, mücevherat yanında bilhassa ipek gelmektedir. Görüldüğü gibi, bütün bunlar insanın zevkleriyle ilgili nesnelerdir. İpek ise, kadınların ve hatta erkeklerin bile giymekten hoşlandığı bir madde olmuştur.
    Konumuz Çin'in Batı ile ipek ticareti ve ilk ipek yolları olduğuna göre, meseleye bu açıdan bakmakta yarar vardır. İpek Çin'de bir sanayii durumuna geldiğinde ve en parlak dönemini yaşadığı ilk devirlerde bile Batı bunun sırrını, nasıl elde edildiğini daha bilmiyordu. V. yüzyılda ipek ilk defa Çin sınırını aşıyor ve Hoten'de üretime başlanıyordu. Bilindiği gibi, Hoten Kralı bir Çinli prenses ile evlenmiş ve daha sonra bu prenses yeni ülkesine giderken, gümrük memurlarının çok sıkı kontrollerine rağmen ipek böceği ve dut ağacı tohumunu ülkesine getirmiştir.

    Han Sülalesi (M.ö. 206- M.S. 220) zamanına kadar Çinde daha çok endüstri malzemesi olarak kullanılan ipek,yabancı ülkelerle yapılan ticarette bir değişim aracı olarak kullanılmağa başlamış. Diğer yandan, Çin sarayına ön Asya'dan Orta Asya yolu 1le gelen eşyalar da,Doğu-Batı arasındaki ticareti arttırmıştır.
    M.ö. 753 yılında Part'lar ile Romalılar arasında yapılan Carrhae savaşı, Romalılar'ın yenilgisiyle son bulmuş ve Romalılar'ın Toroslar ve Fırat nehrinin doğusuna yayılmasını önlemiştir. Bunun yanında bu savaşın diğer önemli bir tarafıda, Romalı askerler tarafından ilk defa görülen parlak renkli altın işlemeli bayraklar, belki de Batı dünyasının ipekle ilk karşılaşması olmuştur, Carrhae savaşının üzerinden 30 yıl geçmeden Roma'da yapılan bir törende Sezar'ın başının üstündeki gölgeliğin Romalılar tarafından görülmesi (Doğu'ya seyahat edenler bir tarafa bırakılacak olursa) ipeği ilk defa ülkelerinde tanımalarına sebebiyet vermiştir. Seneler geçtikçe Romalılarda ipeğe olan ihtiyaç artmış ve hatta Augustus'un ölümünden bir kaç ay sonra ihtiyarlar Meclisi, aldığı bir kararla, ipeğin erkekler tarafından kullanılmasını yasaklamış ve bu hakkı yalnızca kadınlara vermiştir.

    Bu devirde ipeğin gerçek yapısını bilmeyen Romalılar, Yunanlıların ipeğin anavatanında yaşayanlara "Sere" (Çinli) dedikleri gibi, ipek kumaşa da "Sericum" adını vermişlerdir. 6. yüzyılda dahi ipek üretiminin Hoten’i aşıp Batılılar tarafından öğrenilip öğrenilmediği hakkında kesin bir bilgimiz olmamasına rağmen, Batılı tüccarların bu zamanlarda aldıkları ipekli dokumaların yine Çin'den geldiği bilinmektedir. Esasında Çin, ipeğini kendisi ihraç etmekteydi. Fakat bu ihracatta ipek bazı istisnalar kabul edilse bile, ancak gemilerle Seylan'a kadar götürülür, kara yoluyla yapılan ihracatta ise kervanlar vasıtasıyla Türkistan sınırı aşılmazdı. Seylan ve Türkistan'a kadar getirilen bu Çin ipeğinin Batıya taşınması ise birtakım aracı kabile veya mîlletler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu ticareti yapanların başında ise Sogdhılar ve Eftalitler gelmektedir. Bu devirlerde Bizans'ın komşusu durumunda olan ve ilk Türk devleti olan Hsıung-nu (Hun)ların, ipek ticareti ile uğraştıktarı pek söylenemez.. Ancak Hisung-nular bu devirlerde daha çok Kuzey Kürk ticaretini ellerinde bulunduruyorlardı. M.ö. ki ilk dönemlerde Doğu-Batı arasındaki ticaret yolu, bugünkü Batı Shensi ve Kan-su'dan geçerek Doğu Türkistan'a vasıl oluyordu. Fakat bu dönemlerde, Türkistan'a giden yollara Hsiung-nular hâkimdi. Dolayısıyla, istedikleri zaman da bu ticaret yolunu değiştirebiliyorlardı ve hatta tamamen yolları kesebiliyorlardı. Bundan dolayı da Çin, kervanlarının ulaşımlarını kolaylaştırabîlmek ve kervanların yağma edilmesini önlemek amacıyla başta Hun'lar olmak üzere Güney bölgelerinde kontrolları altında tutmak zorunda kalıyorlardı.

    M.ö. ikinci yüzyılın sonlarına doğru Hun hâkimiyeti bugünkü Çungarya ve Kazakistan taraflarına kayarak Kuzey-Batı istikâmetine yayılmıştı. Bu durum ise, Avrupa ile Uzak-Doğu arasında bozkır yolu ticaretin gelişmesine sebep olmuştur. Daha sonra bu bölgelerde yapılan arkeolojik kazılar, Karadeniz ile Çin arasındaki ticaret yolunun M.ö. 114 senesinde de işlek olduğunu göstermektedir.
    Çin'in Batı İle yapacağı ticaret için kendilerine en uygun ülke olan Ta-Hsia (Bactriana) ile ticaretin yapılabilmesi için kervanların yollarda yağmalanmaması lazım geliyordu. Bunun için bilhassa Han imparatoru Wu ti (M.ö. 141-89) zamanında bazı tedbirler alınmışsa da fazla etkili olduğunu söylemek imkânsızdır. Çinliler tarafından Kansu şehrinin batısındaki Su-cbou şehri başlangıç olmak üzere Türkistan' daki pek çok şehirden geçilerek Bactria'ya vanlma.amacı güden yol, bu dönemlerde, Kuzey Yolu olarak bilinmekteydi.
    ipek yolunun Çin'in Orta Asya'ya hâkimiyeti başka devlet veya kabilelere geçtiği zaman güzergâh değiştirdiğini görmekteyiz. M.Ö. ki dönemlerde Çin'den Orta Asya'ya Oç ticaret yolunun açıldığı bilinmektedir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi Dung-huang'a kadar giden Kuzey Yolu'dur. Bu yol Turfan-Urumçi yönünde uzanmaktadır, ikinci yol, Kuça'dan geçen ve Kaşgar'a kadar giden yoldur. Üçüncü yol ise, Güney Yolu'dur ve bu yol Lop-nor'dan güneye doğru gider ve Kaşgar şehrine kadar uzanırdı. İpek yolunun daha sonraki devirlerde değiştiğini görmekteyiz. Şöyle ki; Dung-huang'dan Çin'e doğru yine üç yoldan vâsıl olunmakta fakat Dung-huang'dan Batı'ya doğru giden yol güzergâhında değişiklik göze çarpmaktadır. Dung-huang'dan Pamir dağları aşılarak Belh şehrine gelinmekte ve buradan kuzeye yönelinerek Hazar Denizi'nin güneyine ve oradan da Dicle ve Fırat nehirleri geçilip Suriye kıyılarına gelinmekteydi.
    ipek yolunun Dung-huang'dan sonraki batıdaki kısmının büyük bir bölümü Sogd topraklarından geçmektedir. Tüccar bir kavim-olan Sogdlar bu ipek ticareti ile fazlasıyla ilgilenmişler ve bundan dolayı da bu ticareti zaman zaman tekellerine almışlardır. Çin'den gelen ipekler Sogdluların aracılığı ile yahut tamamen aracısız bir şekilde iran'a kadar gelmekte ye iranlılar kendi îhtiyaçladını aldıktan sonra geriye kalan ipek, doğrudan doğruya Bizans imparatorluğuna gönderilirdi. Bizans ise bu gelen mallarla kendi ihtiyacını karşılar ve ayrıca diğer ülke temsilcilerine verilmek üzere ellerinde daima kumaş bulundururlardı. Bizanslılar, gelen ham ipeği İstanbul, Suriye ve Sur şehirlerinde işleyerek kumaş haline getirmekteydiler. İslâmiyetin Arap yarımadasında ortaya çıkışından sonra, Arapların cihad fikri ile yayılmaları ilk planda, ticaretin yavaşlamasına sebep olmuşsa da, bu ticarî duraklama çok uzun sürmemiş ve bilhassa Eftalitler ticaretin gelişmesini ve kolaylaştırmasını sağlamaya çalışmışlardır.

    Han imparatoru Wu-ti döneminden sonra, Tarım havzasında Hunlar ile Çinliler arasında ipek yolunun kontrolünü ellerinde tutabilmeleri için mücadelelerin geçtiğini görmekteyiz. Bu mücadeleden askerî garnizonlar kurarak bu bölgelerin kontrolünü ellerine geçiren Çinliler olmuştur. Çinliler’in hu bölgeleri kolayca ele geçirebilmeleri ve buralarda askeri garnizonlar kurmalarının en büyük sebebi ise, Hunlar’ın M.S. 60 yıllarından itibaren iç mücadelelere başlamış olmalarından kaynaklanmaktadır.


    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

  2. #2
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734

    M.S. birinci yüzyılda Antakya'dan (Antakya bu dönemde Bizarısın elindedir) başlayan ipek yolu Hieropolis (Menbie) ve Fırat'ı aşmakta, Part imparatorluğu topraklarına girerek, buradan Hamedan, Rey, Merv şehirlerini geçmekte ve Belh şehrinden sonra Pamir dağlarını aşarak Pamir vadisine gelmekteydi Pamir vadisinde Ptolemee'nin anlattığına göre "Korneday Dağlarının" eteklerinde taştan bir kule vardı. Bu kulenin dibinde Batılı ve doğulu kervancılar mal mübadelesinde bulunuyorlardı. Kaşgar'dan sonra yol ikiye ayrılmaktadır. Kuzey yolu; Kuça şehrine doğru ilerler, Kara-şahr, Lob-nor üzerinden Leu-lan ve Yu-men kuan (Yu-men kapısı) dan geçerdi. Güney Yolu ise, Kaşgar'dan Yarkend'e ve oradan da Hotan'a ve Miran'a (bu şehir o devirde Lob-nor-daki Leu-lan krallığı içinde bulunuyordu) uğruyordu. Her iki yol da Tuen-huang'da birleşiyordu, ipek yolu daha sonra Tslen-tsluan ve Chang-ye şehrinde Çine giriyor ve Ptolemee'nin "Sera Metropolîs" dediği Chang-an veya Shi-an-fu bölgesindeki Lo-yang şehrinde son buluyordu.
    Han sülalesinin son zamanlarında Çin tarafından ipek yolu üzerinde uygulanan kontrol Tarım vadisinin kuzey ve güneyindeki vahalarda kıtalararası ticaretin güvenliğini sağlarken, Buda dininin ve bunun sayesinde Hind edebiyatının ve Yunan sanatının yayılmasını sağlıyordu. Kaşgar yöresinde ve Çinde Budizmi yaymaya gelen Hintli misyonerler ipek yolunu seçtiklerinden,ticaret ve din, Yunan-Roma sanatını da beraberlerinde getirmiştir.
    Kısa zamanda Altay dağlarının batısını, Işık Göl ve Tanrı dağlarına kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına alan Göktürk Kağan'ı İstemi, geniş çapta askerî ve siyasî faaliyetleri neticesinde temas kurduğu Sasani imparatorluğu ve Bizans gibi Ortaçağın en büyük iki devletini Göktürk politikası içinde yürütmek suretiyle, Türk kağanlığı'nı bir dünya devleti payesine yükseltmiştir. Ak-Hun (Eftalit)ler üzerine yaptığı ilk baskı tecrübesinden sonra (556) ipek transit ticaretini elinde tutan bu devlete karşı Sasani imparatorluğunu tabii müttefik olarak gören İstemi, Şehinşah Anuşirvan Adil ile andlaşma yapmıştır. Bu vesile ile Anuşirvan Adil ile evlenen kızı iran sarayına imparatoriçe olmuştur. Her iki müttefik tarafından sıkıştırılan Ak-hun (Eftalit) devleti yıkılmış ve toprakları Ceyhun nehri (Amuderya) sınr olmak üzere iki imparatorluk arasında paylaşılmıştır (557). Bu suretlede iç Asya kervan yolu üçüncü kere Türklerin eline geçmiş oluyordu. Fakat, her millet veya kabile gibi, ipek ticaretini elinde bulundurmak isteyen Sasaniler Göktürklerle bir anlaşma zemini bulmuş olmalarına rağmen asıl amaçları, ipek yolunun Maveraünnehir kısmımı kendi kontratları altında tutmak isteği içinde olmuşlardır. Bu yüzden de, Akdeniz limanlarına ve Bizans'a yapmakta olduktan ipek ticaretini durdurmuşlardır. Bu yüzden de yeni kurulmuş olan Göktürkler ipek transitinden almış oldukları rüsum'dan mahrum etmişlerdir.

    Göktürklerin Çin ile İran arasında kuvvetli bir devlet kurmalarıyla Çin’den batıya yollanan bütün mallar mecburen bu ülkenin topraklarından geçmek zorunda kaldı.Göktürklerin kuruluşundan önce,Bizans için çok önemli olan ipek, yukardada belirttiğimiz gibi, Iran yoluyla ülkelerine geliyordu. Fakat Bizans ve İran 527 tarihinden itibaren aralarında savaşlara başladıklarından, ipek ticaretinde büyük ölçüde kesiklik olmuştur. Ancak Göktürklerin ortaya çıkmasıyla bu kopukluk bilhassa 567 tarihinden itibaren tamamen ortadan kalkmıştır. Bu tarihten itibaren başlayan Bizans-Göktürk yakınlaşması neticesinde iki ülke arasında elçilik heyetleri de gidip gelmeye başlamıştır.

    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

  3. #3
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734

    Çin sınırından başlayarak Batıya açılan bu yollara Çinin iç bölgelerinden ulaşabilmek için, bilindiği gibi, Sarı Nehri geçmek icap etmektedir, ilk planda tamamen askerî bir amaçla kurulan Sarı Nehir üzerindeki şehirler daha sonra, aynı zamanda ticaret yolu için bir çıkış noktası olmuş ve Çin sınırı dışındaki ticaret yollarına bağlanmıştır. Bilindiği gibi, bu devirde, Çin ile Göktürkler iki sınır komşusu durumunda idiler ve Göktürkler tarafından zaman zaman Çin içlerine kadar akınlar yapılmaktaydı. İşte bu yapılan seferleri önlemek için Sarı nehrin üzerinde üç tane Shou-Hsiang Ch' eng (Shou-Hsiang şehri) isimli şehir kurulmuştur.
    708 senesinin Mart ayında Çin imparatoru Chung-Tsung'a Göktürklerin güneye giden yollarını kesmek, Gobi çölünün güneyinde bulunan Çin topraklarının zaptedilmesini önlemek ve aynı zamanda San Nehrin kuzeyinde bulunan topraklan koruyacak ve birbirlerini destekliyecek mahiyette üç tane şehrin kurulması teklif edilmiştir. Göktürkler Çine yaptıkları akınlarda belli bölgeleri seçmek zorunda idiler. Çünkü ancak bu bölgelerden Sarı nehrin iç taraflarına girmek mümkün olabilmekteydi. Hatta 708 tarihinden çok önceleri 623 senesinde, Çinliler yine Göktürklerin tecavüzlerinden yakınmışlar ve bu tecavüzlerin bu kadar kolay olmasını, Sarı Nehrin kuzeyinde bulunan ve bir Çin askerî garnizonu olan Ma-i şehrinin Göktürkler tarafından ele geçirilmiş olması ve bu şehrin Göktürkler İçin sefer yolunun ortasında bir konaklama yeri olarak kullanılması gösterilmiştir. 708 senesinde yaptırılan bu üç şehrin asıl amacı, bu Göktürk akınlarım önlemek olmuştur. Göktürkler bu senelerde Çine' her akın yaptıklarında Sarı nehrin kuzeyinde bulunan Fu-yün Tz'u isimli Budist tapınağında konaklarlar, burada dua ederler, atlarını yakınlardaki otlaklarda beslerler ve gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra akın ederlerdi
    İlk planda tamamen askerî amaçlarla kurulan bu üç şehir iki ay gibi kısa bir zamanda tamamlanmış ve Batı, Orta, Doğu Shou-hstang isimlerini almışlardır. Esasında Shou-hsiang Ch'eng (Shou-hsiang şehri) kelimelerinin manası da "Çine teslim olmağa gelen Göktürkleri kabul eden şehir" anlamındadır. Bu üç şehirden Orta Shou-hsiang şehri, Göktürklerin akınlardan önce gelip dua ettikleri ve hazırlık yaptıkları Fu-yün Tz'u tapınağının bulunduğu yerde kurulmuştur. Bu her üç şehrin birbirine olan mesafesi yaklaşık olarak 400 Li (bir Li takriben 435 metredir) mesafededir.

    Kurulan bu üç şehirden Batı Shou-hsiang şehri ayrıca, Çinin Batıya açılan kapısı olmuş ve Çin ile Batı arasındaki ticaretin gelişmesine yol açmıştır. Daha ileriki tarihlerde de bu şehrin önemini kaybetmediğini ve 982 tarihinde Çin'den Uygurlara (Kao-Ch'ang Uygurları) giden Çinli seyyah Wang Yen-te'nin seyahatnamesinde görüyoruz. Batı ile Çin arasında başlayan ilk ticaret yolunu teşkil eden ipek transit yoluyla aynı paralellikte olan bu dönemdeki diğer yollar ise yine hemen hemen aynı güzergâhı takip ediyordu. Batı Shou-hsiang şehrinden çıkıldıktan sonra Batı'ya giden ticaret yolu ise üç hattan ibarettir;

    Birinci Yol (KUZEY YOLU)-Bu yol Göbi çölünü geçtikten sonra ilk yerleşik bölge olan Hami şehrine varır. Yol buradan kuzeye yönelerek Barkul (Pului) gölüne yaklaşarak buradaki dağlan aşar ve bugünkü Çungarya'yı geçerek Balkaş Gölü yakınlarındaki Uygur kabilelerinin oturduğu bölgeden batıya doğru uzanarak Talas Nehri üzerindeki Talas şehrine gelir. Hsüen-tsang'ın belirttiğine göre, burada çeşitli ülkelerden gelen tüccarlar bulunmaktadır. Yol daha sonra Sır-Derya Nehrini aşarak Bizans topraklarına vâsıl olur. Görüldüğü gibi, bu yol, hemen hemen Türk topluluklarının bulunduğu topraklardan geçmektedir.

    İkinci Yol (ORTA YOL); Bu yol yine Çin’den başlayıp Turfan, Karaşardan geçip Tien-shan (Tanrı dağları) dağlarını takip ederek Kaşgar şehrinin batısında Terek Boğazını geçerek Fergane şehrine ulaşır. Buradan Sogdtuların eski pazar yeri olan Semerkand ve Buhara şehirlerine gelinerek güneybatıya yönelinir ve Merv şehrinden geçerek Sasani devletine ulaşılırdı. Bu yol aynı zamanda en zengin ve işlenmiş topraklardan geçmektedir.


    Üçüncü Yol (GÜNEY YOLU); Bu yol Türklerin bulundukları bölgelerin güneyinden geçmektedir. Hoten ve Yarkend şehrine kadar, hemen hemen hiç bir yerleşim alanına rastlanmayan ve çöl içinden geçmek zorunda kalan bu yol, ancak bu iki şehir geçildikten sonra Pamir dağlarının yaylalarından geçerek Bedahşan şehrini geçip Bamian ve Gazne şehirlerinden sonra Hindistan'a vâsıl olurdu. Bu yol aynı zamanda Hsüan-tsang'ın Çine dönerken takip ettiği yolun aynısıdır.

    Yukarıda kolayca görüleceği gibi, bu üç ana yolun sadece birincisi yani Kuzey Yolu, çeşitli Türk kabilelerinin topraklarından geçerek direkt olarak Bizans'a giden tek yoldur. Çin ile Bizans arasındaki bu yoldan dolayı Türklerin bu ticarette oynadıkları rol ne idi ? Bu sorunun cevabı için elimizde kesin deliller yoktur. Fakat şurası da muhakkak ki Doğu'dan gelen malların Batı'ya geçmesi için mühim aracılık rollerinin olduğunu söylemek kolaylıkla mümkün olabilmektedir.
    ÖZKAN İZGİ- Doç. Dr. Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü
    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

Benzer Konular

  1. İpek Yolunda Türkler
    Konu Sahibi ziberkan Forum Genel Tarih Sunuları
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 14.Ekim.2010, 19:59
  2. Tarihten Günümüze Batı Trakya ve Batı Trakya Sorunu
    Konu Sahibi ilteriş Forum Türklerin Bağımsızlık Mücadeleleri ve Sürgünler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 29.Nisan.2009, 11:19
  3. Atatürk'e Göre Başarının Yolları
    Konu Sahibi gül28 Forum Gazi M. Kemal
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 17.Aralık.2008, 13:03
  4. Tarihi Ticaret Yolları
    Konu Sahibi ziberkan Forum Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 18.Ağustos.2008, 00:17
  5. Klavye Kısa Yolları
    Konu Sahibi ziberkan Forum Bilgisayar Kullanımı ve İnternet
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 02.Kasım.2007, 18:46

Bu Konu için Etiketler

Giriş