Bir konuyu verimli bir şekilde öğrenebilmenin temel koşullarından birisi, o konu için gerekli olan zihinsel hazırlığı yapmış olmaktır. Zihinsel hazırlığın sağlanmış olması için, çalışacağınız konuyu öğrenmeniz gerektiğine beyninizi inandırmış olmanız en önemli adımdır. Bazı öğrencilerde her sene sorulmayan veya az soru gelen konulara karşı ilgi eksikliği görülüyor. Bu ilgi eksikliğinin temel nedeni o konunun öğrenilmesi gerektiğine yeterince inanılmamasıdır.
Bir konunun önemli olduğuna, beyni tatmin edecek düzeyde inanılmamışsa çalışacak gücü ve motivasyonu sağlamak imkânsız gibidir. Bu problem, özellikle sözelden hazırlanan öğrenciler için sayısal derslerde(bilhassa fen bilimleri), sayısal alandan hazırlanan öğrenciler için sözel derslerde(sosyal bilimler gibi) karşımıza çıkmaktadır.
Bütün bunların yanında bazı puan aralıklarında bir puanın 20 000 – 25 000 öğrencinin önüne geçmeyi sağladığını belirtmem gerekiyor. Dolayısıyla hiçbir soruyu basit ve değersiz görmeyin. Zaten değersiz gördüğünüz bir konuya zihinsel olarak hazırlanmanız ve motive olmanız olanaksızdır.
Gazetecilikte 5N +1K kuralı vardır. 5N + 1K, bir haber hazırlanırken içinde mutlaka cevap verilmesi gereken sorulardır. 5N + 1K: Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim sorularının ilk harflerinden oluşan bir akrostiş. Özellikle sözel dersleri, bu soruların yanıtını arayacak şekilde çalışırsanız, hem bilinçli bir öğrenme gerçekleştirmiş hem de konunun akılda kalıcılığını sağlamış olursunuz. O nedenle konuya çalışmadan önce bu soruların cevabını arayacak şekilde okuma yaparsanız, beyin okunan metinde ne arayacağını bilir. Okunan metin üzerinde konsantrasyonun sağlanmasında bu tür bir uygulama önemli rol oynayacaktır.
Bir konuya çalışmaya veya konuyu okumaya başlamadan önce bu çalışmanın ne kadar vakit alacağını belirlerseniz, beyin konuyu daha verimli bir şekilde algılayacaktır. Çünkü beyin, bir işi ne kadar sürede yapacağını bilmek ister. Bu, hem konsantrasyon hem de planlı çalışabilmek için önemli bir unsurdur.
Yapılacak zihinsel hazırlıklardan birisi de konuyu görsel malzemelerle zenginleştirmektir. Bilginin en yoğun (%84) olarak alındığı kanalın göz olduğunu daha önce ifade etmiştim (en verimli öğrenme bütün duyu organlarını kullanarak yapılan öğrenmedir). Çünkü insan beyni resimleri, şemaları, nesneleri görerek veya hayal ederek öğrenmekten daha çok hoşlanır.
Burada kısaca insan beyninin özelliklerinden de bahsetmek istiyorum. İnsan beyni sağ ve sol lob olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Bu iki lobun görevleri ve özellikleri birbirinden farklılık göstermektedir. Sağ lob, vücudun sol tarafını kontrol ederken sol lob, bedenin sağ tarafını kumanda eder. Bu iki lobun bir başka farklılığı da düşünme ve algılama biçimlerindeki zıtlıktır. Beynin sol lobu daha çok muhakemeyle ilgili işlerle (bilgileri tek tek işleme, dili kullanma, analiz etme, değerlendirme sağduyu gibi) uğraşırken, sağ lob daha renkli işlerle ilgilenir. Sağ lob, resimlerle düşünür, hayaller kurar, ayrıntılardan daha çok bütünle ilgilenir, çizim, resim ve müzik yapma yeteneğinin aynı zamanda merkezi durumundadır.
Bütün bunları anlatmamın nedeni yukarıda da belirttiğim gibi öğrenmeyi daha zevkli ve kalıcı kılmak. Görsel malzemelerle öğrenme, beynin sağ lobunu devreye soktuğu için her iki lobun dengeli bir şekilde öğrenme etkinliğine katılmasını sağlamaktadır. Leonardo da Vinci ve Einstein'ı büyük yapan, beynin her iki kısmını da dengeli bir şekilde kullanmalarıdır.
Zihninizin verimli bir şekilde çalışabilmesi için yapılacak önemli işlerden birisi de çalışma saatlerinin en verimli dönemlere denk getirilmesidir. İnsan beyninin belli dönemlerde çalışma ve anlama potansiyeli düşer. Bu dönemlere, beyin açısından ölü dönemler diyebiliriz. Öğle vakti bu dönemlerden birisidir. Yine beynin çalışma ve odaklanma potansiyelinin azaldığı bir diğer zaman dilimi de yemeklerden sonraki ilk 45 dakikadır. Bu sürede kan, beyinden daha çok mide bölgesinde dolaştığından beyin yeterince bu sıvıdan nasiplenememektedir. Kan, beynin temel gıdaları olan oksijen ve glikozu taşıma görevini tam olarak yerine getiremediği için beyin, besin noktasında gerekli olan maddeleri alamaz. Bu nedenle yemeklerin ardından hemen dersin başına oturmayın.
İnsan beyni yöneldiği konuyu tam ve bütün olarak kavramak ve bilmek ister. O nedenle konuyu tamamen çalıştıktan sonra genel ve yan başlıkları çıkartarak konunun bütününü görmenizi sağlayan bir şablon çıkarın. Böylece beyin konunun tamamını net bir şekilde algılamış olur.
Zihinsel hazırlık konusunda yapılacak önemli işlerden birisi de planlı ve programlı hareket etmektir. Yatmadan önce mutlaka bir sonraki günün planını kafanızda biçimlendirin. Eğer unutkan bir insansanız hatırlama ve planlama defteriniz olabilir. Bu planlamayı haftalık ve aylık düzeyde de yapabilirsiniz.

Bambu da Ne Ola ki!
Sınava hazırlık adına azımsanmayacak bir dönemi arkanızda bıraktınız. İnşallah hiçbiriniz için 'keşke'si çok olan bir dönem olarak anılmaz bu süreç. Anılsa dahi henüz yolu yarılamadığınızı düşünürsek çok fazla zaman kaybetmeden yeniden toparlanma şansınızın olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanlarda en eksik şeylerden birisi de ne yazık ki sabırlı olma ve iradeyi doğru kullanabilme özelliği. Sene başı itibariyle içinizdeki çalışma isteğinizi koruyamadığınızı birçoğunuz itibariyle hissediyorsunuzdur. Daha önce de bu maratonun uzun bir çalışma aktivitesi gerektiğini dile getirmiştim. Çalışma isteğini uzun bir süre koruyabilme kolay bir şey değil. Çünkü insanoğlu yapı olarak, verdiği çabanın karşılığını hemen görmek istiyor. Bir başka deyişle beklemeye tahammülü yok. Ama şu da başka bir gerçek ki bu tahammülü gösterenler başarıyı elde ediyor. O nedenle kendinizde gevşeklik hissettiğiniz zamanlarda silkinip, niçin çalışmanız gerektiğini, bu çalışma sonucu hayatınızda gelecek adına nelerin değişeceğini düşünmeye gayret edin. Her insan gezip tozmak, eğlenmek, arkadaşlarıyla vakit geçirmek ister; ama bu isteklerine ket vuranlar, bir başka deyişle şu anı değil, istikbalini düşünenler başarıya bir adım daha yakınlar.
Bazı öğrenciler ders çalışma isteğinin azalması sonucu yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle ümitsizliğe düşebiliyor. Hâlbuki sınava kadar uzun bir süre var. Bu kalan süre zarfında gerekli olanlar yapılırsa belirlenen hedeflere ulaşma konusunda bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Sizi harekete geçirecek olan ümidinizi yitirdiğiniz an, tekrar toparlamanız çok zor olacaktır. Ümidin yanı sıra bu yarışta size en fazla lazım olan şeylerden birisi de sabır. Ders çalışırken sabır, istenilen sonuçların elde edilemediği zaman gösterilecek sabır... Unutmamak gerekir ki meyveyi yiyebilmek için mevsimini beklemek zorundasınız. Tabii bunun için gerekli olan hazırlıkları yapmak gerekiyor ki siz yapmış olduğunuz bu hazırlıkların meyvesini çok uzun zaman geçmeden aldığınız puanlarla, net sayınızdaki artışla, yarıştığınız diğer öğrencilere göre pozisyonunuzla zaten göreceksiniz. Ya durumunuz Bambu Ağacı gibi olsaydı? Size Bambu Ağacı yetiştiricilerinin çektiği sıkıntıyı anlatayım da bir nebze olsa rahatlayın.
Çin'de yetiştirilen Bambu Ağacı diğer ağaçlardan çok farklıdır. Çinliler bu ağacışöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu Ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek Bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yıllarda da filiz vermez (Yeter artık dediğinizi duyar gibiyim!).
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da Bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru Bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boya ulaşır.
Akla gelen soru şudur: Bambu Ağacı 27 metre boya altı haftada mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bambu Ağacının yetiştirilme macerası sabrın önemini anlatan çok güzel bir örnek. Dediğim gibi siz, Çinlilere göre bu açıdan çok şanslısınız; en azından sabırla çalışmanızın karşılığını aradan beş yıl geçmeden görme (!)şansına sahipsiniz; ki ara hedeflerinizi gerçekleştirdiğinizde sizi motive edecek, çalışma isteğinizi artıracak ya da koruyacak gücü de bulmuş olacaksınız kendinizde.
Sık sık dile getirdiğim gibi, çoğu öğrenci ilk aylar büyük bir istekle çalışma masasının başına oturuyor, ancak işin sonunu getiremiyor. Daha bir ay bile geçmeden nefesleri kesiliyor. Unutmayın ki üniversiteyi kazanabilmek, uzun soluklu bir maratonun sonucuna bağlıdır. O nedenle siz sprinter değil bir maratoncu olmalısınız. Sprinterların tamamı yarışı bitirirler (sakatlıklar vb problemler ortaya çıkmazsa). Maratoncularda ise hedefe varanların sayısı koşuya başlayanların sayısıyla aynı değildir. Aslına bakarsanız hayat bir maraton, hedefler çok, atılması gereken adımlar büyük. Başarı dediğimiz şey de aslında doğru zamanda, doğru yerde, doğru taktiklerle doğru adımlar atmak değil midir? Hayatınızda hep doğru adımları atmanız temennisiyle...