DİŞ KİRASI VE DİREKLERARASI

Nusret Karaca

İstanbul tarihi atmosferi, hayatı, insanı, havası, semtleriyle yaşam isteyen hep yaşayan
bir şehir. Yahya Kemal’in de dediği gibi bir semtini sevmek bile bir ömre bedel İstanbul'un. Eski yıllarda ramazan ayları bir başkaydı. İnsanlar 15 gün öncesinden temizliğe başlar alışveriş yapılır bayram havasına girilirdi. Büyük ramazan sofraları kurulur halk hep beraber karnını doyurur ve ibadetini yapardı. Eski İstanbul Ramazanlarının önemli yanlarından biri de zengin konaklarının halka açılıyor olmasıydı. Yazları bahçede kışları ise selamlıkta sofra kurulurdu. Her akşam iftar verilirdi. Mahallenin dışında çevredeki her insan iftara davet edilirdi fakir fukara aç kalmazdı. Sıradan halk, fakirler ve rütbeliler asiller hep birlikte iftar ederlerdi. Yine bu dönemin önemli şeylerinden birisi de diş kirası idi. Konakta iftarını yapana değişik hediyeler veya keseyle para verilirdi. Bunun dışında sadece iftarda değil teravih namazlarında da konaklarda bir seferberlik olurdu özel olarak seçilmiş en güzel sesli müezzinler konaklarda istihdam edilirdi. Günümüze bakarsak yine bu tarz şeyler var vakıflar ya da kurum kuruluş tarafından büyük ramazan sofraları kuruluyor fakat artık çok kalabalık ve büyük bir şehir İstanbul aynı samimiyeti yakaladığımız söylenemez aynı bayram havasını tekrar getiremeyiz yine de bu şehrin tarihi her zaman bir şekilde korunmalı.
Bu dönemin başka bir uygulaması mahyalar. Bu dönemde camilere mahyalar kurulurmuş. Başlarda mahyalar görsellikten ibaretti dönemin zevkine göre değişik nesneler mahyalarda sergilenirdi ayrıca hareketli mahyalar da bu dönemde oldukça ön plandaydı. Mahya ustası resimleri yerleştirdikten sonra minareden ipleri hareket ettirerek şekil değiştirmesini ve hareket etmesini sağlardı.
Osmanlı’nın son dönemlerinde 1800’lü yıllarda ramazan ayında insanlar oruçlarını tutar iftarı yapar ve teravih namazından sonra ellerinde fenerler Vezbeciler’den, Unkapanı’ndan farklı semtlerden Şehzadebaşı’na doğru yürürlerdi nedeni ise açık direklerarası. Şehzadebaşı, İstanbul’un tarihsel açıdan çok önenli bir yeridir. Şehzadepaşa Camii, Beyazıt Meydanı, İstanbul Üniversitesi, ünlü vefa bozacısı semti çevreleyen önemli yerlerden sadece birkaçı. Asıl konu ise direklerarası isim biraz karmaşık ne olduğunu bilmeyrn biri için çok değişik anlama gelebilir ama basit ramazan ayında Şehzadebaşı’nda boş alanlara direkler dikilirdi ve aralarına çadırlar kurulurdu, insanlar teravih namazından sonra bu çadırların altında toplanır ve eğlenirdi. Baş eğlence tiyatro idi, önceleri sadece önemli şahsiyetler adına yapılan bu eğlenceler daha sonra halka açık hale geldi ve halkın vazgeçilmez kaynaklarından biri oldu. Tiyatrolar, meddah, musiki fasılları, Hacivat-Karagöz ile halk neşeli saatler geçirirdi. Bunların dışında hokkabazlar, ateş yutan adamlar, dev adanlarda direklerarasınin eğlence unsurlarındandı. Fakat 1930’lu yılların sonunda İstanbul’un eğlence hayatı Beyoğlu’na kaymaya başladı ve direklerarası durgunlaştı ama hala devam etmekteydi. Ta ki 1958 yılında Menderes’in bulvarlara ve meydanlara büyük ramazan çadırları kurmasıyla direklerarası eğlenceleri de tarih kitaplarının sayfalarında kaldı...