1571 yılı 30 Eylül günü Kıbrıs Lefkoşe'ye ilk giren ve kaleye ilk Türk bayrağını çeken Larendeli Deli Cafer, yahut tarihe geçen adıyla Bayraktar Deli Cafer Paşa büyük deniz bilgini Piri Reis'in soyundan olup Piri Reis'in kız kardeşinin oğlu Sencivanoğlu Ali Reis'in yeğenidir.

Larendeli Cafer gözünü daldan budaktan sakınmayan ve pek genç yaşlarda Cezayir beylerbeyi Uluç Reisin filolarında görev yapmıştır. Kızıl kadırganın belini bükmüştür.Kanuni Sultan Süleyman, Rodos adasını ele geçirdikten sonra Akdeniz'de kızıl kadırgaların üssü olmuştu. Cafer Reis Venedik bombardımanından bir mucize eseri kurtulmuş Uluç Reis'in filolarına ulaşmış, yaklaşılması olanaksız görülen ve Haçlı ordularının karargahı olan Malta limanına sokularak müdafaa durumunda kalan malta şövalyelerini de bozguna uğraşmıştır.Akdeniz'de, öteden beri Türklük ve İslam alemi için büyük bir kaygı yuvası olan Kıbrıs Adası'nın da Hıristiyanlar elinden alınması zorunlu idi. Padişah 2.Selim, Lala Mustafa Paşa emrinde bir kuvveti Kıbrıs'a göndermişti. Bu kuvvet her ne kadar Tuzla limanından karaya çıkmışsa da, şehirlere bir türlü giremiyorlardı.

Bu sıralarda Padişah Sultan Selim Kıbrıs için yardım etmesi hakkında Cezayir'deki Uluç Ali Reis'e ferman göndermişti. Uluç Ali Reis'in filolarının bir kısmı o sıralarda İspanya'da Hıristiyanların İslam'a karşı olan eylemlerini bastırmakla uğraşıyordu.45 günden beri zaman zaman hücumlara rağmen Lefkoşe'ye bir türlü giremeyen Lala Mustafa Paşa şaşkınlık içinde iken, bir gün ansızın ve hiçbir merasim ve müsaadeye lüzum görmeden Cafer Reis Lala Paşa'nın oturmakta olduğu otağına dalıverdi. Zaten morali bozuk olan Lala, Deli Cafer'in bu davranışına çok öfkelendiyse de sonradan öfkesi tavsadı. Cafer'in geliş nedenini öğrendi. Arkadan Kara Kadı da huzura alındı, beraberce bir hücum planı hazırladılar.

Plana göre Lala paşa emrindeki Karaman taburları da Cafer reisin emrine verilecek beraberlerinde getirdikleri Malta kadırgalarındaki kesik başları ve sırıklara ters geçirilmiş şövalye bayrakları ve diri olarak esir alınan diğer şövalye komutanlar zincire bağlı olarak önden yürütülecek ve Malta şövalyeleri gemilerinin Uluç Reis korsanlarınca yakıldığı ilan edilerek arkadan da Mehter takımı yürüyüşe geçerek, daha arkadan da kadırgaları serden geçti leventler ve Karaman taburu hareket edecekti.

Ertesi sabah şafak zamanı tertibat alındı ve harekete geçilerek üç dört saatlik bir uğraştan sonra Türk orduları Lefkoşe'ye girdi. (30 Eylül 1571) Asıl iş Lefkoşe kalesinin ele geçirilmesi ve kale burcundaki Venedik bayrağı indirilerek, Türk bayrağının kale burcuna çekilmesiydi. Büyük Venedik kuvvetleri kale içinde ve burçlarında çöreklenmişlerdi. Cafer Reis Lala Paşa'dan kale burcuna çekilmek için bayrak istedi ve aldı. Leventler ve Karaman erleri kaleyi yedi yönden kuşattı. ordunun “Allahü Ekber” sedaları kaleye döven topların ulumaları birbirine karışıyordu. Deli Cafer iyice kükremiş, yarı çıplak elinde bir bayrak, bir elinde palası koşuyor, sağa sola pala sallayarak, Allah'ın himayesi altında kalenin burcuna ulaştı. Burçtaki kumandan Nikola Dandolo ile epey bir boğuşma ve tehlikeli manevralardan sonra Deli Cafer'in palası Dandolo'nun kellesini vücudundan ayırdı. Bir müddet şaşkınlıktan sonra kendine gelen Cafer, burçtaki Venedik bayrağını indirip yerine Türk bayrağını çektikten sonra, kumandanın kellesini bir sırık ucuna takıp elinde oynamaya başladı. Daha sonra da indirdiği Venedik bayrağı arasına bu kesik başı koyup aşağılara attı. İşte, Larendeli Cafer Reis'e Sancaktar denilmesinin nedeni budur. Larendeli denizler komutanı Sancaktar Deli Cafer'e daha sonraları padişahlık unvanı verildi.
__________________________________________________ ________________________________________________
Türk edebiyatı Tarih Romancısı Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun Sencivanoğlu hakkında yazdığı harikabir roman var("Reyyale" adlı günlüğünden derlenmiş).Tavsiye ederim.
Kitap Hakkındaki Bir Yorum:
"Beni gördükten sonra bir kere geriledi, dudaklarını titretti, avını elinden almak için geldiğimi sandı. Defolup gitmemi anlatan bir hırs içinde uludu. Sırtını kabarttı, onunla beraber benim sırtımdaki tüyler de kabardı. Eloğlu önce hayvan avında pişer, sonra insan avı ve kavgaya alışır. Gel gör ki bizi çocuk yaşta alıp korsan gemilerinde insan avına alıştırmışlardı. Ama böyle çevik, zorlu bir pars neresinden ve nasıl vurulur, ne görmüş, ne de duymuştuk. Ölüm karşısında insan beyni, zembereği kırılmış saat yelkovanı gibi boşalıveriyor." 'Sencivanoğlu'yla, Türk edebiyatında tarihi romancılığın en başarılı temsilcilerinden Kozanoğlu okuru geçmişin derinliklerine davet ediyor.