27 Mayıs

27 Mayıs, 1980 yılına kadar "Anayasa ve Özgürlük Bayramı" olarak kutlanmıştır. Peki neden? Ne olmuşturda 27 Mayıs özgürlüğün bayramı olmuştur?

Prof.Dr.Cem Eroğul'a göre "27 Mayıs 1960 günü, silahlı kuvvetlerin hükümeti devirmesiyle, 1924 Anayasa'sı dönemi kapandı. Bu olay, yapımcılarının savlarının aksine, bir devrim değil, bir hükümet darbesiydi. ('Devrim', toplumsal ve siyasal yapıda genel ve kökten bir dönüşümdür. 'Darbe' ise, devlet güçlerinin bir bölümünün, öteki bölümünü alt etmesidir.) Ancak, meşru hükümetleri deviren ve dünyada örneği çok görülen antidemokratik darbelerden oldukça farklıydı. Çünkü demokrasiye ve anayasaya karşı darbe, gerçekte DP yönetimi tarafından gerçekleştirilmişti. Bu gerçek göz önünde tutulursa, 27 Mayıs'ın ortadan kalkmış demokrasiyi ve tüze devletini yeniden kurmak için yapılmış bir 'Karşı-darbe' olduğu kabul edilebilir"

Peki 1945'te başlayan çok partili dizge nasıl bu hale gelmişti? "Karşı-darbe", DP diktası, nasıl gerçekleşti?

Demokrat Parti, hürriyeti sağlayacağı, emniyet ve refah temin edeceği savıyla ortaya çıkmışken CHP 27 yıllık iktidarından ötürü çok yıpranmıştı. Halk 14 Mayıs 1950 seçimi ile DP'ye iktidar görevi verir. 29 Mayıs 1950 tarihli hükümet programında Başvekil Adnan Menderes, devrimleri millete mal olmuş ve olmamış şeklinde ayırarak, devrimleri parçalayıcı bir yorum tarzı benimser.

Gene Prof.Dr. Cem Eroğul'a göre; "DP'nin Arapça ezan yasağını kaldırması ve 1945'te dili arılaştırılan 'anayasa'nın tekrar 'teşkilat-ı esasiye kanunu'na çevrilmesi ile arı Türkçe'ye sırt çevirmesi, bu siyasal akımın Atatürk devrimciliği karşısındaki tutumunun açık göstergesi olmuştur."

DP başından beri dini oy toplamak için bir araç olarak kullanmıştır. Arapça ezan ve okullarda dini eğitimin yarı ihtiyari hale getirilmesi ardından Adnan Menderes kimi illerde yeşil hilafet bayraklarıyla karşılanır.

DP ilk yıllarında tarımı makineleştirp köylülere toprak vererek Türkiye ekonomisinde gelişme sağlamıştır. Fakat bu tamamen aldatıcıdır, ekilmeyen toprakların tarıma açılması ve ilk üç yıl iklimin iyi olması sebebiyle bol ürün elde edilmesinden ötürü iyi bir tablo çizilmiş olabilir, fakat DP iktisat konusunda tamamen plansız davranmıştır, hatta iktisadi planlamayı komünistlik olarak görmüştür, kurulan tesisler propoganda elde etme amacıyla yanlış yerlere kurulmuştur, bu sebepten üretilen fazla şeker zararına satılır. Bu plansızlık yüzünden DP iktidarının ikinci döneminde enflasyon fırlamış ve DP yükselen tepkiler karşısında baskıyı arttırmış, Jan Zürcher'e göre iktisadi liberallik uğruna siyasi liberallikten ödün vermeye başlamıştır.

Prof.Dr. Hamza Eroğlu'na göre ise; "DP iktidara geçtikten sonra, 1950-1953 yılları arasında, müsait ekonomik konjonktüründe verdiği rahatlık içinde, umumi af ilan etmiş, basın konusunda hürriyeti engelleyen bazı tedbirleri kaldırmışlar, muhalefetin tenkidlerine tahammül göstermesini bilmişlerdir. Böylece, müsait iktisadi konjektürün de tesiriyle, DP idarecileri Halk evlerinin kapatılması ve CHP'nin mallarının alınması hariç, hukuk dışı tasarruflara pek girişmemiş, demokratik gelişmeye nisbeten sadık kalmıştır. Çekingen adımlarla başlayan diktatörlük istikametindeki gelişmeler, özellikle 1954 seçimlerinden sonra, DP'nin büyük bir çoğunlukla seçimi kazanmasından sonra kendini göstermiştir. Bu devre aynı zamanda iktisadi sıkıntının başladığı, dış ticarette de liberasyon sisteminden uzaklaşıldığı devreye tekabül eder."

DP demokrasiyi özümseyememişti, oyların çoğunu almak her yapılanı mübah kılmazdı, ama DP odunu bile seçtirebileceğini yada hilafeti getirebileceği sanmaktaydı. 1954 yılında yargıtay ve danıştay üyeleri dahil 25 yılı doldurmuş hakimlerin, sadece, "görülen lüzum üzerine" kaydıyla emekliye ayrılması imkanını sağlayan kanun çıkartılarak yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ihlal edilir. Seçimlerin yargıç denetiminde olması sebebiyle, yargıç güvencesinin ihlali seçimlerinde güvenilirliğini zedelemiştir. Demokratik tercihlere saygısı olamyan DP başka partiye oy veren Kırşehiri kaza haline getirerek cezalandırmıştır. Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı mecliste yaptığı konuşmada; Muhalif partiye oy verdiği için bir ilin toptan cezalandırılmasının seçim emniyeti ve rey serbestisine aykırı olduğunu, DP'nin Kırşehir üzerinden tüm il, ilçe ve nahiyelere göz dağı verip dikta yolunda ilerlediğini belirtir.
Bu kadar baskıylada yetinmeyen DP, basına özgürlüğüne saldırır. DP taraftarı gazeteler için problem yoktur, kendi koydukları kanuna göre yasak olmasına rağmen kendi propogandalarını yapan radyo içinde problem yoktur, fakat muhalif basın iddialarından ötürü suçlanır ve ispat hakkı dahi tanınmaz. Artık DP'yi eleştirmenin cezası ağardır, iddianızda haklı dahi olsanız. Böylesi bir baskıya tahammül edemeyen bazı sağduyulu DP'liler partiden ayrılır.

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasaklanır. Seçim yasası değiştirilip muhalif partilerin DP'ye karşı işbirliği yapması engellenir. Meclis iç tüzüğü de değiştirilerek, sözlü soruların tesiri hiçe indirilir, muhalif vekillerin söz hakkı meclis başkanının insafına terk edilir. Son olarak 18 Nisan 1960'ta "CHP ve bir kısım basın hakkında" araştırma yapmak üzere bir tahkikat komisyonu kurulur. Komisyon gizli çalışmakta ve kararlarına karşı çıkmak yasaktır. Komisyona hükümetin tüm vasıtalarından yararlanma yetkisi verilir. İtiraz edenler 1 yıldan 3 yıla kadar, ağır hapis cezası ile cezalandırılacaktı. İsmet İnönü bu durumu "Anayasaya, İnsan haklarına karşı teşebbüs edilen gayri meşru bir darbe" olarak vasıflandırır. Prof.Dr.Kubalı, Prof.Dr.Tunaya ve Doç.Dr.Giritli bu kanun teklifinin Anayasa ve demokrasi prensiplerine aykırı olduğunu, siyasi hürriyetleri ve basın hürriyetini tatil edeceğini bildirmişlerdir. Komisyonun kurulma sebebi ise muhalefet ve basının hazırlamakta olduğu iddia edilen bir ihtilalin tesbit edilmesidir. Kanun teklifi kabul edilir, İstanbul ve Ankarada üniversite öğrencileri gösteriler düzenler. Polis öğrencilere ateş açar ölen ve yaralananlar olur. İstanbul Üniversitesinde polis rektörlüğe haber dahi vermeden üniversiteye girip gösteri düzenleyen öğrencilere saldırır, öğrencileri teskin etmek için oraya giden rektör, hukuk fakültesi dekan vekili ve üniversite genel sekreteri dahi polisin saldırısına uğrar. Ord.Prof.Dr. Fuat Başgil bu olaylar karşısında hükümetin istifa etmesini tavsiye eder, fakat Adnan Menderes "bunun bi zaaf göstergesi olacağını ve son derece sert tedbirler alınması gerektiğini" söyler. Bu kadar sertlik üzerine meşruluğunu yitirmiş olan yönetime karşı direnme hakkını kullanan halk adına TSK yönetime el koyar. DP diktasından alınan ders üzerine Anayasa mahkemesi kurulur pek çok hak ve özgürlük 1961 anayasasınca güvence altına alınır.

Yararlanılan Kaynaklar:
Prof.Dr. Cem Eroğul, Anatüzeye giriş, 7.bası, Ankara 2004.
Prof.Dr. Hamza Eroğlu, Türk devrim tarihi, 4.bası, Ankara 1974.
Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiyenin tarihi, 16.bası, İstanbul 2003.
Haydar Tunçkanat, 27 Mayıs 1960 devrimi, İstanbul 1996.