İbrahim ÖZCOŞAR Dr. Hüseyin Haşimi GÜNEŞ
D.Ü. Mardin Sağlık Yüksekokulu D.Ü.Mardin Meslek Yüksekokulu



Osmanlı Devleti’nde Cizye Uygulaması ve 19. Yüzyılda Meydana Gelen Değişiklikler Sözlük anlamı “kafi gelmek, karşılığını vermek ve ödemek” olan cizye, terim olarak “İslamî bir vergi olup, İslam devletlerinde zimmet hukuku çerçevesinde gayrimüslim halktan toplanan vergiyi” ifade etmektedir. İslam hukukunda zimmîlere tanınan haklara mukabil
onlardan istenen en önemli yükümlülük, bazı şartlar dahilinde, yılda kişi başına belirli miktarda “cizye” adında bir vergi vermeleridir. İslam hukukuna dayalı diğer vergi uygulamaları gibi,cizye de hem teorik hem de uygulamada uzun bir inkişaf devresinin ardından son şeklini almıştır.
Osmanlı hukuk sistemi, diğer İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi, esas itibariyle İslam hukukundan oluşmaktadır. Kökeni itibariyle İslam hukukuna dayanan cizye, Osmanlı Devleti’nde hem dini özelliğini korumuş hem de devletin gelirleri arasında önemli bir meblağ teşkil etmiştir.
Osmanlı Devleti’nde bir bölgeye veya şahsa cizye tayin edileceği zaman verilen ferman,berat, hüküm, nişan ve benzeri belgelerde meselenin aslının İslam hukukundan geldiği ve İslamiyet’in ilk yıllarında nasıl uygulandığı ve ne miktar vergi alındığı belirtilerek cizyenin meşruluğu gösterilmeye çalışılırdı.
Osmanlı Devleti’nde cizye alınacak gayrimüslimlerde, İslam hukukuna bağlı olarak, bazı şartlar aranırdı. Buna göre; baliğ olmuş, vücut ve akılca sağlam, ayrı işgücü sahibi en az 300 akçelik menkul mala sahip her gayrimüslim erkekten cizye alınırdı. Kadın, çocuk ve malul olanlardan cizye alınmazdı. Ayrıca voynuk, martalos ve eflak gibi özel askeri yükümlülükleri yerine getirenler de yaptıkları iş karşılığı cizyeden muaf tutulurlardı. Cizye, “maktu” ve “alerruüs” (kişi başına) olmak üzere iki çeşitti. Maktu cizye; fetih zamanında sulh yoluyla belirlenen ve genellikle devlete bağlı gayrimüslim devletler için uygulanan cizye idi. Örneğin, Eflak ve Boğdan ile Dubrovnik Cumhuriyetinin cizyesi maktu cizyedir. Bunlardan cizye, fetih zamanında ne miktarda kararlaştırılmışsa, öylece alınmaktaydı.Alerruüs cizye ise; mükelleflerin mali durumu dikkate alınarak şahıs üzerine tarh olunan vergi idi.
Osmanlı Devleti’nde toplanan cizyenin miktarı İslam hukukuna uyarlanmaya çalışılmıştır. Ancak paranın birimi ve değerinin değişmesi nedeniyle, benzerlik sadece katsayı ve sınıflarda kalmıştır. Cizye miktarı, devletin maddi durumu ve para değerindeki değişmeler sebebiyle sabit tutulamamış ve zamanla artmıştır.Osmanlı Devleti’nde cizye konusunda Hanefi mezhebi fıkhına dayalı sistem kabul ve tatbik olunmuştur14. Buna göre gayrimüslimler gelir durumlarına göre; edna, evsat, a’la sınıflarına ayrılmış ve cizyenin ilk vazedildiği dönemdeki 1, 2, 4 dinar muadili olarak15; 12, 24 ve 48 akçe olarak tahsil edilmiştir. Esnaf-ı selase olarak tabir edilen bu tasnif Tanzimat sonrasındaki uygulamalara kadar yürürlükte olmasına rağmen, bu tasnife göre belirlenen miktar zamana ve yere göre değişmiştir.

Osmanlı Devleti’nde cizye, dini bir vergi sayıldığından, toplanması ve harcanması için özel bir ilgi gösterilir ve cizye toplayacak memur özenle seçilirdi. Rüşvet, iltimas ve başka yollardan yeteneksiz kimselerin atanması önlenir, bu iş için “emin” ve “mutemed” kimseler seçilirdi. Bu memurlar çoğu zaman, özel olarak cizye toplamakla görevli olan mültezimler idi ki,bunlara “cizyedar” denirdi.19. yüzyılda cizye uygulamalarında meydana gelen değişikler ve nihayet bu yüzyılın ikinci yarısında cizyenin tamamen kaldırılması (veya bedel-i askeriye’ye dönüşmesi) genel olarak iki sebebe dayandırılabilir: Birincisi; aynı devletin tebaası arasında din ayrımına dayanan farklı mali yükümlülükler bulunmasının 1789 Fransız İhtilali sonrasında yayılan fikirlere aykırı olmasıdır. İkincisi ve daha önemli sebep ise; Avrupalıların Osmanlı ile artan ticaret hacimleri nedeniyle Hıristiyan tebaayla kurdukları ilişkiler ve bu ilişkiler sonucu Osmanlı tebaası gayrimüslimler lehine, Osmanlı üzerinde oluşturdukları baskılardır.

19. yüzyılda cizye konusunda ilk değişiklikler II. Mahmut döneminde yapılmıştır. Bu değişikliklerde temel sebep cizyenin toplanmasında suiistimalleri ortadan kaldırmaktır.Aynı irade ile cizyenin toplanması için de yeni bir sistem kabul edilmiştir. Bu irade ile; cebir, tazyik ve zorla para almak gibi suçları dolayısıyla, bütün vergi memurları ve kolcular görevlerinden uzaklaştırıldılar. Cizye tahsili için kabul edilen yeni usul ise şuydu: Her kazada başında kadı bulunan bir meclis, cizyenin idaresini üzerine aldı. Vergi kağıdı bohçası mıntıka kadısına gönderiliyor, bunun vasıtasıyla da diğer köy ve nahiyelere sevk ediliyordu. Kadı meclisin tasdikiyle vergi kağıtlarının tevzii için Müslüman mahallelerinin birinde bir yer tespit ederdi. Kadı, mütesellim ve voyvodadan müteşekkil mahalli bir komisyon, Müslümanlardan, orada sakin güvenilir kimselerden tahsildarlar seçerdi. Hıristiyanlar tarafından da bir komisyon seçilirdi. Komisyon kurulan mahallin din adamı, bu komisyona reis ve cemaatin bazı Hıristiyanları da üye olarak komisyona dahildiler. Komisyon haftada birkaç defa toplanırdı. Bunlar vergiye tabi olanları, vakti gelen verginin tediyesi ve mukabilinde cizye kağıdının alınması için çağırırlardı. Cizyenin tarihinde ilk defa, bu verginin toplanmasında Hıristiyan temsilcilerin bulunmasına müsaade edilmişti.

3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat-ı Hayriye, Osmanlı Devleti için bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Tanzimat Fermanı’nda cizye ile ilgili direkt bir madde olmamasına rağmen; vergilerin düzenli usule göre ayarlanması ve toplanması ile askerlik ödevinin düzenli usule bağlanması maddeleri, cizyenin kaldırılacağı ve yerine gayrimüslimleri de askerlik ile yükümlü olacakları şeklinde bir hava oluşturuyordu. Ancak Tanzimat’ın hemen ardından Anadolu ve Rumeli’ye gönderilen fermanlar cizyenin kaldırılmadığını ve yeni bir usul ile toplanmaya devam edeceğini göstermiştir. Bu ferman, Tanzimat Fermanı’ndan sadece iki ay sonra, Ocak 1840’ta yayınlanmıştır. Yeni usule göre; edna, evsat ve a’la sınıflaması devam ediyordu. Cizye mükellef ve miktarlarının kayıtlı olduğu defterler, liva ve kazalara gönderilecek ve cizyeler kocabaşlar ile vekiller tarafından toplanacaktır. Bu usul ile cizye artık, cizyedârlar ve özel cizye memurları vasıtasıyla toplanmayacaktı. Gayrimüslimlerin cizye toplamak amacıyla, cemaatlerine mensup olmayan şahıslar tarafından rahatsız edilmeleri önlenirken, aynı zamanda devlet kendisine ait mali sorumlulukları cemaat önderleriyle paylaşıyordu. Bu durum dini liderlerin cemaat içindeki konumlarını güçlendirmiştir.

Tanzimat sonrasında başlayan Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin cizyeden muafiyet karşılığında askere alınması tartışmaları, 1855 yılında önemli bir gelişmeye sahne oldu. Kırım Savaşı dolayısıyla (1853-1856) askere duyulan ihtiyacın had safhaya ulaşması üzerine 14 Mayıs 1855’te yapılan resmi bir açıklama ile cizyenin kaldırıldığı ve bundan böyle gayrimüslimlerin de nüfusları oranında askere alınacakları açıklandı. Aslında bu açıklamanın temelinde, Tanzimat
sonrası devam eden tartışmalar ve askere olan ihtiyaçla birlikte, 1854 Mart’ında Osmanlı Devleti’nin müttefikleri olan İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü garanti etmelerine karşılık gayrimüslim tebaanın şartsız eşitliği ve cizyenin kaldırılması istekleri ve Osmanlı’nın bu yönde verdiği vaatler de etkili olmuştur. Ancak bu girişim Hıristiyanların tepkisi üzerine uygulanamayınca başarısız olmuş ve gayrimüslimleri askere alma girişimlerini durdurulmuştur. Bu tecrübenin tesiriyledir ki, Islahat Fermanı’nda gayrimüslimlerin eşitlik gereği Müslümanlar gibi askerlik hizmetiyle mükellef tutulacakları ifade edilmesine rağmen,bunun zannedildiği kadar kolay olmayacağı anlaşılarak bedelli askerlik uygulaması getirildi.
Buna göre; “bedelli askerlik” Müslümanlar için sınırlı ve ihtiyari iken Hıristiyan ve Yahudiler için mecburi olacaktı. Yüzyıllardır süre gelen cizye vergisi, 1855 Mayıs’ında ki resmi bildiriyle ortadan kalkmış ve, onun yerine isim olarak farklı, fakat özellikleri itibariyle cizyeye benzeyen “bedel-i askerlik” gelmişti. Cizyenin son bakiyesi olan bedel-i askerlik, 7 Ağustos 1909 tarihli bir kanunla tamamen kaldırıldı ve herkese mecburi askerliği öngören bir sistem kabul edildi.

Kaynak:
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi