Medreseler ve Enderun

Osmanlı devletinin iki eğitim kurumu vardı: medreseler ve enderun. Medreseler, bir bakıma ortaçağın üniversiteleriydi. İlk medrese, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alpaslan'ın isteği üzerine Nişabur'da kurulmuştu. Bunu, başka kentlerdeki medreseler izledi.(BilimTarihi, Doruk Yayınl. s: 118)
Medrese, "ders okunan yer" anlamına geliyor. Şerafettin Turan hocamız, A. Sayılı hocamıza atfen " İlk medreseler, Türklerin yoğun olduğu Horasan ve Maveraünnehir yörelerinde kurulmuş ve Selçuklular döneminde resmi kurum niteliğine kavuşmuştur. Bu nedenle medrese sisteminin Türklerin eseri olduğu kabul edilmektedir." demektedir.(Ş. Turan,Türk Kültür Tarihi, s: 166) Abbasiler zamanında,9. yy'da Bilgelik Evi, daha önce kurulan Cundişapur Tıp okulu, Harran Medresesi bulunduğuna göre bu görüş doğru değildir.

İznik Medresesi
Osmanlıda ilk bilim yuvası nerede kuruduldu denirse, bunun Orhan Bey zamanında 1330'da İznik'te kurulan İznik Medresesi olduğunu söyleyebiliriz. Medreseler, Selçuklulardan devralınan kurumlardı. İznik Medresesi, her yönüyle Selçuklu Medreselerinin bir devamı niteliğindeydi. Öt yandan İznik , Bizans devrinden beri önemli bir dinsel ve bilimsel merkezdi. Sufi ulemadan Antakya'lı Abdurrahman el-Bistamî (öl: 1454) İznik için "ulemalar yuvası" demişti. Palamas da oradayken Taceddin Kürdi de bu medresede ders veriyordu. Bu ilk medresenin ilk baş müderrisi de Davud b. Mahmud el-Rumi el-Kayseri (öl: 1350) dir.
Bu adam, Mısır'da okudu, akli ve nakli bilimlerde uzmandı. Muhyiddin ibnu'l-Arabi'nin Fususu'l-Hikem adlı eserine yazdığı bir açıklamada(şerhte) tasavvufu savundu; bu açıklama, tasavvufun Osmanlı topraklarında tanınmasını sağladı. Diğer önemli bir nokta, İznik medresesinde pratik bir amaç için bilim tahsil edilmediği, belki bilimi bilim için tahsil etmek istediklerini gösteren bir tutumun görülmesidir. Gerçekten Taceddin-i Kürdi'nin yerine geçen Kara Alaaddin (öl: 1393?) zamanında Orhan Bey, medreseye başvurdu ve büyüyen ordusu biçin bir kadı atanmasını istedi. Ancak müderris ve mezunlardan hiçkimse, bu işi kabul etmedi. Bu isteksizlikte kadılığın dünya ve ahirette sorumluluğa sebep olacağı kaygısı da rol oynamış olabilir.

Bursa Medresesi
Osmanlılarda İznik Medresesi'nden sonra açılan ikinci medrese, Bursa Medresesi'dir. Bursa, Osmanlıların ilk başkentiydi. Bursa'da,1. Murat döreminde Manastır Medresesi'nde Molla Fenari ders vermiştir.
Orhan Bey, komutanlarından Lala Şahin Paşa'ya İznik'in fethinde gösterdiği yararlılıktan dolayı kendine ganimet malı bağışlamıştı. Lala Şahin Paşa da bu ganimet malıyla bir medrese kurulmasını istemişti. Burada okutulan dersler hakında bilgimiz yoktur. Ancak hemen bütün bilim kitapları Arapça yazıldığından Arapça'nın programlarda önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Fıkıh ve Kelam yanında akli bilimlerden mantık ve matematiğin de tümüyle önemsenmediği kestirilebilir. Bu bilimlere ilişkin bir esere rastlanmamaktadır (Türkiye Tarihi 2, s:237).
Davud-ı Kayseri, Orhan Gazi'nin yaptırdığı İznik medresesinin ilk müderrisidir. Babasının adı Mahmut'tur. Hem medrese, hem de tasavvuf ilimlerinde kendini göstermiş değerli bir adamdı. İlk öğrenimini memleketinde yaptı; sonra o tarihlerde yani 14. yy'ın ilk yarısında şer'i ilimlerin ve Arap edebiyatının uzmanlık bölgesi olan Kahire'ye gitti. Sonra memlekete döndü. Muhyiddin Arabi 'nin üvey oğlu Şeyh Sadreddin Konevi'nin ardıllarından Kemaleddin Kaşani'ye intisa irfanen de yetişti. Birçok öğrenci yetiştirdi. Ününü duyan Orhan Gazi kendisini çağırdı ve İznik medresesine müderris olarak atadı. 1350 yılında öldü ve o tarihe kadar burada müderrislik yaptı. Mezarı, İznik-Çınardibi' ndedir.
Davud-i Kayseri, Muhyiddin Arabi'nin Fususü'l-hikem adlı büyük eserine mükemmel bir açıklama yazarak zeka ve gelişmişliğini gösterdi. Bu eser, Hindistan'da da basılmıştır. Bu adamın on üç eseri daha vardır ve hemen hepsi de felsefidir. Bunlar arasında büyük arif İbn-i Farız'ın Kaside-i Tâiye şerhi (Dip not: Bu kasideler büyük ve küçük olarak iki tanedir. Davud Kayseri'nin şerh ettiği 750 beyitli büyük kasidesidir. Bu kasideye Molla Cami ile Fergani de şerh yazmıştır) Aruz-i Endülüsi şerhi, kaside-i hamriyye şerhi, meratib-i Tevhid ve Nihayetü'l-beyan vardır. Osmanlı memleketlerinde ilk kez Muhyiddin Arabi felsefesini (Vahdet-i vücutçuluğu) yayan Davud-i Kayseri'dir.
İznik Medresesi'nin ilk baş müderrisi, Davud-ı Kayseri 'dir. O dönemin önemli kentlerinden Kahire'de (Mısır) eğitim gördü. Şöhretini duyan Orhan Gazi kendisini davet etti, 1350 yılında ölene dek İznik Medresesi'nde müderrislik yaptı. Osmanlı memleketlerinde tasavvufun, yani Muhyiddin Arabi felsefesini (vahdet-i vücutçuluğu) yayınlayan ilk insan Davud-i Kayseri'dir. Muhyiddin Arabi'nin Fusüsü'l-hikem isimli büyük eserine mükemmel bir şerh (açıklama) yazarak zeka ve dikkatini göstermiştir; Davud-i Kayseri'nin bu eseri Hindistan'da bile basılmıştır. (Uzunçarşılı, s: 647-48)
Daha sonra Bursa ve Edirne' de medreseler açıldı. Medreselerin yüksek bölümü ücretsiz ve yatılıydı. Yüksek bölümden mezun olanlar, medrese hocası (müderris), kadı ya da yönetici oluyordu. Medereselerde din ve ahlak bilgileri öğretiliyordu. Bugün de ortaöğretimimiz öyle değil mi? 15. ve 16. yüzyıllarda doğa bilimleri, tıp ve matematik eğitimine de raslanıyordu. Bunlar, İbni Sina, Biruni, Farabi gibi Ortaçağ İslam düşünürlerinin yapıtlarına dayanıyordu. Fakat 16. yüzyıldan sonra bunlar da okutulmaz oldu.