12 MART İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ “İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET AKİF”

Sayın Kaymakamım, Sayın Komutanım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Müdürüm, değerli öğretmen arkadaşlarım ve sevgili öğrenciler,
İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin 88. yıldönümü için toplanmış bulunuyoruz. İstiklal Marşı’nı anlamak ve anlatmak için onun hangi şartlarda yazıldığını bilmemiz ve onu bur çerçevede değerlendirmemiz gerekmektedir.

İstiklal Savaşının elemli ve buhranlı günlerindeyiz. İzmir gitmiş, Bursa düşmüş, Afyon kaybedilmiş, düşman orduları bin yıllık Türkiye tarihinde ilk defa Türk yurdunun harim-i ismetine sokulmuştur. Türk milleti tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Böyle bir ortamda yazılan İstiklal Marşı “Korkma!” seslenişi ile başlar. Buradaki korku ifadesi sıradan bir korku olmayıp her karış toprağı şehit kanları ile yoğrulmuş aziz vatanımızın kaybedilme endişesinin büyük bir şairin hisli kalbinde terennüm edilmesidir. Bu en olumsuz durumlarda dahi ümitli kalabilmenin bir ifadesidir. Çünkü esaret de ümitsizlik de bize yakışmazdı. Öyle de oldu. Milletimizin hür yaşama azmi ve aşkı Mustafa Kemal gibi eşsiz bir liderin şahsında tecessüm edecek ve bizlere bir ufuk olacaktı. Ezelden beridir hür yaşamış ve bundan sonra da yaşayacak olan milletimiz vatanına ve istiklaline yönelmiş olan bu çılgınca ve hayâsızca saldırılara elbette boyun eğmeyecekti. Medeniyeti yüzlerindeki vahşeti örtmek için bir maske gibi kullanan dönemin süper güçleri en güçlü silahlarıyla yurdumuzu işgale yeltenmişler fakat Türk ordusu çelikleşmiş iradesi ve iman dolu göğsüyle onlara en güzel cevabı vermiştir. Zaten İstiklal Marşımız kahraman ordumuza ithaf edilmiştir. Ama biz biliyoruz ki savaş meydanlarında kazanılan zaferler diğer alanlardaki çalışmalarla taçlandırılmalıdır. Bu hususta bizlere büyük görevler düşmektedir.

Milli Mücadelenin destansı bir ifadesi olan İstiklal Marşı “Korkma!” hitabından sonra ilerleyen dizelerde yeni bir hitapla idraklerimize seslenir: “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın.” Vatanın korunması, bastığı yerleri toprak diyerek geçmeyen; bu topraklar altında kefensiz olarak yatan şehit dedelerini unutmayan vefalı bir gençliğin eliyle olacaktı. Malazgirt’ten Dumlupınar’a hep bu gençliğin misallerini görmüştü bu topraklar. Atalarımızın büyük fedakârlıklarla canları pahasına koruduğu bu aziz vatan bizlere bir emanettir. Almış olduğumuz bu emaneti her ne pahasına olursa olsun korumak boynumuzun borcudur. Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan ve bilimin rehberliğinde kendini geliştiren bir nesil, ancak bu yüksek idealin sorumluluğunu taşıyabilir.

İstiklal Marşı ifade ettiği derin anlamlar ve şiir kalitesi bakımından yeryüzündeki diğer milli marşlardan üstün bir konumdadır. Onun bu üstünlüğü yüreği vatan ve istiklal sevgisiyle dopdolu bir şairin milletin ruhunda makes bulan derin ızdırabın tercümanı olmasından ileri gelir. İstiklal Marşı, Milli Mücadelenin bütün heybetini ve canlılığını başarıyla yansıtır. Onun bu başarısındaki en önemli unsur Mehmet Akif’in şahsiyeti ve Milli Mücadele yıllarındaki konumudur. Mehmet Akif o karanlık günlerimizde Milli Mücadelenin başarılı olması için Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde çalışmalar yapmış; kalemiyle ve ilmiyle yer yer ümitsizliğe düşen insanımıza istiklal aşkını ve kazanma enerjisini aşılamaya çalışmıştır. İşgal altındaki bu topraklarda silah zoruyla vicdanların sesleri kısılmaya çalışılmış; Türk milletinin hür iradesi baskı altına alınmak istemiştir. Fakat Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında halelenen özgürlük ateşi milletimizin ufkunu bir güneş gibi aydınlatmıştır. Milli birlik ve beraberliğimizle aşılmaz denilen engeller aşılmıştır. Ayrıca Mehmet Akif şiir ve yazılarının yanı sıra camilerde verdiği vaazlarla halkı Milli Mücadeleye destek vermeye çağırmıştır. İstiklal Marşı o günlerin heyecanıyla yazılmıştır. Bu yüzden Mehmet Akif’in
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diye dua etmesi o günlerin, hissiyatımızda ne kadar derin yaralar açtığının ve istiklalimizi kazanmak için ne büyük fedakârlıklar yaptığımızın bir göstergesidir.

Bütün bu anlatılan şeyleri mutlaka daha önceden de duydunuz ve belki de birçoğunuzun ruhunda derin akisler uyandırdı. Bizler şu anı yaşayanlar olarak geçmişin mirasını ve geleceğin emanetini taşıyoruz. Geçmişte yaşayan şanlı ced’lerimiz, şehit dedelerimiz bize bu güzel vatanı miras bıraktı. Bizler de gelecek nesillere bu kutsal emaneti en güzel şekilde taşımalıyız. Unutmayınız ki omuzlarınızda geleceğin sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğu taşımak öyle kolay değildir. Çalışmak ister, fedakârlık ister. Bizden sonra gelecek nesillere güçlü ve müreffeh bir ülke bırakmak, geçmişin mirasını geleceğe emanet olarak taşımak için çok çalışmalıyız.
Konuşmama son verirken Ulu Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk, aziz şehitlerimiz ve İstiklal Şairimiz merhum Mehmet Akif’i şükran ve minnetle yad ediyoruz.

Hepinizi bu duygu ve düşünceler içinde saygıyla selamlıyorum.
......................
Tarih Öğretmeni