Tarihte Bulgar adına ilk defa olarak, Bizans imparatoru Zenon (474-491)’un 482 yılında Doğu Gotları’na karşı savaş üzere askeri yardımına başvurduğu, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan bir topluluk adı olarak rastlanmaktadır.1 Bulgar tabirinin Türkçe’deki anlamı ise; karışmak, karıştırmak, karışık, karışmış’tır.

Batı Hun hükümdarı Attila’nın ölümü üzerine küçük oğlu İrnek’in idaresinde Karadeniz’in kuzey sahillerine çekilen Hun bekayası ile Türklüğün batı kolunu teşkil eden ve M.Ö. III. yüzyıldan itibaren göç ederek güney Rusya düzlüklerinde yaşayan Ogurlar (Oğuzlar)’ın biribirlerine karışmasından doğan Türk-Bulgar topluluğunun, VII. yüzyılda Göktürk Kağanlığı’nın zayıfladığı devrede kendi devletlerini kurdukları görülmektedir. Bizanslı ve Latin tarihçilere göre Bulgarlar, daha 6. yüzyılın ortalarında yani batıya (Balkanlara) yönelmeden önce Bittugur (5 Ogur), Ultingur (6 Ogur), Kutrigur~Kutugur,Tokurgur (9 Ogur), Ungur~Hunugur~Onugur (10 Ogur),Utigur~Utrirgur~Oturgur (30 Ogur) adlarıyla federasyonlar halinde organize olarak İtil (Volga) nehrinden Tuna nehrine kadarki sahada yaşamaktaydılar.

Bu yüzyılın sonlarına doğru büyük bir “tribü” birliği oluşturan Bulgar Türklerinin ülkesi Bizanslı tarih yazarlarınca “Büyük Bulgaristan” olarak ifade edilmekteydi.Bu dönemde Bulgarlar, Göktürklerin baskısıyla batıya kaçan Avarların egemenliği altına girdiler ve Avarlarla birlikte Slavlara karşı mücadele ettiler. Bulgarları Avar hakimiyetinden kurtaran Kurt (Kuvrat) Han, 635 yılında ilk bağımsız Bulgar devletini kurdu. Bu devletin sınırları Dineper’den Kafkaslara kadar uzanıyordu. Ancak Bulgar devleti çok yaşamadı.

Kurt Han’ın 665 yılında ölümü üzerine beş oğlu arasında çıkan iktidar mücadelesi ve Hazarların baskısı sonucu Büyük Bulgar Devleti parçalandı ve ülkeden göçler başladı.

Kurt’un oğullarından Batbayan, On-Ogurların başında Hazarlara bağlı kalarak Don ile kuban nehri arasında, Kafkasya’daki yurtta kaldı. Kurt’un ikinci oğlu Kotrak (Votrak), VII. yüzyılın ikinci yarısında Otuz-Ogurların başında kuzeye giderek, 1236 yılında Moğollar tarafından yıkılacak olan İtil (Volga)Bulgar Devleti’ni kurdu. Oğullarından dördüncüsü Patomiya Macaristan’a,beşincisi Ançeka kuzey İtalya topraklarına maiyetindeki Ogur boylarıyla yerleşti. Üçüncü oğul Esperüh (679-702) ise kendine bağlı boylarla beraber, Bizans’ın da içinde bulunduğu kötü durumdan yararlanarak8 Özü, Turla ve Prut vadileri boyunca ilerleyip, 679’da Tuna nehrini aşarak merkezi Varna ile Şumnu arasında olan Tuna Bulgar Devleti’ni kurdu (681). Önceki devirlerde İskitler ve Hunların akın ettikleri bu sahaya (şimdiki Deliorman ve Dobruca), o çağlarda “Küçük İskitya” deniyordu.

Bizans imparatoru IV. Konstantin Pagonatus’un Tuna’nın güneyine sarkmalarını önleyemediği Bulgarlar, 681’de yaptıkları bir antlaşma ile de Bizans’ı vergi verir konuma soktular. Aynı zamanda bu antlaşma yeni Bulgar Devleti’nin Bizans tarafından fiilen tanınması anlamına geliyordu.

681 yılında Esperüh’ün temellerini attığı Tuna Bulgar Devleti bir süre sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa’da çok önemli bir varlık haline gelmeye başladı. Bu tarihte Bulgar Türk devletinin sahası, Baserabya ve Dobruca’dan başka bütün kuzey Bulgaristan’a, doğuda Karadeniz’e , güneyde Balkan dağlarının geçitlerine ve batıda İsker Nehri’ne kadar yayılıyordu.Devletin kuzeydoğu sınırı kesin olmamasına rağmen, açık olarak bilinen şey Tuna ötesi bölgeler devletin sınırları içinde kalıyordu.

Esperüh’ün ölümünden sonra yerine geçen Tervel zamanında (701-718)Tuna Bulgar Devleti’nin dış politikasında Bizans ile ilişkiler ön plana çıktı. Bu dönemde Bulgar hanı Tervel, Bizans’ın içişlerine açık bir şekilde müdahale ederken, Bizans imparatoru II. Justinianos ise iç karışıklıklar ve dış tehditler karşısında sürekli olarak Bulgarların desteğini aradı. Hatta bu desteği sürekli hale getirmek için kız kardeşini Tervel ile evlendirdi ve onunla bir antlaşma yaptı. Bu Sayede II. Justinianos, Tervel’in desteği ile 2. kez tahta çıktı (705). Ancak Bizans ile Bulgarlar arasında savaş yapmak kronikleşmişti. II. Justinianos tahtını sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz Bulgarlara karşı üstünlük kurmak için Bulgar Türkleri üzerine tekrar saldırıya geçti; fakat yenilgiye uğrayarak geri çekildi. Bununla birlikte Justinianos tahtı tehlikeye düştüğünde yeniden Bulgar desteğini almak amacıyla girişimde bulunmaktan kendini alamadı.

II. Justinianos’un ölümünden sonra Bizans imparatorları Bulgarlarla iyi ilişkiler kurmaya özen gösterdiler ve onları kurtarıcı olarak görmeye devam ettiler. 716 yılında III. Theodosios ile Bulgarlar arasında imzalanan antlaşma ve 718’de Müslüman Arap ordularının İstanbul’u kuşattıkları sırada Bulgarların gönderdiği kurtarıcı ordular bu iyi ilişkilerin en yakın göstergesi oldu. Fakat Bulgar Türklerinin kötü zamanlarında Bizans Bulgarlar için her zaman bir tehdit olarak kaldı.

Tervel Han’ın ölümünden (718) sonra birbirini takip eden Bulgar hanları zamanında Bulgarlar, çoğu zaman iç karışıklıklar ve Bizans saldırıları ile karşı karşıya kaldılar. Bu durum aşağı yukarı VIII. yüzyıl sonlarına kadar devam etti.

Bulgar Türklerini bu kötü durumdan kurtaran ve ülkeye dirlik ve düzeni getiren kişi Kardam Han (777-804) oldu. Hatta O, 791 ve 792’de Bizans İmparatoru VI. Konstantinos’u yenilgiye uğratarak Bizans İmparatorluğu’ndan eskiden alınan vergiyi yeniden vermesini istedi. Bu isteğinin yerine getirilmemesi durumunda ise bütün Trakya’yı tahrip edeceği tehdidinde bulundu.

Kardam Han’dan sonraki yarım yüzyıl Bulgarların en parlak dönemi oldu. Kardam Han’ın ölümünden sonra tahta oturan Kurum Han (803-814), “kudretli bir savaşçı, cesur bir asker olduğu kadar, akıllı bir siyaset adamı” ve hukuka saygılı,yasa çıkaran bir şahsiyet olarak ün yaptı.

Kurum Han kısa zamanda Bizans’ın korkulu bir düşmanı haline geline geldi. Bizans’ın Türk-Bulgar devletine karşı Burgaz, Edirne, Filibe ve Sofya’dan teşkil ettiği müstahkem hat Kurum Han tarafından çiğnendi. 811’de Bizans imparatoru I.Nicephoros’u ağır bir yenilgiye uğrattı ve iki yıl sonra da İstanbul önlerinde göründü. Ancak Kurum Han 814’te İstanbul’u “zaptetmek” amacıyla harekete geçtiği sırada, bir zamanlar Attila’nın da başına geldiği gibi birdenbire ağzından ve burnundan kan boşalması sonucu öldü. Kurum Han öldüğünde; Bulgar Devleti, sınırları kuzey Karpatlardan Rodoplara ve Tisza nehrinden Diniester’e uzanan, önemli ölçüde kudretli bir devlet bıraktı.

Kısa süreli ara hükümdarlıklardan sonra Bulgarlar, Kurum Han’ın oğlu Omurtag Han (814-831) şahsında yeniden kudretli bir hükümdara kavuştular.Onun zamanı Tuna Bulgar devleti’nin en parlak devirlerinden biri oldu. Omurtag Han bir taraftan Trakya’daki kazanımlarını teyit eden bir barış ve ticaret antlaşmasını Bizans’la imzalarken diğer taraftan Frank İmparatorluğu’na karşı başarılı seferler düzenleyerek kuzeybatı yönündeki topraklarını genişletti.

Omurtag Han dönemi sosyal, ekonomik ve kültürel hayatın gelişimi açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Yapılan ilmi kazılarda ortaya çıkarılan sur, kapı ,su yolları kalıntıları, saray harabeleri, bir çok sanat eseri ve süs eşyası, kitabeler, yıkıntıları belirlenen Bulgar başkentleri Pliska ve Preslav şehirleri, özellikle Madara kasabası yanında bulunan, yüksek bir kaya üzerindeki Kurum Han’ın atlı kabartması hep Omurtag Han devrinin hatıralarıdır. Böylece Omurtag Han’ın teşkilatçılığı ve Kurum Han’ın fetihleriyle Bulgar devleti yapısal olarak şekillendi, sınırları (hemen hemen)Balkan yarımadasının yarısını içine aldı ve Avrupa’da sarsılmaz bir devlet konumuna yükseldi.

Omurtag Han zamanında meydana gelen gelişmelerden biri de ülkede Hristiyanlığın ve Slavlığın gittikçe kuvvet kazanması idi. Yeni fethedilen topraklarda Hristiyan olmuş büyük Slav kitleleri, artık Türk-Bulgar aristokrasisi yanında yer almakta, böylece Bulgar devletini Türk kültürü aleyhine niteliksel bir değişime zorlamaktaydı. Öyle ki Omurtag Han bile oğullarına Slav adlar vermekteydi.