ÖZBEKİSTAN

Özbekistan adı tarihi kaynaklara göre Altunordu Beyi Özbek'in adından gelmektedir. Özbek Han 1313-1340'ta Altunordu Devleti’nin başına geçer. Yine tarihi kaynaklara göre bu birliğe Özbekler denir. Daha sonra da bu kelime belli bir Türk topluluğunun adı olarak kullanılır.

Altunordu Hanlığı, ünlü hükümdar Cengiz Han'ın Toruu Batı Han tarafından kurulmuştur. Altunordu Hanlığı 1319'da Tuna boylarına ve Edirne'ye kadar gelir. 1335'te ise Batı Han Azerbaycan seferine çıkar. Ünlü gezgin Ibn Batuta, Özbek Han'dan bahseder ve geniş ülkeleriyle, güçiü ordusunun olduğuna değinir.

Bu dönemde bütün Kıpçak boylarının Türkçe konuştuğu bilinir. 1428-1468 tarihleri arasında Özbekler çok yakın dayanışma içine girmişler ve 1500-1510'da Maveraünnehir bölgesini ele geçirmişlerdir. Ancak 1740'ta İran hükümdarı Buhara'yı ele geçirmiş ve buradaki Özbek Hanlığına son vermiştir. Buhara'nın başına 1753'te Muhammed Rahim geçmiş, bu dönem 1920'ye kadar sürmüştür.

1924'te ise bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti kurulmuş, ancak 1945'ten sonraki yıllarda Rusların denetimine girmiştir. Özbekistan'da Kongrat, Nagman, Mangıt, Toyaklı, Savay, Barın, Üç Urug, Burgut, Arlat, Kanglı, Baştaş, Karakalpak gibi boylar bulunmaktadır ve bunlar Özbekistan'ı oluşturmaktadırlar.

SSCB’nin çöküşüyle birlikte Özbekistan 1 Eylül 1991'de bağımsızlığını kazanmıştır.



Coğrafi ve Demografik Yapı

Bağımsız Özbekistan'ın 447.400 km2'lik bir yüzölçümü bulunmaktadır. Özbekistan; Kazakistan, Tacikistan, Afganistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'a komşudur. Başkenti Taşkent'tir. Nüfusu: 21.700.000'dir.

Önemli şehirleri, Semerkand, Buhara, Hive, Andıcan, Hokand, Navrangon, Karşı, Urgenc ve Nukus'dur.

Önemli nehirleri: Surhanderya, Serabat, Karaderya, Zerefşan, Koskaderya ve Sah’dır. En büyük gölü Aral'dır. Diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi iklimi, yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve karasal iklimdir. Özbekistan’ın % 70’i Özbek’tir. Özbeklerin dışında %15 diğer Türk boyları ve %10 Rus nüfus Özbekistan topraklarında yaşamlarını sürdürmektedir. Özbekistan’daki Türk nüfusun tamamına yakını Müslümandır. Rusların İslam dinini ve Türklük bilincini unutturmaya çalışmasına rağmen Özbekistan’daki Müslüman-Türk soydaşlarımız milli benliklerini muhafaza etmesini bilmişlerdir.

Ülkede halen Halk Demokratik Partisi ile Vatan Terakkiyet Partisi bulunmaktadır. İlk parlamento seçimleri 1994'te yapılmıştır. Yönetim biçimi Cumhuriyettir. Özbekistan Cumhuriyeti AGİK, BM ve diğer uluslararası kuruluşlara üyedir. Özel televizyon kuruluşu bulunmamaktadır. Devlet tekelinde olan, bir Özbekistan Devlet Televizyonu ve Yayın Kuruluşu vardır.


Ekonomisi

1991'den sonra bağımsız Özbekistan Merkez Bankası kurulmuştur. Özbekistan çok zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Altın, doğalgaz, alüminyum, tungsten, kömür, mermer yatakları ön sıradadır. 1991 verilerine göre yılda 41 milyar m3 doğalgaz üretilmektedir.

Dünyanın kaliteli altını burada üretilmekte olup, yıllık 80 ton altın üretimiyle dünya sıralamasında yerini almaktadır. Bakır rezervleri 800 milyon ton olarak varsayılmaktadır. Kömür üretimi yıllık 6 milyon tondur.

Özbekistan karasal iklime sahiptir. Bu nedenle ülkenin % 9'u tarıma elverişlidir. Özbekistan'da, pamuk önemli yer tutmaktadır ve ülke dünyanın dördüncü pamuk üreticisidir. Özbekler buğday, meyve, sebze, ipek ve pirinç yetiştirmektedirler. Ekonomik yapı ise tarım ağırlıklıdır.

Nüfusun %30'u tarım sektöründe çalışmaktadır. Tarımsal üretim kolhozlar, solhozlar, meşhozlar (devlet kuruluşları) aracılığıyla yapılmaktadır.

ÜIke ekonomisinde hayvancılık da önemli yer tutmaktadır. Sığır, koyun, keçi ve kümes hayvanları vardır. Yıllık yün üretimi 1994 verilerine göre 20.000 ton civarındadır. Ve özellikle astragan kürk koyunculuğu büyük önem kazanmıştır ve ihraç edilmektedir. Özbekistan sanayisi daha çok petro-kimya ağırlıklıdır ve yılda 1.5 milyon ton gübre üretmektedir. Ayrıca pamuk üretimine dayalı olarak kimya sanayii de gelişmiştir.

1990 yılı verilerine göre: Sanayi % 35, tarım % 34, inşaat % 14, ulaşım %5 ve diğerleri %12'dir.

Hafif sanayi ürünleri ise ipekli ve pamuklu kumaşlardır. Aral gölü kıyısında havyan üretme ve işleme tesisleri bulunmaktadır. (www.turan.tc)


Eğitim

Sovyet baskılarına karşın Özbekler kurdukları okullarda dillerini ve kültürlerini korumuşlardır. Şu anda Özbekistan'da 4 binin üstünde okul, 4 milyon da öğrenci bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yapılan düzenleme ile ilköğretim 8 yıla çıkarılmıştır. Halkın eğitim düzeyi oldukça yüksektir. Özbekistan'da Semerkant Devlet Üniversitesi eğitim hayatında önemli yer tutmakta ve bütün enstitüleri içinde toplamaktadır.

Sağlık ve Sosyal Güvenlik için 1992-1993 yıllarından sonra Özbekistan'da fonlar oluşturulmustur. Ayrıca yaşlılık, sakatlık ve aile yardımları için işlemlere başlanmıştır. Bunlardan başka Devlet Sigorta Fonu kurulmuştur.

Sağlık hizmetlerini devlet tekelindedir. Bu hizmetler hastahaneler, doğumevleri ve dispanserler eliyle yürütülmektedir.

Sağlık ve Sosyal Güvenlik için 1992-1993 yıllarından sonra Özbekistan'da fonlar oluşturulmustur. Ayrıca yaşlılık, sakatlık ve aile yardımları için işlemlere başlanmıştır. Bunlardan başka Devlet Sigorta Fonu kurulmuştur.


Bağımsızlık Sonrası Özbekistan

SSCB’nin çöküşünün ardından bağımsızlığını elde eden Türk Cumhuriyetlerinde önemli bir unsur ön plana çıkmıştı: Türk-İslam kimliği. Bu belirgin özellik özellikle Özbekistan’da yoğun olarak hissedilmişti. SSCB’nin tüm baskılarına rağmen Müslüman ve Türk kimliklerini yitirmeyen Özbekistan halkı bağımsızlık döneminde de çeşitli zorluklarla karşılaştı. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından iktidara gelen İslam Kerimov Özbekistan’da İslami duyarlılığa sahip kişi ve kuruluşlara göz açtırmamaktadır.

Sovyetler Birliği’nin dağılışının ardından özgürlüğünü kazanmaya başlayan Müslüman-Türk Cumhuriyetlerinin bazıları bağımsız bir çizgi izlemeye çalıştı. Ancak bu devletler Rusya’nın çeşitli girişimleri ve entrikaları ile karşılaştı. Özbekistan bu konuda örnek verilecek ülkelerden biridir.

Bu bağımsızlık hareketleri arasından en yumuşak geçiş Özbekistan’da gerçekleşti. SSCB döneminde ülkenin başında bulunan İslam Kerimov özgür Özbekistan’ın da başına geçti. Bağımsızlık sonrasında kurulan Demokratik Halk Partisi’nin de başına geçen Kerimov, ülkenin yönetiminde köklü bir değişiklik yapmadı.

1991 yılından bu yana iktidarda olan Kerimov, ülke yönetiminde kendisine özgü politikalar uygulamaktadır. Bağımsızlık sonrasında kurulan İslami Kalkınma Partisi Kerimov yönetimi tarafından baskı altında tutulmaktadır.


Türk-İslam Varlığı Yok Edilmek İsteniyor

SSCB’nin çöküşünün ardından bağımsızlığını elde eden Türk Cumhuriyetlerinde önemli bir unsur ön plana çıkmıştı: Türk-İslam kimliği. Bu belirgin özellik özellikle Özbekistan’da yoğun olarak hissedilmişti. SSCB’nin tüm baskılarına rağmen Müslüman ve Türk kimliklerini yitirmeyen Özbekistan halkı bağımsızlık döneminde de çeşitli zorluklarla karşılaştı. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından iktidara gelen İslam Kerimov Özbekistan’da İslami duyarlılığa sahip kuruluşlara göz açtırmamaktadır. Rus yönetimine yakınlığı ile tanınan Kerimov’un Devlet Başkanı olduğu Özbekistan’da günümüzde 50 binden fazla sayıda insan cezaevinde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Kerimov’un, Özbekistan’daki İslami hassasiyete sahip insanlara karşı başlatmış olduğu baskıcı yönetim ve yok etme politikası yüzünden on binlerce insan çeşitli komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır.

Özellikle Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal şehir olarak kabul edilen Buhara’da Müslüman-Türkler şiddetli baskılarla karşı karşıyadır. Orta Asya’da din eğitiminin merkezi sayılan Taşkent ve Buhara’da çeşitli bahanelerle bu eğitimin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca Stalin döneminde Kafkaslar'dan zorla göç ettirilen Ahiska Türklerinin yaşadığı Fergana Vadisi bölgesinde insan hakları ihlallerinin had safhaya ulaştığı, bölgeden son gelen haberler arasındadır...


Time Dergisi: İslami yöneliş Rusya’yı korkutuyor!

SSCB'nin yıkılmasının ardından oluşan yeni Orta Asya haritası, Türkiye ile çok yakın bağı olan bir bölge ortaya çıkarmıştır. Çünkü bağımsızlıklarını birer birer ilan eden Müslüman Türk devletleri ile Türkiye arasında hem din, hem dil, hem kültür, hem de tarihi açıdan çok güçlü bağlar bulunmaktadır. Üstelik politik ve ekonomik gücü, demokratik, çağdaş ve modern kimliği ile Türkiye Orta Asya devletleri için oldukça önemli bir örnek teşkil etmekte, hatta bu devletler tarafından bir nevi "ağabey" olarak algılanmaktadır. Ancak bu bağların daha da sağlamlaştırılıp, bölgede güçlü bir Türk Birliği oluşturulması söz konusu olduğunda Türkiye'nin karşısına çok önemli engeller çıkmaktadır. Bu engellerin en önemlilerinden biri ise bölgede kaybettiği siyasi ve ekonomik hegemonyasını tekrar kazanmak isteyen Rusya'dır.

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ndeki soydaşlarımızın yüzyılın başından beri süregelen ateizm propagandasına rağmen bağımsızlık sonrasında kararlı bir şekilde Türk-İslam kimliklerine sarılması Rusya’yı korkutuyor. Bu konu hakkında geniş bir dosya hazırlayan ABD’nin dünyaca ünlü dergisi Time, Rusya’nın bağımsız Türk Cumhuriyetlerindeki Müslüman-Türk kimliğin ön plana çıkmasının Rusya tarafından endişe ile izlendiğini söylüyor. Time dergisinin haberi Türk basınında da geniş yankı buldu: Bunlardan bir tanesi şöyledir:

Time dergisi, geçen Kasım ayında, Sovyetler Birliği Lideri Mihail Gorbaçov’un Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yaptığı açıklamada, ilk kez dinsel gösterilere karşı ateist propagandaya hız verme gereğinden söz ettiğine dikkat çekerek, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın gücünü korumasının Sovyet yöneticileri kaygılandırdığı belirtiliyor... Bu olguya ek olarak , Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın etkisinin giderek yayılması da Sovyet liderini düşündüren bir başka konu. Örneğin, Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda, Özbekistan Cumhuriyetinde, İslam öğretilerine karşı, ateist propagandaya yeterince ağırlık verilmediğinden yakınıldı.


Çözüm Türk-İslam Ahlakı

Din ahlakının yaşanmadığı bir ortamda huzurun, barışın ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Türk-İslam kimliklerinden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya olan kimi Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde bu nedenle refahın oluşması mümkün değildir. Dinin getirdiği güzel ahlakın yerine, komünist ve materyalist ideolojinin bir toplumda yaygınlaştırılması, geçmişteki örneklerinde gördüğümüz gibi ülkeye ancak yıkım getirir. Çünkü bu ahlakın yaşanmadığı bir ortamda başa geçen yöneticiler adaleti, yardımlaşmayı ve barışı değil, çıkarcılığı, bencilliği ve baskıcı yönetimleri tercih etmektedirler. Oysa Allah’tan korkan insanların yönettiği bir ülkede çok büyük bir dayanışma ve adalet hakim olur.


Perspektif

Türk Dünyası’nın Aydınlık Yüzyılı

Siyaset tarihi göstermektedir ki, dünyaya hakim olmak isteyen güç herşeyden önce bugün "Osmanlı hinterlandı" olarak anılan bölgelere hakim olmalıdır. Çünkü dünya siyasetinin ana hatları bu coğrafyanın etrafında şekillenmektedir. Ancak bu coğrafyada Osmanlı Devleti'nin ardından, aradan geçen bunca zamana ve denenen her türlü rejim ve uygulamaya karşın, huzur ve istikrar hala sağlanamamıştır. Gerek Balkanlar, gerekse Ortadoğu ve Kafkasya birer kanayan yara konumundadır. Bu topraklarda acının yaşanmadığı, gözyaşının akmadığı gün geçmemektedir. Bölge halkları savaşların ve çatışmaların ağır yükü altında ezilmektedir. Ortadoğu'yu bir savaş merkezi haline getiren dış güçlerin varisliğini yaptıkları medeniyet, dünya barışını inşa etmekten aciz olduğunu, dünya halklarının son 70 yıldır yaşadıkları tecrübelerle göstermiştir.

Dünyanın jandarmalığını üstlenen ve süper devletler olarak anılan bu güçler ellerindeki tüm imkanlara rağmen, Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca başardığını başaramamışlardır.

Tarihin işleyişi, böylesine hareketli bir bölgenin her an yeni yapılanmalara müsait olduğunu göstermektedir. Osmanlı coğrafyası da mutlaka bir gün hareketlenecek ve kendisi için belirlenmiş olan zoraki yörüngeden çıkarak, doğal düzenine ulaşacaktır. Dünyanın, etnik ve dini mozaik çeşitliliği bakımından en geniş yelpazeye ve idaresi en güç bölgelerine nizam veren Müslüman Türk Milleti, bugün de bu tarihi görevi üstlenmeye hazırdır. Üstelik Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya'yı içine alacak şekilde oluşturulacak Avrupa Birliği gibi bir birlik, bölgede var olan tüm devletler için son derece önemli bir açılım ve kazanç olacaktır. Bu coğrafyanın sahip olduğu stratejik önem, bölgede yer alan devletlerin güçlerini ve imkanlarını hem ekonomik hem de sosyo-kültürel alanda birleştirmeleriyle daha da artacaktır. Avrupa Birliği benzeri bir oluşumun bu bölgede gerçekleşmesi dünya siyasetinin tek odaklı çerçeveden çıkarılmasına da aracı olacaktır. Böyle bir birlik bölgedeki her ülke için önemli bir dayanak noktası oluşturacak ve böylece uluslararası arenada her bir devlet kendi ulusunun menfaatlerini sonuna kadar koruyabilecektir. Bu sayede büyük güçler tarafından bölge üzerinde oynanan oyunlara, haksızlık ve adaletsizliklere bir son verilecek, tüm halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlediği bir sistem hakim olabilecektir. Bölgede yaşayan tüm halkların haklarının korunmasının sağlanacağı böyle bir sistem kuşkusuz herkes için büyük bir kazanç olacaktır.

Ayrıca bilindiği üzere bu topraklar bugün dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Sanayileşmenin temel hammaddelerini oluşturan kömür, petrol, doğalgaz, demir, bakır gibi madenler açısından başta Kafkaslar ve Orta Asya olmak üzere tüm Osmanlı hinterlandı oldukça zengin rezervlere sahiptir. Müslüman Türk'ün önderliğinde bu zengin rezervler en hayırlı şekilde kullanılacaktır. Bunun yanı sıra böyle bir ortaklık aynı bölge içinde yer alan ülkeleri aynı savunma paktı içinde toplayacak ve bu da savunmaya dair giderlerin ve masrafların doğal olarak azalmasını sağlayacaktır. Bu şekilde elde edilecek ek gelir ise bölge halklarının kalkınmasında kullanılabilecektir.

Savunma, ekonomi ve sosyo-kültürel alanda yapılacak her türlü işbirliği bölgenin refah düzeyi ve yaşam standartlarının doğal olarak hızla yükselmesini sağlayacaktır. Ve böyle bir oluşumun doğal lideri ve önderi Türkiye'dir.

Türkiye jeo-stratejik ve jeo-ekonomik olarak bu bölgede kilit bir noktada yer almaktadır. Üstelik tüm bu halklar Türkiye ile gönül bağlarını halen devam ettirmektedirler. Türkiye'ye derin bir gönül bağıyla bağlı olan bu insanlar kendilerine uzanacak bir yardım elini beklemekte ve Müslüman Türk Milleti'ni kendileri için bir kurtarıcı olarak görmektedirler. Türkiye Arnavutları, Boşnakları, Pomakları, Çeçenleri, Çerkezleri, Azerileri, Gürcüleri ve hatta Hırvatları, Sırpları, Romenleri ve Bulgarları bile yeni bir "Osmanlı Milletler Topluluğu" altında toplayabilir. Nitekim tüm bu toplumların çoğu, şu anda Osmanlı döneminde gördükleri huzur ve güveni yeniden yaşayacakları düzenin sağlanmasını hedeflemektedirler ve bunun için de Türkiye'ye umutla bakmaktadırlar.

Türkiye geliştireceği stratejilerle hem tüm Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya'ya kalıcı barışı temin edebilecek, hem de böyle bir birliktelikten oluşacak ekonomik gücü en adaletli ve hakkaniyetli şekilde idare edebilecek bir tarihi birikime sahiptir. Hiçbir güç, tarihe yön vermiş, insanlığa barışı, adaleti ve huzuru armağan etmiş dev bir kültüre ve tecrübeye sahip, köklü ve zengin bir medeniyetin kurucusu olan bir milletin sahip olduğu duyarlılığı yok edemez. Geçmişte olduğu gibi bugün de Müslüman Türk Milleti sabrı, imanı ve güzel ahlakı ile mazlumun yanında, zalimin karşısında yer alacak, farklı kültürlerden ve kökenlerden gelen insanları adalet ve hoşgörü potasında birleştirecek ve tüm dünyanın özlemini çektiği barış ve güvenlik ortamını oluşturacaktır. 21. yüzyıl, Allah'ın izni ile, tüm Müslüman ve Türk halkları için aydınlık bir çağ olacaktır...

ALINTIDIR....