TEMEL YETENEKLERI KAZANMAK

Konuşma derslerini 1912’de vermeye başladım, Titanik’in buzlu Kuzey Denizi sularında battığı yıl. O zamandan beri yedi yüz elli bin kişiden fazla insan bu sınıflardan mezun oldu.
Dale Carnegie Kursları’nın ilk derslerinden önceki tanıtım toplantılarında insanlara neden bu kurslara katıldıklarını ve beklentilerini belirtme fırsatı veriliyor. Doğal olarak, ifade tarzı değişiyor; fakat asıl istek şaşırtıcı şekilde, aynı kalıyor: “Kalkıp konuşmam istendiğinde, o kadar utanıyor, o kadar korkuyorum ki doğru düşünemiyor dikkatimi toplayamıyorum ve ne söylemek istediğimi hatırlayamıyorum. Özgüven ve istikrar kazanmak istiyorum ve ayakta düşünmeyi öğrenmek istiyorum. Düşüncelerimi mantıklı bir düzene sokmak istiyorum ve bir iş veya toplu gurubun önünde anlaşılır ve ikna edici bir şekilde konuşmak istiyorum.”
Bu kitap amacınıza ulaşmaya yardım edecek. Konuşmanın mekanizması ve kuralları ile doldurulmamıştır. Ses üretimi ve telaffuzun fizyolojisi üzerinde durmaz. Bu kitap, erişkinlere etkili konuşma eğitimi vermekle geçen bir ömrün özetidir. Başlama noktası şu an bulunduğumuz durumdur ve doğal bir işleyiş ile ne olmak istediğiniz yerde son bulur. Yapmanız gereken, iş birliği içinde olmak. Kitapta ki önerileri izleyin, onları her konuşma durumunda uygulayın ve azimle devam edin.
Bu kitaptan en iyi şekilde yararlanmak için şu dört öneriyi yararlı bulabilirsiniz.

BAŞKALARININ TECRÜBELERINDEN GÜÇ ALIN

Hiç kimse doğuştan iyi bir konuşmacı değildir. Konuşmanın, retoriğin ya da hitabet ilminin, yasalarına bağlılık aktarma eyleminin güzellik anlayışına bağlılık anlamına geldiği dönemlerde iyi bir konuşmacı olmak dana zor bir işti. Günümüzde hitabet denince aklımıza genişletilmiş bir sohbet gelir. O eski tumturaklı sözler ve gür sesler tarihe karıştı. Yemeklerde, toplantılarda, televizyon ve radyoda duymak istediğiniz sadece basit bir konuşma ve konuşmanın bize karşı değil bizimle olması.

Eğitim bu binlerce insan arasından, beni en çok etkileyenine özellikle eğinmek istiyorum. Birkaç yıl önce; D.W.Ghent, Philadelphia’lı baiarılı bir iş adamı, derslerime katıldıktan kısa bir süre sonra, beni yemeğe davet etmişti. Masada öne eğilip şöyle demişti: “Birçok toplantıda bütün konuşma fırsatlarından kaçındım. Fakat şimdi bir üniversite yönetim kurulunun başkanıyım, Bay Carnegie. Sizce, bu ileri yaşımda konuşmayı öğrenebilir miyim acaba?”

Fakat hepsi bu değildi. Bütün gururuyla Bay Ghent bana en büyük kozunu sundu. Bağlı bulunduğu kilise Ingiltere Başkanı’nı bir toplantıya davet etmişti. Philadelphia’lılar, konuğun bu nadir Amerika gezilerinden bir tanesinde konuşmayı sunmak üzere Bay P.W.Ghent’den başkasını seçmemişlerdi.

Mario Lazo’nun hikayesini anlatayım.
Yıllar önce, beni şaşırtan ve Küba’dan gelen bir telgraf aldım. Şöyle idi: “Eğer reddetmezseniz, konuşma dersleri almak için New York’a geleceğim” Mario lazo imzalıydı. Kimdi bu? Bu ismi daha önce duymamıştım.

Bay Lazo New York’a geldiğinde şöyle demişti: “Havana Coutry Kulubu bu sene kuruluşunun 50. yaşını kutlayacak ve ben gümüş kupayı ona verip birde konuşma yapmak üzere davet edildim. Bir avukat olmama rağmen hiçbir topluluğun önünde konuşma yapmadım. Eğer başarısız olursam karım ve benim için utanç verici bir durum olacak. Ayrıca müşterilerimin arasında prestijim sarsılabilir. Bunun için Küba’dan kalkıp buraya geldim. Sadece üç hafta kalabileceğim.” Bu üç hafta boyunca, Mario’yu bir sınıftan diğerine sokup gecede üç dört defa konuşturdum. Üç hafta sonra, o saygın topluluğa konuştu, konuşması o kadar olağanüstüydü ki, ‘Time’ dergisi yabancı haber başlığı altında Mario Lazo için “altın dilli konuşmacı” demişti.

Mucize gibi geliyor değil mi? Bu bir mucize; yirminci yüzyılda korkuyu fethetme mucizesi.

1-AMACINIZI BILIN

Bay Ghent’in iyi bir konuşma yeteneğinin ona verdiği mutluluğu anlatınca onun başarısının asıl nedenine ( ve bence en önemlisine) değinmiş olduk. Talimatlara harfi harfine uyduğu ve görevlerini eksiksizce yaptığı doğru. Ama bunları, yapmak istediği için ve kendisinin iyi bir konuşmacı olduğuna inandığı içiö yaptı kanımca. Geleceği ile ilgili planlar kurdu ve bunları gerçekleştirmek için çalıştı. Sizin yapmanız gereken şey bu işte.

Dikkatinizi özgüvenin ve daha etkili konuşmanın sizin için olan önemine veriniz.
Ayakta yapılan iyi bir konuşmanın sizi nereye kadar götüreceği tahmin edilemez. Mezunlarımızdan biri olan ve Amerika Servo Anonim Şirketi’nin başkanı olan Henry Blacksmith şöyle diyor; “Etkili bir biçimde iletişim kurma yeteneğine sahip olmak ve başkalarının iş birliğini sağlamak yükselen insanlarda aradığımız değerli vasıflardan biridir.”

Kalkıp, düşüncelerinizi ve duygularınızı başkalarıyla rahatça paylaşabilmenin mutluluğunu ve rahatlığını bir düşünün. Dünyayı birçok defa gezdim. Fakat birkaç güçlü sözle bir dinleyici kitlesinin dikkatini çekmenin verdiği keyfi çok az şey verebilir. “Başlamadan iki dakika önce kırbaçlanmayı tercih ederdim; fakat bitirmeden iki dakika önce durdurulmaktansa vurulmayı isterdim.” Demişti mezunlarımızdan biri.

Harvard’ın önde gelen profesörlerinden William James hayatınızı derinden etkileyecek altı cümle yazmıştı: Bu altı cümle cesarete giden kapıları açacak güçte: “Hemen her konuda, o konuya hissettiğiniz arzu sizi koruyacaktır. Iyi olmayı istiyorsanız iyi olacaksınız. Bir sonuç için çabalıyorsanız ona büyük bir ihtimalle ulaşacaksınız. Zengin olmak istiyorsanız zengin olursunuz. Sadece bu koşullarda bu şeyleri istemelisiniz ve onlara tek tak yoğunlaşmanız gerekir; bunu binlerce alakasız başka şeyle bir anda istememelisiniz.”

Bir topluluk önünde etkili konuşmanın, iyi bir konuşmacı olmanın dışında başka yararları da var. Aslında, hayatınızda hiç konuşma yapmasanız da bu çalışmanın yararları çok yönlü olabilir. Çünkü bu tür bir çalışmanın başlıca yararı özgüvene giden yol olmasıdır. Bir gurubun önünde konuşabildiğinizi hissettiğiniz an gerekli güvene kavuşmuş olacaksınız. Bir çok kadın ve erkek bu kurslara çekingen ve içine kapanık oldukları için katıldılar. Gurup arkadaşlarının önünde hiçbir hata yapmadan konuşabildiklerini gördükçe utangaçlığın saçmalık olduğunu anladılar.

Başkalarını, yeni keşfettikleri güçle etkilemeye başladılar. Bir çok mezunumuz -Bay Goodrich gibi-çevrelerinde bulunan diğer insanların gözle görülür değişimi sayesinde kurslara katıldılar.


“Başkalarının, sizin aklınızı ve kalbinizi anlayabilme yeteneğini geliştirmek için elinizden geleni yapın. Düşüncelerinizi ve fikirlerinizi başkalarının anlayabileceği şekilde sunmayı öğrenin. Bu çabanızda ilerledikçe gerçek özünüzün başkalarını, şimdiye kadar hiç yapamadığınız şekilde, etkilendiğini göreceksiniz.”


2. AKLINIZI BAŞARINIZA GÖRE YÖNLENDIRIN

Bir kere, bir radyo programında hayatım da aldığım en önemli dersi üç cümlede söylememi istediler. Bende şunları söyledim: “Aldığım en büyük ders, ne düşündüğümüzün inanılmaz derecede önemli olmasıdır. Ne düşündüğünüzü bilseydim ne olduğunuzu bilirdim. Çünkü bizi biz yapan düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizi değiştirerek hayatımızı değiştiririz.”

Bütün düşüncelerimizi daha fazla güven daha etkili konuşma amacında yoğunlaştırdınız. Şu andan itibaren, bu çabalarınızı başarmak üzere, olumsuz değil olumlu düşünmeye başlamalısınız. Bir kitlenin etkili olabilme konusunda iyimser olmanız gerekir. Bu yeteneği geliştirme konusunda sarf ettiğiniz her söz ve harekette bu çabayı göstermeniz gerekir.

Şimdi size etkili konuşma konusunda her tür zorluğu karşılamak isteyenlerde bulunması gereken kararlılığı doğrulayacak bir hikaye sunacağım. Bahsedeceğim kişi idarecilik basamaklarında o kadar yükselmiştir ki sonunda bir ticaret efsanesi olmuştur. Fakat üniversitede ilk defa konuşmak için kalktığında kelimeler bir türlü çıkmıyordu ağzından. Öğretmenin onun için hazırladığı beş dakikalık konuşmanın yarısını bile sunamamıştı. Bembeyaz kesilmişti ve ağlayarak kürsüden inmişti.

Bu tecrübeyi yaşayan o kişi mutsuzluğa kapılmamıştır. Iyi bir konuşmacı olmaya kararlıydı ve dünyaca saygı gören devletin ekonomi danışmanı olana kadar bundan vazgeçmedi. Bu kişinin adı Clarence B. Randall’dır. En düşündürücü kitaplarından biri olan “Özgürlüğün Inancı”nda konuşma eylemi hakkında şunları yazıyor: “Kollarım, birçok kuruluşun bana verdiği hizmet bröveleri ile doludur.

Michigan, Escabana’da milliyetçi bir konuşma ile I.Dünya Savaşı’na katıldım, Mickey
Rooney ile birlikte yurt çapında yardım amacıyla konuşmalar yaptım ve aynısını eğitim konusunda Harvard’dan Başkan James Bryant Conant ve Chicago Üniversitesi’nden Rektör Robert M. Hutchins’le birlikte yaptımve hatta çok kötü bir Fransızca ile bir yemek sonrası konuşması yaptım.” Sanırım bir dinleyici kitlesinin ne duymak istediğini ve nasıl duymak istediğini biliyorum. Ayrıca, önemli ticari sorumluluklar taşıyabilen bir adamın istedikten sonra öğrenemeyeceği bir şey yoktur. Bay Randall’a katılıyorum. Başarı arzusu, etkili konuşmacı olma süresinin en önemli faktörü olmalıdır. Eğer aklınızı okuyabilseydim ve arzunun gücünü görebilseydim, en büyük bir kesinlikle, gelişen iletişim kabiliyetine doğru hızla ilerlediğinizi söyleyebilirdim.

Orta Batı’da verdiğim derslerin birinde, bir gece bir adam ayağa kalktı ve hiç çekinmeden, bir müteahhit olarak Amerikan Müteahhit Cemiyeti’nin sözcüsü olana kadar mutlu olmayacağımı belirtti. Ülkede dolaşıp her karşılaştığı kişiye bu sanayini sorunlarını anlatmaktan başka bir şey istemiyordu. Joe Haverstick söylediklerinde ciddi idi. O, bir eğitmeni mutlu edebilecek üyelerdendi, çok ciddiydi yapıtlarında sadece ufak tefek konular hakkında değil, ulusal sorunlar hakkında da konuşmak istiyordu. Onun gibi bir kişi için en yoğun çalışma dönemi olmasına rağmen, bütün konuşmalarını bir mükemmel şekilde hazırlardı, onlara iyi çalışırdı ve hiçbir dersi de kaçırmazdı. Bu tür bir öğrencinin ulaşabileceği yere geldi – inanılmaz şekilde ilerleme gösterdi. Iki ayda sınıfın en gözde üyelerinden biri oldu. Ve sınıf başkanı seçildi.

O sınıfın öğretmeni Norfolk, Virginia’daydı yaklaşık bir yıl sonra şunları yazmıştı: “Ohio’dayken tanıdığım Joe Haverstich’i tamamen unutmuştum ki bir sabah kahvaltıda “Virginia Pilot” gazetesini okurken yine karşıma çıkmıştı. Joe’nun bir resmi ve onun hakkında bir yazı vardı. Bir gece önce, müteahhit kitlesine seslenmişti. Ayrıca Joe bu cemiyetin sadece sözcüsü değildi; O, bu cemiyetin başkanıydı.”

Dolayısıyla böyle bir işte başarılı olmak için, gerekli azim için yeterli özellikleriniz olmalı: bir heves haline dönüşen arzular, dağları yerinden oynatacak dayanıklılık ve başarılı olmanızı sağlayacak özgüven.

Jules Sezar Gal Kanalı’nı geçip bu günkü Ingiltere’ye vardığında ordusunun başarısını garantilemek için ne yaptı sizce? Çok akıllıca bir şey yaptı: Askerlerini Dover kayalıklarında durdurdu ve o yükseklikten geldikleri gemilerin dalgalar üstündeki yanışını izletti, yabancı bir ülkede, anakarayla tek bağlantıları, son kaçış imkanları yok oldu; yapılacak tek şey kaldı; ilerlemek ve fethetmek. Yaptıkları da bu oldu.

Ölümsüz Sezar işte böyle biriydi. Neden siz de aynı şekilde dinleyici korkunuzu fethetmek için böyle davranmıyorsunuz? Bütün olumsuz düşünceleri sizde ateşe atın ve bütün kaçış yollarını çelik kapılarla kapayınız.

3. UYGULAMA IÇIN HER FIRSATI DEĞERLENDIRIN

1.Dünya Savaşı’ndan önce, 125. cadde, YMCA’de verdiğim ders tanımlanmayacak şekilde değişikliğe uğradı. Her yıl yeni fikirler derslere sokuldu ve eskileri çıkarıldı. Fakat tek bir özeliği hiç değişmedi. Her sınıfta bulunanların diğer arkadaşların önünde mutlaka duruma göre iki kez konuşma yapması. Neden mi? Hiç kimse bir konuşma yapmadan konuşma yapmayı öğrenemez; yüzme öğrenmek isteyen bir insanın denize girmesi gerektiği gibi. Konuşma ile ilgili her türlü kitabı – buna da dahil – okuyabilirsiniz ama yine de konuşma yapamıyor olabilirsiniz. Bu kitap mükemmel bir rehber. Fakat bütün önerileri pratiğe dökmeniz gerekiyor.

George Bernard Shaw’a nasıl bu kadar ilgi çekici bir konuşmacı olduğunu sorduklarında şöyle cevap vermişti: “Paten kaymasını nasıl öğrendiysem bunu da öyle öğrendim; alışana kadar kendimi aptal yerine koydum.” Gençken, Shaw Londra’nın en çekingen kişilerinden biriydi! Bir kapıyı çalmadan önce yirmi dakika boyunca Embankment’in önünde bir aşağı bir yukarı yürüdü. “Çok az bir kişi basit bir korkudan çekmişlerdir ya da korkunç şekilde ondan utanmışlardır” diye itiraf etti.

Her yerde fırsatlar bulunur, konuşmanızı gerektiren organizasyonlarla gönüllü olarak katılın. Sadece bir karara katılmak için bile olsa ayağa kalkıp katılım gösterin. Bölüm toplantılarında arkalara oturmayın. Konuşun! Öğretmenlik yapın; izci lideri olun. Sadece etrafınıza bakarsanız her türlü sosyal, politik, toplumsal ve ticari etkinlikte mutlaka konuşma yapılması gerektiğini görürsünüz. Kalkıp sıkça konuşmadıkça ne kadar ilerleme kaydettiğinizi hiçbir zaman anlayamazsınız.


Güveni Geliştirmek

“Beş sene önce, Bay Carnegie, gösterilerinizi yürüttüğünüz otele geldim. Toplantı odasına yürüdüm ve durdum. O odaya girip derse katıldığım anda, bir süre sonra konuşma yapmam gerektiğini biliyordum. Bir türlü içeri giremiyordum. Arkamı döndüm ve oteli
terk ettim.

Korkuyu bir kitlenin felç edici korkusunu ne kadar basit yollarla hallettiğinizi bilseydim geçen beş seneyi kaybetmezdim.”

Bu sözleri sarfeden kişi bir masada söylemiyor bunları. Bu sözleri yaklaşık 200 kişilik bir dinleyici kitlesine yöneltiyor. New York’taki derslerimin mezuniyetiydi. Konuşmayım yaparken, kendinden emin tavrı beni etkilemişti. Işte bu adamın yöneticilik vasıfları yeni kazanmış olduğu etkileyiciliğiyle ve güvenle güçlenecek diye düşündüm. Eğitmeni olarak, atlamış olduğu korkuları görebilmek beni mutlu etti ve bu adam aynı başarıyı 5 veya 10 sene önce elde etseydi, şimdi daha mutlu ve balarılı olacağı gerçeğini düşünmekten kendimi alamadım.

Kadın ve erkeklere konuşmayı öğretmekle geçen yıllarda çok kısa sürede sahne korkusunu yenebileceğiniz ve güvenizi geliştirebileceğiniz konusunda fikir edindim.



1.BIR TOPLULUKTA KONUŞMA KORKUSU HAKKINDA GERÇEKLERI ARAŞTIRINIZ.

Bir Numaralı Gerçek: Bu korku konusunda tek başınıza değilsiniz. Üniversitelerde yapılan konuşma sınıflarında bulunan öğrencilerin %80-90’ı sahne korkusunu yaşıyorlar. Eminim ki bu yizde benim erişkin sınıflarımda daha yüksek. Yaklaşık %100.

Iki Numaralı Gerçek: Az miktarda sahne korkusu işe yarayabilir. Bu doğanın olağan dışı durumlar karşısında verdiği tepkidir. Dolayısıyla nabzımızın ve nefes alışverişimizin hızlandığını hissedersiniz hemen tedirgin olmayın Her zaman dış etkenlere karşı hassas olan vücudunuz, harekete geçmek için hazırdır. Bu fizyolojik hazırlıkları kontrol edebilirseniz normal durumlardan daha hızlı düşünebilir, daha akıcı konuşabilir,ve daha yoğun bir biçimde konuşabilirsiniz.
Üç Numaralı Gerçek: Birçok profesyonel konuşmacı bana sahne korkusunu tamamıyla aşamadığını itiraf etti. Her konuşmaya başlamadan önce bulunur ve ilk cümlelerde devam eder. Bu, bu kadın ve erkeklerin bir sütçü beygiri gibi değil de bir yarış atı gibi olmalarını sağlamak için katlanmaları gereken bir gerçektir. Genellikle soğukkanlı olduğunu söyleyen insanlar, çoğunlukla duyarsız ve gayesiz olurlar.
Dört Numaralı Gerçek: Bu korkunuzun temel nedeni bir kitle önünde konuşma alışkanlığınızın olmamasıdır” Korku cahilliğin ve kararsızlığın aykırı ürünüdür” diyor Profesör Robinson “The Mind In The Making” adlı kitabında. Birçok insan için kitle konuşmaları bilinmeyen bir olgudur ve sonuç olarak endişe ve korku faktörleriyle doludur .Yeni başlayanlar için garip durumlarla dolu karmaşık bir yapıdan ibarettir.Bu korkunç durumu kolaylaştırmak için bol bol uygulama yapılmalı.Sonunda binlerce insanın da gördüğü gibi konuşma yapmanın,gemide birkaç başarılı konuşma tecrübesi bırakarak bir işkenceden çok bir eğlence olduğunu anlayacaksınız.


Bir keresinde bir konuşmayı çok iyi ezberlemiştim. Adam ve Jefferson artık yoklar! Dinleyicilerle yüzyüze geldiğimde bütün bildiklerim uçup gitti. Zar zor açılış cimlelerini söyleyebildim ve şöyle dedim: Adam ve Jefferson ilahi rahmete kavuştular. Başka bir şeyde söyleyemedim, ve selam verip büyük bir alkış eşliğinde yerime geçtim. Başkan kalkıp şöyle dedi: Eh, Edward,bu kötü haberi duyduğumuza üzüldük, ama dayanmak için elimizden geleni yapacağız. Bu takip eden kahkahalarla tek yolun ölüm olabileceğini düşünmeye başladık. Bundan sonra da birkaç gün hastaydım.

Bir yıl sonra üniversiteyi bitirdikten sonra Albert Wiggam Denver’daydı. Yıllar sonra ekonomik bir konu hakkında konuşmak üzere yine Indiana’ya döndü. Birçok üniversite arkadaşı ordaydı. Başladığımda Adam ve Jefferson olayı gözümün önünden geçti, diyor Wiggam, bir anda tıkandım ve herşeyi unuttum yine fakat Chauncey Depew‘nun sıkça söylediği gibi, ben ve dinleyicilerim girişi atlatabildik. Bu ufacık başarıdan güç olarak yaklaşık 15 dakika konuştuğumu düşünüyordum. Şaşkınlıkla bir buçuk saat konuştuğumun farkına vardım!

Sonuç olarak birkaç sene içinde konuşarak para kazandığımı gördüm.

Ilk olarak Willam James’in başarı alışkanlığı ile ne demek istediğini biliyordum.

Evet, Albert Edward Wiggam bir grup önünde konuşmanın o yıpratıcı korkusunu aşmanın en yollardan birinin birkaç başarılı tecrübeyi yaşamak olduğunu öğrendi.

DOĞRU ŞEKILDE HAZIRLANIN

Bir New York Rotary Kulubü yemeğinin baş konuşmacısı çok tanınmış bir devlet memuruydu. Bölümünün aktivitelerini anlatmasını dört gözle bekliyorduk.

Ilk göze çarpan konuşmasını hazırlamadığıydı. Ilk olarak hazırlıksız konuşmaya çalıştı. Bunu başaramayınca cebinden pekte düzenli görünmeyen bir kağıt parçası çıkardı. Bunlarla bir süre oynadı ve her seferinde daha da utanç verici ve beceriksiz duruma düştü. Her an daha aciz ve şaşkın hale geldi. Fakat debelenmeye, özür dilemeye, kullandığı kağıtları düzgün hale getirmeye çalıştı ve bu arada titrek ellerle bir bardak su içti. Bu tamamıyla hazırlıksız olduğu için dehşete düşen bür adamın görüntüsüydü. Sonunda yerine oturdu ve gördüğüm en rezil duruma düşmüş konuşmacıydı o an. Konuşmasını, Rausseau’ın dediği gibi bir aşk mektubunun yazılması gerektiği gibi sundu: Ne söyleyeceğini bilmeden başladı ve söylediğini bilmeden bitirdi.

1912’den beri yılda 5000’den fazla konuşmayı değerlendirmek benim bir görevim. Bu tecrübeye dayanarak, en belirgin ders olarak şunu görüyorum: Sadece hazırlıklı bir konuşmacı güvenli hissetmeyi hak ediyor. Bir kişi bozuk silahlarla veya cephanesi olmadan bir kaleyinasıl fethetmeyi düşünür ki.

Lincoln: “Inanıyorum ki, söyleyecek hiçbir şeyim olmadan utandırıcı bir konuşma yapmak için yeterli yaşta olacağım.” Demişti.

Eğer güveninizi geliştirmek istiyorsanız neden bir konuşmacı olarak işinizi sağlama alacak tek şeyi yapmıyorsunuz? Havari Yahya şöyle demiş: “Mükemmel sevgi, korkuyu saf dışı bırakır.” Aynı şeyi mükemmel bir hazırlık yapar. Daniel Webster dinleyicilerin önüne yarı hazırlıkla çıkmaktansa yarı çıplak çıkmayı tercih ettiğini söylemişti.

HIÇBIR ZAMAN KONUŞMANIZI
KELIMESI KELIMESINE EZBERLEMEYIN

“Mükemmel Hazırlık” derken acaba konuşmanızı ezberlemeniz gerektiğini mi söylüyorum? Bu soruya çok büyük bir HAYIR ile cevap veriyorum. Birçok konuşmacı, kötü sonuçları engelleyebileceğini zannederek ezberleme tuzağına düşüyor. Bu tür bir zihnin dopingine kurban olursa, konuşmacı platform üstündeki etkileyiciliğini yok eden zaman alıcı bir hazırlama metoduna bağlıdır.

Konuşmasını yazan ve ezberleyen kişi zamanını ve enerjisini boşa harcamış oluyor, ayrıca bazı felaketlere yol açabiliyor. Bütün hayatımız boyunca hazırlıksız konuşmalar yapıyoruz; kelimeleri düşünmüyoruz, fikirleri düşünüyoruz. Eğer fikirlerimiz açık ise kelimeler bilinçsizce ve doğal şekilde çıkıyor.

Winston Churchill bile kötü tecrübelerle bu işi öğrenmişti: Genç biriyken Churchill konuşmalarını hazır ve ezberlerdi. Bir gün Ingiliz Parlementosu’na bir konuşma sunarken birden ne söyleyeceğini unuttu. Dehşete düşmüş ve rezil olmuştu. Son cümlesini baştan aldı fakat yine devam edemedi: O günden beni Winston Churchill hiçbir konuşmasını ezberleyerek sunmamıştır.

Bir konuşmayı ezberlersek, dinleyicilerin karşısında onu büyük bir olasılıkla unuturuz. Unutmasak bile onu mekanik bir şekilde sunarız. Neden mi? Çünkü söyleyeceklerimiz kalbimizden değil aklımızdan gelmektedir.

Vance Paris’teki Güzel sanatlar Okulu’ndan mezun olmuş ve sonra dünyanın sigorta şirketinin birinde başkan yardımcısı olmuştur. Yıllar önce Vance’in White Sulphur Springs, Batı Virginia’da toplanacak olan iki bin sigorta temsilcisine hitap etmesi istenmiş. O zamana kadar sadece iki yıldır bu işi yapıyormuş fakat çok başarılı olmuş yirmi dakikalık bir konuşma hazırlamıştır.

Bu Vance’in hoşuna gitmişti. Ona prestij sağlayacağını düşündü. Ama maalesef konuşmasını yazıp ezberlemişti. Bir ayna karşısında 40 defa tekrarladı konuşmasını. Her şey tamamdı: her cümle, her mimik ve yüz ifadesi. Hatasız olduğunu düşünüyordu.

Vance Bushnell’in üstleri istifasını yırtmaya ikna etmişlerdi. Özgüvenini yenilemişlerdi ve Vance ilerleyen yıllarda kurumun en etkileyici konuşmacılarından biri haline gelmişti. Fakat bir daha hiçbir konuşmayı ezberlememişti. Bu tecrübesinden yararlanalım.

Konuşmalarını ezberlemeye çalışan binlerce insan tanıyorum,fakat konuşma metinlerini çöpe atsalardı daha canlı, daha etkili ve daha insancıl olamayacak bir kişiyi bile hatırlamıyorum. Eğer bunu yapsaydı bazı şeyleri unutabilirdi. Konuyu dağıtabilirdi fakat en azından daha insancıl olurdu.

Abe Lincoln bir keresinde şöyle demişti: “Kuru bir vaaz dinlemeyi sevmem. Biri vaaz verirken görmek istediğim onun deli gibi rol yapmasıdır.” Lincoln bir konuşmacıyı rahat ve heycanlı görmek istiyordu. Hiçbir konuşmacı ezberlenmiş metni sunarken deli gibi rol yapmaz.


FIKIRLERINIZI ÖNCEDEN TOPARLAYIN
VE DÜZENLEYIN

Peki bir konuşma doğru şekilde nasıl hazırlanır? Şöyle: Size hayat hakkında önemli deneyimler yaşatan olaylardan bir temel oluşturun ve düşüncelerinizi, fikirlerinizi ve inançlarınızı toparlayın. Gerçek hazırlık konuyu iyi düşünmek demektir. Dr.Charles Reynold Brawn’un Yale Üniversi’nde verdiği bazı derslerde belirttiği gibi: “ konunuzu iyice oturana kadar düşünün...Sonra bütün fikirlerinizi bir yere yazın,sadece bir kaç kelime ,fikirlerinizi düzenlemek için:Bunları kağıt parçalarına yazın-materyalinizi bu dağınık parçalarla düzenlemek daha kolay olacaktır.”Bu çok zor gibi görünmüyor değil mi ?Sadece bir amaç için biraz konsantrasyon ve düşünme gerektiriyor.

KONUŞMALARINIZI ARKADAŞLARINIZLA ÇALIŞIN.

Konuşmalarınızı bir şekilde düzenledikten sonra çalışmalı mısınız? Kesinlikle evet. Işte size kolay ve etkili olan başarıyı sağlayacak bir yöntem: konuşmanız icin seçtiğiniz fikirleri günlük hayatınızdaki konuşmalarda kullanırız. Spor sonuçları hakkında konuşacağınıza yemek masasında şöyle bir şey söyleyebilirsiniz ”Joe bugün çok ilginç bir olay yaşadım.”Hikayenizi duymak Joe’nin hoşuna gidecektir. Tepkilerini gözlemleyin. Cevabını dinleyin. Belki değeri olan ilginç fikirler olur. O, konuşmanızı çalıştığınızın farkına varmayacaktır, fakat büyük ihtimalle konuşmadan hoşlandığını söyleyecek.

Tanınmış bir tarihçi olan Allan Nevins yazarlara buna benzer tavsiyeler veriyor:” Konuyla ilgilenen bir arkadaşınızı yakalyın ve öğrendiklerinizi konuşun. Böylece gözünüzden kaçmış bazı yorumları bazı tartışmaları ve anlatım biçimlerini keşfedebilirsiniz.”

AKLINIZI BAŞARIYA ŞARTLANDIRIN

Ilk kısımda bu cümleyi konuşma eğitiminde doğru davranışı oluşturmak için kullanmıştık. Şimdi aynı kuralları her konuşma fırsatını başarılı bir deneyim haline getirme fırsatı için kullanıyoruz. Bunun için üç yol var:

KENDINIZE KONUNUZA VERIN

Konunuzu seçtikten, onu bir plana göre düzenlendikten ve bir arkadaşınızla konuştuktan sonra

Işiniz bittikten sonra işiniz bitmiş sayılmaz. Konunuzun önemine inancınız olmalıdır. Tarihte birçok önemli şahsiyete ilham veren tutuma sahip olmalısınız; davanıza inanmalısınız. Mesajınızdaki inancı nasıl körükleyebilirsiniz? Konunuzun her ayrıntısını inceleyerek, derin anlamlarını anlayarak ve insanların konuşmanızı dinledikleri için olumlu yönde değişeceklerini ikna ederek.

DIKKATINIZI SIZI ÜZECEK OLUMSUZ ETKILERDEN UZAK TUTUN

Örneğin dilbilgisi yanlışları yapacağınızı veya konuşmanın tam ortasında konuşmayı bitireceğini düşünmek güveninizi baştan engelleyebilecek olumsuz düşüncelerdir hiç kuşkusuz. Dikkatinizi konuşma öncesinde bu tür şeylerden uzak tutmak önemlidir. Başka konuşmacıların ne söylediğine dikkat ediniz; onlara bütün dikkatinizi verirseniz sahne korkusunu artmasını engellemiş olursunuz.
KENDINIZE MORAL KONUŞMASI VERIN

Hayatını bir davaya adamış olanların dışında her konuşmacının konusu hakkında şüphe ettiği anlar olmuştur. Kendi kendine bu konunun ona uygun olup olmadığını ve dinleyicinin ilgilenip ilgilenmediğini soracaktır. Konusunu değiştirmek isteyecektir. Olumsuzluğun özgüveninizi alaşağı edeceği bu durumlarda kendinize moral konuşması vermelisiniz. Birkaç kelimeyle bu konuşmanın sizin için uygun olduğuna çünkü bunu sizin tecrübelerinizden ve sizin hayatınızdan çıktığını söyleyin. Kendinize dinleyiciler arasından bu konuşmayı verecek en uygun insan olduğunuzu söyleyin ve bunu halletmek için elinizden geleni yapacağınızı söyleyin. Bu modası geçmiş bir Coue öğretisimidir? Belki de öyle ama modern çağımızın psikologları motivasyonun en etkili yöntemlerinden birinin kendi kendine telkin olduğunu kabul ediyorlar. O zaman gerçeğe dayanan güçlü bir moral konuşması ne kadar etkili olabilir acaba?

KENDINIZDEN EMIN GÖRÜNÜN

Amerika’nın yetiştirmiş olduğu en ünlü psikologlardan biri olan Profesör Willam James şöyle yazmıştı:” hareket duyguyu takip ediyor gibi görünür fakat duygu ve hareket beraber oluşurlar; iradenin doğrudan kontrolü altında olan hareket olgusu azaltıldığı zaman ister istemez duygu olgusuda azaltılmış olur.”

Böylece neşeliliğe giden mutlak yol, eğer neşeli haliniz kaybolduysa sanki neşeliymiş gibi görünmektir. Eğer bu tür bir davranış sizi mutlu kılmıyorsa hiçbirşey kılamaz.

“Yani kendinizi cesur hissetmek için cesurmuşsunuz gibi davranın. Bütün iradenizi bu yolda kullanın. Sonuçta korkunun yerine geçecek bir cesaret iradesi bulunacaktır.”

Ciddileşin ve izleyicilerin gözlerine bakın; onlarla sanki size borçları varmış gibi rahat konuşun... En azından öyle olduğunu düşünün size ödeme zamanını uzatmaya yalvartmaya geldiklerini düşünün. Bunların psikolojik etkileri size faydalı olacaktır.

Bu felsefeyle ilgili şüpheniz varsa, sizden öncede bu kurslarda öğrenci olan ve bu yöntemi uygulayan kişileri duyduktan sonra bunlardan vaz geçersiniz. Bu kişilerle konuşmayacağınıza göre cesaretin sembolü olan bir Amerikalı’nın sözünü dinleyin. Bu kişi Amerikanın Başkanı Theodore Roosevelt’tir.

“Çocukken keyifsiz ve sakar birisi olmam, gençliğimde güvensiz bürü olmama yol açtı.” Diye itiraf ediyor otobiyografisinde. “Fiziksel ve ruhsal açıdan çok çalışmam gerekliydi.”

Korkuları ve endişeleri aşmayı ve önceden başarısız olacakları yerlerde başarılı olmayı öğrendiler. Siz de biraz güvenle her gün karşınıza çıkanlarla baş etmeyi öğreneceksiniz. Hayatınızdaki sorun ve karışıklıkları farklı bir yaklaşımla aşabileceğinizi göreceksiniz. Eskiden çözümsüz gibi görünen durumlar artık hayatta mutluluğa giden zorluklar olarak görüneceklerdir.





Çabuk ve Kolay Yoldan Etkili Konuşmak

Gündüzleri nadiren televizyon seyrederim. Fakat bir arkadaşım daha çok ev kadınlarını ilgilendiren bir şovu izlememi istedi. Çok yüksek bir izleme oranına sahipti ve arkadaşım şovdaki izleyici katılımının ilgimi çekeceğini düşünüyordu. Gerçektende öyle oldu. Birkaç bölümünü izledim program sunucusunun izleyicileri konuşmaya sevk etmesi beni şaşırtmıştı. Bu insanlar kesinlikle profesyonel konuşmacılar değildi. Iletişim konusunda hiç eğitim almamışlardı. Fakat hepsi çok ilginçti. Konuşmaya başladıklarında ekranda görünme korkuları kayboluyordu ve izleyicilerin dikkatini çekiyordu.

DENEYIME YA DA ÖĞRENMEYE DAYANARAK KONUŞMAYA HAK
KAZANDIĞINIZ ŞEYLER HAKKINDA KONUŞUN

O televizyon programı ilginç kılan ve gerçek hayat öyküleri anlatan kadın ve erkekler kişisel tecrübelerinden bahsediyorlardı. Bildikleri bir şey hakkında konuşuyorlardı. Bu insanlara komünizmi veya BM’nin yapısını tanımlamaları istenseydi programın ne kadar sıkıcı olacağını bir düşünün. Fakat bu bir çok konuşmacının bir çok konuşmada yaptığı hatalardan biri. Hiç ilgilenmedikleri veya çok az ilgilendikleri veya çok az kişisel bilgiye sahip oldukları konuyu anlatma gereği hissediyorlar.

HAYATIN SIZE NE ANLATTIĞINI ANLATIN BIZE

Hayatın kendilerine öğrettiklerini anlatan konuşmacılar dinleyicilerin dikkatini hiçbir zaman azaltmazlar. Deneyimlerime dayanarak konuşmacıların bu görüşü kolay kolay kabul etmediklerini söyleyebilirim. Kişisel deneyimleri çok sıradan çok kısıtlayıcı olduğu için tercih etmiyorlar. Onlar daha çok sıradan insanların anlayamayacağı genel dişince felsefe ilkelerinin karmaşık dilini kullanmayı tercih ederler. Biz bilgiye açken onlar sadece bize yorum yaparlar. Anafikrimiz sonuçta şöyledir: Hayatın sana öğrettiklerini anlat bende seni bütün dikkatimle dinleyim.


KENDINIZLE ILGILI KONULARI SEÇIN

Bir grup öğretmenimize yeni başlayanlarla yaşadıkları en büyük sorunları bir kağıda yazmaları istendi. Listeleri gözden geçirdikten sonra en büyük sorun “yeni başlayanların doğru konu hakkında konuşmalarını sağlamak” olduğu görüldü.

Peki nedir doğru konu? Doğru konuyu, eğer onu yaşasaydınız, tecrübe etti iseniz düşünerek kendinize kendinize mal etti iseniz bulunduğunuza emin olabilirsiniz. onu nasıl seçilir? Hayatınızda ve aklınızda yer etmiş dinleyicilerin dikkatini çekebilmek konularla ilgili bir anket yaptık. Sonuçlara göre en ilgi çeken konular kişisel bilgilere dayalı konular olarak belirlendi:

Erken Yaşlar ve Büyüme : Aile, okul günleri çocukluk hatıraları ile ilgili konular ilgi çekiyor çünkü insanlar çoğunlukla başkalarının nasıl tanıştıklarını ve engelleri nasıl aştıklarını duymak isterler.


Mümkün oldukça bir konuşmada genç yaşta yaşadıklarınıza değinin. Bunu şöyle ölçebilirsiniz. Sizi çok derinden etkileyen bir şey varsa ve aklınızdan hiç çıkmadıysa bu değerlerini kesinlikle etkileyecektir.

Ilerlemek için gösterilen ilk çabalar: Bu insanların büyük ilgisini çeken bir konu. Burada da dinleyicilerin ilgisini çekmek için verdiğiniz savaşlardan bahsedin . Belirli bir işe veya mesleğe nasıl başladınız? Hangi olaylar kariyerinizi arttırdı? Bu mücadele dünyasında yerinizi korumak için yaşadığınız aksilikleri, umutları zaferleri anlatın. Herkesin yaşadığı veya yaşayabileceği gerçek bir hayat hikayesi kesinlikle iyi bir malzemedir.

Hobileriniz ve Uğraşlarınız: Bu konu da kişisel tercihe dayandığı için ilgi çekici olabilir. Severek yaptığınız bir şey hakkında yalnız söyleme olasılığınız azdır. Bu hobilerinizle ilgili kişisel çalışmanız dinleyicilere mesajınızı iletmeyi kolaylaştıracaktır.

Olağan Dışı Tecrübeleriniz: Hiç çok önemli bir kişi ile tanıştınız mı? Hiç ruhsal bir bunalım döneminden geçtiniz mi? Bunlar çok iyi bir konuşma malzemesi teşkil eden olaylardır.

Inançlarınız: Belki, günümüzde dünyanın karşı karşıya kaldığı hayati konulara karşı tutumumuz hakkında düşünmek için çok uzun bir zaman ve efor harcamışsınızdır. Önemli konular için uzun saatler feda ettiyseniz o zaman bunlar hakkın da konuşmaya hakkınız vardır. Dinleyici kitlesi genellemelerle dolu konuşmalardan zevk almaz. Birkaç gazete kupürünü ve makaleyi okumayı yeterli görmeyin bunun için. Bir konu hakkında yeterli bilginiz yoksa, o konudan kaçınmalısınız. Buna karşın bir konuyu incelemiş ve kendinizi bir süre vermişseniz bu konu tam size göredir. Her şekilde onu kullanın.

KONUNUZA ILGI DUYDUĞUNUZDAN EMIN OLUN

Konuşmaya hak kazandığınız her konu bizi heyecanlandırmaz. Örneğin her işi kendim yaptığım için bulaşık yıkama hakkında yeterli derecede bilgiliyimdir. Ama her nasılsa bu konu hakkında konuşmak beni hiç heyecanlandırmaz. Hatta anlatmaktansa o konuyu unutmayı tercih ederim. Fakat duyduğuma göre ev kadınları, yani ev idarecileri, bu konu hakkında müthiş konuşmalar sunuyormuş. Bu kadınlar yada sonsuz göreve karşı büyük bir nefret duyduklarından ya da bu sıkıcı işin üstesinden gelmek için parlak metodlar geliştirdiklerinden, bunu anlatırken çok heyecanlanırlar. Sonuç olarak, bulaşık yıkama konusunda etkili konuşabilirler.

Işte size bir konunun bir kitle önünde sunulabilirliğini belirleyecek bir soru: Izleyicilerden biri kalkıp fikirlerinize karşı çıksa fikirlerinizi bütün inancınızla ve ciddiyetinizle savunur musunuz? Cevabınız evet ise o zaman doğru konuyu seçmişsiniz demektir.

KONUŞMANIZI DINLEYICILERLE PAYLAŞMAYA GAYRET EDIN


Har konuşma durumunda üç etken vardır: Konuşmacı, konuşma ya da mesaj ve dinleyiciler. Bu kısmın ilk iki kuralı konuşmacıyla konuşma arasındaki ilişkiyi ele almıştı. Bu noktaya kadar herhangi bir konuşma durumu yoktu. Konuşmacı konuşmasını dinleyicilere sunduğu an böyle bir durum meydana gelir. Konuşma iyi hazırlanmış olabilir, konuşmacı konuya büyük bir ilgi gösterebilir fakat tam bir başarı için üçüncü etkene ihtiyaç vardır. Dinleyicilerine söylediklerinin önemini hissettirmek zorundadır.
KONUŞMAYA HAK KAZANMAK

Çok yıllar önce Ingiliz Donanması’nda görev almış sert yapılı bir gemici ve bir felsefe doktoru bizim sınıflara katılmıştı. Biri bir üniversite hocasıydı; eski gemici ise küçük bir taşıma şirketinin sahibiydi ve konuşmaları profesörünkinden daha iyi anlaşılıyordu. Neden acaba? Üniversite hocası çok güzel bir ingilizce kullanıyordu. Medeni kültürlü ve kibar biriydi. Konuşmaları hep mantıklı ve anlaşılırdı. Fakat bir şey eksikti sorumluluktu. Konuşmaları çok bulanık ve genellemelerle doluydu. Hiçbir noktasını kişisel tecrübesiyle örneklememişti. Konuşması mantığın ince ipiyle birbirine bağlanmış bir dizi soyut düşünceden başka bir şey değildi.
Dinleyicinin etkisini çekebilmek için dört yol vardır.

KONUNUZU SINIRLAYIN

Konunuzu seçtikten sonra işlemek istediğiniz yeri belirmeniz ve o sınırlar içinde kalmanız gerekir. Bir hata yapıp ta geniş bir alanı işlemeye kalkmayın. Çünkü zihnimiz birden fazla tekdüze olaya vermesi imkansız. Konuşmaya başlamadan önce konuyu seçip sınırlamanız gerekir. Konuyu zamanınıza göre daraltalım.

YEDEK GÜÇ GELIŞTIRIN

Sizde konunuzu bir an evvel belirleyerek yedek güç elde edebilirsiniz. Bunu konuşmanızın birkaç gün öncesine bırakmayın. Konunuzu erken seçerseniz, bilinç altınızda çalışmanızı sağlarsınız. Boş olduğunuz zamanlarda dinleyicilerinize iletmek istediğiniz fikirleri geliştirebilir, konunuzu daha iyi araştırabilirsiniz. Tek düze konuşmalar genellikle tek düze düşünmenin ürünüdürler. Ve eldeki konuyla olan zayıf ilişkinin bir sonucudurlar.”

Bu işlem süresince konuşmanızı kelimesi kelimesine yazmak isteyeceksiniz . Bunu yapmaya kalkışmayın çünkü bir kere konuşmanızı bir kalıba oturtursanızonunla tatmin olur ve onun hakkında düşünmeyi bırakırsınız. Ayrıca metni ezberleme tehlikesi de var. Mark Twain bu tür ezberlemeler için şunları söylüyor: “Yazılan şeyler konuşmaya uygun değildir, edebi bir yapıya sahiptirler. Hiç esnek değildir ve kendilerini dilin etkileyiciliğine bırakmazlar. Eğitmek değil de eğlence için hazırlandıklarındaysa üstünde oynaması ve hazırlıksız bir konuşma biçimine getirilmeleri gerekir, aksi taktirde eğlendiremez daha çok sıkar dinleyicileri.”

Yaratıcı zekasıyla General Motors’un gelişmesini sağlaya Charles F. Kettering Amerikanın en tanınmış en sıcak konuşmacılarından biriydi. Konuşmalarını hiç yazıya döküp dökmediklerini sorduklarında şöyle cevap vermişti: “Bana kalırsa söylediklerim yazıya dökülmeyecek kadar önemli şeylerdir. Ben söyleyeceklerimi dinleyicilerin akıllarına ve duygularına yazmayı tercih ederim. Bir kağıt parçası benimle etkilemek istediklerimin arasına giremez.”

KONUŞMANIZI ÖRNEKLERLE DOLDURUN

Rudolf Flesch “Okunabilir Yazı Sanatı” adlı eserinde kısımlardan birinde şöyle başlıyor ¨sadece hikayeler gerçekten okunabilirdir. Sonra bu ilkenin Time ve Reader’s Digest’ta nasıl kullanıldığını gösteriyor. Bu çok basılan dergilerdeki makalelerin çoğu hikayeleştirilmiştir (anlatım biçimindedir) ya da anekdotlarla benzemiştir. Bir hikayenin bir konuşmada dikkatleri toplamak için ya da dergilerdeki yazı için gücü yadsınamaz.
Konuşmaları radyo ve televizyonlarda milyonlarca kişi tarafından dinlenen Norman Vincent Peale konuşmalarını güçlendirmek için en çok örnekleme yöntemini tercih ettiğini söylerdi. Bir keresinde Gerçek Konuşma Dergisi’nin bir muhabirine şöyle demişti: “Bir fikri açıklamayı ilginç ve ikna edici kılmak için en iyi metod iyi bir örnek vermektir. Ben genelde her nokta için birkaç örnek kullanırım.”

Örnek malzemeyi kullanma metodunu nasıl kazanabiliriz? Bunun için beş yol var: Insanlaştırma, Kişileştirme, Belirtme, Dramatize etme ve görselleştirme.

KONUŞMANIZI INSANLAŞTIRIN

Bir keresinde Paris’te bir grup iş adamına “Başarılı Olmak” konusunda konuşmalarını istedim. Birçoğu süreyle soyut özellikten bahsettiler ve çok çalışma, dayanıklılık, azim hakkında vaazlar verdiler. Bu çalışmayı durdurup sırayla şöyle dedim: “Biz ders almak istemiyoruz. Hiç kimse bundan zevk almaz. Unutmayın, bizi eğlendirmek zorundasınız yoksa söylediklerinizi dinlemeyiz. Ayrıca dünyada en ilginç şeylerin başında abartılmış bir dedikodu gelir. Bize tanıdığınız iki adamdan bahsedin. Birsi neden başardığını, düğerininse neden başarısız olduğunu anlatın. Bunu büyük bir mutlulukla dinleyeceğiz, bunu aklınızdan çıkarmayın ve bundan yararlanın.”

Bu kursta ne kendisinin nede başkalarının ilgisini çekmekte başarısız bir öğrenci vardı. O gece ise, “insan örneği” metodunu kullanarak üniversitedeki iki arkadaşından bahsetti. Bunlardan birisi o kadar tutumluydu ki şehrin farklı dükkanlarından T-shirt’ler alır, hangisinin daha iyi temizlendiğini belirlemek için çetele tutardı ve yatırılan her dolar için hangisinin daha uzun süre hizmet sunduğunu hesaplardı. Aklı fikri paradaydı; fakat makine mühendisi olurken kendisinden o kadar emindi ki diğerleri gibi alttan başlayıp çalışarak yolunu açmayı düşünmüyordu. Mezuniyetten sonraki üçüncü buluşmada hala aynı çeteleri tutup tepeden inme şeyleri bekliyordu.

Sonra konuşmacı bu başarısızlık öyküsüne karşılık hiç beklenmedik bir başarı öyküsünü anlattı. Bu kişi iyi bir arkadaştı. Herkes onu severdi. Büyük şeyleri sonra yapmaya kararlı olmasına rağmen, işe teknik ressam olarak başladı. Fakat fırsatları har zaman kollardı. O zaman New York Dünya Fuarı için planlar yapılıyordu. Mühendislik eğitiminin burada gerekli olacağını biliyordu. Philadelphia’daki işinden ayrılıp New York’a yerleşti. Hemen bir ortaklık kurup aracılık piyasasına girdi. Bir telefon şirketi için çok iş bağladı ve yüksek bir maaşla o şirkete girdi.

ISIM KULLANALARAK KONUŞANIZI KIŞISELLEŞTIRIN

Her şekilde başkalarını kapsayan hikayeler anlatılırken o kişilerin isimlerini kullanın, eğer kimlikleri gizli tutmak istiyorsanız uydurma isim kullanın. Hiçbir şey bir hikayeye isimlerden daha fazla renk katamaz; hiçbir şey anonimlerden daha gerçek dışı değildir. Kahramanı atsız olan bir hikaye düşünebiliyor musunuz.?

KONUŞMANIZI DETAYLARLA DOLDURUN

Belki şöyle diye bilersiniz; şimdiye kadar her şey tamamdı fakat konuşmama yeterli detayı kattığım dam nasıl emin olabilirim ki? Her muhabirin bir hikaye yazarken kullandığı
5-N kuralını sizde kullanın.
Ne zaman, Nerede, Ne, Kim sorularını cevaplayın. Bu formülü uygularsanız örnekleriniz canlı, renkli olacaktır. Tabi ki çok fazla detay olan konuşmalardan sıkılırız. 5-N sorusu için kısa cevaplar verin. Çok fazla detay kullanırsanız dinleyiciler dikkatini vermemekte ısrar ederler. Dikkatsizlikten daha kötü bir şey yoktur konuşmacı için.

KONUŞTUKLARINIZI SERGILEYEREK GÖRSELLEŞTIRIN

Psikologlar bilgimizin yüzde 85’inin görsel etkilerden oluştuğunu söylerler. Bu televizyonun reklam ve eğlence aracı olarak inanılmaz etkisini açıklıyor. Konuşma yapmak da hem görsel hem de duygusal bir sanattır.

Görsel detayları nasıl katabilirim konuşmama? Sorusunu kendinize sormak iyi bir fikir. Sonra çıkıp sergileyin; eski çinlilerin dediği gibi bir resim bin kelimeye değer.

ZIHINE CANLANDIRMAYI SAĞLAYACAK BILINEN SOMUT KELIMELER
KULLANIN

Her konuşmacının ilk isteği dinleyicilerin dikkatini çekme süresince çok önemli bir yol vardır. Fakat bu tamamıyla göz ardı edilir. Ortalama bir konuşmacı bu yönetimin varlığından haberdar bile değil. Ben zihinde canlandırmayı sağlayan kelimeler den bahsediyorum. Gözünüzün önünde görüntüler yaratabilen konuşmacı kolay dinlenebilir biridir. Sıradan ve renksiz semboller kullanılırsa sadece dinleyicilerin kafa sallamalarını sağlar.

Nesilden nesile aktarılan atasözlerinin çoğunun görsel olduğunu farkettiniz mi hiç? “Bir taşla iki kuş vurmak”, “Ayağını yorganına göre uzatmak.” Buna benzeyen ama kullana kullana artık eskiyen benzetmeler var tabi ki: “Tilki kadar kurnaz; yılan kadar adi” gibi.

Görsel etkilerinizi kesin ve spesifik seçin. Zihinsel görüntülerinizi bir geyiğin boynuzları kadar belirgin ve görülür olsun. Örneğin “köpek” kelimesi birden çok cinsi çağrıştırır; bir St. Bernard, bir Locker gibi. Fakat eğer seçiminiz “Buldog köpeği olursa durum daha açık olacaktır. “siyah bir Shetland Midillisi” demek, “bir at” demekten daha iyi değil midir sizce? “Kırk bacaklı beyaz bir çin horozu”, sadece “kümes hayvanı” demekten daha açık değil midir?

Konuşmayı Canlandırmak

1.Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kalabalık kitlelere Allenby ve Arabistanlı Lavrence hakkında dersler veren Lowel Thomas ile birlikte çalışıyordum. Bir Pazar, bütün ırk, renk, din ve politik görüşten insanların hiçbir şekilde kesilmeden istediklerini söyleme hakkına sahip oldukları kürsilerin bulunduğu Hyde Park’ın Marble Arch bölgesinde geziniyordum.
Canlılık ve gayret bir konuşmacı da olması gereken özelliklerden biri olmalı. Insanlar enerjik insanların etrafına toplanır her zaman.
Peki böyle bir canlılığı nasıl elde edebilirsiniz?

1. CIDDI OLDUĞUNUZ KONULARI SEÇIN

Ciddiyetin ikna gücü yirmi yıl önce New York sınıflarımın birisinde gösterildiği gibi hiçbir yerde daha canlı çir şekilde gösterilmedi.
Çok ünlü bir satış organizasyonunda çalışan çok becerikli bir satıcı herhengi bir tohumun ve ya kökün yardımı olmadan mavi çimen yetiştirebildiğini iddia etmişti. Söylediğine göre yeni işlenmiş toprağa ceviz ağacı külleri serpiştirmiş.

2. KONUNUZLA ILGILI DUYGULARI TEKRAR YAŞAYIN

Dolayısıyla bir kitleye hitap ettiğinizde konuşmanıza ne kadar heyecan katarsanız , dinleyicilerin ilgisi ve heyecanı o denli artacaktır.

3. CIDDI DAVRANIN

Konuşmak için dinleyicilerin önüne çıktığınızda darağacına giden biri değil, beklentileri olan biri gibi çıkın. Yürüyüşünüzdeki hava gerçek bir masada size yararı olacaktır. Ve dinleyicileriniz sizi söyleyeceklerinde istekli biri olarak algılayacaklardır. Başınıza dik tutun dinleyicilerinize önemli şeyler söylemek üzeresiniz ve her parçanız bunu açıkça göstermelidir.

SONUÇ
Bu kitap amacımıza ulaşmaya yardım eden bir kitaptır. Konuşmanın mekanizması ve kuralları ile doludur. Bu kitap, erişkinlere konuşma eğitimi vermekle geçen bir ömrün özetidir. Başlama noktası şu an bulunduğumuz durumdur ve doğal bir işleyiş ile ne olmak istediğimiz yerde son bulur. Yapmamız gereken, iş birliği içinde olmak. Kitaptaki önerileri izleyip onları her konuşma durumunda uygulayıp azimle devam edelim.

YAZAR : DALE CARNEGIE