1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Kazakistan zengin doğal kaynakları, 15 milyonu aşkın genç nüfusu ve özgürlüğün ardından yükselen Türk-İslam bilinci ile Orta Asya’nın gelecek vaat eden Türk cumhuriyetlerinden biridir.

Türkçe'de "Kazak", sözcüğü özgür, bağımsız, yiğit, cesur anlamına gelmektedir. Kazakların kullandığı dil; Kazak Türkçesi Tatar, Başkut, Nogay, Kırgız, Kıpçak lehçeleri arasında yer alır.

Kazakistan'da yapılan kazılarda elde edilen bulguların Yenisey motiflerine benzediği dikkat çekmiştir ve özellikle Kök Türkçe mezar kitabeleri üzerinde bilim adamlarının yaptıkları araştırmalarda Kazakistan'daki Türk varlığıyla ilgili önemli belgeler ortaya çıkmıştır.


Kazakların Tarih Sahnesine Çıkışı

Kazakların ortaya çıkışları, tarihi kaynaklara göre Cengiz Han'ın torunları zamanına rastlamaktadır. Kazaklar kendilerinin Alaş-Alaç adlı Ata'dan geldiklerine inanırlardı. Bu Ata'nın üç oğlu olduğunu ve bunların üç Kazak boyunu meydana getirdiklerini kabul ederlerdi.

Geleneksel olarak göçebe bir hayat yaşayan Kazakların tarih sahnesinde etkili olmaları ise Özbek Hanları devrinde olur. Bu dönemde Kazakların bir kısmı, Canı Bel'in Oğlu Kasım Han idaresinde Balkaç bölgesinde yaşarlarken, bir kısmı da Burunduk yönetiminde Urallar'da yaşıyordu. Daha sonra Kasım Han, bütün Kazakları kendi egemenliği altına aldı (1520). 17. yüzyılda ise Tevka Han, Kazak Türklerini yasal kurallara bağladı. Ancak 17. ve 18. yüzyıllarda Ruslar Türkistan'da önemli işgallerde bulundular. Bu olaya Kazaklar büyük tepki göstererek 1783'te Sırım Batur önderliğinde bir ayaklanma başlattılar.

Kazak önderler 1906'da halkta milli bilincin uyanmasını sağladılar. 1916'da harekete geçtiler ve 1917'de Umumi Kazak Kongresi’ni toplayarak Orenbur'u başkent yaptılar. 1924'de otonom olarak başkentlerini Ak-Mescit'e taşıdılar ve 1936'da Sovyetler’in bir üyesi statüsünü kazandılar.


Kazak Türkü Katliamı

Özellikle 1917 Ekim devriminden sonra sürekli olarak bağımsızlık mücadelesi veren Kazak Türkleri’nin uğramış olduğu soykırım 1926-1989 dönemindeki nüfus sayımlarında açıkça gözlemlenebilmektedir. 1926'da 3.713.000 olan nüfus 1959 yılında 1 milyon azalmış, yine 1926'da 1.280.000 olan Rus nüfusunun 1959'da 3.972.000'e ulaştığı görülmüştür.

Kazak Türkleri tarih boyunca asimile edilmeye çalışılmış, ancak Kazak Türk'ünün içindeki hürriyet ve Türk-İslam ateşi hiçbir zaman söndürülememiştir.

19. yüzyılda İslam dinini seçen Kazakistan’da komünist zulüm nedeniyle İslami bilinç oldukça azalmıştır. Bağımsızlık sonrası gönüllü kuruluşların yapmış olduğu çalışmalarla Kazakistan gençlerinde Türk-İslam bilincinin yeniden filizlenmesi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Günümüzde Kazakistan aydınları, özellikle de Türk-İslam devleti kurarak Turan'ı gerçekleştirme idealini taşıyan genç kuşak, bozkurtu, hilali ve yıldızı kendilerine amblem seçmişlerdir. (www.fikiryazilari.net)


Bağımsızlığın Ardından Siyasi Yapı

Kazakistan 1990'da egemenliğini, 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş ve Kazakistan Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler’in bir üyesi olmuştur. Kazakistan Cumhuriyeti'nde sosyal demokrat Azat hareketi, Milliyetçi Alaş Hareketi, Ulusal Demokrat Parti bulunmaktadır.

10 Ocak 1999 tarihinde yapılan seçimlerde, Türkiye’ye yakınlığı ile tanınan Nursultan Nazarbayev %79.8 oranında oy alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Kazakistan Parlamentosu, Senato ve Meclis olmak üzere iki kanattan oluşmaktadır.

Parlamentonun iki kanadının da görev süresi 4 yıl iken, son anayasa değişikliğiyle Meclis’in görev süresi 5 yıla, Senato’nun süresi ise 6 yıla çıkarılmıştır.

Senato, her eyaletten ve eski Başkent Alma Ata’dan mevcut yerel temsili organlar tarafından seçilen ikişer senatörden meydana gelmektedir. 7 senatör ise Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından atanmaktadır.

Millet Meclisi, ülkenin idari-bölgesel bölünmesine uygun olarak oluşturulan seçim çevrelerinde eşit sayıda seçmen tarafından seçilen 67 üyeden oluşmaktadır. 1998 yılı içinde yapılan anayasa değişikliğiyle sayısı 77’ye çıkartılan Meclis üyelerindeki 10 milletvekili ilave siyasi partilerin listelerinden tek ulusal seçim bölgesine göre seçilecektir. Bu değişiklik, Meclis’in ikinci dönem seçimleri itibariyle uygulamaya konulacaktır.


Kazakistan’ın Güçlenen Ekonomisi

Bağımsızlığın ardından siyasi ve ekonomik istikrara kavuşan Kazakistan’da dünyanın en büyük petrol, uranyum, demir,altın ve kurşun rezervleri bulunmaktadır.

Kazakistan doğal kaynakları ve coğrafyası itibarıyla çok umut verici bir ülkedir. Hacim ve çeşit bakımından mineral ve hammadde yatakları ile dünyanın sayılı ülkelerinden biridir.

Kazakistan’da 1225 çeşit mineral ihtiva eden 493 yatak bulunmaktadır. Uranyum, krom, kurşun ve çinko yataklarının zenginliği itibarıyla dünya ikincisi, mangan itibarıyla dünya üçüncüsü, bakır itibarıyla de beşincisidir. Kömür, demir ve altın rezervleri itibarıyla Kazakistan dünya sıralamasında ilk on ülke arasında, doğalgaz, petrol ve alüminyum rezervleri itibarıyla da, sırası ile ilk on iki, ilk on üç ve ilk on yedi ülke arasında yer almaktadır.

Ülkenin mineral ve hammadde üretimi ise, kendi ihtiyacının çok üstündedir. Bu nedenle metalik bizmut, süngersi titanyum, kil ve rafine bakır, mangan ve konsantreleri üretiminin yüzde 90'ı, petrol, metalik kurşun ve çinko üretiminin yüzde 80'i ile doğalgaz, kömür, demir cevheri ve krom üretiminin de yüzde 50'den fazlası ihraç edilmektedir. Kazakistan toprakları altında keşfedilmiş maddi zenginlik 2 trilyon ABD Dolarından fazladır. (http://www.tika.gov.tr)


Türkiye ile Ticari İlişkiler

Kazakistan Cumhuriyeti'nde 1994 yılından bugüne yaklaşık 3000 yabancı ortak girişim (JV) faaliyet göstermekte olup, Kazakistan'a yapılan yabancı sermaye yatırımları 8 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Bu miktar yaklaşık 10 yıllık bir bağımsızlık geçmişi olan bir ülke için büyük önem arz etmektedir. Bu büyüklükte sermaye girişi, ülkenin eski üretim alt yapısını rehabilite etmekte olduğu ve ekonomiye süratle yeni tesislerin kazandırıldığı anlamına gelmektedir.

Eldeki tüm veriler incelendiğinde, yaklaşık 1.5 milyar ABD Doları'na yaklaşan yatırım hacmi ile Türkiye'nin, Kazakistan Cumhuriyeti'nde Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra ikinci sırada yer aldığı anlaşılmaktadır.

Türk iş adamlarınca Kazakistan'da gerçekleştirilen yatırımlar daha çok ticaret, telekomünikasyon, otel işletmeciliği, tarım ürünleri üretimi, süpermarket işletmeciliği, matbaacılık, petrol ürünleri, gıda, tuğla, demir-çelik, bakır, tekstil ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Kazakistan Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında daha çok müteahhitlik ve ticari faaliyetlerde bulunan Türk şirketleri, son yıllarda Kazakistan içerisinde süratle mal ve hizmet üretimine yönelmeye başlamışlardır.

ABD ve İngiltere gibi ülkelerin Kazakistan'daki yatırımlarına bakıldığında bu ülkelerin daha çok petrol ve gaz endüstrisi, elektrik ve madencilik gibi sektörlerde yoğunlaştığı görülmektedir.

Müteahhitlik sektöründe faaliyet gösteren Türk firmalarının bugüne kadar Kazakistan'da gerçekleştirmiş olduğu müteahhitlik hizmetlerinin 2 milyar ABD Doları üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. (http://www.tika.gov.tr)

Kazakistan’da Yüksek Eğitim Seviyesi

Göçebe olarak doğan ve 19. yüzyılın sonunda yerleşik yaşama geçen Kazaklar, XVIII. ve XIX yüzyıl başlarından itibaren sağlıklı bir eğitim için çalışmalara başlamışlardır.

İlk kez 1823'te Cihangir Han cami ve okullar açılmasını sağlamış, 1841'de de Kazak Lisesi kurulmuştur.

Kazaklar bütün yaşamları boyunca Rusların, Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma politikalarına şiddetle karşı koymuşlardır. Büyük Türkçü İsmail Gaspiralı'nın bu konuda Kazakistan'da ileri anlamda çalışmaları olmuştur. Bu sayede 1958'de Kazak okullarında Kazak tarihi okutulmaya başlanmıştır. 1988'de alınan bir kararla "Kazakça" resmi dil olarak kabul edilmiştir. Bugün Kazakistan'da Kazak Devlet Üniversiteleri, Kazakistan Bilimler Akademisi, El Farabi Üniversitesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi bulunmaktadır. (Türk Dünyasının büyük düşünürü Ahmet Yesevi'nin türbesi de buradadır, fakat turizm henüz istenilen düzeyde gelişmemiştir.) Kazakistan nükleer silahlara sahip bir ülkedir. Sovyetlerin uzay çalışmalarını yaptığı Baykonur Uzay merkezi Kazakistan Cumhuriyeti sınırları içindedir.

Bugün Kazakistan egemen ve bağımsız bir devlet olarak BM, AGIK ve diğer uluslararası kuruluşlarda yerini almış ve hızla kalkınma sürecine girmek isteyen bir ülkedir ve Türkiye Cumhuriyeti ile çok sıcak, dostane ilişkiler içinde önemli anlaşmalar yapmıştır. (www.turan.tc)



Perspektif

Duyarsız Kalmayalım

İnsan sıkça rastladığı olaylara karşı hemen bir alışkanlık kazanır. Hatta zaman içinde bu alışkanlık öyle bir hal alır ki, ilk gördüğünde kendisinde şiddetli bir şaşkınlık ya da tepki oluşturan olaylar, bir süre sonra rutin konulara dönüşür.

Dünya üzerinde süren savaşlar ve çatışmalar da böyle olaylardandır. Bir ülkede bir işgalin, katliamın veya soykırımın başlaması dünyanın dört bir yanında ilk önce şiddetli bir tepki oluşturur. Örneğin Bosna'da ilk çatışmaların başladığı günleri düşünelim, ya da Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızı, Çeçenistan'ı, Filistin'i... Yakın zamanda babasının kucağında İsrail askerlerinin kurşunlarına hedef olan Filistinli çocuğun görüntüsü, kundaklarında katledilen Çeçen bebekler, Bosna'da büyük bir soykırıma maruz kalan kadınlar, yaşlılar, gençler...

İnsanlar, bu görüntüleri gördükleri ilk günlerde içlerinde duydukları tepkiyi, birşeyler yapma isteğini sık sık dile getirmişlerdir.

Ancak ardı arkası kesilmeyen haberler zaman içinde dikkatlerini çekmez olur. Her gün yeni kişiler ölür, kadınlar tecavüze uğrar, çocuklar kurşunlara hedef olur, masum insanlar mayınlara basıp kolunu ya da bacağını kaybeder... Ancak insanların ilk günlerde verdikleri tepkiler yerini garip bir duyarsızlığa bırakır. Hatta gazeteleri aldıklarında, savaş haberlerinden çok hemen yan sütunda yer alan magazin içerikli bir haber ilgilerini çeker. Çünkü Filistin'de, Çeçenistan'da, Keşmir'de ya da Doğu Türkistan'da her gün birkaç kişinin ölmesi, "sıradan bir haber" haline gelmiştir.

Balkanlar’dan Doğu Türkistan’a kadar Türk ve İslam coğrafyasının her bölgesinde bugün varlığını sürdüren zulmün tek nedeni ekonomi ya da iç sorunlar değildir. Bu insanların temsil ettikleri Müslüman kimlik zulmün ana nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

Bu insanlar Allah'a iman ettikleri, hayatlarını inançlarının gerektirdiği şekilde geçirmek istedikleri ve çocuklarını da inançlı kimseler olarak yetiştirmeyi amaçladıkları için çeşitli baskılara maruz kalmaktadırlar.

Konunun üzüntü verici yönü ise, insanların çok büyük bir bölümünün bu ülkelerde yaşananlar hakkında hiç bilgi sahibi olmamaları, hatta birçok ülkenin adını dahi bilmemeleridir. Doğu Türkistan’da, Sudan'da, Cezayir'de, Endonezya'da, Patani'de, Burma'da, Cibuti'de, Tunus'ta yaşayan Müslümanların karşı karşıya bulundukları zorlukların, baskıların, her gün bir yenisi gerçekleşen şiddet eylemlerinin, açlığın ve sefaletin farkında dahi olmayan bir insanın durumu çok daha düşündürücüdür. Çünkü bu kişinin, varlıklarından haberdar olmadığı iman sahibi kişilere yardım elini uzatması elbette mümkün olmayacaktır. Bir kesim ise yapılan zulüm ve haksızlıkların farkındadır. Ancak bu kişilere yardım edebileceğini, zulmün engellenmesi için çaba sarf edebileceğini aklına dahi getirmez. Üstelik hiçbir şey yapamayacağı konusunda kendisini o kadar inandırmıştır ki, ne okuduğu haberler ne de gördüğü görüntüler vicdanında en ufak bir etki oluşturmaz.

Gerçek bir müslüman Türk milliyetçisinin dünya üzerinde böylesine şiddetli bir zulüm devam ederken, rahat yatağında kayıtsızca uyuması imkansızdır. Çünkü iman eden bir kişi haksız savaşların, katliamların, zulmün, açlığın, ahlaki dejenerasyonun, kısaca dünya üzerindeki tüm sorunların temel çözüm yolunun Türk-İslam ahlakının insanlar arasında yaygınlaşması olduğunu bilmektedir. Bu bilgi ona çok büyük bir sorumluluk yüklemiştir; dünyaya İslam ahlakını ve bu ahlakın getirdiği güzellikleri anlatmak, Türk-İslam düşüncesini yaymak ve dinsizliğe karşı fikri bir mücadele yürütmek...

ALINTIDIR....