Araştırma / Düzenleme/ Derleme: Nusret Karaca

...

Golden Horne..Altın Boynuz...
Tarih ve Coğrafya'nın kucaklaştığı HALİÇ.
Çocukluğumun geçtiği her iki yakasında yaşadıklarım,duyduklarım,gördüklerim,ve araştırdıklarımdan harmanladıklarımı hem yüreğime hem de kağıtlara,kitaplara kazıdım duygularımı da katarak..
Bu kez de benim koordinatörlüğüm ve danışmanlığımda 2012/2013 Eğitim/Öğretim yılında,öğrencim Mehmet Gökhan Kürklü ile gerçekleştirdiğimiz HALİÇ projesi içinden seçtiklerimi paylaşmak istedim Haliç'in Çocuğu olarak,emek veren Mehmet Gökhan Kürklü'ye saygıdan..."BEN HALİÇ" adlı kitabımda olduğu gibi..Haliç'i yeniden duyumsayarak,soluyarak...
...........
Haliç; Eminönü, Fatih, Eyüp, Kağıthane ve Beyoğlu ilçelerinin Haliç kıyılarını içine alan genel bir semt adıdır. Mitolojiler bir yana Haliç, antik çağlardan beri hep Altın Boynuz olarak görülmüştür. İstanbul Kenti’nin kuruşundan bu yana da bu büyük koy kentle ayrı düşünülmemiştir. Bizantion’u görmüş olan Antik Çağ tarihçi ve yazarları kentin zenginliğini anlatırken bu zenginliğin başlıca kaynağını ticaret olarak gösterirler ve Altın Boynuz (Hrisokeras) olarak adlandırdıkları Haliç’e dikkat çekerler. Doğal bir liman olması ile sınırlı olmayan Haliç adlandırıldığı ismi fazlası ile hak edercesine sunduğu zenginlik kaynaklarından biri palamut (Pelamidis) balıklarının da kaynağıydı. Tarihçi Polibios ve Strabon, deniz akıntılarının palamut başta olmak üzere balık sürülerinin Haliç’e girmeyi zorladığını ve Haliçte elle bile balık avlanabileceğini söylemektedir.
Coğrafik biçim olarak bir boynuza da benzeyen Haliç’in İstanbul’a kattığı yaşam kaynağı Mezopotamya’ya hayat veren Nil Nehri ile aynı benzer özelliği taşımaktadır. Kuzeyde kıvrıla kıvrıla Karadeniz’e açılan su yolu; Boğaziçi. Kuzeyden güneye, batıdan doğuya Trakya ile Anadolu arasında akan ticaret ve askeri yolunun tam merkezinde, kuzeybatıda eşine bir başka yerde görülmeyecek muhteşem doğal bir iç liman olan Haliç.

Kuzeydeki; Karadeniz çevresi zenginliklerinin güneye çıkmasını sağlayan Akdeniz ticaret gemilerinin Marmara su yolu üzerinde her türlü tehlikede sığınabilecekleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek kara ticaret yollarının geçiş noktası Haliç’e sahip olmak Akdeniz yani dünya ticaretinin yüzde yetmişine hâkim olmak demekti.
Peki bu Haliç nasıl bir şeydir dediğimizde tarih boyu bir çok semti de kapsayan bir kent bölgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir akarsu gibi menderes çizen, girintileri ve çıkıntıları, küçük koyları ve burunlarıyla bir uçtan bir uca sekiz kilometrelik bir uzunluğa sahip bir su yolu. Akarsu vadisi olan bu yerin, yerkabuğunun son biçimlenişini veren tektonik hareketler sonucu kırılması üzere Boğaziçi sularının dolmasıyla meydana gelmiştir. İstanbul Haliç’i yeryüzünün de ilk Haliç’i olarak ta yerini alır.

Haliç İsminin Mitolojisi

Haliçin ismi Hakkında çeşitli rivayetler vardır: Hikâyeye göre İo nehirler tanrısı İnahos'un kızıdır. Tanrıların kralı olan Zeus bu güzel kızı görünce ona âşık olur ve eşi Hera'dan gizlice onunla birlikte olmaya başlar. Bir gün Hera'ya yakalanmak üzereyken kendini bir buluta, İo'yu ise bir ineğe çevirir. Aldanmayan Hera, ineği hediye olarak eşinden ister.

Onu Zeus'tan uzak tutmak adına Argos Panoptis adlı canavarın gözetimine bırakır. Ancak Zeus, Hermes'i yollayıp Argos'u öldürtür. Bunun üzerine Hera, ineğe dönüşmüş İo'yu sürekli rahatsız etmesi için ona bir sinek musallat eder. Sinekten kurtulmak için var gücüyle koşan İo İstanbul Boğazı’na geldiğinde kendini boğazın sularına bırakır ve bu engeli yüzerek geçer. Burası daha sonra “İnek Geçidi” anlamına gelen Bosphorus adı ile anılmaya başlar. İo Haliç’e gelir. Kıyıya çıktığı yerde Keroessa adında bir kız çocuğu doğurur. Bu ad zamanla Boynuz anlamına gelen Keros’a dönüşür. Bu kız büyüdüğünde denizler tanrısı Poseidon ile evlenerek Byzas adında bir oğlan dünyaya getirir. Bu çocuk doğduğu yerde kendi adını verdiği Byzantion kentini kurar.

Başka bir efsaneye göre de ; Avrupa ve Asya yakalarını birbirlerinden ayıran en dar yeri olan Khalkedon yakınında yakının da dipten yüzeye suların içinde parıldayan bir kaya vardır. Bu kayayı birden gören palamutlar ürkerler ve sürü halinde şimdiki Haliç’e, Bizantion Burnu’na yönelirler. Sonunda bu balıkların hepsi yakalanır. Haliç’e Altın Boynuz denmesinin nedeni de bu kaynayan balıklar nedeniyledir.
Strabon’a göre ise; akıntının palamutları sürüler halinde Haliç’e doğru zorladığı belirtilerek bu dar bölgede elle bile yakalandığı anlatılır. Antik Çağ’ın, içi meyve dolu bereket boynuzu, içi palamut dolu bereket boynuzu olur… (*)
...

(*) Nusret Karaca ve Mehmet Gökhan Kürklü projesi (2012/2013-İstanbul Kadıköy Lisesi), Nusret Karaca (Ben Haliç), Evliya Çelebi, Edmondo De Amicis, İstanbul Kültür A.Ş...İstanbul'un Fethinin 550 yılı Yayınları,ElçibeyHalil Temel(İstanbul Öyküleri) M.Tanju Akerman(İstanbul),
Bir Tadımlık Haliç(Nusret Karaca), Haliç Belediyeler Birliği(Haliç)