1. #1
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462


    KARADENİZ'DE ERMENİLERİN YAPTIKLARI MEZALİM
    1

    GİRİŞ
    Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayınlarından çıkan Ermeniler Tarafından Yapılan Soykırım Belgeleri adlı kitapta yeralan ve Ermenilerin Karadeniz Bölgesinde yaptıkları katliamlara dair belgelerin özet ve Transkribelerini (latin harflerine aktarılmış hallerini) yorumsuz olarak vermek istiyorum.
    Bir zamanlar Kurtuluş Savaşı yıllarında Pontus çetelerinin Merzifon'dan, Trabzon’dan Çoruma kadar işledikleri cinayetleri Osmanlıca’dan çevirmiştim. Yayıncı her nedense uygun zamanı kolladığı için basılmadı. Ancak orda şunu görmüştüm, eğer halkların mübadelesi olmasaydı sanırım Karadeniz’de kan gövdeyi götürecekti. Çünkü evinden Pontus çetelerine şehit vermeyen aile yok gibiydi. Türkler savaşta olduklarından geride kalan kadın ve yaşlılar bu katliama maruz kaldıkları için isimleri unutuldu gitti. Eşelenirse neler çıkar neler...
    Ermenilerin de 1914-1922 yıllarını kapsayan dönemde işledikleri katliamları anlatan bu kitabı çok değerli uzman arkadaşlarla birlikte hazırladık ve Başbakanlık tarafından yayınlandı. Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayını olarak. Bu kitapta verilen katilam listesinde ölen insanlarımızın yekünü 517 bin ediyor. İsimleri belli olan, katilleri, öldürülüş yerleri, şekilleri ve öldürüldükleri aletlerin isimleri belli olanlar. Yerli ve yabancı heyet raporlarının tercümesidir bunlar. Ayrıca 2 milyona yakın insanın da bu katliamda öldürüldüğü, ancak bunların isim tespiti yapılamadığı için listelerde filan köyden filan aileden şu kadar adam şeklinde ifade edilmiştir. Bu rakamı Lozan görüşmelerinde Ermeni tarafı da kabul etmiştir. Ancak bizimkiler nedense bundan habersiz gibi görünüyorlar.
    Savaşta insanlar ölür. Bizim taraf ta elbetteki öldürmüştür. Bunun da yekünü 350 bin civarında diyorlar. Ancak daha da önemlisi Ermenilerin öldürülen insanların peşinden koşmaktan ziyade Ağrı daı merkezli bir Doğu Anadolu istekleridir. Bu da 11 tane vilayeti kapsamaktadır.
    Bu konu uzun bir yazıyı oluşturabilir. www.devletarsivleri.gov.tr adresinde yeralan Yayınlar/Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları/Ermenilerle ilgili kitaplarda bilhassa giriş kısımlarında fazlasıyla bilgi bulmak mümkündür.
    Olayın bilimsel boyutunu merak edenlerin başvuracakları yerler bellidir. Konunun en vehametli şekli ise “sıradan insanlarla mahalle kahvelerinde tartışılır üslupla” yalan yanlış "futbol" muhabbeti kabilinden konuşulmasıdır.
    Aşağıdaki metinde belgelerin çevirilerinin üstündeki numaralar kitaptaki belge sıra numarasını, onun altındaki de belgenin başlık ve özet bilgilerini, en sonundaki de Osmanlı Arşivi’nde kayıtlı olduğu numarayı göstermektedir.
    Belgelerin diline dokunulmamıştır. Yani o zamanki Türkçe ile nasıl ifade edilmişse ö şekilde verilmiştir. Ne de olsa en küçük müdahele insanın aklına başka şeyler çağrıştırıyor memleketimizde. Dolayısıyla daha çor erbabına yönelik bir görüntü arzetmekedir. Ancak belge konu başlıkları ve özetleri herkesin anlayacağı şekilde verilmiştir.
    Karadeniz Bölgesi'nde gerek Ermenilerin tek başlarına ve gerekse Ruslarla birlikte Müslüman halka yaptıkları mezalimi anlatan belgelerde Van vilayeti ile Bitlis ve Muş vilayetlerindeki olaylar da anlatılıyor. Meselenin bütünlüğünü vermek için buradaki vilayetlerde cereyan eden fecaatleri de birlikte verme yoluna gittim.





    – 4 –
    ERMENİ VE RUSLARIN YAPTIKLARI SOYKIRIM
    Ermeni çeteleri ve Rusların Müslüman halka ırza tecavüz, ihtiyar ve çocukları hanelere doldurup yakma, cami ve türbeleri harab edip tahkir etme, cesetleri parçalayarak ateşte pişirip sağ olanlara yemeleri için zorlama gibi birtakım mezâlim uyguladıklarına dair Diyarbakır ve Trabzon vilayetlerinden gönderilen yazılar.
    Massacre and atrocities perpetrated by Armenians

    and Russians
    According to writings sent from the provinces of Diyarbekir and Trabzon Armenians bandits and Russians assaulted muslim population, raped women, crammed in houses old people and small children and then burned them, profaned and destroyed mosques and saints’ sepulchres, grilled corpses cut into pieces and then forced the survivors to eat them.
    3 Ş. 1334 (5. VI. 1916)


    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Diyarbekir Vilâyeti'nin fî 21 Mayıs sene [1]332 târîhli
    telgrafnâmesi sûretidir.

    Mültecîlerden Karakilise'nin Girekol karyesi Muhtârı Nezir bin Esad ve Poti karyeli Mehmed bin Hacı Ağa, Varto kazâsının Veliköy karyesinden Van'da bulunan Mehmed bin Bay Mirza'nın, Dirik kazâsı Mahkeme Re’îsi Abdülmecid, Müstantık Kemal, Jandarma Kumandanı Mülâzım Sabri ve Polis Me’mûru Mustafa efendiler ma‘rifetleriyle ma‘a't-tahlîf alınan ifâdelerinden istîlâya ma‘rûz ve İslâmlarla meskûn kurâ ve kasabâtda Rusların Ermeni çeteleriyle birlikde genç kadın ve kızlara tahammül-güdâz işkencelerle alenen fi‘l-i şenî‘ icrâ ve beğendiklerini alıp sevketdikleri ve kaçıp kurtulabilen binlerce ihtiyâr ve çocukları, diri diri hânelere doldurularak ihrâk ve câmi‘ ve türbeleri harâb ve tahkîr ve bir takım İslâmların cesedlerini parçalayarak ateşde pişirip sağ olanların önüne atarak ekletmelerini icbârla telezzüz ve daha kaleme alınması mümkin olmayan envâ‘-i fecâyi‘ vahşeti irtikâb etdiklerini görüp işitdiğini mübeyyin ifâde-i mazbûtaları irsâl kılındığı Dirik Kâ’im-i makâmlığı'ndan iş‘âr kılınmağla evrâkların vürûdunda derhâl takdîm kılınacağı ma‘rûzdur.




    OF KAZASI SARVAN KÖYÜ...


    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    85 numaralı tezkireye melfûfdur.
    Sûret
    Of kazâsının Savan karyesinden olup düşmanın istîlâsından sonra bir takrîble kaçarak buraya gelen Şehbâz oğlu on beş yaşlarında Mustafa bin Mehmed, ber-vech-i âtî ifâdede bulunmuşdur:
    «Bundan bir ay evvel askerimizin ric‘ati üzerine köyümüze giren düşman askeri etrâfı keşf ve tarassud ederek askerimizin adem-i mevcûdiyetine istihsâl-i kanâ‘at etdikden sonra, kemâl-i dikkat ve ihtimâm ile hânelerimizi, erkek ve kadınlarımızın üzerleri bi't-taharrî nukûd, ziynet-i inâs-ı beytiyye ve'l-hâsıl emvâl-i menkûle nâmına buldukları ve ele geçirdikleri eşyanın kâffesini ahz ve zabteylediler. Bu mu‘âmeleyi bitirenden sonra benim gibi birden bire çıkamayıp da geride kalan kadınlarımıza ta‘arruz ve tecâvüze başladılar. Karyemizden Şah Ali oğlu Mehmed'in zevcesi Nazlı'ya, Altun oğlu Hamdi'nin zevcesi Fâtıma Hûriye ve Şehbaz oğlu İsmâil'in zevcesi Âişe ve Astavel oğlu Hüseyin'in kızı Emine ve Molla Ali oğlu Ali'nin zevcesi Sâliha'ya şahısları ve tavr-ı vaz‘iyyetlerinden Ermeni olduklarını anladığımız efrâd tarafından vâki‘ olan tecâvüz ve icrâ edilen fi‘l-i şenî‘in bi'z-zât şâhidiyim. Ben köyden bir hafta çıkamadım. Düşman askerinin vahşiyâne tecâvüzâtı ve gasb ü müsâdere mu‘âmelâtı üç gün kadar devam eyledi. Bundan sonra zükûr ve inâs büyük ve küçük herkes Rize'ye doğru sevketmek üzere iken dört nüfûsdan ibâret olan â’ilem efrâdıyla bir gece köyden kaçmağa muvaffak olarak buraya geldim.» diyerek beyânâtına nihâyet vermekle ifâdesi bi'l-kırâ’e kendisiyle tarafımızdan imzâ edildi.


    Fî 23 Mayıs sene [1]332
    BOA. HR. SYS. 2872/4, Belge no: 3,4








    – 5 –
    ERMENİLERİN RUSLARLA BİRLİKTE TRABZON VE VAN HAVALİSİNDE MÜSLÜMANLARA YAPTIKLARI MEZÂLİM

    Ermenilerin Ruslarla birlikte İslâm ahalisine ve özellikle kadınlara yaptıkları mezâlime ve kötü fiillerle ilgili Trabzon, Van ve Diyarbakır vilayetlerinden gelen raporlar hakkında Dahiliye Nezâreti'nden Hariciye Nezâreti'ne yazılan yazılar.



    Atrocities committed by the Armenians and Russians against Muslims in Trabzon and in the neighborhood of Van.
    Letters from the ministry of the interior sent to the foreign ministry upon receiving reports sent form the governerships of Diyarbekir, Van and Trabzon which state that Armenians and Russians outraged and committed atrocities against the population of these cities, especially the women.
    12 Ş. 1334 (14. VI. 1916)


    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Vakf-ı Kebîr Kâ’im-i makâmlığı'nın 10 Mayıs sene [1]332 târîhli ve 100 numaralı şifresi sûretidir.
    Ermeni çetelerinin ilk Loma hattından ric‘atde Viçe nâhiyesinin Sümela karyesinden Tahsildâr Osman Efendi hânesine ilticâ eyleyen birçok kadın ve çocukları katleyledikleri ve Âb-ı Hemşîn karyesinde otuz kişilik bir çetenin bir kaç hâneyi abluka ile derûnunda bulunan kadın ve çocukları toplayıp dereye sevk ve orada itlâf eyledikleri ve bunlardan kurtulan iki kadının mecrûhen bu taraflara gelmiş olduğu ve Âb-ı Süflâ karyesinde kalan kadınlara bazı Ruslar tarafından "Kaçınız! Kaçınız! Ermeniler geliyor. Sizi de keserler" dedikleri ve Of kazâsının Kelali karyesinden beş neferlik bir çetenin, bir kadına jandarma huzûrunda fi‘l-i şenî‘a mücâseretlerinde jandarmanın mümâna‘at etmesi ile merkûmu süngü ile katl ve kadına cümlesinin fi‘l-i şenî‘ icrâ etdikleri ve bunlardan bir mel‘ûn, kadının yanağının bir kısmını dişleriyle kopardığını karârgâhda ifâdesi alınıyor iken görmüş idim. Yine bu karyelerde tarafımızdan zabtolunan istihkâmlarda bir kaç kadın zuhûr etmiş idi. Of'dan asker çekildikden sonra Rusların ve Ermenilerin orada birçok ulemâyı hatta müftî efendiyi de katleyledikleri Sürmene'de söylenmekde idi. Akçaâbad köylerinde Ruslar ve Ermeni çetelerinin ve hatta Rum ahâlî yedinde bulunan mevâşîyi kâmilen toplayıp ve birçok hâneleri ihrâk ve kadınları gerilere sürmekde oldukları rü’yet olunuyor.




    VAN HAVALİSİ KATLİAMI

    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Sûret
    Seferberliğin ibtidâ-yı i‘lânında harîs-i meşrûtiyyet olduklarının beyânıyla hâdim-i vatan şeklinde ca‘lî hareketleri Avrupaca da mukayyed olan Ermeniler, kısmen Van Jandarma Alayı'na alınmışlardı. Bunlardan Nalbantyan Nersis zâbıta me’mûru sıfatıyla ma‘iyetlerinde Marotyan Marot ve Bodpodyan Mortad ve Koclu, eşkıyâ-yı meşhûreden David dahi merkûmun ma‘iyetine verilmişdi. Bir aralık harbin cereyânını dinlemekde te’ennî gösterdiler. Rusların Sarây kazâsını istîlâdan ve oradan tekrâr ric‘atden sonra bulundukları noktalar harîminde Ermenilerin kıyâmlarına mu‘âvenet ve zâhiren müzâherete ibtidâr etdikleri görülünce, jandarmadan terhîs olundular. Evvelce bunlara büyük çapdaki tüfenklerin tırnakları kâmilen çıkarıldıkları hâlde teslîm alındı. Bu tırnaklar Müslim başıbozuklardan Abdülhakem ve Yunus ustalara yapdırıldığı gayr-i münker vukû‘âtlardandır. Binâ’en-aleyh Rus kıta‘âtının Van hudûdunu tecâvüz etdiği târîhe kadar seferberlik i‘lânı içinde Ermenilerin cânib-i âlî-i hükûmetden gördükleri pederâne ve nüvâziş-kârâne âtıfete karşı fırsatı ganîmet bildikleri ve Rusyalılara olan mu‘âvenet zamanı[nı]n hulûl etdiği hülyâlarına ittibâ‘an yapdıkları cinâyetin, ihânetin yüzde bir cüz’üne â’id olup mukaddemâ Erzurum'da Üçüncü Ordu Kumandanlığı ve Diyarbekir'de Otuzüçüncü Fırka Vekâleti'nden yazılan listenin sûreti de merbûtdur.
    Vaktâki Ruslar hudûd-ı Osmaniyye'ye birâz pây-endâz oldular. Ermenilerin artık hâb-ı râhatları kesildi. Akurâne Müslüman köylerine ve yolculara ve postaları durdurmağa kıyâm ve tekâlîf-i harbiyyeyi red ile berâber Müslüman köylerinden celbedilen erzâkın da memergâhlarını sed ve birçok yolcuyu katl ve hareket-i bâğıyyelerinde hod-gâm oldular.
    Tenkîllerine ve itâ‘at-i mutlakadan inhirâf edilmemesi rü’esâ-yı hükûmetle beldenin Müslim eşrâfından mürekkeb bir hey’etle teblîğ ve seviye-i uhuvveti temdîd husûsları tefhîm olunduğuna cevâben Terzi Başyan Avadis Efendi'nin ifâdesinde; "Ne yapalım, [1]312 senesi iğtişâşında ebeveyni telef olanların çocuklarına söz anladılamıyor ve durdurulamayacakdır." demesi ve komite rü’esâsından bulunan Aram ve İşhan'ın telkînât-ı aleniyyesiyle kıyâm tâm alevlendi. Şatak kazâsı bu şitâbdan bir mâh akdem hükûmeti taht-ı tazyîka aldı. Gönderilen milis kuvvetleri kazâ merkezine duhûle imkân bulamadı.
    Şatak kal‘asında metrûk bir aded kâr-ı kadîm balyemez topu âdî demir mermiyle milislere atıldı. Me’mûrînden bir kısmı gecenin birinde kaçabildiler ise de suları geçemeyen birçok ma‘sûmları nehir mahlûkuna gıda ve bu uğurda fedâ olup gitdiler.
    1- Rus çetesinin 7 Kanûn-ı Sânî sene [1]330 tarîhinde Mahmûdî kazâsından Erçek nâhiyesi merkezine kadar ileriledikden ve oradan tekrâr ric‘at etdikden sonra esnâ-yı ric‘atlerindeki vukû‘ât, âtiyyü'l-arz fecâyi‘i mutazammındır.
    2- Mirgehî karyesinde Molla Hasan nâm karye muhtârının bayrak çekerek vâki‘ olan istîmânı ısğâ ve kavâ‘id-i harbiyyeye istinâd edilerek yirmi yedi erkek ve 12 kadın ve 18 çocuk ki, cem‘an 57 nüfûs zebh-i hayvânî misillü tîğ-ı zülme alınarak şehîd edildikleri bizzât görüldü. Kız ve gelinlerinin de götürüldükleri tahkîk kılındı.
    3- Çarıksız karyesinde bir çocuk dahi kuzu misillü kızartılarak bir süngü üzerinde bir direğe rabtedildiği jandarma Reşid tarafından bir hânede bulunarak huzzâra irâ’e edildi.
    4- Kazâ-yı mezkûra muzâf Ahurik ile Avzerik karyeleri arasında maktûl dört kişinin elleri karınlarına sokulmuş mesâneleri ağızlarına bırakılmış bir hâlde bırakdıkları da görüldü.
    5- Kezâ Kavlik'de yedi yaşında Fâtıma ve dokuz yaşlarında Güfaz nâmlarında iki sabiyyenin ön ve arkadan birçok fi‘l icrâ ve bu yüzden ayağa kalkamayarak âfâkı titretecek bir fîgân içinde ve fotoğrafileri medeniyet hâdimleriyle vahşeti ref‘e me’mûr olmak üzere ortaya atılanların enzâr-ı medeniyyetlerine muhtâc-ı irâ’e bir hâlde idiler. Bu karyede Alo nâmında ve yetmiş yaşını mütecâviz bir şahıs dahi katledilip mesânesi ağzına sokulamadığı anlaşılarak çene kemikleri süngülerle kırıldıkdan sonra vaz‘ edildiği de harb orduları beyninde şâyân-ı istiğrâb ahvâldendir.
    6- Bu kazânın Astuci karyesinde Kemo nâmında bir şahsın da Zeliha nâmındaki â’ilesinin altı aylık kız çocuğu da, kadıncağız tandırda ekmek pişirdiği sırada tesâdüf eden düşman efrâdı tarafından çocuğu kuzu misillü tandıra atılıp vâlidesinin gözü önünde kızartılmış oldukdan sonra bunun yenmesi mezbûre kadına vâki‘ olan teklîf-i cebrin netîcesine muvâfakatı olmadığından, kadının sağ bacağı tandırda ihrâk edilmiş ve bu sâ’ik-i vahşetle hâlet-i nez‘de bulunduğu bi'z-zât görüldü. Bunun Ruslara mülhak Ermeni efrâdı tarafından yapıldığına cezm-i kavî hâsıl olmuş ise de mâdemki kuvvet Rus kıta‘âtıdır, mes‘ûliyeti de harb efrâdı nâmını alan o kıt‘aya münhasırdır. Bu karyenin diğer çocukları tezek yığınları içinde bırakılarak ihrâk olundukları da, bazılarının tamamen mahvolamayan na‘şlarından anlaşılmışdır. Hükûmet konağı kâmilen ihrâk olunmuşdu. Kışlanın da bir kısmı yanmış iken ateşi askerimiz taraflarından itfâ olundu.
    7- Kazânın Heretil karyesinde Hacı Osman nâmında birini katl, üç nüfûs kızları ve iki gelinine hâric-i tahammül şenî‘ şekâvetin icrâsı ile müte’essir olan bu zavallılar bi’t-tab‘ terk-i hayat etdiler. Kazâ-yı mezkûrdan Rusların istîlâ etdikleri karyelerin inde't-tahmîn iki bine karîb etfâl ve nisvânın şehîd edildikleri ve genç kız ve gelinlerin de götürüldükleri vâzıhan sâbitdir. Bununla da iktifâ edilmeyip merkezi Kotur olan nâhiye halkından Gülbeyaz nâm, muhtârın on altı yaşlarındaki mahdûmuna bir kaç kişi tarafından fi‘l-i şenî‘ yapıldığı gibi Müslim erkekler kâmilen bir samanlığa doldurulup üzerlerine nöbetçi bırakılmış ve bunların nisvânına yirmi dört sâ‘at ef‘âl-i şenî‘a-i rezîleden sonra şehîd edilmişlerdir. Bezdikân karyesinde aynı cinâyet ve eser-i vahşetin icrâ olunduğu da gayr-ı münker ahvâlden görünmüş ve bu esbâb-ı cinâ’iyye ve hilâf-ı harbiyyeden dolayı kazâ halkından kalanları mecbûr-ı hicret olmuş ve mezâhim-i râhiyye ilcâsıyle yüzde sekseni yollarda telef olup bitmişdir. Harbin düvel-i mu‘azzama taraflarından vukû‘una ve istîlâya uğrayan bilâd ahâlîsinin her türlü ta‘arruzdan masûn olacakları ve öteden beri kava‘id-i düveliyye ve harbiyyenin bu merkezde temâdî edeceğine i‘timâd eden Van ve mülhakâtından hicret edemeyerek Rusların ikinci istîlâlarında vukû‘a getirildikleri ve mu’ahharan kıta‘ât-ı Osmaniyye Van'a duhûllerinde bazı harâbeliklerde ve dağlarda gizlenenlerden kurtulanların ifâdesi ve gerekse bi'z-zât müşâhade edilen ef‘âl-i cinâ’iyyenin tafsîlâtı.
    8- Van'ın Halilağa mahallesinden Van Muhâsebe Mümeyyiz-i sâbıkı Hasan Efendi ve halîlesi ve kerîmesi ve birâderi mekteb mu‘allimlerinden Hüseyin Efendi ve halîlesi ve dört nefer sabîleri katledilmiş ve mûmâ-ileyh Hasan Efendi'nin kerîmesine icrâ edilen rezîlâne şenâ‘at, kavâ‘id-i harbiyyeye karşı olanca ma‘nasıyla denâ’etdir. Hele muhâsebe me’mûrluğundan mütekâ‘id Beşir oğlu Derviş Efendi'nin ve halîlesinin ve eniştesi a‘mâ Hayri ve zevcesinin gözleri önünde Hayriye nâmında ve Şâdiye nâmlarındaki iki bâkireye yapılan vahşî ve kasdî şenî‘in tafsîlâtını vermek değil insân, ağaçdan olan kalem de yazmakdan hayâ eder. Bunlardan birisi bu şenî‘-i rezîleden müte’essir olduğundan Van Vâlîsi Cevdet Bey tarafından Vastan kazâsı merkezine sevk edilen bir kaç kadın miyânında iken terk-i hayat etmesi Rus târîhlerini yaldızlayacak evsâfdandır! Sâ‘atlerce devam eden bu şenî‘ şekâvetden sonra, ebeveynleri de zebhe uğramışlardır.
    9- Mahalle-i mezkûrdan Nalçacı oğlu Edhem ve harbde bulunan üç kardaşın on beş nüfûs neferi esîr-i harb olacak iken nâ’il-i şimşîr-i gadr oldukları gibi Şatak Sandık Emini Vehbi Bey'in zevcesi, peder ve vâlidesi ve amcası Yusuf Bey, kavânîn-i harbiyyeden gözledikleri mahzûziyyet-i insâniyye meydânda hûn-ı nâ-hakları Rusyalıların târîhini tezyîd eden mürekkeblere karışmışdır.
    10- Mahalle-i mezkûre ahâlîsinden olup her devletin mevzû‘ kanunlarında ta‘addiyât-ı cismâniyyeden masûn ve kavâ‘id-i kanûniyyede mevki‘-i ihtirâmları bulunan doksan yaşında mahalle imâmı Îsa Efendi ve yetmiş yaşlarında mu‘allimlikden mütekâ‘id Râsih Efendi ve Hayrâtiye İmâmı Hoca Hacı Derviş Efendi birer eşeğe bindirilmiş ve birkaç gün sokaklarda gezdirilmekle teşhîr edilmiş. Sakalları traş ve çirkâbla telvîs olundukdan sonra vucûdları tedrîcen şerhalanmak şartıyla şehîd edilmişlerdir. Mumâ-ileyh Râsih Hoca'nın altmış yaşındaki zevcesine yapılan fi‘l-i şenî‘ ve âlet-i ta‘zîbiyye ile vaki‘ eser-i tazyîkle seyelân-ı demden Bitlis'de terk-i hayat etdiği kavânîn-i umûmiyye huzûruna irâ’e edilecek mesâ’ildendir. Mahalle-i mezkûrdan Sefil Kavas oğullarından Hurşid ve birâderi Kâmil'in on iki nüfûs â’ilelerinden üç nüfûs kurtulabilmiş, dokuzu Türk kanlarını seyelâna me’mûr edilen ve o yolda mahkûmiyet karârını verenlerin târîh-i medeniyyelerine bir kat daha teveşşuh etmişlerdir. Çilingir oğlu Süleyman Ağa ve halîlesi ve mütekâ‘idîn-i mülkiyyeden gözleri a‘mâ Halil Efendi'nin ve muhâsebe ketebesinden mahdûmu Sıdkı Efendi ve â’ilesi ve tahsildâr olup seferberlikden biraz akdem sokakdan geçerken keyfe me't-tefak cerhedilen Hacı Efendinin genç bir zevcesi, ikisi erkek, üçü inâs beş çocuğu, akrabasından Cebeci oğlu Hacı Yakub Ağa'nın hânesinde hûn-ı ma‘sûmları i‘dâm karârını verenlerin adâlet-i kanûniyyeleri bi't-tab‘ tabakât-ı âliyyeye irtikâ eylemiş bulunacakdır.
    Keremzâde Hidayet Efendi'nin yetmiş yaşlarında halîlesine, kavânîn-i vahşiyyeye imtisâlen Şamram mahallesinde ve Mehmed Bey'in hânesinde, bilâ-te’eddüb icrâ-yı fi‘l-i şenî‘den sonra iki yüz kadın ve çocuk miyânında ve şakî şarkılarıyla na‘ş-ı ma‘sûmları şak ve şerhâlanmışlardır. Ve hasta yatan Mülâzım İzzet ve Cerrah Mehmed efendiler bu adâletin kurbânı olup gitmişlerdir.
    11- Van'ın Mehmedbey mahallesinde Sa‘dullah'ın kızı ve Cemâl'in de zevcesi Seher ve biri beş, biri yedi yaşlarında çocukları, vâlidesinin elinden alınarak kama ile parçalandı. Kör Hamza oğlu Abbas'ın zevcesi, üç kerîmesi doğranmış. Halil Çavuş'un Âyişe ismindeki hemşîresi dayak altında ezilmiş, seksen yaşlarında Câbî Hacı Abdullah Efendi ve halîlesinin taş ile kafalarının ezildiği bi'z-zât görülmüşdür.
    12- Şabane mahallesinden hasta yatan mütekâ‘id Mülâzım Abdurrahman Efendi odasından dışarıya çıkarılarak bidâyeten suratına teşerşür icrâ ve hayli döğüldükden sonra öldürülmüş olduğu bi'z-zât na‘şından anlaşılmış ve komşuluğundan kurtulabilenlerin şehâdetleriyle sâbit olmuş ve tüccârdan Hacı Ömer Efendi Ermenilerden iki hizmetkârının mu‘âvenetlerine ve Rusya'nın düvel-i mu‘azzamadan olduğuna i‘timâd ederek kaçmamış, Rusların istîlâsında parası alındıkdan sonra ârzûları vechile rûh-ı pâki cesedinden ayrılmış. Topçuoğlu mahallesinin sâbık muhtârı Bekir Efendi'nin on iki yaşında yeğeni Zâhire fi‘l-i şenî‘in te’sîriyle mahalle-i mezkûrdan Sohbetoğlu mahallesine gelinceye kadar bu on beş dakîkalık mesâfede terk-i hayat edip Rusların tekrâr Van'a avdet ve ta‘kîblerine binâ’en defni kâbil görülemediğinden bir duvârın altına uzatılarak duvârı mezbûre-i ma‘sûmenin üzerine yıkılmak sûretiyle tedfîni yapılmışdır.
    13- Hâfızefendi mahallesinden İsmâil vâlidesi Güleş, Mahmud'un hemşîresi Âdile ve Menkelüz oğlu Bayram ve Kasab Abbas katledilerek Abbas'ın hüsnâ kerîmesi Fikriye, diğeri Şâdiye de Ruslar tarafından götürülmüşdür ki, isbâtı sehlü't-tahkîk mümkindir. Eminpaşa mahallesinde Gardiyan Ali ve iki hafîdi ve halîlesi ve gelini ve kanun hizmetinde bulunan Bayram'ın Mustafa isminde ve yedi yaşında mahdûmu, Seyyid Çavuş'un mahdûmu, Mustafa'nın iki erkek çocuğu ve halîlesi, Hacı Kaya oğlu İbrâhim Çavuş'un genç halîlesi Feride dahi arsa-i vahşetîde hisse-i nasîbelerini almışlardır.
    14- Van'ın Abbasağa mahallesinde mütekâ‘iden mukîm Alay Kâtibi Mehmed Ali Efendi kendisinin bağçesine çıkarılarak bidâyeten parasının alındığı ve sonra kendisi de bir ağaca bağlanıp yirmiyi mütecâviz mermi vuruldukdan sonra bu bî-çârenin seksen yaşındaki hemşîresi ve kendi halîlesi de can acısıyla mûmâ-ileyhe koşar iken bunların ikisi de kama ile parçalandıklarını gören ve zevcesiyle erkek çocuğu şehîd edilen kadının şehâdeti ve bunların düşdükleri yerde kalan na‘şlarıyle görülmüş ve bunun komşusu sobacı esnâfından Necib Efendi ve halîlesi aynı şekâvete giriftâr olmuşdur.
    15- Van'ın Selimbey mahallesi ahâlîsinden olup "Rusyalılar düvel-i mu‘azzamadandır, girdikleri mahallerde bi't-tab‘ kavâ‘id-i harbiyyeyi muhâfaza ederler" diye âsûde bulunanlardan Süvar oğlu Hâlid ve Ziya ve Rıza ve birâderi Fâik, Çevik oğlu Hoca Mehmed Efendi elliyi mütecâviz komşularıyla büyük bir hânede intizâr-ı adâletde iken Ruslarla müşterek Van Ermenilerinden Panos'un delâletiyle o civârı dolaşan müfrezeye vâki‘ olan istîmânda; erkekler ve kadın, çocuklar toplatdırılmış. Erkekler ve erkek çocuklar bir dizi olmak üzere dizilmiş ve kadınlardan işe yaramayanları ve kız çocukları da bu erkeklerin önüne sıra edilmiş. Panos'un "arş" kumandasıyla erkeklere ateş edilmiş. Ölmeyen erkekler boğazlanmış ve bu mahallenin telefâtı üç yüzü mütecâviz bulunmuşdur. Mûmâ-ileyh Hoca Mehmed Efendi'nin halîlesi tarafından ihtifâ edilen iki erkek çocuğuyla sâ’ir mahalde yakalanarak Amerika mü’essesesindeki Rus kumandanlığına götürülüyorken Senemke câddesinde Hacı Ziya Bey'in hânesindeki kuyuya atılmış ve Cevdet Bey'in Van'a duhûlünde kendisini ihtifâ eden kadın getirilmiş ve ifâdesi alındıkda aynı mes’eleyi tasvîr eylemişdir.
    16- Tebrizkapısı mahallesinden kendisi harbde bulunan Sâlih ve â’ilesi Fâtıma ve beş yaşından on yaşına kadar dört nefer kerîmesi ve birâderinin ve hemşîresinin on yedi nüfûs kûlfetleri kanarada tevzî‘ edilen lahm misillü bidâyeten sağ olarak çengellere takılmış oldukdan sonra kama ile doğranmış bunların vâlideleri bu kanaranın altından geçirilip saçları bu ma‘sûmun kanlarıyla boyadılmış oldukda kadınlar salıverilmişlerdir. Kadınlar el-yevm Diyarbekir'de 198 numaralı hânede mukîme bulunuyorlar ve kezâ mahalle-i mezkûrda Sâlih'in hemşîresi Mahbûb ve üç oğlu, iki kızı ve Câmi‘-i Kebîr mahalleli Kâsım'ın â’ilesi Âyişe ve iki çocuğu katledilmiş ve fakat bidâyeten çocuklar boğazlanmış, kanlarını vâlidelerinin içmeleri vahşetleri tazyîk edildikden sonra mezbûretân dahi tîğ-ı gadre uğramışlardır.
    17- Van'ın tahliye edildiği esnâda, sefînelere irkâb edilenlerden beşi fırtına dolayısıyle Erciş, Âdilcevaz kazâları civârına çıkabilmiş ve geceyi orada geçirmek isteyen bu sefînelere Ermeni efrâdı tarafından vehleten abluka edilerek kurşunla sefînede dört yüze karîb nüfûsu itlâf ve bir çoğu denize atılmış ve bu miyânda muhâsebe ketebesinden Siirdlizâde Tevfik Efendi ve â’ilesi ve birçok zâbıta familyası da dâhildâr-ı hilâf-ı beşeriyyet olan bu vukû‘ât-ı elîmeden kurtulan Polis Hâşim ve Celâl efendilerin ve bir iki ahâlînin ifâdeleriyle sâbit olmağla berâber Âdilcevaz Kâ’im-i makâmlığı'nca da mukayyed vukû‘ât-ı vahşiyyedendir.
    18- Van'da müste’ciren kalan Alay Kâtibi Sivaslı Hasan Fahrî Efendi'nin halîlesi olup ahîren Rusların ric‘atleri esnâda çıkarılan kadın, bidâyeten Ermeni Kavas Miko tarafından ve Amerika mü’essesesinde iken gûyâ berây-ı insâniyyet hânesine götürmüş ve bu kadına da zevcesi katledilen ve Tüfenkçi Dursun Ustanın vâlidesi de birlikde olarak gitmişler ve gitdikden sonra __ yaparak ma‘îşetinizi temin edeceğim diyerek elli lirasını almış ve on gün kadar kaldıkdan sonra Osmanlı askerinin Van'a duhûl edeceğini işidince kaçar iken, merkûm Miko diğer şakîlerden birkaç kişiyi tahrîk ederek her iki kadının olancaları ellerinden alınmış ve alay kâtibin[in] iki çocuğu da öldürülerek savuşup gitdikleri kadınların ifâdeleriyle sâbitdir.
    19- Üç yüz nüfûsdan ibâret bulunan Şeyhayne karyesi ahâlîsi Van'a hicret ederler iken İskele ve Kalacık karyesinin Ermenileri bunları yoldan çevirmiş, Zive karyesine ilticâya mecbûr tutmuş. İki yüz nüfûslu Zive karyesinde genç nisvân tefrîk edilmiş, erkekleri bi't-tamam katlolunmuş. İhtiyâre kadınlar ile sıbyânı da bir câmi‘e doldurmuşlar, sonra da mezkûr câmi‘i ihrâk eylemişlerdir. İhrâk içinde kendisini bir takrîb kurtarabilen ve el-yevm ber-hayat kalan Kürd İbrâhim ve Şükrü'nün oğlu Mustafa ve diğer Reşid'in oğlu Hakkı'nın ifâdeleriyle ve ahâlînin hâlâ çıkmamalarından sâbitdir.
    20- Meşhûr ziyâretgâh-ı Müslimînden bulunan Mollakâsım karyeli ehl-i servetden ve yetmiş yaşlarında Feyzi Ağa'nın kafası zevcesinin kucağına verildikden sonra kesilmiş dokuz yaşlarında mahdûmu Sabri ve gelini Huriye dahi merkez-i vilâyete getirilmiş, Feyzi Ağa'nın parası bulunmak ve irâ’e edilmek üzere bu zavallılar be-tekrâr karyeye götürülmüş, paranın mahall-i ihtifâsı bulunmuş ve alınmış oldukdan sonra katledilmişlerdir. Tekyenin Zâviyedârı Şeyh Mehmed Şâkir ve mahdûmu Ziya ve bu Ziya'nın mahdûmu Sadullah ve kerîmesi Zeyneb ve Muhabbet, Saadet, Fâhire ve Fahriye, vâlideleri Mevhibe ile büyük vâlideleri Fâtıma, diğer üveği kızı Zehra'nın sûret-i fecî‘ada katledildikleri gibi bu şeyhin kardaşlarının hânelerinde sağîr ve kebîr olarak yetmiş nüfûsa karîb mahvedilmişlerdir. Gelinlerden Van'a götürdükleri Zâhide ve Fâtıma, Mermid çayı köprüsünden geçer iken kendilerini suya atmışlardır. Bu hâli re’yü-l ayn gören Sâlih oğlu Şerif'in zevcesi Mahi Hanım, mahfiyyen Van'a kaçarken dostlarından Mermid karyeli Hamparsom'un hânesin[d]e üç çocukla altı gün kalmış ve orada bu bahs Hamparsom tarafından tekrâr edilmiş ve mezbûre üç çocuğuyla Hamparsom tarafından bir sâ‘at kadar yola vurulmuş. Hamparsom dönmüş. Kadıncağız çocuklarıyla İskele karyesi Ermenileri tarafından yakalanmış. Çocuklar vahşî bıçakların vâsıl-ı cinânı olmuş kurtulmuş. Kadın bir mâh kadar Ermenilerin ahûrunda çalışdırılmış, bu esnâda Tatvan cihetine sefîne gideceğini işitmiş. Gece iskeleye gitmiş. Gemicinin birine çok yalvarmak sûretiyle dokuz mecidiye vermiş. Oradan sefîne hareket etmiş. Sath-ı bahrde kadın sıkışdırılmış. Bu köyün zenginlerinin para mahallerinin irâ’esi yolunda tehdîd ve tevehhüm olunmuş. Oradan tekrâr Mollakâsım karyesine çıkarılmış. Bir şey bulamayınca sefîneye dönmüş. Kadın Âdilcevaz civârına çıkarılmış. Oradan da Zilan cihetlerindeki Kürdlere karışarak gelmiş ve aynı vukû‘âtı şerh ve ta‘dâd eylemişdir. Bu hâl, bu karyeye ikişer sâ‘at mesâfede Amik ve Ayans karyelerinde de vukû‘a gelmişdir ki, bin beş yüze karîb nüfûslarından kurtulup gelen köyün imâmı Molla Yusuf ve mahdûmu Said ve muhtârı Cafer'in ifâdeleriyle sâbit ve vâki‘dir. Ve nâhiye-i mezkûrun Bağdaşan ve Karaağaç karyelerine aynı hakâretler ve itlâflar oldukdan başka da yirmi yaşlarında ve daha aşağı on yedi kızcağızlar da Rusya'ya götürülmüş olduğu muhakkakdır.
    21- Timar nâhiyesi bi't-tamam Erçek ve Havasor nâhiyelerinin yüzde yetmişi katledilmiş ve Mendân karyesinde Erçekli şerrîn-i şerîr-i meşhûrun elde etdiği kırk beş nüfûs, nişân hedefi ittihâz edilmek sûretiyle i‘dâm edilmişlerdir. Erciş ve Âdilcevaz kazâları sekenesinin de yüzde ellisi tahlîs-i can edebilmiş ve Ercişli olup insâniyet ve servetiyle birçok Ermeniyi ihyâ ve tüccarlığa irtikâ eyleyen Hacı Hasan Ağa günlerce Ermeniler tarafından işkence edildikden sonra, rûh-ı pâkine hâtime verildiği şuhûd-ı adîde ile vâki‘dir.
    22- Halil Bey fırkasının Rusyalılar tarafından ta‘kîbi esnâda Norduz kazâsının Şahotu köprüsünden geçmekde bulunan Sarây ve Hoşab kazâsıyle birçok nevâhî halkı ve Van ahâlîsinden Mamûretürreşad dâhilinde gitmeye gayr-ı muktedir birçok nisvân ve sıbyân dâhil oldukları hâlde Kazaklar yetişerek kılınçla kama ile itlâf ve suya dökülenlerin mikdârı kırk bini mütecâvizdir. Gevaş kazâsından ve gerekse Vastan'dan Müküs kazâsından imrârı suhûlet bilen ahâlînin üç bini mütecâviz nüfûsu da, ağır ve sağında Müküs komitesi tarafından bi’t-tamam katlolunmuşlardır. Dersa‘âdet'de nüfûs sicillâtıyle sâbit olacağı üzere Van muhîtinin zâyi‘âtı yüz bine karîb düşeceği tahakkuk eder. Hele Hakkâri'den çıkıp necât tarîki arayan Mûsevî milletinden üç yüz nüfûsun Seyl karyesinde doğranarak duvâr biçimi istif edildiklerini görenlerle isbât mümkündür.
    23- Bütün câmi‘ler tahrîb ve ihrâk edilmiş ve meşhûr Şeyh Abdurrahman Baba makberi ve Şeyh Abdurrahman Baba tekyesi ve bütün Müslüman mahallâtı da ma‘an ihrâk olunmuş ve Van ve merkez muhît yangın görmüş tarlaya dönderilmişdir. Eşcâr-ı müsmire ve gayr-ı müsmiresi kat‘ u kal‘ edilmişdir. Van Hastahânesi'nden nakle imkân bulunamayan seksen kadar hasta efrâd, hasta ebniyesinde ihrâk olunmuşlardır. Kıta‘âtın Van'a duhûllerinde bidâyet-i hâdisede, Katırcı mahallesinden ve Ermeniler taraflarından Peynirci Receb oğlu Mahmud'un dört çocuğuyla halîlesi miyânında, Mülâzım Hüseyin Efendi'nin on iki yaşlarındaki kerîmesi götürüldüğünü Ermeniler inkâr edemezler. Bu kız kurşunla yaralı olduğu hâlde bilâ-terahhum hetk-i ırz irtikâb edilmiş ve kesret-i tecâvüzden bî-tâb kalmış ve mülâzımın mukaddemâ hizmetçiliğinde bulunan bir Ermeni tarafından saklanmış olduğu cihetle Vâlî Cevdet Bey tarafından Bitlis'e, Bitlis'den de buraya getirilerek el-yevm mecrûhan mevcûddur. Van'dan çıkarılmış kadınların müsâvî ve tafsîlâtı muğâyir-i âdâb görünen ızdırâb ilcâsıyle yürümeğe muktedir olamadıklarını bilen zâbitân mevcûddur.
    24- Askerin Van'a duhûlünü haber alan ve cebellerde ve gerekse Rusların nezâreti altında bulunan bir takım aşîret halkı ve bir kısım köylü ahâlî, Van alındı nazarıyle Van'a toplandılar. Rusların tekrâr avdetlerinde ve Osmanlı kıta‘âtının ric‘atlerinde Engil karyesiyle Vastan karyesi aralığında telef olanların yekûnu on bini tecâvüz etdiğini ve nizâmiye kıta‘âtından esîr alınanların da ahâlî miyânında katlolundukları gayr-ı münker vekâyi‘dendir.
    25- Van ahâlîsinden Otuzüçüncü Ahz-ı Asker Kalemi'ne mülhak Mülâzım-ı Evvel Şükrü Efendi'nin seksen yaşlarında ve Tayyar Efendi isminde amcası ihtiyâr zevcesinin muvâcehesinde ellerinden çivi ile kapıya çakılmış, ibtidâ burnu ve kulakları ve sonra da çenesi kesilmiş olduğu[nu] Yüzbaşı Hâlid Efendi ve rüfekâsı bi'z-zat görmüşlerdir. Zevcesi fecâyi‘-i vahşiyyede katlolunduğu müşâhede olunmuşdur. Şenâyi‘-i adîdeden biri de Erciş Ahz-ı Asker re’îsi olup nasılsa çıkamayan Hikmet Efendi'nin kerîmesi cebren bir Ermeniye verilmiş ve davul zurna ile teşhîr edildikden sonra pederiyle Rusya'ya gönderilmişdir. Mezbûrenin zevci bulunan Gevar Telgraf Müdîri Hakkı Efendi ise el-yevm me’yûs ve bu hâlle tecennün eder bir hâldedir. Bayezid Hudûd Bölüğü Mülâzım-ı Evveli Abdullah Efendi'nin Bayezid'de kalan â’ilesi, beş me’mûr â’ilesiyle Rusya'ya götürülmüşdür. Esîr-i harb olarak tanınmış ise büyük bir bahtiyârlıkdır.
    Fî 11 Mayıs sene [1]332
    Van Sâbit Jandarma Alay Kumandanı
    Ali [V]âsıf
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  2. #2
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    KARADENİZ'DE ERMENİLERİN YAPTIKLARI MEZALİM
    2
    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Polis Müdîriyeti'nin 14 Mayıs sene [1]332, 5675/81
    müzekkiresi sûretidir.
    Rus istîlâsına uğrayan havâlîde ilcâ-yı fakr u zarûretle hicret imkânını bulamayan ahâlî-i İslâmiyyeye karşı Rusların revâ gördükleri envâ‘-i zulm ve ta‘addîleri hakkında dâ’ireye bi'l-mürâca‘a hikâye-i hâl eden kesânın sûret-i musaddakaları melfûf ifâdât-ı mazbûtalarına nazaran Of kazâsının Lazandoz karyesine giren birinci Rus askerî kâfilesi tarafından ahâlînin nüfûs ve isimleri ve hânelerinin mikdâr ve adedini tahrîr ve tecrîden ve alabildikleri eşyayı ahz ve naklinden bir gün sonra muvâsalat ve Ermeni çeteleriyle mahlût bulunan ikinci Rus kâfilesinin karye-i mezkûreden Dilsiz oğlu Ali Osman zevcesi Yâsemin nâm kadının enîn-i tazallum-kârîsine rağmen iffetini pâ-mâl eylediklerini gören ve harekât-ı vâkı‘aları muhâlif-i vicdân ve insâniyyet olmakdan başka beşeriyet nâmına bundan eşnâ‘ bir fi‘l ve hareketin gayr-ı mutasavver olduğunu ihtâra cür’et eden zevci Ali Osman'ın süngü darbeleriyle kollarından cerh ve kalbleri hayat-ı insâniyyeden mahrûm olan bu vahşî askerler tarafından oralarda tesâdüf etdikleri pek çok kadın ve erkeklerin nâmûsu ve canlarını dehşet-efzâ bir sûretde hetk ve heder edilmiş ve Sürmene eşrâfından Fortunzâde Polad ve İsmâil Cibi oğlu Saadeddin efendilerin beyânâtında: Ruslar kazâ-yı mezkûrun Pervane karyesinden Suiçmez oğlu Bican Ağa'yı muvâcehesinde zevcesine fi‘l-i şenî‘ icrâsından sonra katl u itlâf ve kazâ-yı mezkûrun Purnak, Zimlekova, Zimle-i Kebîr ve karyeleri ahâlîsinden zarûretleri hasebiyle çıkamayanları katli‘âm ve Of kazâsının Alana [Alano] karyesinden ele geçirdikleri kadınları siperlerine götürerek tecâvüzât-ı vahşiyâneleri icrâ ve Polit[a] karyesinden Çakır oğlu Süleyman'ın zevcesi ırzına tasallut edildikden sonra i‘dâm ve Sıva (?) karyesinden Tehî oğlu Emin ve kazâ tahsildârlarından Ali ve Zino [Zeno] karyeli Hacı Mustafa oğlu Mehmed ve Molla Mahmud oğlu asker Mahmud'un â’ilelerine ve Komanit karyeli Kemahcızâde Ahmed ve Kelali karyesinden Ali oğlu Mehmed ve Dayı oğlu Hüseyin Ağa ve efendilerin bâkire kerîmelerine tecâvüzât-ı iffet-şeknâne ve Sürmene kazâsının İnoztaş [linostaş] karyesinden Ömer oğlu Osman Efendi'yi katl ve zevcesine tasallut edilmiş ve şu harekât-ı bâğıyâne Rus askerlerinin iştirâkiyle berâber kısm-ı a‘zamı kendilerinin ihmâlkâr nazarları karşısında, Ermeni çeteleri tarafından icrâ olunduğu anlaşılmış ve Yomra nâhiyesinin Likne [Diğene] karyesinde Ta‘yıncı oğlu Hâfız Abdurrahman bin Mehmed'in esnâ-yı hicretde kendisine mülâkî olan nâhiye-i mezkûrenin Karanlı karyeli kırk yaşlarında bir kadının ifâdesine atfen vâki‘ olan beyânâtı da dahi bunları istîlâ eyleyen düşman askerleri rast geldikleri gençleri Ermeni çetelerine teslîmen mahâll-i âhara sevk ve ihtiyârları ile ma‘sûm çocukları süngüleriyle katl ve telef ve kadınları vahşiyâne tasallutlarına hedef eylediklerini ve hatta on kişi tarafından mezbûrenin dahi ırzına tecâvüz edilerek bî-tâb bir hâlde terketdikden sonra Kadaru[k]sa karyesine kaçabildiği ve Rusların uğradıkları her yerde zulm ve şenâ‘at kaçırtması hükmünü icrâ ve Ermeni çeteleriyle her zaman bu hûn-rîzâne harekâtın pîşdârı oldukları tebeyyün etmiş olduğu ma‘rûzdur.


    SÜRMENE

    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Sûret

    Rusların istîlâsına ma‘rûz kalan memleket ahâlî-i İslâmiyyesine karşı Rus askeri tarafından yapılan fecâyi‘ ve şenâ‘at hakkında Sürmene kazâsı eşrâfından Fortunzâde Polat ve İsmâil Cibizâde Saadeddin efendiler ber-vech-i âtî beyânâtda bulundular:
    «Sürmene'nin Pervane karyesinden Suiçmez oğlu Bican Ağa'nın muvâcehesinde Rus askerlerinin zevcesine fi‘l-i şenî‘ icrâ etdikden sonra Bican Ağa'yı telef ve Sürmene'nin Purnak, Zimlekova, Zimle-i Sağîr ve Kebîr karyeleri ahâlîsinden zarûret hasebiyle çıkamayanları katli‘âm sûretiyle itlâf etdikleri gibi düşman askerleri taraflarından alınıp istihkâmlarına götürülen on beş kadar Of kazâsının Alana [Alano] karyeli kadınların ırzlarına ta‘arruz ve bî-tâb bir hâlde istihkâmlarda terketdikleri Of'un Polit[a] karyesinden Çakır oğlu Süleyman Ağa'nın zevcesine fi‘l-i şenî‘ icrâ ve müte‘âkiben Süleyman Ağa'yı katleyledikleri ve kazâ-yı mezkûrun Sıva (?) karyesinden Telli oğlu Emin ve Of tahsildârlarından Ali Efendi â’ilesine ve Komanit karyeli Kemahcızâde Ahmed Ağa'nın bâkire kerîmesine ve Zino [Zeno] karyeli Hacı Mustafa oğlu Mehmed'in gelinine ve Molla Mahmud oğlu asker Mahmud'un â’ilesine ve Kelali karyesinden Ali oğlu Mehmed'in ve Dayı oğlu Hüseyin'in bâkire kerîmelerine envâ‘-i şenâ‘ati icrâ ve Sürmene'nin Linoztaş [linostaş] karyesinden Ömer oğlu Osman Efendi'yi katl ve zevcesinin ırzına tasallut etdiklerini, bu â’ilelerden firâra muvaffak olan Emin Ağa ve Tahsildâr Ali Efendi, ve Kemahcızâde Ahmed Ağa'nın kerîme ve â’ilelerinin ağlayarak vâki‘ olan ifâde ve beyânâtlarından ıttılâ‘ hâsıl etdiğimiz gibi isimleri ta‘dâd olunan karyeler ahâlîsinden olup hicret münâsebetiyle tesâdüfî olarak görüşdüğümüz pek çok kimselerin ifâdelerinden anladık. Ma‘amâfîh gerek Rus askerlerinin ve gerek berâberlerindeki Ermeni çetelerinin istîlâ eyledikleri mahalle ve karyelerde daha çok insâniyete yakışmayacak harekât ve ef‘âllerini işitdik ise de isimleri ve karyeleri hâtırımızda kalmamışdır.» demekle mûmâ-ileyhim taraflarından ve tarafımızdan imzâ edildi.
    Ahâlîden Ahâlîden Komiser Mu‘âvini Komiser Mu‘âvini




    YOMRA

    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    Sûret
    Yomra'nın Like [Diğene] karyesinden Ta‘yıncı oğlu kırk yaşlarında
    Hâfız Abdurrahman bin Mehmed Efendi dâ’ireye gelerek
    ber-vech-i âtî ifâdâtda bulundu:
    «Karadere'deki noktanın bozulması üzerine ma‘a-â’ile ikâmet eylediğim hâneden hicret etmek mecbûriyetinde kaldım. Esnâ-yı râhda berâberimdeki sığır hayvanlarını ra‘y etmek üzere bulunduğum sırada Yomra'nın Karanlı karyesinden tahmînen otuz beş-kırk yaşlarında bir kadın ağlayarak yanıma geldi. Karyelerinin düşman tarafından istîlâ olunmasını müte‘âkib düşmanın zarûret hasebiyle karyeden çıkamamış olan erkeklerden ihtiyârları tamamen katl ve gençleri toplayarak yanlarında bulunan Ermeni çetelerine teslîmen mahall-i âhara sevk ve ma‘sûm çocukları da süngüleriyle telef etdiği gibi gelin, kız ve kadınların ırzlarına tasallut ve envâ‘-i şenâ‘at icrâ eylediklerini ve hatta kendisinin de on kişi tarafından ırzına geçildiğini ve geceleyin hânesi civârındaki hendeklerden sürünmek sûretiyle henüz istîlâya ma‘rûz kalmayan Kadaru[k]sa karyesine geçip canını kurtardığını hikâye eylediği gibi esnâ-yı râhda daha buna mümâsil pek fecî‘ haberler işitdim.» diye beyân-ı hâl etmekle işbu ifâdesi kendisine imzâ ve tarafımızdan dahi imzâ edildi.
    Ahâlîden Komiser Mu‘âvini Komiser Mu‘âvini




    RUS VE ERMENİLERİN BİRLİKTE YAPTIKLARI FECAATLAR


    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Rus ve Ermenilerin gayr-i kâbil tahammül-sûz fecâyi‘i
    14 Teşrîn-i Evvel sene [1]330, harbin ilk safhalarında ve Rusların hudûd-ı Osmanî'yi geçdiği bir sıralarda Körmuson'dan Malazgird'e kadar müşâhedâtıma ma‘tûf olan ahvâl ber-vech-i âtî îzâh olunur.
    Ruslar tarafından istîlâya uğrayan mahaller ahâlî-i İslâmiyyesi hakkında Rus ve Ermeni çetelerinin yekdiğerine müsâbaka edercesine yapdıkları mezâlim öyle bir mezâlim ki, hamlini henüz vaz‘ etmemiş kadınlara karınlarından çocukları çıkarılmak bu hâle bâ‘is Bayezidli Ermeni çete re’îsi Soron, Erzurum meb‘ûs-ı sâbıkı Pasdırmacıyan Karkin, başlarında bulunan bin iki yüz kadar Ermeni çete efrâdıyla İslâm köylerini dolaşıyor. Güzel kadınların nâmûsunu lekedâr etdikden sonra çirkin olanları gûnâ-gûn mezâlim ile öldürüyorlardı. Bu miyânda Kavak karyeli Keleş Ağa'nın gelini öldürüldükden başka, oğulları ve diğer â’ilesi kazığa çakılmak sûretiyle itlâf olunuyordu. 28 Nisan'da Malazgird'in sukûtunda, â’ilemle merkeze bir buçuk sâ‘at mesâfede Yaramış nâmında bir Çerkes karyesinde bulunuyordum. Rusların ânî hücûmu üzerine ne karye ahâlîsi ve ne de â’ilemi halâs etmek müyesser olmadı. Yalnız olarak Ahlat'a tâbi‘ Hulik nâmında bir Çerkes karyesine firâr edebildim. Âkıbeti orada intizâr ediyordum. 23 Mayıs târîhinde buralar da sukût etdi. Bu karye ahâlîsi nefsini kurtarabildi ise de diğer bir Çerkes karyesi olan Ağcaviran ahâlîsi kendilerini ve hayvânâtlarını kurtaramadılar. Yirmi-otuz bin lira râddesinde bulunan bu iki karyenin bi'l-umûm mevâşî ve eşya-yı beytiyyeleri götürüldükden sonra Ağcaviran karyesinden Musa ve Sadullah beylerle on nefer refîki elleri bağlanarak Malazgird'e sevk ve ifâdeleri alındıkdan sonra Ermenilere teslîm edildi. Gözleri oyulmak sûretiyle Kire denilen mahalde itlâf olundu. Şu fecâyi‘ ve mezâlimi müşâhede eden Yaramış karyeli Çerkes İlyas Bey'le diğer köy ahâlîsi fırsatdan istifâde ile firâr etmek yolunu arıyorlardıysa da emellerine muvaffak olamıyorlar. Hergün Ermeni ve Rusların mezâlimine ma‘rûz kalıyorlardı. Bu mıntıka-yı harbden ayrıldıkdan sonra bir müddet de Liz cebhesinde bulundum. Bu cihet mıntıkasında, Beşinci Kuvve-i Seferiyye vatanın müdâfa‘ası yolunda her türlü fedâkârlığı yapıyor. Düşmana kahhâr darbesini indiriyor. Efrâdından mecrûh olanları Liz Hastahânesi'ne sevkeyliyor. Orada tedâvî etdiriyordu. Mevcûd kuvvetiyle bir şey yapamayacağını hisseden düşman, Van tarafında bulunan beş-altı bin Ermeni gönüllü ile İran'dan Dragon atlılarını celbetdi. Haziran'ın yirmi üçünde başlayan top ve tüfenk muhârebesi altı gün devam etdikden sonra Temmuz'un birinde bu noktadan da çekilmek lâzım geldi. Pek müsta‘cel olan bu çekilmek sırasında hastahânede olan bazı efrâd kurtarılamadı. Liz de mevcûd Ermeni kadınlarına terkedildi. Liz, Hoşgeldi ve Pürkaşin'e kadar gelen Rus ve Ermeniler bi'l-âhire Dokuzuncu Kolordu'nun ve Hınıs tarafından tazyîki üzerine tekrâr çekilmeye mecbûr edildi ve hudûd hâricine kadar püskürdüldü. 11 Temmuz'da idi, tekrâr Liz'e gelmek ve oradan Yaramış'da kalan â’ilem nezdine gitmek îcâb ediyordu. Liz'e geldiğim sırada evvelce orada bırakılmış hastagân hâtırıma geldi. Bunları görmek, ahvâllerini öğrenmek istiyordum. Hastaların bulunduğu mahallere gitdim. Ahvâllerini gördüm. Te’essürâtdan ne yapacağımı şaşırdım. Otuz-kırk kadar hasta efrâdın bazılarının gözleri çıkarılmış, bazıları salben i‘dâm edilmiş, bazılarının yüzlerinden vücûdlarının yarısına kadar koyun gibi soyulmuş, kısm-ı a‘zamının başları vücûdlarından ayrılmak sûretiyle Neronlara, Timurlara, Cengizlere rahmet okudurcasına mezâlim icrâ edilmiş olduğu yanımda bulunan Kopolu kâ’in birâderim Çerkes Musa Bey ve Çerkes Cemâl ve Hüseyin efendilerle şu hâl-i esef-iştimâli müşâhede olunmuş, oradan müte’essirâne ayrılmağa mecbûr kalınmış, şühedânın bakıyye-i izâmları tarafımızdan toplanarak bir arada defnetdirilmişdir. Şu hâlden pek müte’essir olan kâ’in birâderim Musa Bey, köy derûnunda dolaşırken ölmemiş, bir mahzende açlıkdan ölmesine ramak kalmış bir efrâda tesâdüfle merkûmu mahzenden çıkarmış. Münâsib bir mahalde istirâhatini te’mîn etmiş. Bir parça karnını doyurdukdan sonra yapılan mezâlimin tahkîki için bana âdem-i mahsûs göndermiş idi. Neferin ismi Memiş, pederinin ismi Abdullah olduğunu ve Boğazlıyan kazâsının Babayağmur karyesinden bulunduğunu ve bu mezâlimi Ermenilerle Liz'de kalan Ermeni kadınları tarafından icrâ edildiğini, kendisi bir fırsatdan bi'l-istifâde firâr ederek bir mahzende saklandığını kemâl-i te’essürle söylüyor ve cümlemizi de bu te’essürâta iştirâkle ağladıyordu.

    Meşhûdât ve sıhhate iktirân etmiş ma‘lûmâtımı bî-tarafâne kasemle takdîm eylerim.
    Muhâcirînden
    Konyalı Hasib


    Harbin henüz mebde’inde üç yüz otuz Teşrîn-i Evvel'in nihâyetlerinde düşman Tutak'ı istîlâ etmiş ve ahâlî arasında heyecân başlamış ve muktezâ-yı hamiyyet, herkesi birer sûretle vatanın muhâfaza ve müdâfa‘asına sevkeyliyordu. Bu miyânda ben de mütehassis olduğum en yüce bir hisle ve elimden gelebileceği bir derecede vatanımın müdâfa‘asına koşmak ârzûsuyla Tutak'ın Esmer karyesine gitdim. Yüz elli kadar atlım ile Tutak'ın Esmer karyesinde bulunuyordum. Eleşkird Kazâsı Tahsildârı Abdülkadir Efendi ile kazâ-yı mezkûr ağavâtından Ömer Ağa ve Pasinler kazâsından Ahmed Bey bin Taşdan Bey yanıma geldiler. Eleşkird ahvâlini bunlardan su’âlimde kemâl-i te’essürle dediler ki: "Vaktâki, Rus ve Ermeni çeteleri Eleşkird'i basdı. Der-akab bütün Eleşkird köylerini erkek ve kadın ve kız çocuklarıyla berâber Didem karyesine ve Pasinlerin Ardos ve Sülüki ve Emrekom, Esvence [Ebsemce] ve Karabıyık ve Maslahat ve Horasan ve Kötek ve Yağan ve Çamurlu ve Tüyler ve Tenzile ve Akzehir köyleriyle diğer yirmi üç pâre karye ahâlî-i İslâmiyyesini Esvence [Ebsemce] ve Tenzile'de katli‘âm ve inâs kısmının nâmûsunu lekedâr ve hayvânâtlarını gasben götürmüşlerdir. Bu hayvânât mikdârı koyun, keçi, camus, esb, ester, öküz ve inek olarak yüz elli bin râddesinde idi. Ve [1]331 senesi şehr-i Nisan onuncu cum‘a günü Malazgird'in Kiranlık karyesinde bulunduğum sırada Rus ve Ermeni çeteleri Tutak merkez kazâsıyla bütün İslâmdan ibaret olan merbûtu Esmer vesâ’ir 53 pâre karyelerini basarak yirmi bine karîb bir nüfûs ve Top ve Köşk ve Esmer karyelerinde ictimâ‘la bunları ihrâk ve inâs kısmını dâhile sevkeylemişler, olduklarını da esâretden bir sûretle firâr eden Kargalık karyeli Sâlih Bey oğlu Feyzullah ve karye-i mezkûreli Reşid Efendi'yle muhtârı Seyyid Han ifâde eylemişlerdir. Ve bunların da efrâd-ı â’ilesi de bu miyânda itlâf eylediklerini hüngür hüngür ağlayarak söylediler.
    Malazgird kazâsı dâhilinde Beküran karyesinde â’ilesiyle birlikde ikâmet etmekde olan Berber İlyas ve mahdûmu Şevket'i iki zevcesiyle bir kerîmesini bikrini izâle sırasında ricâ etmekde olan vâlide ve ebeveynini yine Malazgird'e tâbi‘ Dolabaş karyeli Mardiros ve karye-i mezkûreli Cendi ve Harâbe-i Kasımî karyeli Kelekçi Simon ve Kala kasabalı Mardovak'ın ve birâderi Kânî, Görk (?) karyesinde ikâmet eden Serop ve sekiz nefer Kazak atlısıyla mezbûrelerin fi‘l-i şenî‘ icrâsından sonra kerîmesinin boynunda olan ve kıymeti yirmi iki guruşdan ibâret bulunan bir rub‘iye altınını çıkarmağa bile tenezzül değil, fazâyihi göstermek için merkûm Mardovak'ın Kostantin nâmında bir Kazağa "Omuz küreği kılıncını ver! Altunu bak ne sûretle çıkaracağım" demesi üzerine, merkûm Kazak kılıncı kendisine verir. Bî-çâre kadının boyunundaki altun insâniyete değil, hayvânat-ı vahşiyyenin kabûl edemiyeceği bir sûretde mezbûrenin boynunu kılınçla kat‘ ve mezkûr rub‘iye altınını Kazağa ihdâ ve diğer peder vâlidesini de "Ver i‘lâmına bakayım" Elinden kâğıdı alacağı sırada diğer bir Kazak kılınçla merkûmun kellesini uçuruyor. Gâyet müstehziyâne bir tavırla "Ne tez öldü!" gibi garâ’ib gösteriyordu. Âlem-i beşeriyyet bu gibi fezâyiha acabâ ne diyecek ve târîh bunu ne sûretle kaydedecekdir? Harb-i Umûmî'nin icrâ etdiği te’sîrât her nokta-yı harbde bu şenâ‘atı kabûl ediyor. Ediyor da icrâ kılınırsa yirminci asır medeniyetiyle kâbil-i te’lîf değildir. Hâyır! Bu dehşet-engîz fecâyi‘ bî-çâre, ma‘sûm İslâmlara revâ görülüyor. Ruslar ve Ermeniler âlem-i İslâmiyyetden hiss-i intikâm almak istiyor ve yine Malazgird'e merbût Ada karyesi ahâlîsinden ve mahkeme-i bidâyet a‘zasından Hüseyin Bey ve meclis idâre a‘zasından Şâmil beylere kendi hizmetçileri Ermeniler tarafından fi‘l-i şenî‘ icrâsından sonra merkûmları â’ileleri huzûruyla ve işkence eylemek sûretiyle Şâmil Bey'i itlâf, Hüseyin ve Abdullah Bey â’ilelerini de muğâyir-i insâniyyet olarak ırzlarına tasallut etmişler. Henüz sinn-i rüşde vâsıl olmayan bir sabiyye kız çocuğunun bikrini ba‘de'l-izâle kendisini katleylemişlerdir.
    Yine bu cümleden olmak üzere Malazgird'de yüzbaşı mütekâ‘idlerinden merhûm Mirliva İbrâhim Paşa'nın birâderi Ahmed Bey'in hânesine müsâfir olarak â’ilesine; "Bizim âdâtda mestûr olmak yokdur. Her kadın serbest olmak ve açık bulunmak ve bize bu sûretle hizmet etmek lâzımdır" yolundaki ifâdelerine karşı; "Biz bu âdete ri‘âyet edemeyiz" cevâbında bulunmuşlarsa da; "Bu âdeti kabûl eder ve bizlere sâkîlik ederseniz hayatınızdan emin olabilirsiniz" kabûl olunmadığı hâlde kendi hareketlerinde muhtâr olduklarını ve her türlü ef‘âli icrâ edeceklerini sûret-i kat‘iyyede ifhâm ve hatta bu sırada Rus zâbitlerinden birisi büyük kerîmesine fi‘l-i şenî‘ icrâ eylediklerini mezbûreler gâyet acı ve müte’essirâne bir sûretde ifâdâtda bulunmuşlardır.
    Muş hakkındaki fecâyi‘a gelince, bunu bir sûretle ta‘rîf etmek kudret-i beşerin fevkindedir. Henüz Kânûn-ı Sânî'nin yirmi dokuzunda idi. Harbin her cebhesinden gelen mültecîlerin feryâd ve figânı işidenlerin tüylerini de ürperdecek bir dereceyi geçmiş idi. Kânûn-ı Sânî'nin yirmi dokuzunda başlayan ve şiddetini artdıran harb sadâsı ve top tarrakasından ziyâde, Ermeni ve Rus çetelerinin mezâlimi, harbden daha ziyâde insanları dehşet içinde bırakıyor ve herkesi bir ihâfe istîlâ eyliyordu. Harb yakîn oldukça canını kurtarmak isteyenler telâşla oraya buraya koşuyor ve kış el ve ayakları bağlıyor. Diri diri o zâlimlere, o bî-çâre Müslümanları hediye bırakıyordu. Vesâ’itden mahrûm olan aceze gürûhu tevekkeltü etmekden başka çâre bulamıyor ve nefsini bilerek ölüme teslîm eyliyordu. Çünki bir tarafdan kış, bir tarafdan vesâ’itsizlik ve ma‘sûm çocukların âh u enîni herkesi şaşırıyor, kımıldamak imkânı bırakmıyordu. Bu miyânda kudreti olanlar her çi bâd-âbâd hayatını kar içine atıyor. Atamayanlar Ermeni kılınçlarına boyunlarını uzadıyordu.
    Üç Şubat târîhinde idi. Muş da sukût etdi. Muş, Ermeni şakîlerinin bir cevelângâhı olmuş, kanına susamış canavar gibi etrâfa saldırıyor. "Hani İslâmlar nerededir?" diyerek bir gazabla arıyorlardı. Rast geldikleri İslâmları tutuyorlar meclis ittihâz etdikleri bir mahalde topluyor, "Hiss-i intikâm" deyu bağırıyorlardı. Gerek kadın ve gerek tesâdüf etdikleri bî-çârelere "Bakınız burada bir İslâm var. Geliniz bunu da öldürünüz" yolunda arkadaşlarını çağırıyordu. Muhadderâtdan güzel kadınların nâmûsları pây-mâl olunuyor. İhtiyâreleri, ihrâk bi'n-nâr edilerek diyâr-ı ademe gönderiliyordu. Pençe-i zâlimânelerinde kalan eşrâfdan Hacı Murad ve Reşid Kötanlızâde Hacı Mehmed ve Cafer ve Neccar ve Abdullah ve Yusuf ve Mehmed Han ve Nâdir Han ağalar Kızılmanastır kurbânı denilerek mahall-i maktele sevk ediliyordu. Varto kazâsının İz nâhiyesi dâhilinde Ciran aşîretinden Cündi Ağa'ya mensûb on beş karye halkının Bitlis cihetine savuşmak emeliyle muvâsalat etdikleri Muş ovasının Akcan nâhiyesinden mürûrlarında Çehârincûr tarîkıyla Muş'un Sekâvî karyesine muvâsalat eden Rus ve Ermeni çeteleriyle üç sâ‘at miyânelerinde vukû‘a gelen müsâdeme esnâsında, kâfileden tefrîk etdikleri bini mütecâviz erkek ve kadın ve çocukların Bezan karyesinde iskân etmek iğfâliyle götürdükleri Murad nehrinde Gölhazal denilen ma‘rûf göle kâmilen ilkâ, bunlara â’id ağnâm ve hayvânlarının Rus askerinin merkezi bulunan Çehârincûr karyesine gönderilmiş, ma‘rûfînler ayaklarına ağır frenk na‘lları çakılmışdır. Meşhûdât ve sıhhate iktirân etmiş ma‘lûmâtımı bî-tarafâne kasemle tasdîk eylerim.
    Bunların hepsi Bitlis vak‘ası karşısında ve bu manzara önünde hepsini unutur. Bu fecâyi‘ hâtıra geldikce vücûdlar lerze-nâk olur. Şubat on dokuz gecesi, sâ‘at on buçukda başlayan top ve tüfenk tarrakaları uykuda bulunan ahâlînin daha ziyâde kuvve-i ma‘neviyyeyi kırıyordu. Feryâd u figân âsmâna dayanıyordu. Yunus Çavuş nâmında birisi, hânesinden çıkmış sokakda gezerken birçok Rus ve Ermeni şakîlerine tesâdüf etmiş. Yol bulup firâr edememiş. Van İstînâf a‘zâsından Şaban Efendi'nin hânesine giderken yollarda pek müdhiş bir manzara karşısında tesâdüf etmiş ve katlolunanlar hakkında envâ‘-i mezâlim icrâ edildiğini re’yü'l-ayn müşâhede eylemiş. Kadın, çoluk ve erkekleri mahalle başına doğru Rus ve Ermeni, Kazak ve saltadları tarafından sevkolunmuş ve bu esnâda binlerce tüfenk sadâsı ve lâ-yu‘ad ve lâ-yuhsâ Müslüman cenâzesine rastgelmiş olduğunu ve ikindi vaktinde dört Ermeni iki Rus askeri Şaban Efendi'nin hânesine bi‘d-duhûl hânede bulunan bir Ermeni kadını Şaban Efendi kendi ağası olduğunu ve kendisinin de Ermeni bulunduğunu ifâde etmiş. Gelenler kadınıyla Şaban Efendi'yi Antranik Paşa'ya götürmek lâzım geldiğini, bunlardan ikisi gidip dört neferin hânede kaldıklarını bi'l-âhire avdet eden kadın, Şaban Efendi'nin katlolunduğu ve hânede kalan bu dört Ermeni ve Rus neferi mûmâ-ileyhin â’ilesinin ırzına tasallut eylediklerini ve bu hânede ihtifâ eden diğer â’ilelerin feryâd u figânları âsmâna çıkdığını ve bu hânenin de mahvedildiğini ve mevcûd cenâzeler hâne derûnunda bırakılmayıp taşra atdıklarını ve bir kadın "Hazret-i Îsa'yı severseniz beni öldürmeyiniz" yolundaki ricâsı üzerine mezbûreyi içeri götürüp bi'l-âhire öldürdükden sonra çocuğuyla berâber dışarı atıldığını ve bundan bi'l-istifâde Mutki tarîkıyle firâr etdiğini, firârından evvel aceze çoluk ve kadınların ihtiyârelerini Şeyhu'l-karîb denilen tekyeye doldurup ihrâk olunduklarını, ekser kadınlar memelerinden mecrûh ve memeleri kesilerek salbedildiğini, vâlidesi mecrûh memedeki bir çocuğun, sokakda vâlidesinin memesini emmekde olduğunu re’yü'l-ayn müşâhade eylemişdir. Bu miyânda câmi‘lerin tavla hâline ifrâğâ ve tekyelerin ve ale'l-husûs Küfrevî hazretlerinin merkad-i mübâreki ber-hevâ olunmuş, ulemâdan Şeyh Abdülgaffar Efendi'nin kafasının derisi soyulmuş, Bedi‘ü'z-zaman Said-i Kürdî ve rüfekâ-yı muhteremesi birer sûretle gayet fecî‘âne bir tarzda şehîd edilmişler ve Ser-tabîb Mustafa Bey'i on beş yirmi nefer kadar Ermeni kadınları teğannî ile mûmâ-ileyhi askerle berâber götürmekde olduklarını ve bu kadınların gâyet süslü bir tarzda, asker ön[ün]de raks eylemekde olduklarını ve Kömüs cihetine doğru giden Amdol kilisesinin yanında, işe yaramayan kadın ve çocukları pek acıklı bir sûretde katli‘âmla kan deryâsına boyadıklarını ve huzûzât-ı nefsâniyyelerini teskîn için genç kadınları envâ‘-i mezâlim icrâ eylediklerini Arab köprüsünden Dikilitaş'a kadar binlerce zükûr ve inâs cenâzesi mevcûd olduğunu ve bu cenâzelerin kısm-ı a‘zamının müte‘addid mahallerinden pek müdhiş ve fecî‘âne kılınç ve kurşun yaralarıyla mecrûh ve maktûl düşdüklerini görmüşdür.

    Fî 23 Mayıs sene [1]332
    Meşhûdât ve sıhhate iktirân etmiş işbu ma‘lûmâtımı ma‘a'l-kasem tasdîk ve imzâ etdim.
    Bitlis mültecîlerindenHacı Ahmed oğlu
    Yunus Çavuş -Yunus








    Ma‘lûmât ve meşhûdâtları bî-tarafâne tahrîr edildikleri yolunda imzâları mevzû‘ mûmâ-ileyhânın ba‘de't-tahlîf huzûrumuzla tanzîm etdikleri zîri musaddak işbu varaka manzûr-ı âlîleri buyurulmak üzere takdîm kılınır.
    Fî 23. 3. [1]332
    Komiser Mu‘âvini
    Mehmed Emin Komiser Mu‘âvini
    Şahin Komiser Mu‘âvini
    Ahmed Râsim
    Ermeni ve Rus mezâlimine müte‘allik cedveldir. Huzûr-ı sâmî-i hazret-i vilâyet-penâhîye takdîm.
    Fî 24 minh Polis Müdîri
    Abdurrahman








    VAN
    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Madde - Papuşcu esnâfından olup Van'da Halilağa mahallesi ahâlîsinden iken hânesinde ma‘a-â’ile hasta kalarak muhlifen ifâdesi alınan Mehmed ustanın beyânatı da "Ben Van'da ma‘a-â’ile hasta kaldım. Van'ın tahliyesinden sonra bizi Ermeniler Amerika mü’essesesine götürdüler. Rusyalılar da geldi. İki ay orada kaldık. Hayli ahâlî de toplatdırıldı. Yevmiye birer somun veriliyordu. Bu somunları yiyenlerin derhâl saçları dökülür, kanlı sular akar ölürlerdi. Az zaman içinde külliyetli ahâlî telef oldu. Tahmînen yüzü mütecâviz bir nüfûs kaldı. Hatta o sırada köylerden toplanan ahâlînin kısm-ı küllîsi Mermid çayına döküldüğünü mü’esseseye gelenler söylerlerdi. Ondan sonra Fransız konsolosunun bulunduğu hâneye götürdüler. Nisvâna yapılan vahşiyâne şenâ‘atleri ta‘dâd etmek mûcib-i âr ve hayâdır. Bütün Müslüman hânelerinin enkâzı Ruslar tarafından getirilerek matbahlarda ta‘âm tabholundu. Ebniye temellerinin birer yüzünün taşları Ermeniler tarafından çıkarıldı. Bağçelerin eşcâr-ı müsmiresini ale'n-ne‘âr kal‘ ve kavak ağaçları yağma şeklinde kat‘ olundu. Cesîm bir vilâyet merkezinde ve az zaman içinde Müslüman mahallâtı asırlardan kalmış şâyân-ı temâşa bir şekle ifrağ edildi. Cebeci oğlu Hacı Ağa ve bunun hânesine ilticâ eden üç çocukla tahsildâr Hacı Efendinin â’ilesi, birlikde hayli nüfûs mü’esseseye götürülürken Sehak Bey'in hânesi kurbunda mükeyyefât kabîlinden olmak üzere öldürüldüler. Orada bulunduğum zaman Ermeninin birisi gelerek müşâfehe ve musafahada: "Memleket size kaldı" dedikçe, cevâben: "Gerçi Osmanlılar bize top atdılar. Üzerimize asker getirdilerse de fakat Ermeni ve Rusların yapdıkları zulme karşı memleketin bize de kalmayacağı muhakkakdır" dedi. Ruslar çekilirken ben de bir harâbeye gizlendim. Onlar gitdi. Osmanlı askeri geldi. Kalanlarımızı kurtardılar. Cenâb-ı Hak nev‘-i beşeri böyle hakâretlere giriftâr etmesin diyerek ağladı. Fazla tafsîlât vermeğe rikkatim mâni‘dir ve gördüğü şenâ‘at ve denâ’etleri lisâna getirmek ve söylemek beşeriyet nâmına muhill-i edebdir ve ağır muhâkemeyi müntic ahvâldendir diyerek ciğer-sûz beyânatda bulundu.
    Fî 23 Mayıs sene [1]332
    Van Komiser-i sânîlerinden
    Zübeyr Mütekâ‘idîn-i askeriyyeden Vanlı Mülâzım
    Receb Van Belediye
    Re’îsi
    Abdurrahman Van Jandarma Sâbit Alay Kumandanı Binbaşı
    Ali Vâsıf






    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Madde - Van ve mülhakâtının tahliyesinden ve ahâlînin Müküs kazâsı gerilerine çekildikden ve bir aralık Şatak kazâsından, Rusların ric‘atlerinden sonra zîrde isimleri muharrer köylülerin ve daha başka, Norduz kazâsı halkından olup Şatak'a avdet ve orada ikâmet ve Rusların be-tekrâr kazâ-yı mezkûru esnâ-yı işgâlde kendilerini kurtaramayan ahâlîden olup bu senenin martı içinde bir takrîb tahlîs-i can edebilen birkaç kişiden bu kerre Diyarbekir merkezine gelen (Berholu) Ömerin muhlifen alınan ifâdesinde vech-i meşrûh üzere Şatak'a avdet eden Hüseyin'in, Kâkân, Kasr, Köşk, Darnıs-ı Ulyâ, Darnıs-ı Süflâ, Berho, Çemik, Noravan[is], Hasis, Virgiz [Virişin], Arkanis, Akrus, Sarnos, Suzvans, Hişet, Şükran, Rüknan, Şıhcanıs, Sokan karyeliler ve daha başka kazâ halkıyla bu köylerimize avdet etdik. Geçen senenin yazıyla kışını bu köylerde geçirdik. Ruslar bir şey söylemediler. Emniyet tam hâsıl ve tebe‘a şeklinde kabûl edildiğimize kanâ‘at vâsıl olmuş gibi kaldık. Bu müddet içinde el-hak pek o kadar ilişik edilmediğine sevindik. Artık başımızı açdık, çalışdık. Martın kaçıncı günüdür bilemem bağteten basıldık. Erkeklerimizi Ruslar seçdiler, kâmilen süngülediler. Odun cebeline gitmişdik. Meşeliklerden görünüyordu. İşe yarayan kadınlar, kızlar dahi tefrîk olunuyordu. Diğer kadın, sıbyân damlara dolduruldu. Damları ateşlediler. Benim de ciğerim ateşlendi. Ben oradan kaçdım. Dağda bir kaç kişiler daha tesâdüfüm oldu. Birleşdik, bunların köyleri de aynı felâkete giriftâr olduklarını söylediler. Saydığım köylerde ekallî olmak üzere yirmi beş bin nüfûsu mütecâviz şenlik var idi. Bunlar bi't-tamam medeniyyet perdesi altındaki cânavârların, hûnhârların pençeleri altında parçalandılar. Artık kız ve kadın ne kadar götürüldüklerinin adedini yemin etdiğim için kesdiremem. O kadar bir nüfûs içinde işe yarayan ne kadar nisvân çıkacağını tabî‘î erbâbı ta‘yîn edebilirler. "İlk avdetde gitmeyelim" diye bazı muhtârân söylediler. Bazıları da, "Ruslar da düvel-i mu‘azzamadandır herhangi bir tebe‘a halkı olursa olsun emr-i muhâfaza ve himâyede onlarca bir fark yokdur." Bizler de öteden berü böylecesine inanmışdık. Bu söz üzerine geri döndük. Efendiler Kürd diye bizlere vahşet isnâd olunurdu. "Kürdler hayvân missillü insân yerlermiş" diye Avrupa'da söylendiğini ve hakkımızda Ermenilerin Avrupa'ya şikâyetleri hâlî kalmadığını işidirdik. Şimdi âlem-i medeniyyet ve hâmî-i insâniyyet iddi‘âsında bulunanlara karşı sûret-i ciddiyyede iddi‘â ederek söylüyorum. Ermenilerin dağlarda ve en yüksek ve muhtefî ve oldukça kasaba ve karyelerinden sâ‘atlerce uzak mahallerdeki ma‘bedlerine değil gündüzler, geceleri bile erkeksiz nisvânın müzeyyenâtı ve huliyyâtlarını ve kalbur doldurur altunlarını hâmil olup giderken acabâ nerede hangilerimiz tarafından parmak uzadıldı ve uzadılmış ise lütfen bi'l-isti‘lâm isbât edilsin. Şu hâlde Ermenilerin ve gerekse düvel-i mu‘azzamadan bulunup da vahşet âlemini söndürmeye kalkışan Rusların, bu ve gerekse her tarafda dîndâşlarımıza yapılan şenî‘ ve fecî‘ cinâyetlerin tedkîkâtını icrâ ve haklı haksız kimler ise onların ta‘yîniyle lâyık oldukları kanunî ve adlî bir cezâyı tatbîk edecek melce’-i medeniyyet görülecek midir? Vahşetin bu dehşeti, kimlerin uhdelerinde kalacağı ta‘ayyün etdirilebilecek midir? Biz ma‘sûmların hûn-ı nâ-hakları acabâ aranılacak mıdır? Yoksa Kürdler birbirlerini yemişler diye tasnî‘ sırasında bu zâyi‘ât ve cinâyât-ı azîme yapanların ve yapdıranların yanına mı kalacakdır? Şatak'da Çavdar Keşiş lakâbındaki zâtın Avrupa'ya yazdığı şikâyetlerde: "Kürdler kurdları öğretmişler de Ermenilerimizin koyunlarını telef etdiriyorlar. Bühtân nehrinin önünü tutmuşlar da dağların münâsib mahallerinden nehri geçirip Ermeni köylerini sulara garketdiler. Kürd ağalarından birisinin esbinin başını tutan bir Ermeniyi esb yutmuş. Ermeniler bu hâllerden dolayı Kürdlerin esîri bulunmuşlardır" diye tasnî‘an şikâyet vâkı‘aları gayr-ı münkerdir. Mâdemki Kürdlerin bu sûretle esîri bulunuyorlarmış üzerlerimize yağdırdıkları bombalar, endâht etdikleri mütenevvi‘ silâhları ne sûretle getirebilmişlerdi? Acabâ Kafkasya, Dağıstan, Kırım, Türkistân'daki ve daha benim bilmediğim diğer devletlerde meskûn dîndâşlarımızda da bu kadar silâh, bomba bulunmuş mudur? İfâdemi alıyorsanız bu cihetleri de aramak ve iddi‘â etmek de Avrupa'da vahşîlik nâmı altında bulunan Kürdlerin hakkıdır. Sizi vekîl ediyoruz. Bu hakkımızı haksızlardan arayınız diyerek ve ağlayarak ifâdesine hâtime vermişdir.
    Fî 24 Mayıs sene [1]332
    Komiser-i Sânî Vanlı Zübeyr Mütekâ‘idîn-i askeriyyeden Vanlı Mülâzım Receb Van Belediye
    Re’îsi Abdurrahman Van Sâbit Jandarma Alay Kumandanı Binbaşı Ali Vâsıf
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  3. #3
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    KARADENİZ'DE ERMENİLERİN YAPTIKLARI MEZALİM
    3


    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Madde - Otuz üçüncü Fırka'nın nakliye katarı mülâzımlarından Trabzonlu Hüseyin Efendinin kerîmesi olup Rusların Van'ı istîlâdan ve ric‘atlerinden sonra mecrûhan kurtulup gelen Nâdiye Hanım'ın Fırka Kumandan Vekîli Kâ’im-i makâm Süleyman Bey dahi hâzır bulunduğu hâlde alınan ifâdesinde ve gerekse bidâyet-i hâdisede evlâdlarının tahlîsi zımnında askerî noktasına ma‘lûmat vermek üzere hânesinden yalın ayak koşmuş ve Ermeni hücûmundan dolayı bir daha hânesine girmeğe muvaffak olamamış bulunan mûmâ-ileyhin halîlesi Seher Hanım'ın ma‘an beyânâtında:
    "Van'ın Ermeni mahallâtına merbût Katırcı mahallesinde müste’ciren ikâmet etdikleri Penbeci Receb oğlu Bakkal Mehmed Efendi'nin hânesinde ve bu hânede İngiliz konsolosu kavaslarından Ali Ağa ve haremi Lale ve bunların on yedi yaşlarında Hasan ve on yaşlarında İhsan ve dört yaşlarında Tahsin ve bir yaşlarında Kâzım ve zâtü'z-zevc kerîmesi Zehra ve bu kadının kucağında altı aylık çocuğu ve biz dahi iki kerîmem ve bir mahdûmumla bulunduğumuz sırada bağteten Ermeniler hânemizi basdılar. Aralıkda komşu duvarını derhâl yardılar. Bu hali görür görmez feryâdı, pek yakında bulunan hükûmet konağına ulaşdırmak için hemen yalınayak ve bilâ-tesettür koşdum. Dönünceye kadar mazgallardan açılan kurşunların korkusundan hâneme gidemedim. Müfrezeler dahi geldiler. O sokağa yanaşamadılar. Ciğer-pâreleimin ciğerinde tüten alevleri beni o ateşlere atılmağa mecbûr etdiyse de askerler bırakmadılar. Evlâdımla müddet-i mülâkât tam beş mâha müncer oldu. Beş yerinden yaralı olarak Diyarbekir'e gönderilen meh-pârem semere-i fu’âdımın geçirdiği musîbet ve âfâkı titreten ve her nasılsa kalbleri zırh[l]a kaplı bulunan canavar rü’esâsı nezdinde zerre kadar te’sîri olamayan bu felâket, hayatım devam ettikçe bir ciddiyet ve kâ’inâtda işidilmemiş ve kemiklerimize işlemiş bir ibret-i ebedîdir. Böyle bir medeniyete ebedî nefret ve la‘net!" dedi. Sıra emsâli nâ-mesbûk-ı vahşet-dîde kerîmesi Nâdiye Hanım'a geldi. Mezbûrenin ifâdesinde vâlidesi, büyük hemşîresi ve küçük karındaşı ve amucası Ali Ağa, berây-ı imdâd taşra kaçarken kendisi üst kat odada işle meşgûl bulunuyormuş. Ânî olarak kopan bu tufan-ı vahşete hayretle bakar ve şaşarlarken Ermeni cânîleri duvârı yarıp içeri girince havluda toplu ve şaşkın bir hâlde duran ma‘sûmîn üzerine yaylım açdılar. O sırada ben de bacağımın dört yerinden, bir de elimden yaralandım. Kavasın oğlu Hüseyin ve kerîmesi Zehra terk-i hayat etdiler. Bellerini kırdılar, derhâl tandıra bırakdılar. Kavasın kerîmesinin kucağındaki çocuğun kalçasına da bir kurşun isâbet etdi. Çocuğun büyük ninesi, çocuğu aldı. Bizi oradan murahhashâneye götürdüler. Bir hafta sonra Kavas'ın karısı Lale'nin gördüğü tecâvüzât-ı denâ’etkârîden çocuğu bırakdı bir takrîb kaçdı. Yaralı çocuk dahi murahhashânede öldü. Diğer oğullarının nerede öldürüldüklerini görmedim. Fakat sağ adam bırakmadılar. Mehmed Efendi'nin büyük kerîmesi Hediye'yi Tebrizkapısı Câmi‘i'nde öldürüldüler. Zevcesi Habibe ile küçük kızı Sâbite'yi de Ruslar Van'a geldikden sonra bir gecenin yarısında Amerika müessesesine götürür iken diğer ma‘sûmîn miyânında ve Hatkünek meydânında öldürüldüklerini Ermeni kadınlarından işitdim. Benim yaralarımı murahhashânede iki Ermeni doktoru sardılar. Bir aralık Mehmed Efendi'nin zevcesi bakardı. Mezbûre kaçdıkdan sonra vukû‘âtdan evvel nezdimize hizmetçi terkedilen Şişko'nun oğlu Ermenak'ın hamîrinde mahfûz maksad-ı le’îmânesine binâ’en kendi hânesine götürdü. Bir müddet gerçi bunlar bakdılar. Rusların Van'a duhûllerinde Ermeni pençesinde didiklenen ahâlînin bakıyyesi[ni] topladılar. Bunların içinde ebeveyni öldürülmüş beş altı aylık bir çocuğun neresinden vurulduğunu bilemem, bacaklarından kanları akarak murahhashâneye götürdüklerini bulunduğum hânenin perceresinden gördüm. Tanıyamadığım diğer beş çocukla bir gebe kadın da var idi. Bu kadının on dört yaşında bir erkek çocuğu Lusik isminde terzi bir kadın getirdi. Mürüvveten çocuğun teslîmi için vâlidesini bi'l-âhire çok aradı. Kadının çocuklarıyla emsâlleri gibi mukâtele-i vahşetde katlolunduklarını söyledi. Murahhashâneye otuzdan ziyâde nüfûs toplandı. Şeyhabdurrahmanbaba Ziyaretgâhı'ndan bir kadın da bulunuyordu. Bunları da o vakit katletdiler. O sırada alay kâtibi mütekâ‘id Mehmed Ali Efendi getirildi. Parasının teslîmi teklîf olundu, "yokdur" cevâbını verdi. Birkaç silâhlıyla hânesine gönderildi. Bir daha görülmedi. Bu efendinin hânesinde müste’cir kalan gurebâdan Sarây nâ’ibi iki kadınla ve komşularından daha birçok kadınlar medeniyyet-i mücessemlerinin ve bu mebhasdaki müdde‘îlerin bi'z-zât verdikleri emre imtisâlen parçalandıklarını Ermenilerden işitdim. Benim de cerîhalarım hâlâ devam ediyor. Ermeniler, Ruslarla gitdikden sonra yalnız kaldım. Ağaçla sürünerek dışarı çıkdım. Askerlerin yanına gitdim. Oradan bir kaç kadınla Bitlis'e gönderildim. Benim hânemden ilk def‘a götürürlerken sürüklediler. Bacağım kalçadan çıkmış. Tedâvîden âciz bir hâlde kalmışım. Unutamayacağım ve hikâyesinden hayâ etdiğim acılarıma bu da inzimâm etmişdir" dedi.
    Fî 25 Mayıs sene [1]332
    Vanlı Komiser-i Sânî
    Ziver Mütekâ‘idîn-i askeriyyeden Vanlı Mülâzım
    Receb Van Belediye Re’îsi
    Abdurrahman Van Sâbit Jandarma Alay Kumandanı Binbaşı
    Ali Vâsıf
    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Sûret
    Erzurum Vilâyeti'ne tâbi‘ Hınıs kazâsı ahâlîsinden olup Varto mahkeme a‘zâsından iken hicretle el-yevm Erganima‘deni'nde Câmi‘-i Kebîr mahallesinde sâkin altmış iki yaşlarında Ali Efendi bin Hacı Yusuf Efendi[nin] hicret etdikleri mahallerde, Ermeni çeteleri tarafından
    ahâlî-i İslâmiyyeye îkâ‘ etdikleri mezâlim ve şenâ‘ate dâ’ir
    ma‘lûmatı olduğu anlaşılmasına binâ’en mûmâ-ileyhin
    ma‘a't-tahlîf ber-vech-i zîr zabtedilen ifâdesidir.
    Fî 23 Mayıs sene [1]332
    - Sizin me’mûriyetiniz nedir?
    - Varto kazâsı mahkeme a‘zâsından olup hicretle el-yevm Ma‘den'de ma‘a-â’ile meskûnuz.
    - Kaç mâhdan beri sâkinsiniz?
    - Yirmi sekiz gün kadar oluyor. Varto'dan Kânûn-ı Sânî'nin otuz birinci günü hicret etdik. Yollarda bulunduk.
    - Varto'dan hicret edeceğiniz zaman Rus ve Ermeni çeteleri ahâlî-i İslâmiyyeye ne gûnâ mu‘âmelede bulunduğunu aynen görmüş iseniz beyân ediniz.
    - Biz Varto'da bulunduğumuz zamanda düşmanın Hınıs'dan Varto'ya doğru ilerilemekde olduğunu ve uğradıkları köylerdeki zükûrun kâffesini ve inâs kısmının gençlerini nâ-meşrû‘ sûretde icrâ-yı fuhşiyyât etmek üzere yed-i zabıtlarına geçirerek, çocuklarla ihtiyâre kadınları da kezâ kesilmekde ve bir takımı hâne içerisine koyup yakmakda ve hâmile kadınları da süngüye takıp teşhîr eylemekde olduklarını Hınıs cihetinden Varto'ya firâr eden ahâlî-i İslâmiyye bize haber verdiler.
    - Meşhûdâtınız nedir?
    - Meşhûdâtım Hınıs'dan Varto'ya hicret eden tahmînen beş yüzü mütecâviz erkek ve kadın ve çocukları, yolda berf ziyâde olmasından bi'l-istifâde, arkadan yetişen Ermeni ve Rus piyâde ve mezkûr nüfûsları kâmilen Arpaderesi nâm mevki‘de kurşun ve kılınç ile darb ve katl ile yanlarında bulunan hayvânât ve eşyalarını gasbeylediklerini, Varto'da yine Arpaderesi civârında hâkim tepede onların mezâlim ve şenâ‘atını re’yü'l-ayn gördüm. Ma‘lûmât ve meşhûdâtım budur.
    - İfâdeniz doğru ise imzâ ediniz.
    - Evet doğrudur imzâ ederim.
    Mahall-i imzâ
    Ali

    Varto zabıt kâtibi olup hicretle el-yevm Ma‘den'de müte’ehhilen sâkin otuz beş yaşlarında Tevfik Efendi bin Yakub Efendi'nin, Rus ve
    Ermeniler tarafından ahâlî-i İslâmiyyeye edilen mezâlim
    hakkında ma‘a't-tahlîf zabtolunan ifâdesidir.
    Fî 23 Mayıs sene [1]332
    - Siz Varto'da ne hizmetde idiniz?
    - Mahkeme zabıt kitâbetinde idim.
    - Ne zaman hicret etdiniz?
    - Otuz bir Kânûn-ı Sânî'de düşman memleketi istîlâ eder iken hicret etdik. Bir mâha karîbdir mahkeme a‘zâsından Ali Efendi ile berâber Ma‘den'e geldik.
    - Rus ve Ermeni çeteleri ahâlî-i İslâmiyyeye karşı ne gibi mu‘âmelede bulunmuşdur? Doğrusunu söyleyiniz.
    - Düşman Hınıs'dan Varto'ya doğru gelir iken bizler Varto'ya iki sâ‘at mesâfede bir hâkim tepede düşmanın gelip gelmediğini tarassud etmekde idik. Rus ve Ermeniler Merkemsit ile Kötan arasındaki tepede Hınıs tarafından gelen muhâcirlerine yetişdiler. O zamanda akşam üzeri sâ‘at tahmînen on olmuşdu. Ahâlî-i İslâmiyyeyi ya‘ni kadın, erkek, çocukların bir kısmını kurşun ve kılınç ile telef ve genç kadın ve kızları bi't-tefrîk berây-ı fuhşiyyât alıkoyduğunu ve bir kısmını dahi ya‘ni ihtiyarları samanlığa doldurup ihrâk bi’n-nâr ediyorlar idi. Mesâfeleri bizimle yirmi dakîka kadar vardı. Biz bu hâli gördük, hemen geceleyin ma‘a-â’ile mal ve memleketimizi terkle hicrete mecbûr olduk.
    - İfâdeniz var ise beyân ediniz.
    - Hayır başka bir diyeceğim yokdur. Meşhûdâtım budur. İmzâ ederim.
    (Tevfik)
    An-asl Muşlu olup muhâcereten Ma‘den'in Cami‘-i Kebîr mahallesinde sâkin Mevlüd Efendi bin İbrâhim Efendi'nin ber-vech-i zîr
    zabtolunan ifâdesidir.
    Fî 1 Haziran sene [1]332
    - Hicret edeceğiniz esnâda Rus ve Ermeni çeteleri ahâlî-i İslâmiyye hakkında ne gûnâ mu‘âmelede bulundu ise doğrusunu söyleyiniz.
    - Rus ve gerek bunlar miyânında bulunan Ermeni çeteleri ahâlî-i İslâmiyye hakkında etdiği mezâlim târîhiyle hâtırımdadır. Şöylece arzederim ki; 25 Teşrîn-i Sânî sene [1]330 târîhinde Saray kazâsının Mirkeho karyesi ahâlîsini ya‘ni zükûr ve inâs ve çocukları bütün tezek içerisine gaz dökerek bunları kâmilen ihrâk etdiler. Aynen gördüm. Ve ondan sonra 7 Kânûn-ı Sânî sene [1]330 târîhinde Yamanyurd karyesiyle Heretil ve Bilecik karyesinde zükûr ve inâsın kâmilen hânelerinde yakmışdır. Ve Gevar kazâsına merbût Bacirge nâhiyesine merbût Siro ve Künbet karyelerini dahi 28 Nisan sene [1]331 târîhinde ahâlînin bir kısmı hicret ve bir kısmı da köylerde görerek der-destle Bacirge karyesinde ihrâk ve kesdiklerini ve 31 Kânûn-ı Sânî sene [1]331 târîhinde Muş'un tahliyesi esnâsında mevsûkan aldığım ma‘lûmata nazaran, düşman Azak[p]ur nâhiyesinin Örüma[n] karyesindeki zükûr ve inâs ve çocukları ihrâk ederek oradan Kod ve Bulanık karyesine gelerek orada bir takım fecî‘ şenâ‘at ve mezâlim icrâ etmişler. Evvelki ifâdemde aynen gördüğüm vechile bu mezâlim miyânında Rus ve gerek Ermeni çetelerin genç kızları alıp fi‘l-i şenî‘ icrâ eylediklerini gördüm ve bu ma‘lûmât ve meşhûdâtım, düşmanın nerede bulunduğu ve sûret-i hareketini görüp taht-ı tarassudda bulunduğumuz zamanda görmüş idim.
    - Başka ma‘lûmât ve meşhûdâtınız yoksa imzâ ediniz.
    - Ma‘lûmât ve meşhûdâtım budur ve doğrudur. İmzâ ederim.
    Mevlüd Hakkı
    İşbu üç buçuk sahîfelik evrâk-ı mazbûta me’âlinden müstebân buyurulacağı vechile Rus ve bunlar miyânında Ermeni çeteleri Van vilâyetiyle Muş sancağı ve tevabi‘i kazâ ve nâhiye ve karyelerine hîn-i duhûllerinde ahâlî-i İslâmiyyeden zükûr ve inâs ve çocuklarını gazyağlı tezek ve hâne derûnunda ihrâk ve yolda der-dest etdiklerini de kasatura ve hâmile kadınları süngü ile katl ve bazı genç kızların ırzına geçerek her türlü mezâlim ve şenâ‘ati icrâ eylediklerini mazbût ifâde varakasında muharrer zevât, aynen gördüklerini ma‘a't-tahlîf izhâr ve şehâdet etdiklerini mübeyyin işbu fezleke müştereken tarafımızdan tanzîm ile imzâ edildi.
    Fî 1 Haziran sene [1]332
    (BOA. HR. SYS. 2872/3, Belge no: 12-14, 16, 18-26, 28-39, 41-44)
    Polis Komiseri
    Ali Cemâl Jandarma Tabur Kumandanı Vekîli
    Mehmed
    – 10 –
    ERMENİ VE RUSLARIN VAN, BİTLİS VE TRABZON'DA MÜSLÜMANLARA YAPTIKLARI MEZÂLİM
    Rus işgali sırasında Ermeni ve Rusların, Siirt'in merkez kazasıyla Garzan, Sason, Kulp kazalarında, Muş, Malazgird, Bulanık, Hınıs, Pasinler, Eleşkird ovalarında, Tifnik, Karaköy, Talori dağlarında, Van, Bitlis, Genç, Dutak ve Maçka'da bütün kaza, köy ve mahallelerde Müslümanları yoketmek amacıyla yağma ve katliama giriştikleri; köyleri ateşe vererek insanları samanlığa doldurup canlı canlı yaktıkları; bazı çocuk ve erkeklerin kol ve bacaklarını kesip canlı ateşe attıkları, kız çocuklarına ve kadınlara tecâvüz ettikleri, hastaları dipçiklerle öldürdükleri; insanların üzerinden atla geçip kılıçtan geçirdikleri, muhacirlerin üzerinde şarapnel patlattıkları, mal sahiplerinin mallarını ellerinden zorla alıp, vermeyenleri öldürünceye kadar dövdükleri ve hapse mahkum ettikleri, ayrıca bazı yerlerdeki camileri kiliseye çevirdikleri hakkında katliamdan kurtulan ahalinin durumunun araştırılmasıyla görevlendirilen memurların tahkikatı.
    Atrocities perpetrated by Armenians and Russians
    against Muslims in Bitlis and Trabzon
    During Russian occupation, Armenians and Russians with the aim of exterminating the Muslims living in the chief town of the sub-prefectures of Siirt and the sub-prefectures of Barzan, Sason and Kulp; in the plains of Muş, Malazgird, Bulanik, Hınıs, Pasinler, Eleşkird; in the mountains of Tifnik, Karaköy and Talori in the whole districts, villages and quarters of Van, Bitlis, Genç, Andak and Maçka, set about looting and massacring, setting fire to villages, cramming people in to haystrores and burning them alive; cutting off arms and legs of some children and men and then throwing them into the flames, violating girls and women, killing by knocking down with their rifles’ butts ailed sick people, trampling on living persons with their horses and putting them to swords, throwing on immigrants people shrapnels and letting them explode, seizing goods and chattels from their properties and after beating to death those refusing to give up their goods, sending them to jail and according to investigations made by officials hearing those who had escaped, mosques were converted into churches.
    5 N. 1334 (6. VII. 1916)

    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Bitlis Vilâyeti Vekâleti'nden alınan 23 Haziran sene [1]332 târîhli tahrîrâtın sûretidir.
    Rusların ve Ermeni çetelerinin mültecîlere yapdıkları fecâyi‘i mutazammın muhâcirînin tahkîk-i ahvâline me’mûr edilenler tarafından yazılan evrâk leffen takdîm kılındığı ma‘rûzdur. Ol bâbda.
    Aslına mutâbıkdır.
    Emniyyet-i Umûmiyye
    Müdîriyeti
    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti
    Sûret
    Bitlis Vilâyet-i Celîlesine
    24 Mayıs sene [1]332 târîhli emr-nâme-i devletleri üzerine vilâyet-i celîleleri dâhilinden geçen hatt-ı harb-i hâzırın arkasındaki mıntıkaları geşt ü güzâr ederek Siird merkez kazâsıyla Garzan, Sason, Kulb kazâları dâhilindeki muhâcirînin verilen ta‘lîmât dâ’iresinde tahkîk-i ahvâl ve terfîhlerine çalışıldı ve netîce de arzedildi.
    Muhâcirîn-i mazlûmeye ne türlü yardım edilse bir derin yaranın kanlarını durdurmak kabîlinden sathî bir tedbîr olacağını, bunların esâslı tedâvîlerinin bir ihtimâm-ı kat‘î dâhilinde bir rub‘ asırla ancak mümkin bulunacağını, hele Muş, Malazgird, Bulanık, Hınıs, Pasinler, Eleşkird ovaları gibi dünyânın en münbit ve mahsûldâr ve vâsi‘ ovalarını sinesinde taşıyıp bir yeşil cennet ıtlâkına gerçekden kesb-i istihkâk etmek kâbiliyyetini hâ’iz iken Rus istîlâsına uğradığı günden beri yangın harâbelerinden, insan kemiklerinden, kan kokusundan başka bir âsâr-ı hayat ve sa‘âdeti kalmayan bu kişver-i mübârekin fa‘âl ve müsmir bir asrda bile eski hayat ve lüledârını (?) ahzedemeyeceğini ve Ruslardaki kâbiliyyet-i tahrîb ve imhânın gerçekden dâhiyâne (!) ve emsâlsiz (!) bulunduğunu şurada arzetmekden kendimizi alamadık.
    Evvelce asrımızla ve belki a‘sâr-ı sâbıkanın en kanlısıyla kâbil-i tevfîk olmayan bu fecâyi‘in en selâhiyetdâr ağızlardan rûhumuza dökülen gölgelerini basît ve husûsî bir fikr ile defter-i hâtırımıza geçmişdik. Emelimiz ezelî bir düşmanımız olup ebedî olması da ağleb-i ihtimâl bulunan Ruslardaki kâbiliyyet-i mel‘ûnenin ne demek olduğunu evlâd ve eviddâmıza anlatmakdan ve Harb-i Umûmî'nin bize tahmîl etdiği vezâ’if-i fedâkârînin derecesini ahfâdımızın kulaklarına yetişdirmekden ibâred idi.
    Bu mahdûdiyet ve husûsiyete bizden daha tecrübeli ve görgülü bazı arkadaşlarımız râzı olmadılar. İştigâlât ve gâye-i hayatiyyelerini istiklâl-i millet ve istikbâl-i memleketin te‘âlî ve tenevvürüne hasr ve bendeden hükûmet ve erkân-ı hükûmet-i hâzıranın bunlardan istiklâl-i millet ve istikbâl-i memleket için daha umûmî fâ’ideler istihrâc edecekleri ihtimâli olduğunu ileri sürdüler ve bir kısmının yazılarak zât-ı devletlerine takdîm edilmesini tavsiye etdiler. Muvâfık bulduk. İşte bir kısmını tebyîz ederek takdîm ediyoruz. Bu vekâyi‘in birer hakîkat olduğuna zât-ı devletleri de bizim gibi kanâ‘at buyurabilirsiniz. Bunlar İslâmiyet ve takvâya merbûtiyyet-i rûhiyyeleri bir takım şâhidlerle tahakkuk eden yalansız ağızlardan yemin etdirildikden sonra işidilmiş ve yazılmışdır ve onlar daha epeyce bir zaman için hatta bu nâkillerin üfûlünden sonraya kadar da bazıları ber-hayat olacakdırlar. Celb buyurulup bu menâkıb-ı fecî‘a bi'z-zât dinlenebilir. Zaten biz imkân ve ihtimâli olmadığı zannında bulduklarımızla şahslarına tamamen emniyet edemediğimiz eşhâsın beyânâtını defterlerimizde bırakdık. Leffen takdîm edilenlerini doğruluğuna emin olarak arz ve takdîm ediyoruz.
    Fî 17 Haziran sene [1]332
    Belediye Re’îsi
    Sabri Siird Sâbit Jandarma Tabur Kumandanı
    Nâzım Nazmi
    Bâb-ı Âlî
    Dâhiliye Nezâreti
    Emniyyet-i Umûmiyye Müdîriyeti

    1
    Engesor karyesinden ve Hellâc aşîreti rü‘esâsından
    Çerkes Ağa'nın ifâdesinden:
    Ruslar geçen sene Ramazan'ın birinci günü ya‘ni [1]331 sene[si] Hazîran'ında Engesor'a girmişlerdir. Girenler Kazak ve Ermenilerden müretteb kuvvetli bir çete idi. Rusların ta‘arruzlarını ve bizim kuvvetlerin ric‘at etmekde olduğunu ahâlî pek geç haber almışlardı. Hicret hazırlıklarını görmeden Ruslar köyü basmışdı. Mukâvemet edip etmemek bu canâvarlara karşı fâ’idesizdi. Ahâlînin teslîm feryâdlarına hiç kulak asmadılar. İşe yağma ve katl ile başladılar. İlk katli‘âm felâketine dûçâr olanlardan isimleri hâtırımda kalan şahıslar şunlardır: Cuma bin İbrâhim, amucam oğlu Hellac bin Cafer, Mahmud bin Ali, Murad bin Hacı, Abdurrezzak bin Fâni, Yakub bin Ali, Âsım bin Hâmi, amcazâdelerimden Halil bin Haydar, meşâyih-i kirâmdan Por Şeyhi Abdülhamid bin Şeyhzâde. Bu zât daha evvelce istîlâya uğrayan mahaller ahâlîsinden olup muhâceretle köyümüzde bulunuyordu. Ruslar bu müsinn ve muhterem zâtın ak sakalına bakmayarak parçalamışlar ve üzerinde bulunan yetmiş lirayı almışlardır. Bunlar erkeklerdir. Çocuklar ve kadınlar da Rusların kılınçlarından kendini kurtaramamışlardır. Onlarca ma‘sûmînin ehemmiyeti yokdur. Bu ilk tecâvüzde hemşîrezâdelerimden on iki yaşında bir çocukla bunun hemşîresi sekiz yaşındaki Hadîce'yi ve katledildiğini evvelce söylediğim Mahmud bin Ali'nin karısını, bir oğlunu, bir kızını kesmişlerdir. Bereket versin Ruslar akşam üzeri köye dâhil olmuşlardı. Ahâlî gecenin karanlığından pek büyük istifâde etdiler. Dağlara, derelere dağıldılar.
    Rusların bu birinci istîlâsı pek az sürdü. Ordumuzun ileri hareketiyle bunlar bir kısım hânelerimizi yakıp ric‘at etdiler. Köye avdetimizde yukarıda isimlerini söylediğim mazlûm şehîdlerle mürûr-ı zamanla isimlerini der-hâtır edemediğim daha on beş kadın, çocuk ve erkeklerin parçalanmış cesedlerini sokaklarda bulduk. Fakat bilinmez ki, o zaman ne fikirde idik. Hükûmetimizin ihtârına rağmen biz o köye daha ne için girdik. Ah yurd!.. İnsanı, ölümlerle dolu olsa bile yine çekip götürüyor.
    Rusların ikinci ve müdhiş istîlâları, 5 Şubat [1]331'de oldu. Ve pek ânî olduğu için yüz hâneli bir köyden ancak otuz kişi kurtulabildik. Bunlardan beş-altı kişi de mecrûh olarak kurtuldu. Üçü de bi'l-âhire yaralarının te’sîriyle vefât etdi. Diğerlerini Ruslar topladılar. An-asl Şirvanlı olup yüz sene evvel köyümüzde tavattun eden ve Şîrî lakabıyla anılan â’ileden Musa bin Bekir'in samanlığına doldurdular cayır cayır yakdılar. Ve bi't-tab‘ köyde dikili bir ağaç da bırakmadılar. Halbuki köyümüz ne köy idi bir bilseniz.
    İhtâr: pederi, vâlidesi, kardaşları vesâ’ir akrabâsı bu müdhiş vak‘ada itlâf ve ihrâk edilen ve kim bilir ne sûretle kurtulabilen bu karye ahâlîsinden sekiz yaşındaki Mecid bin Tâhir'i Çerkez Ağa'nın yanından alarak Siird'de teşkîl kılınan eytâmhâneye 26 Mayıs sene [1]332 târîhinde jandarma-i mahsûsla göndermişizdir.
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  4. #4
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    KARADENİZ'DE ERMENİLERİN YAPTIKLARI MEZALİM
    4
    2

    Bitlis'e tâbi‘ Kotum karyeli Devaz bin Şeyho, Ömer bin Mustafa, Tayyib bin Molla Abdülhamid'in ifadelerinden:
    [1]331 senesi Haziran'ında köyümüzde bir nizâmiye bölüğü bulunuyordu. Rusların istîlâsından bir gün evvel bölük kumandanı ordumuzun çekilmekde olduğunu ve bölüğüyle kendisinin dahi hemen çekileceği emrini aldığını heyet-i ihtiyâriyyeye teblîğ etdi. Rusların ne zâlim olduklarını bilmeyen kalmamışdı. Köye feryâd düşdü. Herkes hâzırlanmağa başladılar. Bölük gece hareket etdi. Sabaha yakın köylü de hicret için hâzırlandı. Köyde yalnız hastalar kaldı. Sabah olmazdan Güzeldere istikâmetinde yola çıkdık. Kendimizi Bitlis'e atacakdı[k]. Köyümüze yarım sâ‘at mesâfede bulunan ve Ermenilerle meskûn olan Tuğ karyesinin önünden geçiyorduk. Haziranın yirmi dokuzuncu gününün sabahı idi. Bu köyden birdenbire üç yüz kadar Kazağın üzerimize hücûm etdiğini gördük. Çoluk çocuğun nasıl feryâd etdiklerini artık tasavvur buyurun. Ne bu feryâdlar, ne de "teslîm! teslîm!" diye çıkarılan çığlıklar Kazakları kadın çocuk dinlemeyerek bu kâfileyi mahvetmekden kurtaramadı. Hatta köyümüzde bir de, Ermeni â’ilesi var idi. Bunlar da kendilerinin Ermeni olduklarını anlatmak istedikleri hâlde dinlemediler. Altı kişiden ibâret olan bu â’ileyi de söndürdüler. Â’ile re’îsinin ismi Kazar'dı. Vaktiyle Erivan'dan gelmiş köyümüzde tavattun etmişdiler. Bu kâfileden ancak şuraya buraya kaçarak otuz kişi kurtulduk. Köyümüz yüz hâneden ibâretdi. Kurtulan bu otuz kişi, birer â’ilenin yalnız başına kalmış bedbahtlarından ibâretdir. Bunların Allahdan başka kimseleri kalmamışdır.

    3
    Bitlis'e tâbi‘ Alaman karyeli Abdullah bin Resul'ün ifâdesinden:
    Haziran [1]331 târîhinde Rusların ileri harekâtı üzerine köylü, Bitlis'e hicret etmişdi. Bitlis bize pek yakındır. Bu cihetle insânca hemen hemen zâyi‘âtımız olmadı. Bir kısım ağnâm ve mevâşî dahi getirebildik. Fakat Rusların bir kaç günlük istîlâsını müte‘âkib ric‘atleri üzerine köyümüze gitdiğimiz zaman, koca köyü kâmilen yanmış bulduk. Ne ev, ne eşya hiç bir şey bırakmamış, işlerine yarayanları götürmüş, yaramayanları yakmışlardı. Hasta olup bizimle berâber kaçamayanlardan Osman oğlu Şemo ile Mustafa bin Tâhir'in ve iki kadının yarı yanmış cesedlerini bulabildikse de, diğer on kadar köyde kalanların kemiklerini bile bulamadık.

    4
    Bitlis Sâbit Jandarma Merkez Bölüğü Kumandanı olup el-yevm Garzan'da bulunan ve Bitlis Sâbit Jandarma Tabur Kumandanlığı'nı
    îfâ eden Yüzbaşı Ömer Efendi'nin ifâdesinden:
    Mayıs sene [1]331 târîhinde Ruslar Van'ı istîlâ etdiler. Ahâlî kısmen hicret edebilmiş, kısmen edememiş idi. Ruslar ve Ermeniler bu istîlâda, amcam olup Van'ın Norşın-i Süflâ mahallesinden olan ve altmış yaşında bir pîr-i muhterem bulunan Tayyar Ağazâde Tarlan Ağa ile elli beş yaşındaki haremi Zühre Hanım'ı ve yirmi beş yaşındaki kızı Vâhide ve Vâhide'nin sekiz yaşındaki çocuğunu fecî‘ bir sûretde katletmişdirler. Bu katl, bizim Van'ın bir müddet sonra istirdâdımızda tamamen ve tarafımdan tahkîk ve tebeyyün etmişdir. Bu bana â’id bir felâketdir. Hicret edemeyenlerin tamamen imhâ edildiğine dâ’ir bir misâldir.
    5
    An-asl Erzurumlu olup Van Askerî Rüşdîsi Arabî Mu‘allimi
    bulunan ve ulemâdan olan Hoca Râsih Efendi'nin haremi
    Nâciye Hanım'ın ifâdesidir:
    Mayıs sene [1]331'de Ruslar Van'ı istîlâ etdikleri zaman kaçamamışdık. Hâneme duhûl eden ve iki Rus ve dört Ermeniden ibâret olan bir çete, zevcimle berâber üç çocuğumu parça parça etdiler. Ve nâmûsumu feryâd u figânlarımla istihzâ ederek pây-mâl etmek üzereler iken bir Rus zâbiti imdâdıma yetişdi. Beni himâye etdi. Hastahâneye verdi. Orada yaralılara hizmet etdim. Bizim askerin Van'a girmesiyle hayatımı kurtardım.
    6
    Van'a iki sâ‘at mesâfede bulunan Edremid karyesinin Şabaniye mahallesinden İsmâil bin Mehmed'in ifâdesinden:
    Rusların Mayıs sene [1]331 târîhinde Van'ı istîlâ etmeleri üzerine, hicrete başladıksa da, iki yüz elli İslâm hânesinden ancak elli hâne hicretle canlarını kurtarabildi. Diğerleri çıkamadılar. Van, 28 Temmuz sene [1]331 târîhinde tekrâr istirdâd edildi. Benimle berâber bazı Edremidliler hem bir şehir kadar güzel ve ma‘mûr olan köyümüzün ne olduğunu anlamak, hem de sakladığımız eşyalar kalmışsa çıkarmak için Edremid'e gitdik. Karşımıza duvarları yarılara kadar yıkılmış ve hepsi yanmış harâbelerle ta‘affün etmiş bir takım ecsâd çıkdı. Bunların bazıları teşhîs edildi. Ve orada bulunan İslâmların kâmilen katli‘âma dûçâr oldukları anlaşıldı.

    7
    Hafîf Süvâri Yirmialtıncı Alay kâ’im-i makâmlarından Hasanan Aşîreti Re’îsi Yusuf Bey'in ifâdesinden:
    Aşîretimiz Bulanık ve Malazgird kazâları karyelerinden hemen hemen yüz karyeyi işgâl edecek kadar büyük bir aşîret idi. Biz rü’esâ, Bulanık kazâsına tâbi‘ Tortop [Tırtop] karyesinde ikâmet ederdik. Ruslar muhârebe i‘lânından bir müddet sonra, bizim mıntıkamıza dâhil oldular. Fakat ta‘arruz ve istîlâları pek batî olarak devam etdiği için insân ve ağnâm ve mevâşîce büyük zâyi‘âta uğramaksızın geriye çekilebiliyorduk. Â’ilelerimizi hatt-ı harbin iyice arkasındaki köylerde bulundurarak harbe devam ediyorduk. Fakat Ruslar Mayıs sene [1]331'de evvelki ta‘arruzlarıyla kâbil-i kıyâs olamayan şedîd ve serî‘ bir ta‘arruza başladılar. Hatta aşîretin re’îsi olduğum hâlde â’ilem efrâdından amcam Ömer Ağa'nın dört yaşındaki Mehmed, üç yaşındaki Haydar, sekiz yaşındaki Fâtıma, altı yaşındaki Sabriye ve amcam oğlu Yüzbaşı Fethullah Ağa'nın birâderi Baha’üddin ve Hâkim ve zevcesi Meyro ve kızı Sâliha ve diğer kızı Hayza ve Baha’üddin'in zevcesi Perişan ve kerîmesi on bir yaşında Zümrete ve diğer kerîmesi dokuz yaşında Rahime ve oğlu altı yaşındaki Fettah'ı Kazakların kılınçlarından kurtaramadım. Ruslar zâten en ziyâde bizi, rü’esâyı imhâ etmek istiyorlardı. Rü’esânın yıkılan yakılan hânelerinde bu kînin âsâr-ı tahrîbiyyesini anlamak pek mümkindir. Köylünün, meselâ iki gözden ibâret hânesinin bir tarafını yakmışlarsa diğer tarafı kalmışdır. Fakat rü’esânın hânelerinin değil, hatta samanlıklarının bile duvarlarını bırakmamışlardır. Bunları, Rusların 10 Temmuz sene [1]331'de çekilmeleri üzerine, köylerimize giderek gördük ve anladık. Aşîretimizin felâketi bununla hitâm bulmadı. İnsanca olan en büyük zâyi‘âta da Rusların [1]331 Şubat ta‘arruzunda dûçâr olduk. Bakıyye-i halkımız bu sıralarda Muş ovasında bulunuyordu. Bilinmez nasıl oldu. Bir kaç gün içinde Rusları kol kol, Talori dağlarına, Bitlis boğazına, Genç merkezine dayanmış gördük. Hulâsaten diyebilirim ki aşîretimiz yüz köyünü, milyonlarca lira döken servet-i umûmiyyesini bu muhârebede gâ’ib etdiği gibi, yirmi bin kişi de insân zâyi‘ etmişdir. Bu zâyi‘ât-ı harbin ilcâ‘âtıyle değil, Kazak ve Ermeni çeteleri zulmlerinin birer netîce-i fecî‘asıdır. Muhârebelerdeki ölümler elbetde kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar için değildi. Halbuki yirmi bin telefâtın, hemen hemen on dokuz bin kişilik kısmını bu mazlûmlar teşkîl ediyor.
    8
    Huyut aşîreti rü’esâsından Nuh Bey'in ifâdesinden:
    Ruslar fî Şubat sene [1]331 ta‘arruzlarında Bitlis ve Muş'u zabtetdikleri zaman bir kısım süvârî kuvvetleri de Bitlis ile Muş arasında bulunan Huyut aşîretinin Muş ovasındaki köylerine sarkmışlardı. Aşîretimize mensûb bulunanlardan kuvvet ve kudretleri olanlar Huyut nâhiyesinin dağ cihetlerine ve Sason ve Mutki mıntıkalarına çekildiler. Rusların bu cihetlere me’mûr olan kumandanı bize ve bu civârda bulunan aşîretler rü’esâsına haber ve beyânnâmeler göndererek teslîm olmaklığımızı ve bu kazâları teslîm etmekliğimizi, eğer mukâvemet gösterilirse çoluk çocuğumuzla bizi kâmilen mahvedeceğini bildirdi. Bedirhânî mel‘ûn Kâmil’e de bu zemînde kâğıdlar yazdırtdı. Bu muhârebenin anlaşılamayan hiç bir noktası kalmamışdı. Kürdlere, Rusların bu unsuru imhâ ile işe başladıklarını, yek-dîğerini iki seneden beri deli eden kanlı hâdisât tamamıyle öğretmişdi. İçimizde Doksanüç Muhârebesi'ni unutmayanlar pek çokdu. İşte muhârebe o idi. Bu def‘a yapılan ise muhârebe değildi. Bu def‘a Ruslar umûmî bir tahrîb ve imhâ muhârebesi yapıyorlardı. Bi't-tab‘ bu haberleri istihzâ ile mukâbele gördü. Kumandan aldatamadığını anladığı zaman, yapdığı bir plan ile bir gün zarfında ova cihetindeki köylerimizi içinde bulunan aceze ile kâmilen ihrâk etdi. Yanan köyler şunlardır: Dirhas, Kolusık [Kilisik], Tehs[m]ir, Zigak, Varişhah [Varthah], Üçtav, Zirket, Nok, Marnik, Kürd, Habuban [Habiban], Habuban [Habiban], Avzit [Avzut], Kotni, Pav, Çapkis, Ağdad, Sipannan [Sipanuk], Sospert, Til, Yekmal, Norgah

    9
    Yine Nuh Bey'in ifâdesinden:
    Muhârebenin ilk senesinde, Ruslar Karakilise'ye girmişlerdi. Aşîretimizin teşkîl etdiği alayı o cebhede idi. Ric‘atde muhâcirlerin himâyesine me’mûr olmuşduk. Muhâcirler, pek ağır hareket ediyorlardı. Bunları bir türlü arabalarından vazgeçiremiyorduk. Rus Kazak müfrezeleri Karakilise'ye merbût Hamzikan karyesinde bizimle temâs peydâ etdiler. Bu müfrezenin iki de serî‘ ateşli cebel topları var idi. Biz dümdâr muhârebesi edip çekilmek istiyorduk. Fakat Ruslar, top ateşini muhârib kıta‘âta teveccüh edeceğine zavallı muhâcir kollarının üzerinde şarapnellerini patlatdılar. Ekseriyetini kadın ve çocuk teşkîl eden ve mikdârı on bini mütecâviz bulunan bu kâfileler, darmadağın ovalara çığlıklarla yayıldı. Rusların bir kısmı bizimle muhârebe ederken, diğer bir kol bunların içerisine düşdü. Bunlar ne canâvar millet imiş. Ne çocuk, ne kadın, ne ihtiyâr, ne genç tefrîk etdiler. Önlerine tesâdüf eden ma‘sûmları atlarına çiğnetip kılınçlarından geçirdiler. Bu kâfile, o gün bütün ağırlığını bırakdığı gibi şarapnel ve kılınç darbeleriyle kadın, çocuk üç bin insân da zâyi‘ etdi.
    Geceyi de yollarda geçirip temâsı gâ’ib etmek istedik ve ertesi günü buna muvaffak olduksa da zu‘afâ ve çocuklardan bin kişi de yollarda kaldı. Ruslar yine Kılınçgediği civârında bize yetişdiler. Diğer istikâmetlerden diğer alayların himâyesiyle akın akın muhâcirler gelmiş ve geliyordu. Onlar da aynı felâketlere dûçâr olmuşdular. Fakat felâketin en büyüğü burada oldu. Ruslar Kılınçgediği'ni ele geçirmek için buraya büyük bir süvârî kuvveti sevketmişdiler. Topları da var idi. Ma‘amâfîh bizim nizâmiye kıta‘âtımız onlardan evvel gedikde yerleşmişdi. Biraz daha acele edilse idi muhâcir kâfileleri selâmete çıkmış olacaklardı. Ruslar bizim kuvvetlerimizle nisbet kabûl etmeyecek derecede ziyâde idiler. Burada fazla olarak karışıklık yüz göstermişdi. Ruslar iki batarya top ile de bu karışıklığı inhizâma tebdîl etdiler. Muhtelif istikâmetlerden gelen muhâcir kâfileleri, en azından bu ateşlerle beş altı bin kişi gâ’ib etdiği gibi on bin kadarı da bir sâ‘at kadar bir mesâfede bulunan gediğe yetişemeyerek öte tarafda kaldı ve kimbilir Kazakların ellerinde ne oldular.

    10
    Cebranlı aşîreti rü’esâsından Mollahıdıran karyeli
    Nâdir Ağa bin Derbo'nun ifâdesinden:
    Geçen sene Ruslar bizim mıntıkayı işgâl eyledikleri zaman bir kısım ahâlîmiz hicrete muvaffak olmuş iseler de bir kısmımız buna muvaffak olamayarak köylerde kalmış ve diğer bir kısım da sarp dağlara çekilmişlerdi. Silahlı bulunan kısmımız, civâr köylerdeki zahîre kuyularından geceleri bu dağlara zahîre getiriyorlardı. Fakat bi't-tab‘ bu bizi idâre edemiyordu. Soğuklara ise çocuklar ve kadınlar tahammül edemiyorlardı. Perîşâniyetimiz gitdikçe artıyordu. Ruslar bu civârlara pek az asker bırakıp ileri gitmişlerdi. Rus devriyelerine tesâdüf etdikçe müsâdeme ediyor ve her def‘asında gâlib geliyorduk. Bu civârda bulunan Rus kumandanı, dağlardan aşağı inersek bize hiç bir şey yapmayacağına çarın ve Rus Hükûmeti'nin nâmûsu üzerine söz vererek haber gönderdi. Fakat bu Ruslar Doksanüç'deki eski Ruslar değildi. Bunlar canavar olmuşdular. Bunlara emniyet câ’iz değildi. Ma‘amâfîh bu haber aramıza tefrîka ilkâ etmişdi. Herkes bu dağ hayatından artık ölüm kadar iğreniyordu. Birkaç re’îs birleşerek kumandanın yanına gitmeğe karâr verdik. Kumandan ya bizi öldürecek veyâhûd kumandanla ciddî bir mukâvele akdedecekdik. Ona göre dağda bulunanlar ya eski hayata katlanacak veyâhûd köylere inecekdi. Fakat kader bizi hiç düşünemediğimiz üçüncü bir felâketle karşılaştırdı. Ruslar dağa kaçamayan veya hicret edemeyen genç kadınları karârgâha toplamışlardı. İhtiyâcât-ı mel‘ûnelerini bunlarla izâle ediyorlardı. Benim zevcem de kumandanın hissesine düşmüşdü. Kumandanı ilk gördüğüm zaman zevcemle berâber gördüm. Kumandan tecâvüzümüzden ürküyordu. Bize birçok mevâ‘idde bulundu. Arkadaşlarımın tavsiyelerine rağmen i‘tidâlimi muhâfaza edemedim. Yanındaki kadının zevcem olduğunu, nâmûsumun pây-mâl edildiğini binâ’en-aley Rusların nâmûs üzerine verdiği söze i‘timâd edemeyeceğimi söyledim ve tahkîr etdim. Fakat karşımdaki mevcûd, bir kumandan değil, hatta bir insan da değil, nefissiz bir hayvân, bir domuz imiş. Bana ne cevâb verse beğenirsiniz: "Zararı yok, dedi. Bundan evvel olduğu gibi bundan sonra da zevcenizi siz isti‘mâl edersiniz." Daha ziyâde tahkîre mevki‘imiz müsâ‘id değildi. Yarım bir söz vererek ayrıldık. Kuvvetlerinin az olduğunu orada bulunan kadınlarımızdan ve adamlarımızdan tamamen anladık. Bunlara teslîm olmakdan ise, bunları mahvederek ölmenin en muvâfık çâre olduğuna karâr verdik ve geldiğimiz vakit bu karârımızı da diğer arkadaşlarımıza anlatdık. Nâmûs mes’elesi kadınlarımızı bile bu karâra rabtetdi. Hazırlığımızı görerek bir gece kumandanın karârgâhını basdık. Pek az telefât vererek hepsini hançerden ve kurşundan geçirdik. Nâmûsu pây-mâl olmuş bir kadının yaşamasındaki ma‘nâsızlığı düşünerek zevcemi de bu miyânda öldürdüm. Bu vak‘adan sonra bize bir cesâret geldi. Rus hattını yarıp Huyut'a çekilmek. ..... Bunda pek isâbet etmişiz. Hemen karâr verdik. Yollarda Rus ve Ermeni çeteleriyle müsâdeme edip Huyut'a gelebildik. Gerçi dörtde üçümüz zâyi‘ oldu ise de nâmûsumuzu gâ’ib etmedik. Ve zâyi‘âtımız da mukâbelesiz kalmadı. Ruslara epeyce telefât verdiğimiz gibi hâlâ da vermekdeyiz. Gece geçmez ki bize, ovaya inip bir kaç Rus öldürmeyelim. Bunların mâhiyetlerini artık tamamıyle anlamışızdır.

    11
    Muş'un Azakpur nâhiyesine tâbi‘ Bardik karyeli
    Abdullah bin Şebab'ın ifâdesinden:
    5 Şubat sene [1]331'de Rusların köyümüze yaklaşdığı gelen muhâcirlerin ve askerlerin ifâdelerinden anlaşıldı. Herkes canını kurtarmak için köyden kaçdı. Köyümüzden benimle berâber Ömer bin Şebab, Tâhir, Memi bin Cevher, Şeyh Mehmed ve birâderi Molla Yusuf, kâ’in birâderi Molla Ahmed, â’ilelerimizi çıkardıkdan sonra biraz eşya alıp sabaha yakın çıkmak istedikse de sabahleyin elli altmış Kazak, köyümüze girdiler. Bizim teslîm feryâdlarımıza kulak vermeyerek ateş etmeğe başladılar. Ben köyün yanında bulunan ağaçlar ve çalılıklar arasına gizlenerek ölümümü bekledim. Göremediler. Köyde, hicret edemeyen aceze ile berâber arkadaşlarımı öldürdüler. Berâberlerinde bir kaç yük de gaz yağı var idi. Bir kaç sâ‘at içerisinde köyü yakarak def‘ olup gitdiler. Ben ertesi gece ağaçlıkdan çıkdım ve kendimi Huyut'a atdım. Çoluk çocuğumu bi't-tab‘ gâ’ib etdim. İki ay aradıkdan sonra bulabildimse de sekiz nüfûsdan ancak üç kişi kalmışdı. İki küçük çocuğumu yollarda terketmişlerdi. Diğer ihtiyâr vâlidem ve bir birâderimle birâderimin çocuğu açlıkdan, sefâletden, hastalıkdan ölmüşlerdi.
    12
    Bi'z-zât âtîdeki vak‘ada bulunan Til karyeli Abdullah, İso, Bitlisli Halef Osman, Avzutlu Bişaro, Mişahşin [Mişakşin]li Ali, Cerko'nun oğlu Acem, Bağçe karyeli diğer Abdullah, Kotni karyeli Ferhad, Cevher bin Haydar, Oskavan karyeli Hâlid bin Rüstem, Kotninli Sino bin Halil,
    Murad bin Reşo'nun ifâde-i müşterekelerinden:
    Rus kıta‘âtı ileri hareketleri esnâsında Kazaklarla Ermeni çetelerini hatt-ı harbin hâricindeki köylere saldırıyorlar bunlar etrâfı ateşler, yangınlar içinde bırakarak halkı dehşetlere garkediyor, ellerine geçirdiklerini parçalıyorlar, dereler taşlar içinde saklananlar muvakkat bir zaman için korkular ve açlıklar içinde hayatlarını kurtarıyorlarsa da harekât tamam oldukdan sonra nizâmiye kıta‘âtından bir kısmı bunları topluyor. Eli silâh tutanlarını Rusya'ya esîr diye göndermek için bunlardan kâfileler teşkîl ediyorlar. Nizâmiye kıta‘âtı muhâfazasında gönderilenlerin Rusya'ya yetişmesi muhtemel ise de bazan da bu kâfileleri Kazak ve Ermeni çeteleri muhâfazasında sevkediyorlar ki, bunların yollarda mahvedildiği şübhesizdir. Biz de bunlardandık. Bizim ictimâ‘ mahallimiz Pertük karyesi idi. Kâfilemiz yüz yirmi kişiye bâliğ olmuşdu. Bir çavuş kumandasında otuz nefer muhâfız ile Nisan sene [1]332'de yola çıkarıldık. Ekmeklerimizi vermişlerdi. Zâbitleri zannımıza göre iyi bir adam idi. Fakat çavuş Kafkas Ermenilerinden idi. Neferlerin bir kaçı da Ermeni idiler. Muhâfızlar bizi bir gün doğru yoldan götürdüler. İkinci gün yoldan sapdılar. İçimizde Ermenice bilenler var idi. Çavuşun diğer Ermenilere, Ermenice "Bunları da öldürelim" dediğini işitmişlerdi. İçimizden Kotni karyeli Derbo bin Haydar, Halvan hudûdundaki Şürükyan deresine gelmezden akdem, bazılarımızın yanına sokularak öldürüleceğimizi bildirdi. Ve böyle ölmekden ise bunların boğazlarına atılarak bir kaçını öldürdükden sonra ölmenin daha muvâfık olacağını söyledi. Ve kendisinin ister muvâfakat edelim, isterse etmeyelim muhâfızların boğazına atılacağını anlatdı ve bu fikrini herkesin birbirine Kürdçe anlatmasını bildirdi. Kendisi bir feryâd ile birisinin boğazına atılacakdı. İşâreti bu feryâd idi. Fi'l-hakîka Şürükyan deresine yaklaşdığımız zaman, burnumuza fenâ bir cesed kokusu çarpdı. Muhâfızların tavırları ve renkleri değişmişdi. Ölüm kokusu herkesin âsâbını germişdi. Derenin içinde muhtelif mahallerde cesed yığınları göründü. Derbo'nun feryâdına hâcet kalmamışdı. Bilmeyiz nasıl oldu. Üçümüz beşimiz birden yanımızdaki muhâfızların boğazına atıldık. Muhâfızlar ancak beş altı kişimizi öldürebilmişlerdi. Hepsini öldürdük. Fakat ikinci bir tehlike başgösterdi. Buradan nasıl kurtulabilecekdik? Hepimiz o mıntıkaların adamı idik. Yolları gece de olsa biliyorduk. Toplu bulunmayıp, hele orada hiç durmayıp dağılmak lâzım geldiğine ve gündüzü dereler taşlar içinde geçirip gece olur olmaz Huyut dağlarına doğru çekilmeğe karar verdik. Diğerlerinin ne olduğunu bilemeyiz. Biz burnumuz kanamaksızın Huyut'a yetişdik.
    13
    An-asl Mutkili olup bir müddet Muş'un Varthah karyesinde ikâmet etdikden sonra on seneden beri Muş'da Molla Hasan Batukî
    efrâdından Şeyh Yusuf Efendi'nin hizmetinde bulunan
    Sûfî Mehmed Efendi'nin ifâdesidir:
    Bu zât, 12 Mayıs sene [1]332'de Rusların elinde bulunan Muş'dan firâra muvaffak olmuş ve Muş ahvâline dâ’ir en sahîh ma‘lûmâtı vermişdir. Rusların Muş istîlâsında Kala mahallesi ahâlîsi hicrete muvaffak olmuşlarsa da Kotanlı mahallesiyle Süflâ mahallesi hicret edememişlerdir. Sâ’ir mahalleler kısmen hicret edebilmişlerdir. Ruslar, İslâm unsurunu Kotanlı ve Süflâ mahallesine doldurmuşlardır ve gûyâ bu sûretle Ermeni çetelerinin tecâvüzlerinden kurtarmak istemişlerdir. Bunlar için bir mikdâr muhâfız efrâd tefrîk etmişlerse de muhâfızların esâslı bir terbiyeye mâlik olmamaları ve işin içine menfa‘at mes’elesi girdiği için, zulm ve tecâvüzün arkası alınamamışdır. Geceleri bir takım evlerin soyulması bir takım nâmûsların pây-mâl edilmesi tevâlî edip gitmekde, hiç bir genç kadın muhâfaza-i nâmûsa muvaffak olamamakdadır. Ermeni çete rü’esâsından Muşlu Sinbat, bir Ermeni taburu kumandanıdır. Rus kumandanını tanımayacak kadar nüfûza mâlikdir. Bunun ma‘iyyetinde Muşlu Kasab oğlu Aram, Muşlu Mercanyan Hayk, Muşlu Kunduracı Arslan'ın kardaşı Kigork, Süronk karyeli Misak, vaktiyle meb‘ûsluğa namzedliğini vaz‘eden Muşlu Keşiş oğlu Agop bulunmakdadırlar. Bunların yapmadığı zulm ve rezâlet kalmamışdır. Hükûmete mürâca‘at edilip bunlardan şikâyetin hiç bir te’sîri yokdur. Bi'l-aks bu cânîlerin küçük bir ihbârıyle derhâl bir â’ile söndürülmekdedir. Zâten Rus kumandanı bütün ehl-i servetden olanları habsetmişdir. Paralarını dayak altında tamamen teslîm etmeyenler, ölüncüye kadar dayak ve habse mahkûmdur. Bunlardan Minâre mahalleli Sâdık Efendi ile Kala mahallesinden Muhâsebe İkinci Kâtibi Abdal Efendi dayakla öldürülmüşlerdir. Servetleri bunlar için büyük bir belâ olmuşdur. Tamamen paralarını ve zî-kıymet eşyalarını teslîm etdikden sonra habsden çıkan bir zavallı için bir Ermeninin küçük bir ihbârıyla tekrâr habse sokulmak, dayak yemek umûr-ı âdiye ve mükerreredendir. Sonra her gün ihtiyâr, genç bütün Müslümanlar toplandırılarak sırtlarına askere erzâk taşındırılmakdadır. Ve'l-hâsıl Muş'dan çıkamamak felâketine dûçâr olanlar için, Muş hakîki bir cehennem olmuşdur.
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  5. #5
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    KARADENİZ'DE ERMENİLERİN YAPTIKLARI MEZALİM
    5
    14
    Yine Sûfî Mehmed Efendi'nin ifâdesinden:
    Ruslar Muş'a civâr olan ve hicret edemeyen karyelerdeki Müslüman ahâlîyi de Muş'un bir mahallesi demek olan Çiriş karyesinde toplamışlardır. Mikdârları binlere bâliğ olan bu zavallıların çekmediği eziyet, görmediği zulm kalmamışdır. Bunların burada ictimâ‘larından maksad, muhâfaza-i nâmûs ve hayatları için değil, çalışdırılmaları içindir. Bir de şehevât-ı nefsâniyyelerini söndürmek içindir. Sekiz yaşından yukarı hiç bir kız çocuğu bikrini muhâfaza edememişdir. Ben firâr etmezden mukaddem, bir kız mes’elesinden dolayı bunlar müdhiş bir felâkete dûçâr oldular. Ma‘sûm, güzel bir kız çocuğu için muhâfızlardan bir Rus ile bir Ermeni kavga etmişler. Ermeni bir gece bu Rus neferini öldürmüş; diğer arkadaşlarıyla berâber bunu İslâmların üzerine atmışlar. Kumandan birkaç adam gönderip mes’eleyi tedkîk etmek istemiş; mes’elenin ne mâhiyyetde bulunduğunun anlaşılmaması için Ermeni muhâfızları ertesi gece köyün muhtelif cihetlerinden ateşe başlamışlar; Rus neferlerinden bir kaçı da bu ateşle urulmuş; İslâmlar isyân etdi diye civârda bulunan Muşlu Sinbat'ın kumandası altında olan Ermeni taburu köye girmiş; çocukların ve kadınların feryâdlarına kulak asmayarak ve cins ve sinn tanımayarak beş yüz kadar İslâm öldürülmüşdür. Birçok da mecrûh vardır.

    15
    Yine Sûfî Mehmed Efendi'nin ifâdesinden:
    En büyük zulm ve cefâyı Ermenilerle Kazaklar yapmakdadırlar. Son zamanlarda Ermeniler, daha başka bir îcâd ile ahâlîyi soymakdadırlar.
    Gerek şehirli ve gerekse köylü, kimde at, koyun, inek, öküz gibi orduya yarar bir şey kalmışsa Ermeniler hemen onu yakalıyorlar. Ölümle tehdîd ediyorlar. Bazılarını öldürdükleri de vâki‘. O at veya koyun veya inekle berâber köylü gelip hükûmete mürâca‘at ediyor. Sâhib-i hakîkîsinin yanındaki Ermeni olduğunu ve kendisinin yanına emânet olarak bırakdığını ve şimdi hükûmet huzûruyla bu malı sâhibine i‘âde etmek istediğini söylüyor. Ve ifâdesi alınarak mal Ermeniye veriliyor. Ermeni de bunu orduya satarak paraya tahvîl ediyor. En garîbi mal sâhibi ifâdesini verdikden sonra Ermeni, Türk zulmünden şikâyet ederek bu malı esâsen o adamın gasbetdiğinden bahisle o adamı ayrıca da tekmeler ve tokadlar içinde, ya habshâneye göndertiyor veyâhûd kapıdan dışarı atdırıyor.
    16
    Âdilcevaz'ın Armudlu karyesinden ve Haydaranlı aşîretinden
    Hüseyin bin Süleyman ile Asyak Kabilesi Re’îsi Yüzbaşı
    Hamza Ağa'nın amucası Hadida'nın ifâdesinden:
    Bu büyük aşîretin meskûn bulunduğu karyeler ilk Rus istîlâsına Kânûn-ı Evvel sene [1]330'dan i‘tibâren başlamışdır. Ahâlî bu muhârebeyi de Doksanüç Muhârebesi gibi telakkî ediyor. Emvâl ve eşyaya ve kadınlarla çocuklara Rusların dokunmayacaklarını, dokunsalar da az mikyâsda dokunacakları zannını besliyordular. Onun için vakti, hâli müsâ‘id olanlardan başka yurdları istîlâ felâketine dûçâr olduğu hâlde ekseriyet hicret etmemek fikrinde idi. Fakat Ruslar ve bi'l-hâssa Kazaklar ve Ermeniler bu muhârebede insân değil, birer cellâd olmuşdular. Girdikleri köyün altını üstüne getiriyorlardı. Tuz ve ekmek götürerek teslîm olmağla, mukâbele edilerek teslîm olmanın bunlar nazarında farkı yokdu. Ne mal, ne eşya, ne ağnâm bunların tecâvüzünden kurtuluyor, ne de nâmûs muhâfaza edilebiliyordu. Eşya ve emvâlinden bir kısmını terkederek Ruslar gelmezden evvel hicret edenler büyük bir dirâyet ve zekâ göstermişdiler. Ruslar ise hicret edenlerin hânelerini ihrâk ile işe başladılar. Biz kalanlara ise top yolları açdırdılar. Erzâk taşıtdırdılar. Hasta ve za‘îf olmak büyük bir cinâyet işlemekle müsâvî idi. Kaç hasta adamımızı dipcikler altında ölmüş gördük. Buna tahammül edilemezdi. Sübhân dağı civârında olanlar ilk istîlâda, Ruslara mukâbele edip dağa çekilmişlerdi. Ruslar bunlara bir şey yapamıyordu. Sübhân dağı mazlûmlar için tam bir ilticâgâh oldu. Biz de çoluk çocuklarımızı Allâh'ın muhâfazasına terkederek oraya çekildik. Orada silâh ve cephâne de var idi. Yeni gelenlerle kuvvetimiz gitdikçe takviyet buluyordu. Ruslar, o muhîte artık yaklaşamıyordu. O mıntıkada ne telgraf, ne telefon bırakdık, ne de postalarını geçirtdik. Yalnız erzâk mes’elesi bizi pek sıkıyordu. Buna da çâre bulduk. Muhît bize düşman değildi. Kuvvetli çeteler teşkîl etdik. Rusların yollar istikâmetindeki köylere bırakdığı müfrezeleri basdık. Bir tarafdan silâh ve cephânemizi tezyîd etdik. Diğer tarafdan köylerde olup Rusların bulamadıkları zahîre kuyularından buğday ve arpa getirerek yarı aç, yarı tok hayatımızı muhâfaza etdik. Bizim ordunun ilerlemesiyle bir kısmımız dağdan indik. Orduya iltihâk ederek hayatımızı kurtardık. Bir kısmı hâlâ oradadırlar. Fakat kendilerinin zulmlerinden tevellüd eden bu müdâfa‘amız pek zulmlü bir intikâm ile karşılaşmışdı. Hangi köyden firâr vukû‘ bulmuşsa, o köy yandırılmış ve ahâlîsi içeriye sefîl ve perîşân sevkedilmişdi. Bu tahrîbât ile bu gün diyebiliriz ki, yüz altmış nüfûsumuz gâ’ib olduğu gibi, yüzde beş köyümüz bile sağlam kalmamışdır. Haydaranlı aşîretinin bulunduğu beş altı yüz köy kimsesiz bir harâbezâra dönmüşdür. O cennet gibi arâzî şimdi bir çöl olmuşdur.

    17
    Cebranlı aşîretinden ve Beligan kabîlesi rü’esâsından olup Hınıs'ın Hasköy karyesinde ikâmet eden Ali Ağa bin İsmâil Ağa'nın ifâdesinden:
    Ruslar Cebranlı aşîretinin ikâmet etdiği karyelere ancak Şubat sene [1]331'de gelebilmişlerdi. Rusların bu ileri harekâtı esnâsında aşîretimizin seferberliği müte‘âkıb çıkardığı süvâri alayı Veysel Bey kumandasında Natuvan civârında bulunuyordu. Fırkamız kumandanı Veysel Bey, aldığı emir üzerine fırkasıyle berâber Hınıs cihetine doğru çekildi. Ruslar Hınıs'a da oldukça büyük bir kuvvet sevketmişlerdi. Birçok müsâdemelerden sonra alayımız â’ilelerini kurtarmak üzere dağıldı. Çoluk çocuğumuz eli silâh tutanların himâyesiyle Tifnik ve Karaköy dağlarına çekilmişlerdi. Ruslar köyleri kan ve ateş içerisinde bırakmışdılar. Bu dağlar, o havâlî felâketzedeleri için bir ilticâgâh olmuşdu. Burada epeyce silâhlı ictimâ‘ etmişdi. Bizim muntazam kuvvetler Erzurum cebhesine çekilmişlerdi. Karşılarında nizâmiye kıta‘âtı bulamayan Rusların hedefini artık bizim mıntıka teşkîl eyliyordu. Ruslar ekseriyetini kadın ve çocuk teşkîl eden bizleri, ne sûretle imhâ edeceklerini bilmiyorlardı. Kadın, çocuk hiç bir şey dinlemeyerek topla, mitralyözle muttasıl hücûm ediyorlardı. Biz geri çekildikçe Ruslar pek müşkil bir vaz‘iyyetde kalıyorlardı. Arâzî pek sarpdı. Kendileri için mechûldü. Hayvanları boğazlardan geçemiyordu. Gitdikçe fazla telefât veriyordular. İlerisi kendileri için daha vahîm netîceler ihzâr edeceğini anladıklarından tecâvüzlerini üç günlük bir müsâdemeyi müte‘âkıb tahdîd etdiler ve yavaş yavaş geri çekilerek dağların eteklerindeki boğazlarda kaldılar. Fakat mevcûdumuz pek çokdu. Berâberimizde getirdiğimiz erzâkla nihâyet birer ay geçinebilecekdik. Ondan sonra ya açlıkdan ölmek veyâhûd Ruslara teslîm olarak ezilmekden, mahvolmakdan başka çâre yokdu. Erzâkımızdan bir kısmını esâsen o dağlarda ikâmet edenlere verdik. Onlar da bizim mürûrumuza yardım etdiler. Birçok kâfileler bir gecede Rusların bulunmadıkları mahallerden çıkdık. Bizim kâfilemiz üç yüz silâhlı himâyesinde iki bin beş yüz insandan ibaretdi. Yollarda bir kaç yerde Ermeni ve Kazak çeteleriyle müsâdeme etdik ve çoluk çocukdan iki yüz kadarını bırakmağa mecbûr olduksa da Bitlis'e yetişebildik. Bir kaç gün Bitlis mıntıkasında istirâhât etdik. Bitlis'in sükûtundan bir gün evvel oradan ayrılarak bu mıntıkaya geldik.

    18
    Hasananlı aşîretinden ve Seyyidan kabîlesinden Yusuf Seydo'nun
    oğlu Seyyid Han'ın ifâdesinden:
    Bunlar da Tifnik, Karaköy dağlarına çekilenlerdendirler. Rusların tecâvüzlerini aynen yukarıdaki vak‘ada olduğu gibi hikâye etdi. Yalnız bunlar, Şubat sene [1]331'de oradan çıkmamışlar. Önlerine bir Rus müfrezesi çıkmış. Bir kısım çoluk çocuklarını bırakarak geri çekilmişler. Rusların bu çoluk çocuğu mahvetdiğini görmüşler. Ruslar Nisan zarfında Tifnik, Karaköy dağlarını hâliyle terkederek diğer cebhelere gitmiş. Bunlar bunu fırsat telakkî etmişler. Huyut'da Hacı Musa Bey'e haber göndermişler. 10 Mayıs sene [1]332'de oradan çıkarak ve yollarda çetelerle müsâdeme edip pek az zâyi‘ât vererek Huyut'a çekilmişler.
    19
    Muş Jandarma Tabur Kâtibi Celâl Efendi'nin amucası oğlu olup Liz'de îfâ-yı vazîfe ederken mecrûh olan nefer Resul'ün ifâdesidir:
    Rusların Liz'e son Şubat [1]331'deki ta‘arruzlarında mecrûh oldum. Ruslar beni evvelâ Til karyesinde teşkîl etdikleri hastahâneye yatırdılar. Bir müddet tedâvî etdiler. Yaralarım hemen hemen iyi oldu. Taburcu edip Rusya'ya gönderecekdiler. Nekâhet devrinde ve köyde serbestdim. Köyde dolaşırken Muşlu Da‘vâ Vekîli Helikat Efendi'nin oğlu Hırant'a tesâdüf etdim. Tanıdığım bu adam, bir Ermeni çetesi miyânında Ruslara hizmet ediyormuş. Benimle görüşdü ve beni aldatarak bir hâneye götürdü. Burada bir Rus zâbiti var idi. Bu da Rus Ermenilerinden imiş. Yanında da çete efrâdından on kişi olup ocak yakmış rakı içiyorlardı. Herant bir av getirdiğinden bahsle beni gösterdi. Biraz Ermenice bilirim, anladım. Çete re’îsi bu avdan memnûn olduğunu ve dünden beri bir İslâm öldüremediği için bu avı pek makbûle geçdiğini Ermenice söyledi ve dînimize küfrederek Kafkas Türkçesiyle "Alçak Türk! Bir rakı iç!" dedi. İçmedim. Şişlere et geçirmiş ocakda kebab yapıyorlardı. Eliyle bir şiş aldı. Etini meze tabağına dökdü, biraz ateşe sokdu. "Kollarını tutunuz. Evvelâ şuna bir dağ uralım" dedi. Bu şiş ile kolumdaki şu yarayı açdılar. Ben feryâda başladım. Ecelim daha gelmemiş imiş. Hastahânede yaramı tedâvî eden tabîb birden içeri girdi ve beni bu cânîlerin elinden kurtararak hastahâneye götürdü. Bu def‘a da şiş yarasını tedâvîye başladı. Bizim bazı mecrûh askerlerimiz de var idi. Bunlar tedâvî edildikçe bazan bu çetelere, bazan Rus piyâde askerine katarak karakoldan karakola Rusya'ya sevkediyorlardı. Hiç şübhesiz ki, bunlardan beşde biri Rusya'ya gitmiyordu. Böyle bir merkezde beni av telakkî edenlerin yollarda tereddütsüz imhâ edecekleri muhakkakdı. Bizim tarafa firâr etmeğe karâr verdim ve her gün verdikleri ekmekden bir parça sakladım. Kendimi artık tam toplamışdım. Kolumdaki şiş yarası da iltiyâm bulmuş gibiydi. Bir gece kaçdım. Gündüz bir derede saklandım. İkinci gece yürüdüm. Yollarını pek iyi bildiğim bir mıntıkada idim. Üçüncü gece kendimi Huyut'a atarak kurtuldum.

    20
    Âdilcevaz'ın Kalaiçi mahallesinden Ali bin Derviş ve Sâdık Çavuşla,
    oğlu Mahmud ve Cafer bin Mustafa'nın ifâdelerinden:
    Geçen sene haziranında Ruslar Âdilcevaz'a girmişlerdi. Şehir kısmen hicret edebilmiş, kısmen edememişdi. Hicret edemeyenler bi't-tab‘ acezeden ibâretdi. Bunlardan eli ayağı tutanlarını Ruslar erzâk işlerinde ve yollarda birer parça ekmek vererek çalışdırıyorlardı. Kimse ne malına, ne de ırzına sâhipdi. Rus kumandanı zulme rızâ göstermiyor gibi görünüyorsa da Kazaklar ve bâ-husûs Ermeni çetelerinin yapmadığı kalmıyordu. On beş gün sonra Ruslar bir dağdağaya düşdüler. Bizim asker ileriliyordu. Rus askerleri arasında Müslümanlar da var idi. Bunlar ellerinden geldiği kadar bizi himâye ediyorlardı. Rusların çekileceğini ve fakat çetelerin Âdilcevaz'ı yakıp İslâm ahâlîyi öldürmek istediklerini haber verdiler ve bu gece kaçmaklığımızı söylediler. Gece kaçmak istedikse de yarımızdan çoğu buna muvaffak olamadık. Çeteler şehrin etrâfını almışdı. Kim çıkarsa öldürüyorlardı. Bereket versin sabahleyin bizim top sesleri gelmeğe başladı. Çeteler şehrin muhtelif mahallerine ateş verdiler ve ahâlîyi katle başladılarsa da bir sâ‘at sonra askerimiz erişdi. Yanan mahalleri söndürdü ve bizi kurtardı. Fakat pek çok zâyi‘ât verdik.

    21
    Dutak kazâsının Hasunan [Hasunhan] karyesinden
    Mahmud oğlu Osman'ın ifâdesinden:
    [1]331 senesi ilkbahârında Ruslar bu mıntıkayı istîlâ etdiler. Rusların bu muhârebedeki istîlâsı büsbütün başka idi. Girdikleri yerleri yakıp yıkıyorlardı. Kadınların nâmûslarına dokunuyor, çocukları kesiyorlardı. Onun için ahâlî pek korkuyordu. Ruslar gelmezden evvel herkes başının çâresine bakmak üzere köylerden hicret ediyorlardı. Hudûda yakın bulunan köyler bu sûretle de kendilerini kurtaramıyorlardı; meselâ bizim köy ve meselâ ben. İşte ben hicretde şarapnel ateşiyle on yaşındaki birâderim Nâdir'i, yedi yaşındaki oğlum Mehmed'i gâ’ib etdiğim gibi zevcemi de Kazaklar parçalamışlardır. Köyüm kâmilen yanmışdır. Hudûd civârından kurtulanlar hep benim gibidirler. Nasılsa başlarını kurtarabilmişlerdir.

    Maçka kazâsının İpsila [İpsil] karyesinden Alemdar oğlu 40 yaşlarında Besim bin Mehmed'in ahz ve zabtedilen ifâde varakası sûretidir.
    - Sen Maçka'dan ne vakit ve kimlerle çıkdın?
    - Şehr-i Haziranın yirminci gecesi berâberimde bulunan zevcem Setriye ve kerîmem Fikriye ve Emine ve Vasfiye ve hemşîrem Nûriye ve kerîmesi Kadriye ve diğer kerîmesi Zehra ve amcam Mustafa Efendi'nin kerîmesi Âsiye ve Meksila karyesinden Kör Ömer oğlu Hacı Yusuf vâlidesi Hanım ve hemşîresi Gülizar ve yeğeni Âsiye ve daha isimlerini bilemediğim iki kızlarıyla birlikde sâ‘at iki buçuk karârlarında bulunmakda olunduğumuz Hortakopzir karyesinden çıkdık ve Meksila karyesine üst tarafından beri geçerek Osmanlı askerinin bulunmakda olduğu Hamurya-Sahanoy (?) karyesine vardık ve sabahdan Osmanlı askerinin karakoluna gitdik. Çoluk çocuk, asker berâberinde Hamsiköy Jandarma Karakoluna gönderildi ve beni de yalnız olarak kumandan beyin yanına götürdüler ve isticvâb etdiler. Ben de lâzım gelen ma‘lûmâtı verdim. Serbest bırakdılar. Şu kadar ki; "Zigana Karakolu'ndan ileri gitmeyiniz. Îcâb ederse daha bazı şeyler su’âl ederiz" dediler. Bunun üzerine Hamsiköy'den â’ilemi alarak Balahor yaylasına gitdim ve bir gece orada kaldıkdan sonra, doğruca Gümüşhane'nin Pekün karyesindeki eniştem Tahsîldâr Abdullah Efendi nezdine vardıksa da bir hafta sonra Bayburd'un sukûtu ve askerimizin çekilmesi üzerine yine ma‘a-â’ile Karahisâr'a geldim ve oradan da Çambaşı'na ve Çambaşı'ndan dahi iki gün evvel buraya geldim. İsimlerini bâlâda söylediğim diğer â’ile, Hamsiköyü Karakolu'ndan bizden ayrıldılar.
    - Düşman askeri Maçka'yı ve sizin karyeyi ne vakit işgâl etdi?
    - Düşman askeri Trabzon'un sükûtundan iki gün sonra Maçka'yı ve bizim karyeyi işgâl etdi.
    - Mâdemki karyenizden çıkmak niyetinde idiniz, niçin işgâlden evvel çıkmadınız ve mu’ahharan çıkmağa neden mecbûr olduğunuzu söyleyiniz?
    - İşgâlden bir gün evvel ma‘a-â’ile Mülaka karyesine kadar gitdik. Orada bulunduğumuz sırada yolumuzun düşman askeri tarafından kesilmiş olduğu şâyi‘ oldu. Bunun üzerine â’ilem berâberimde olduğu hâlde karyeme avdet etmek üzere Zanha karyesine geldik ise de o esnâda düşman askerinin dahi vürûdu hasebiyle ihâfe ederek karyeme gidemedim ve üç gün Zanha karyesinde kaldıkdan sonra oradaki ahâlînin, karye-i mezkûr, mıntıka-i harb olmak i‘tibâriyle çıkarılarak Maçka'ya gitmeleri tenbîh ve ihtârına karşı yine ma‘a-â’ile karye-i mezkûreden çıkıp Maçka'dan yarım sâ‘at aşağıda bulunan Hacavra karyesine vâsıl oldum. Bir hafta on-gün kadar dahi orada kaldıkdan sonra Hacavra ahâlîsiyle İpsila [İpsil], Meksila, Mahora, Soldoy ahâlîsinin çıkmaları ihtâr olundu. Binâ’en-aleyh birçok kimselerle berâber Zanoy İslâm karyesine gitdik. On sekiz-yirmi gün kadar dahi karye-i mezkûrede kaldık. O esnâda Rus asâkirinin ırza ta‘arruza başlamalarından ve bâ-husûs Soldoy karyeli on iki yaşlarında isim ve şöhretini bilemediğim bir kızın ırzına tecâvüz ederek bikrini izâle etdiklerinden korkduk ve Hacavra karyeli Tahsîldâr Osman Efendi'nin on yaşlarındaki kızının bunların ta‘arruzuna dûçâr olması, bizi daha ziyâde korkuya götürerek akşam üzeri dumanlı bir hava ile Zanoy karyesini terke mecbûr olduk. Artık bizim için Rus içerisinde kalmak muvâfık olmayacağını anlayarak kaçmak için yakın olan Hortakop karyesine geldik ve oradan da yukarıda arzetdiğim vechile çıkdık.
    - Rus asâkiri Maçka'yı işgâlini müte‘âkıb ne gibi şeylerde bulundu ve bunların ta‘arruzuna dûçâr olmuş kimseler var mıdır ve ne gibi zulm ve vahşet gösterdiler ve bunlar ile hareket eden Ermeni çeteleri mevcûd mudur?
    - Rus askerinin karyemize vürûdu günü Ruslarla birlikde hareket eden Ermeni çetelerinin İpsila [İpsil] karyesinden Alemdar oğlu Hasan ve Deli Balta Hasan ve Eyyubzâde Mehmed ve Hacı Ahmed oğlu Osman ve Hasan ve Eyyub oğlu Mustafa'nın kerîmesi on iki yaşlarındaki ma‘sûmeden Hasan Ağa'yı ellerini kollarını kesdikden sonra, canlı olarak ateşde yakdıkları gibi Mustafa'nın kerîmesini dahi bir kaç gün sakladıkdan ve bekâretini izâle etdikden sonra süngü darbeleriyle telef ve diğerlerini dahi envâ‘-i eziyet ve işkencelerle katl u itlâf etdiler. Bununla berâber pekçok kimselerin bilâ-sebeb hânelerini taharrî ve mallarını yağma ve kendilerini habs gibi beşeriyyete yakışmayacak envâ‘-i rezâleti icrâdan çekinmediler. Bunların bu harekâtına Rus askeri dahi iştirâk ediyordu. Binâ’en-aleyh bâlâda birer sûretle telef edildiklerini söylediğim kimselerin müsebbibleri Rumlar olduğunu ve bunların teşvîkâtıyla yapıldığını bi'l-âhire anladım. Bu miyânda bana da pek çok hakârât yapdıkları gibi darb dahi etdiler. Bi'l-âhire ahâlî ve muhâcirîne mısır tevzî‘ etdiler ve ben de dokuz nüfûs i‘tibâriyle yirmi yedi kıyye kadar bir def‘a mısır aldım. Hâsılı asâkir-i mezkûrenin mu‘âvenetden ziyâde şenâ‘atleri görülmekde olduğu cihetle bir sûretle oradan çıkmaklığa mecbûr oldum. Ma‘amâfîh mes’eleyi etrâfıyla Hamsiköyü'ne muvâsalatımda Osmanlı kumandanına anlatdım.
    - Mısırı ne sûretle tevzî‘ ediyorlar ve nereden veriyorlar ve daha başka ne gibi ma‘lûmâtınız vardır? Bu söylediğiniz ifâdeyi te’yîd etdirecek vesâ’ik nedir?
    - Köy ahâlîsince tanzîm edilen defter, papas tarafından tasdîk edildikden sonra mısırı verirlerdi ve Trabzon'dan alır idik. Bunlardan başka ma‘lûmâtım yokdur ve yedimde de bir vesîka yokdur. Şu kadar ki berâberimde bulunan â’ilem dahi bu hâli aynen müşâhede etmişdir.
    - Orada bulunduğunuz müddet zarfında Trabzon'a gider gelirmiydiniz ve Trabzon'da daha kimlere zulmetmişdirler?
    - Trabzon'a bir def‘a mısır almak üzere gitdim. Evvelce kilise iken bil-âhire câmi‘e tahvîl edilmiş olan câmi‘leri ve ez-cümle Ortahisâr cami‘-i şerîfini kiliseye tahvîl etdi. Bununla berâber Cevizlik [ve] Haçavra karyelerindeki câmi‘lerin minârelerine haç ta‘lîk etdi ve Trabzon'da Polis Hasan Efendi'yi Rumların teşvîkıyle salben i‘dâm etdiği gibi bizimle Haçavra karyesinde bulunmakda olan sâbık polislerden Aldıkaçdızâde Hikmet Efendi'yi bir sûret-i fecî‘a ve vahşiyânede telef eylediklerini haber aldım. Daha pek çok kimseler bunların her gün birbirinden eşna‘ olan ta‘aruzlarına dûçâr olduklarını işitmekde idim.
    - Bunlar mısırı sizin ârzû ve talebiniz üzere mi, yoksa kendiliklerinden mi tevzî‘ ediyorlardı?
    - Aç kaldık. Rum ve İslâm, taleb eyledik. Talebimiz üzerine beher nüfûsa haftada üç kıyye mısır tahsîs ve i‘tâ etmekte idiler.
    - İfâdenizi imzâ ediniz.
    - İmzâ eylerim. Alemdar oğlu
    Besim
    (BOA. HR. SYS. 2872/4, Belge no: 100-113)
    Polis Me’mûru
    Mehmed Sâlih Polis me’mûrlarından
    Mehmed Ali Komiser Mu‘âvini
    Mehmed Hamdi

    – 25 –
    TRABZON, KARS VE NAHCIVAN'DA YAPILAN MEZÂLİM
    Santa, Yomra, Norşın, Isısu, Topyolu, Yağmurdere, Keşişköy, Maçka, Karaurgan, Kağızman, Zırnık, Balıkgöl, Abbasköy, Kars, Sarıkamış, Diyadin, Akçakale ve Nahcıvan civarında Ermenilerin yaptıkları katliam, zulüm ve yağmalara dair.
    Atrocities perpetrated in Trabzon, Kars and Nahcıvan
    Massacre and oppression perpetrated in the cities sub-prefectures and townships of Santa, Yomra, Norşın, Isısu, Topyolu, Yağmurdere, Keşişköy, Maçka, Akçakale, Karaurgan, Kağızman, Zırnık, Balıkgöl, Abbasköy, Kars, Sarıkamış, Diyadin and Nahcıvan.
    9 L. 1337 (8. VII. 1919)
    Onbeşinci Kolordu Erkân-ı
    Harbiyye Birinci Şu‘besinin
    Müsvedde Varakasıdır
    Şu‘be Numarası: 74
    Târîh: 7/8/[13]35
    Harbiye Nezâretine
    1- Kolordu mıntıkasında, esâsen Trabzon mıntıkasında Santa ve havâlîsinde dolaşan ve siyâsî bir maksad ta‘kîb eden Kürdoğlu nâmındaki Rum çetesinden başka hâ’iz-i ehemmiyyet çete mevcûd değildir. Diğerleri bir takım çapulcu gürûhundan ibâret olduğundan büyük ve mühim vekâyi‘ olmamışdır. Bununla berâber Haziran [13]35 gâyesine kadar cereyân eden vekâyi‘i ve Kafkasya dâhilindeki Müslümanlarla Memâlik-i Osmâniyye'ye ilticâ eden muhâcirîn-i İslâmiyyeye Ermenilerin yapdıkları mezâlimi ve mu‘âmeleyi hâkî bir kıt‘a listenin 18/6/[13]35 târîhli ve 1676/1355 numaralı şifreli telgrafnâme-i nezâret-penâhîleri üzerine melfûfen takdîm kılındığı ma‘rûzdur.
    Kâzım Karabekir
    29/4/[13]35: Santa'nın Zurnacılar Mahallesi'nde Norar oğlu Orama nâmında bir Rum'un hânesinde bir aded mavzer tüfengi bulunmuşdur.
    1/6/[13]35: Kürdoğlu nâmıyla ma‘rûf Rum çetesi Santa havâlîsinde Yomralı yedi Müslümanı katletdi.
    10/6/[13]35: 2/6/[13]35 târîhinde Gümüşhâne'nin Leri karyesinden üç Rumla üç kadın Trabzon'a gitmekdeler iken, önlerine çıkan hüviyeti mechûl üç silâhlı, bir mikdâr paralarıyla kadınların çoraplarını alarak firâr etmişlerdir.
    14/6/[13]35: Norşin karyeli 60 yaşlarında Mehmed oğlu Ali, aynı karyeden 12 yaşında Ağa oğlu İdris ve Isısu karyesinden 50 yaşlarında Aziz oğlu Rüşdü'nün cesedleri Topyolu civârında Rus hudûduna mukâbil İhtiyarderesi denilen mahalde bulunmuşdur. Bunlardan birincisinin yalnız kısm-ı süflâsı mevcûd idi, ikincisi ise müte‘addid mahallerinden kurşun ve bıçak yaraları arzediyordu ve kulakları da kesilmiş idi. Üçüncüsünün ise bir kaç mahallinden kurşun ve bıçak yarası ile âlet-i tenâsüliyyesi kesik olarak bulunmuşdur. Bunlar hudûdumuzun 60 metre içinde idi. Ayak izlerinden cânîlerin Yeniköy istikâmetine gitdiği anlaşılmışdır. Mahall-i vak‘aya yakın silâhlı iki Rum görülmesinden cânîlerin Rum olduğu kanâ‘ati hâsıl olmuşdur.
    14/6/[13]35: Trabzon'dan Yomra tarîkıyla avdet eden Yağmurdere'nin Keşişköy karyesinden Mecid, Yusuf, Süleyman yanlarında yüklü hayvan ve 12 silahlı adam olduğu hâlde Karameşe civârında Ortasu nâm mahalde tahmînen kırk kişilik bir çeteye tesâdüfle bir sâ‘at kadar müsâdemeden sonra Yusuf mecrûh düşmüş ve eşkiyâ da bir mikdâr erzâklarını alarak savuşmuşlardır.
    15/6/[13]35: Santa'da icrâ-yı fa‘âliyyet eden kırk kişiden mürekkeb Eftelsidi(?) Rum çetesi Maçka kâ’im-i makâmına teslim olmak üzere Meryemana Deresi Manastırı'na gelerek kâ’im-i makâmla görüşdükleri esnâda, bir mes’elenin ta‘kîbine me’mûr jandarmaların manastıra gelmesi üzerine, çete bunu bir ta‘arruz zannıyla ve ânî bir hareketle jandarmaların silâh ve eşyalarını alarak savuşmuşlardır. Çetenin teslîmini teklîf etmek üzere Çayırlı karyesinden Yanko isminde bir Rum, tekrâr Santa'ya i‘zâm edilmiş ise de çete teslîm olmamışdır.
    25/6/[13]35: Trabzon'un on beş kilometre kadar şarkında Yomra nâhiyesinde anâsır-ı muhtelife arasında birkaç kıtâl vukû‘ bulundu.
    1- Hudûdumuz dâhiline girmek isteyen yirmi İslâm muhâcirin erzâkları Karaurgan'da Ermeniler tarafından gasbedilmiş ve 5 Haziran [13]35'de dahi bir kısım muhâcirlerin dahi bir tosun, dört inek, 2 çuval erzâkları Ermeniler tarafından gasbedilmişdir.
    2- Halil nâmında Kiğılı bir adamın vâlidesiz ve südden henüz kesilmemiş çocuğunun yegâne medâr-ı te‘ayyüş olan bir ineği de kezâ Sarıkamış'da Ermeniler tarafından alınmışdır.
    3- Kağızman'da kadın ve çocuk 60 Müslüman, Ermeniler tarafından katledilmişdir.
    4- Erzurum'un Zırnık karyesine mensûb üç Müslümanın Kars'dan avdet ederken Sarıkamış'da yirmi inek ile bütün zehâ’iri Ermeniler tarafından alınmışdır.
    5- Balıkgöl şimâlinde Abbasoğlu karyesi civârında Müslümanlara Ermeniler tecâvüz etmişler ve bir kaç Müslümanı öldürüp bin kadar mevâşîlerini götürmüşlerdir.
    6- Diyadin'in şimâl-i garbîsindeki Balıkgölü'nün şimâl-i şarkîsindeki Abbasköyü karyesine, Erivan'dan Zilan ve Şertanlı aşîretlerinden 500 hâne halkına Ermeni askerleri tarafından baskın yapılmış, 100 kadar koyunlarını gasbetmişler ve oradan hicrete mecbûr edilmişlerdir.
    7- Kağızman civârında bulunan İslâmlardan bir kısmı hicret etmek istemiş ve bu münâsebetle Ermeniler ile İslâmlar arasında müsâdeme vukû‘a gelmiş, İslâmlardan 6 kişi şehîd düşmüşdür.
    8- Kars ve Sarıkamış civârından hicret eden İslâmlara 6 Haziran [13]35 târîhinde Rumlar tarafından tecâvüz edilmişdir. İslâmlardan dört kişi mecrûh olup yanlarında bulunan eşya, erzâk, para ve hayvânları gasbedilmişdir.
    9- On beş kişilik bir Ermeni süvârî kuvveti Diyadin civârında Balıkgölü'nün şarkında Kuş - Taban yakınında 10/6/[13]35'de hudûdu tecâvüz etmişlerdir.
    10- Sarıkamış'dan gelen yüz hâne İslâm muhâcirine, Karaurgan'da bulunan Ermeni müfrezesi tecâvüz ederek 90 inek, 6 at ve 200 kile zahîre ile mevcûd para ve yiyecekleri gasbedilmiş, bundan başka bir ahıra doldurarak kadınları aramışlar ve zî-kıymet eşyalarını almışlardır ve bunları muhâcirînin gözleri önünde beynlerinde taksîm etmişlerdir.
    11- Sarıkamış'da Ermeniler İslâm muhâcirlerinin ortasına bomba atmışlar, bir kadın ve bir erkeğin el ve kollarının kaybolmasına sebeb olmuşlardır.
    12- Kars ile Oltu arasındaki İslâm köylerine Ermeniler baskın vererek pek çok mezâlim yapmakdadırlar. Akçakala'daki İslâmların mallarını yağma ederek son derece zulm ve hakâretde bulundukları istihbâr edilmişdir.
    13- Ermenilerin icrâ etdikleri mezâlimin havf ve endîşeleri ile Berugi aşîretinden 800 hâne halkı Bayezid'e hicret ve hükûmete dehâlet etmişlerdir.
    14- Nahcıvan'ın Yenice ve havâlîsinde Ermenilerin, silâh toplamak bahânesiyle katli‘âmlara başladığını 30 Haziran [13]35'de Bayezid'e gelen mültecîler ihbâr etmekde ve âlem-i insâniyyetden imdâd istemekdedirler.
    15- Ermenilerin Aras garbında Baykend karyesini yağma ve tahrîb etdikleri haber alınmışdır.
    BOA. HR. SYS. 2877/24, Belge no: 1, 4-7
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

Benzer Konular

  1. Ermeni Mezalimi Üzerine Genel Bir Değerlendirme
    Konu Sahibi Vanlı65 Forum Ermeni Mezalimi
    Cevap: 3
    Son Mesaj : 21.Eylül.2009, 12:02
  2. Kıbrıs Türk'üne yapılan Rum Mezalimi Belgeseli (ATV'den)
    Konu Sahibi ziberkan Forum Yumuşama Dönemi ve Sonrası Belgeselleri
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 25.Kasım.2007, 23:38
  3. Ermeni Raporları(Pdf)
    Konu Sahibi ziberkan Forum Sahaf
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 15.Kasım.2007, 01:23
  4. Anadolu'da Yunan Mezalimi
    Konu Sahibi tahsinbaykal Forum Hikayeler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Kasım.2007, 17:51
  5. Yaşayan İnsanların Dilinden Ermeni Mezalimi
    Konu Sahibi Vanlı65 Forum Ermeni Mezalimi
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 02.Mayıs.2007, 18:31

Bu Konu için Etiketler

Giriş