Budva (Balkan Günlüklerimin Satır araları)
Haziran/Temmuz 2018

Nusret Karaca

Ve yolumuz Budva…

Karadağ'ın Güney batısında bir turizm merkezi. Kent ne çok küçük ne de çok büyük. Otobüsümüz sahil kenarındaki park yerine giderken bir iki inşaat halinde yer dikkatimi çekiyor. "Eyvah! burada da mı!" diyecekken eşim, kızım hemen Adriyatik sularına kucak açıyorlar. Koşar adımlarla ve çıplak ayaklarla bir serinleme anı. Ben ve baldızım iskelede bir cafe de soluklanıp mavi sular ile fon da anı fotoğrafları çekiyoruz. Benim elimde yine telefon. Notlar alıyorum defterim otobüste olunca (zaten o da yazılara dayanamadı ve dondu..şimdi yenisi..)
...
Kıyı turistlerle dolu. Dinginlik… Biraz yürüyüş… Merkezde yine bir AVM. Öylesine dolaşıyoruz.
...
Dağ yamaçlarına sırt vermiş, koyları, dik dağları ile Türkiye’nin Bodrum’u ya da Karadağ’ın Miami’si deniyor Budva’ya.
...
Tarihi bölgesi, tarihi bir yarımadanın üzerinde
Budva Stari Grad 1979 depreminden etkilense de toparlanıp 1987 de yeniden ziyarete açılmış. Otantik bir bölge.
Bir Orta Çağ Kenti KARADAĞ’da..
Budva da gece hayatı da renkli.
...
Yatırımlar fazla. Otobüsle bölgeden ayrılırken inşaat halindeki yüksek binalar dikkatimizi çekmiyor değil.
"Her popüler olan yer gibi oraları da mı acaba!.." diye sorular geçiyor aklımızdan.
Çünkü Karadağlılar’ın çalışmayı pek sevmedikleri ve turizm gelirinin onlara yettiğini söylemişti rehberimiz. Rahat olduklarından bahsetmişti fıkralarla, anektodlarla örnekler vererek.

Birisini paylaşayım.
Rehberimizin bir arkadaşı bir başka arkadaşına oturmaya gider. O sırada telefon ısrarla çalar ve ev sahibi umursamaz. Misafir olan durumu hatırlatır ve neden açmadığını sorduğunda aldığı yanıt şu olur. "Önemli bir şeyse yine arar.".
Gerçi bu rahatlıkta olan kişilere bizler de şahit oluyoruz ya.
Zenginlikten mi, tembellikten mi, rahatlıktan mı onu bilemem.