Johannes Gutenberg'in 1444'de kullanıma sokduğu müteharrik madeni harflerden oluşan matbaa aslında ilk kez Çin'de geliştirilmişdir. Çinliler 1041 Yılı'nda ilk olarak bu metodla kitab basmışlardır. Daha önce kullanılan klişe metoduyla basım ise taa 9. Yüzyıl'dan bu yana Uygur Türkleri, Çinliler ve Koreliler tarafından kullanılıyordu. Gutenberg tipi matbaa, daha ilk yıllarından itibaren Osmanlı imparatorluğu'nun bir çok şehrinde kullanılmaya başladı. En eskisi 1495'de, yani İspanya'dan sürülüp Türkler tarafından davet edilmelerinden hemen üç yıl sonra, Selanik'de kurulan Yahudi matbaasıdır. Yahudiler aynı yıl İstanbul'da da bir matbaa açmışlardır. ilk Ermeni matbaası 1567'de İstanbul'da, ilk Rum matbaası ise yine İstanbul'da ve 1627'de kurulmuşdur.

Ancak ilk Türk matbaası 1727'de Şeyhülislam Abdullah Efendi'nin fetvâsı ve Hakan-Halife III. Ahmed'in fermanı ile faaliyete başladı. Müesseseyi kuranlar İbrahim Müteferrika ve (daha sonraların Sadrazamı) Yirmisekizçelebizade Sâid Efendi idi.

O sıralar sayıları sadece DerSaadet'de 90.000'e yaklaşdığı yabancı gözlemciler tarafından öne sürülen müstensihlerin ekmek kapısı kapanmasın diye dini kitablar basımdan vareste tutuldu.

Gerçi bundan önce de Avrupa'da pek çok Türkçe kitab basılıp Osmanlı topraklarında satılıyordu ama bunlara pek de büyük bir ilgi duyulmuyordu. Ne var ki bu az ilginin sebebi, birtakım körleme Batı hayranı zihni yanaşmaların iddiası gibi Türklerin kitab düşmanlığı değil tam tersine Türkler arasındaki kitab bolluğu idi.

Türkleri kitab düşmanı bir millet olarak nitelemek, eğer tüyler ürpertici bir cehâletden kaynaklanmıyorsa, en az onun kadar feci hâinâne bir bühtandır. Gerek Fâtih Sultan Mehmed ve gerekse muâkıybleri Avrupa'da basılan kitabları her zaman incelemişlerdir. Üstelik mesela Floransalı Francesco Berlinghieri adlı bir coğrafyacı, eserini resmen ''Avrupa'nın En Büyük ilim Hamisi ve En Büyük Hükümdarı Sultan Mehmed''e, yani Fâtih'e, ithâf etmiş, ona sunmuşdur. Basımı 1480... Bu karakterde bir devlete ve topluma ''kitab düşmanı, bilimsel birikimi sıfır" gibi yaftalar yapıştırmak ve takıştırmak mantıkla bağdaşır mı? Her şeyden mühimmi ahlakla bağdaşır mı?

Hayır, Türklerin matbaaya fazla ilgi göstermeyişleri, ellerindeki müstensih (kopist) ordusunun üretim gücünden ileri geliyordu. Zaten 18. Yüzyıl başlarına kadar matbaa basımı kitab elyazması kitabdan pek de öyle kayda değer ölçüde ucuz değildi.

Neo­ Tanzimatistlerin bilmediği, yahut ezik egolarını tatmin için bilmezden geldikleri bir bilgiyi de bu vesileyle sunayım: 15., 16. ve kısmen 17. Yüzyıllar'da Avrupa ülkelerinin genel eğitim düzeyi, yukarıda işaret edildiği gibi Türkiye'dekine göre çok geriydi ama üstelik bunun neticesi olarak oralardaki kitab sayısı da -matbaaya rağmen­ düşükdü. Batı Avrupa'da mesela bir 16. Yüzyıl hükümdarının bin kitaba sahip olması, efsane gibi dilden dile dolaşırdı. Oysa o çağlarda Osmanlı İmparatorluğu'nda on bin üzerinde elyazması kitaba sahip pek çok özel şahıs bulunmaktaydı. Bana inanmayanlar Süleymaniye Kütübhanesi'ndeki ''Yazma Eserler Kataloğu''nu inceleyebilirler.
(Yağmur ATSIZ Köln, 25 Ağustos 2001 Türk Edebiyatı Dergisi S.336)
alıntıdır.

İbrahim Müteferrika, 1670'li yılların başında Erdel'in Koloszvar şehrinde dünyaya geldi. Müslüman olmadan önceki teslis akidesine karşı çıkan ve tek Tanrı inancını benimseyen Unitarius mezhebine mensuptu.


Yıllardır matbaa tartışmalarının yaşandığı ülkemizde Orlin Sabev (Orhan Salih)'in "İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni (1726-1746)" isimli yeni yayınlanan kitabıyla birlikte yeni bir dönüm noktası başlıyor.
Müteferrika'nın yaşadığı mahalleden, ilk Türk matbaasının yerine, aile mensuplarından Müteferrika'nın kütüphanesindeki kitaplarına ve bastığı kitapların satılıp satılmadığına kadar ilk matbaamızın ve matbaacımızın sırları çözüldü

İlk Türk matbaası ile matbaanın kurucusu, yayımcı, devlet adamı ve bir Osmanlı aydını olan İbrahim Müteferrika hakkındaki bilgilerimiz oldukça azdır. Matbaa ve İbrahim Müteferrika hakkında birçok kitap ve makale yayınlandıysa da bilgiler hemen hemen aynıdır. Birkaç araştırmada ortaya konulan bilgiler bazı kelime değişiklikleriyle tekrar edilmiştir.

Türkiye'de kurulan ilk matbaa daha o dönemde Avrupa'da incelenmeye ve hakkında bilgi toplanmaya başlanmıştı. Türkiye'de İbrahim Müteferrika ile ilgili ilk araştırmayı Katolik bir Macar rahibi olan Dr. İmre Karacson yaptı. Karacson'un ardından yapılan İhsan Sungu, Ahmed Refik Altınay, Tibor Halasi Kun ve Niyazi Berkes'in araştırmalarından sonra İbrahim Müteferrika'nın hayatı hakkında uzun süre yeni bir bilgi ortaya konulmadı, aynı bilgiler tekrarlanıp durdu. Daha sonra sadece bizim Osmanlı Arşivi'nde yaptığımız araştırma neticesinde İbrahim Müteferrika hakkında birçok yeni bilgiye ulaşıldı.

MÜTEFERRİKA'NIN MİRASI
Bizim araştırmamızdan sonra da bu konuda bazı yayınlar yapıldıysa da yine uzun süre orijinal yeni bilgiler ortaya konulmadı. Ancak iki yıl önce Bulgaristan'da Türk matbaacılığı üzerine yapılan yeni bir yayın, bu konuda çok önemli yeni bilgilere ulaşmamızı sağladı. Orlin Sabev (Orhan Salih)'in Bulgarca eserinin önemini hemen fark etmiş ve Türkçe'sinin çıkması için teşebbüse geçmiştik. "İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni (1726-1746)" isimli kitap birkaç gün önce Yeditepe Yayınları arasında çıktı.

Hemen hemen herkesin yıllardır "matbaa niye geç geldi" diye fikir yürüttüğü, ancak ortaya yeni bir bilgi koyamadığı bir tartışma ortamının yaşandığı ülkemizde bu kitapla birlikte yeni bir dönüm noktası başlıyor. Kitabın esas bilgi kaynağı, ilk Osmanlı matbaacısı İbrahim Müteferrika'nın 1 Nisan 1747 tarihli ilk defa gün ışığına çıkan terekesi, yani miras kayıtları. Yeni bulunan bu belge, Müteferrika'nın tam olarak yaşadığı mahalleyi, ilk matbaamızın yerini, matbaacımızın aile mensuplarını, kütüphanesindeki kitaplarını ve bastığı kitaplarından kaç tanesinin satılmadığını ve satılmayan kitapları nerede depoladığına ışık tutuyor. Bu yüzden matbaacılık tarihimiz ve İbrahim Müteferrika'nın sırları gün yüzüne çıkıyor.

MATBAA'NIN GELMESİNİ ULEMA ENGELLEMEDİ
Orlin Sabev, 1726-1746 tarihleri arasındaki çeşitli belgeleri inceleyerek, Müteferrika'nın bastığı kitapların okurlara hemen ulaştığını ve nispeten yüksek fiyatlarına rağmen satın alınıp, ilgiyle karşılandığı tespit etmiştir.

Baskı kitap alan kişilerin sosyal ve mesleki durumunu tespit için bu araştırmayı yapan yazar, basma kitap satın alanların genelde Osmanlı saray ve merkez bürokrasisinde çalışanlar ve ulema mensupları olduğunu ortaya çıkardı. Özellikle ulemanın kitap alması din adamlarının matbaaya karşı olmadıklarını açıkça ortaya koyuyor. Yani din yüzünden matbaa gelmedi iddialarının doğru olmadığı belgelere dayalı olarak ortaya çıktı. Ortaya çıkan önemli bir bilgi de matbaanın yeridir. İbrahim Müteferrika, matbaasını evine kurmuştu. Yeni belgelere göre ilk matbaacımızın oturduğu yer, Fatih'te Sultan Selim Camii yakınlarındaki Mismarcı Şücaeddin Mahallesi. Bugün burası Mismarcı Sokağı olarak geçiyor. İbrahim Müteferrika, satılmayan kitaplarını da Sultan Selim Cami yakınlarında Tophane diye anılan yerdeki taş odada depolamıştı.

İLK MATBAACIMIZ İYİ BİR PAZARLAMACIYDI
Müteferrika'nın miras kayıtlarından bol miktarda kâğıt depoladığı da anlaşılıyor. Miras kayıtlarının en ilginç ve en önemli yeri İbrahim Müteferrika'nın bastığı ve öldüğünde satılmayıp kalan kitapları ve bu kısım matbaacılık tarihimiz açısından çok önemlidir. Yıllardır Karacson'dan itibaren Müteferrika'nın öldüğünde satılmadan kalan birçok kitabı olduğu söylenilir. Ancak ne kadarının satıldığı bilinmezdi.

Bu durum, Orlin Sabev'in kitabıyla önemli ölçüde aydınlandı. Müteferrika'nın 3.172.756 akçelik mirasının yaklaşık altıda beşini bastığı ancak satamadığı kitapları oluşturuyordu. Kitapların satış performansına bakılırsa İbrahim Müteferrika'nın matbaanın ilk ürünlerini satmada oldukça başarılı olduğu görülüyor. Nitekim 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Müteferrika'nın bastığı kitaplar piyasada bulunmuyordu. Toplumumuzun kitaba bakışı dikkate alındığında Müteferrika'nın kendi devrinin şartlarına rağmen iyi bir satıcı olduğu ortaya çıkıyor. İbrahim Müteferrika, kitaplarını sadece Türkler'e değil Avrupalılar'a da satmıştı. Bu iş için Latince kataloglar hazırlayan Müteferrika, bunları Avrupa'nın değişik yerlerine göndererek kitaplarını pazarlamaktaydı.

İBRAHİM MÜTEFERRİKA
İbrahim Müteferrika, 1670'li yılların başında Erdel'in Koloszvar şehrinde dünyaya geldi. Müslüman olmadan önceki teslis akidesine karşı çıkan ve tek Tanrı inancını benimseyen Unitarius mezhebine mensuptu. 1700'lü yıllarda Osmanlı hizmetine giren İbrahim Müteferrika, 18 Nisan 1716'da dergâhı âli müteferrikalığına, yani padişahın özel hizmetindeki saray görevlilerinin arasına tayin edildi ve bu görevi onun ismiyle özdeşleşti. Müteferrika, daha sonra Osmanlı bürokrasisinde birçok görevde bulundu. 1747 Şubat'ında vefat eden İbrâhim Müteferrika, Aynalıkavak Kabristanı'na defnedildi. 1942'de ise mezarı Reşid Saffet Atabinen'in teşebbüsüyle buradan Galata Mevlevihânesi Haziresi'ne nakledildi. İbrahim Müteferrika sadece bir matbaacı değil aynı zamanda 18. yüzyılın en önemli Osmanlı aydınlarındandı.

Birçok kitap yazmış ve tercümeler yapmıştı. İbrahim Müteferrika, 1731 yılında Osmanlı Padişahı Birinci Mahmud'a sunduğu ve Müteferrika Matbaası'nın dokuzuncu kitabı olarak 1732'de yayımlanan "Usulü'l-Hikem fi Nizâmi'l-Ümem", yani "Milletlerin Düzeninde İlmi Usuller" isimli eserinde Avrupa'daki devlet yönetimi şekilleri "monarkiya", "aristokrasiya" ve "demokrasiya" başlıklarıyla üç gruba ayırır. Eserde ayrıca fizik, astronomi ve coğrafya ilimlerinin devlet yönetimindeki önemi üzerinde durarak, bu ilimlerin gelişmediği bir ülkede sağlam bir devlet düzeninin kurulamayacağını söyler. Bunun yanında ilk defa "nizâm-ı cedid", yani "yeni düzen" tabirini kullanarak Osmanlı Devleti'nin de 18. yüzyıl Avrupa'sında gelişen yeni askerlik düzenlerini mutlaka alıp uygulaması gerektiğini ifade eder.

İBRAHİM MÜTEFERRİKA NELER OKURDU
Miras kayıtlarında matbaacımızın özel kütüphanesindeki kitapların neler olduğunu ve Müteferrika'nın neler okuduğunu artık tek tek biliyoruz. Bu kitapların içerisinde en ilginçleri Roma'daki Typographia Medicea'da 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılın başlarında basılmış Arap harfli matbu Öklides Şerhi ve Nüzhetü'l-Müştak yer alıyor. Bu kitaplar Müteferrika'nın matbaa işine girişmeden önce geniş bir araştırma yaptığını gösteriyor.

Müteferrika'nın kütüphanesindeki birçok Latince ve çeşitli Avrupa dillerindeki kitapları içerisinde Meninski Lugati, Atlas Minor, İncil ve Tevrat dikkat çekiyor. İlk matbaacımız astronomi ile ilgili birçok kitaba ve 40'a yakın haritaya sahipti. Bunlar muhtemelen Müteferrika'nın Kâtip Çelebi'nin Cihannüması'na yaptığı şerhlerde ve diğer bastığı ve yazdığı eserlerde kullandığı kitaplardı. Müteferrika'nın özel kütüphanesindeki kitapların içerisinde Kâtip Çelebi'nin Mizanü'l-Hakk'ı, Gelibolulu Mustafa ¬li'nin Nusretnâmesi, Kınalızâde Ali'nin Ahlak-ı Alâisi, Nişancı Ramazanzâde Mehmed'in Tarih-i Mirât-ı Kâinât'ı, Ebu'l-fida'nın Takvim-i Buldan'ı, Acaibül-Mahlukat'ı da vardı.

UCUZ VE KALİTELİ KİTAP
İbrahim Müteferrika'yı sadece bir matbaacı olarak düşünmek büyük bir hata olur. İbrahim Müteferrika'nın bastığı kitapların tarih, coğrafya, dil gibi konularla, askerlik sahasında olduğu dikkat çekiyor. Araştırmacılar, Müteferrika'nın bastığı eserlerin seçiminde oldukça isabetli davrandığını söylerler. Müteferrika, bastığı kitapların büyük bir kısmına ilaveler ve açıklamalar yapmış, bir kısmını da notlar ve haritalar ekleyerek zenginleştirmişti. Bilhassa Kâtip Çelebi'nin Cihânnümâsı'na yaptığı ilaveler, onun Rönesans sonrası Avrupa'daki gelişmeleri nasıl takip ettiğini açıkça gösteriyor.

Müteferrika, matbaacılığa başlarken, yayınladığı kitaplarda doğru metin yayınlama amacında olduğunu söylemişti. Yayınladığı kitaplar incelendiğinde bu amaca ulaştığını görüyoruz. Nitekim, Amerika kıtasının keşfini anlatan Müteferrika'nın bastığı "Tarih-i Hindî Garbi" isimli kitabı inceleyen Amerikalı araştırmacı Thomas Goodrich, bu eserin mevcut yazma metinlerinin hiç birisinin tam ve doğru olmadığını, tamamı ve doğruya en yakın olanın 1730'da Müteferrika'nın yayınladığı olduğunu ve onun bu sonuca birden fazla metin kullanarak vardığını söyler. İlk matbaacımız, matbaanın önemli amaçlarından biri olan ucuz kitap politikasını da gerçekleştirmişti. Nitekim Müteferrika, matbaadan önce piyasada 350 kuruşa satılan Vankulu Sözlüğü'nü 35-40 kuruşa satmıştı.
alıntıdır.