1. #1

    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2008
    Mesajlar
    352


    GALATA HAKKINDA KISACA

    (Galata - Galata Kulesi - Galata Köprüleri - Galata Mevlevihanesi)
    ...
    Nusret Karaca


    "Tarih Araştırma-Gezi-İnceleme ve Derlemelerim"


    Yaşadığım güzel ülkem, kentim, semtim ve mahallemle ilgili bilgiler edinmek ilgi alanlarım arasında yer almıştır. Aidiyet duygusuyla bağlanmak, bu olsa gerek! Bildiklerimizin, bilmediklerimiz ve öğrenmediklerimiz arasında aslında ne kadar az yer tuttuğu bilincinde olmuşumdur her zaman. O yüzden nereden bir şeyler bulur, biriktirirsem, o kadar kâr ve zenginlik sayarım kendi adıma.
    ...
    Branşı Tarih olan ve onu edebiyat ile harmanlayıp ürünler vermeyi adeta bir yaşam biçimi haline getiren biri olarak bugün de biriktirdiklerim arasından GALATA semti çıktı karşıma. Derleyip toparlayıp paylaşmak istedim. Elbette bu bilgilere ulaşmama kaynak olan, katkı sağlayan kişi, kurum ve kuruluşların emek ve çabalarına saygı göstererek, teşekkürlerimi sunarak.
    .....
    GALATA


    Haliç'in asıl kentten ayrıldığı bölüme; karşıda anlamına gelen "PERAN"dan sonra, Cenevizlilerce Galata denmiştir. Galata, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde yer alan bir Azap kapı, Tophane ve Galata Kulesi'nin arasında kalan bir bölge. Grekçe'de süt anlamına gelen “Gala”nın “Galaktos”tan geldiğini düşünen araştırmacıların bu düşüncesini Evliya Çelebi de doğrular. Bazı araştırmacılar da semtin adının Galata'dan (Eğimli alan) geldiğini belirtirler.


    (*)Galata → Lezzetli süt Galas Latinleri (Galata).


    ...
    Bizans döneminde Cenevizliler kenti, güçlü surlarla çevirerek bağımsız bir Ceneviz kolonisi hâline getirmişlerdi; Osmanlı idaresinde bu durum kalkmıştır. Galata'da Kentte ticaret için gelen Ceneviz ve Venedikliler, Osmanlı uyruğundaki Cenevizliler ve Cenevizliler döneminde gelen Rum, Yahudi ve Ermeniler yaşıyordu. Fatih Sultan Mehmet bir ticaret limanını olan bölgenin bu özelliğinin sürmesi için Venediklilere bazı ticari imtiyazlar vermiştir. Semtte 1348 yılında Cenevizliler tarafından yapılan bir kule bulunur. Bölgeyi çeviren surlar 19.y.y.da yıkılmıştır.

    GALATA KULESİ


    Dünya'nın en güzel kentlerinden biri İstanbul. Hep söylerim. Adına şiirler yazılmış, besteler, şarkılar yapılmış bir dünya güzeli, aşklar ve aşıklar şehri İstanbul. Ve İstanbul'da bir semt: PERA (Beyoğlu) Beyoğlu Tünel'den Karaköy'e inerken bir bir kule; Galata Kulesi.


    "Uzaktan öyle yorgun ve yaşlıca göründüğüne bakmayın siz. Tarihin, İstanbul’un omzuna yüklenmiş olduğu ağır sorumluluğu taşıyor sırtında yüzyıllardır." der bu kente gönül vermiş ve onu bu duyguyla kucaklayıp kaleme sarılmış bazı yazarlar. Ne de güzel kaleme almışlar. Bizler de gezdikçe, okudukça, dinledikçe ve notlar aldıkça daha bir sevdik kentimizi, tarihi eserlerimizi... Biz de kaleme sarıldık elbette bu kaynaklardan yararlanarak... Tarihe bir not da bizden.


    Galata’nın gökyüzünü perdeleyen bakımsız apartmanlarının yer aldığı iç içe girmiş, bir birini enine ve dikine kesen eski sokakların arasında gezerken, onu bütün ihtişamıyla karşınızda keşfedilmeyi bekleyen, bir mıknatıs gibi insanı kendine çeken gizemli ve etkileyici bir görünüşü; etrafına mağrur bakışı ve başından geçen onca talihsizliklere rağmen ‘’ben buradayım, ayaktayım’’ diyen bir duruşu ile karşılaşırsınız.


    Yüzyıllardır sanatçılara ilham veren bu yapı, fotoğrafçıların, ressamların, seyyahların, gezginlerin ortak yeri olmuştur Galata Kulesi. Âdeta randevulaşmışçasına birleşen cadde ve sokakların içinden kulenin eşsiz perspektifini izlemek kadar, tepesine çıkıldığında bizi karşılayan eski İstanbul’un ve Boğaziçi’nin panoramik manzarasını seyretmek de ulaşılması zor bir keyif verir. Denizin gökyüzüyle kesiştiği noktada Adaların silueti, Sarayburnu; Ayasofya, eski İstanbul’un yedi tepesine dizilmiş tarihi camileri, Pier Loti’nin mekanı, balıkçı motorları ve yolcu vapurları, Haliç’in üzerinde uçuşan martıları, muhteşem Boğaziçi’nin mavi sularında arkasında iz bırakarak yol alan gemileri; İstanbul’un modern yüzünün yansıması olan gökdelenleri… Üç yüz altmış derece kuş bakışı İstanbul’u görme imkanı.


    Zaman içimizden bir şeyler alır götürür bize dair ne varsa. Zaman ve mekana karşı bir yarış, bir direnmedir hayata anlam katan. Çeşitli dönemlerde farklı işlevler görmüştür Galata Kulesi. Bir dönem kendisini bile korumaktan aciz, yangın gözetleme kulesi olarak hizmet görmüş, alevler, dumanlar başından hiç eksik olmamıştır. Savaş esirleri barınağı, levazım ambarı, karantina dereken 20. Yüzyılın başlarında saatleri ayarlama kulesi olarak kullanılmıştır. Geçirdiği onca tadilat ve değişiklikler onu zaman denen canavarın dişleri arasında ezilmekten kurtarmış ve onun günümüze kadar sağ salim ulaşmasını sağlamıştır. Galata Kulesi’nin bugünkü hali pür melaline geçmeden önce, kulenin puslu merdivenlerine tırmanarak kısa bir tarihi yolculuğa çıkmaya ne dersiniz.


    Kule, 1348 yılında Cenevizliler tarafından yapılmıştır. Bazı söylentiler kulenin Bizans'ın ilk imparatoru Zenon(Zeno) döneminden beri İstanbul'a gözcülük ettiği yönünde. Bizans’ın en buhranlı döneminde Cenevizliler tarafından savunma amaçlı inşa edilmiştir. Yapımında her yaştan Cenevizlinin kadınlı erkekli, geceli gündüzlü çalıştığı kule zeminde 60, denizden 140 metre yükseklikte olup, ilk 7 katın duvar kalınlığı 3,75, çapı ise 8 metredir. Yapılan statik hesaplamalara göre ağırlığı yaklaşık 10 bin ton olan kulenin kalın gövdesi işlenmemiş moloz taşındandır.


    O zamanlar İsa Kulesi olarak bilinen Galata Kulesi’nin etrafına derin hendekler kazınmıştır. Zamanla bu hendekler kulenin etrafında yapılan imar faaliyetleri sırasında doldurulur. Günümüzde kulenin etrafında ki sokak ve cadde isimlerinin büyük veya küçük hendek şeklinde olması buradan gelmektedir.


    İlk zamanlar zindan ve gemi ambarı olarak kullanılır, İstanbul’un fethi sırasında tarafsız kalan Cenevizlilere Fatih, görece bazı haklar tanırken, öte yandan Galata’nın Türkleşmesine girermiş; geleneklere uyarak, Kulenin üst kısmının 1,5 metre kadar yıktırmıştır. 15. Yüzyılın ortalarında Kule, Türk yapımı, kentin diğer kuleleri gibi sivri, konik külahlı bir Osmanlı kulesidir artık. Tersanede çalıştırılan savaş esiri Hristiyanlara barınak, araç ve gerece depo olmuştur.

    Yetişin, Şehir Yanıyor!


    Yangın! İnsanlığın bin yıllardır, savaşlardan, ihmalkarlığından, kundakçılardan ötürü yüz yüze kalmak durumunda kaldığı felaket. Yangın, İstanbul ve geçmiş kelimeleri yan yana geldiklerinde akla gelenler ise pek çok eski Türk filmine konu olmuş tulumbacılar ve şehrin herhangi bir bölgesinde bu yangınların fark edilebilmelerini sağlayan yangın kuleleri.


    Bu kulelerin en eski ve bilinenleri bugün İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt Kampüsü içerisinde yer alan Beyazıt Kulesi, bir diğeri ise karşı kıyıda yer alan Galata Kulesidir. Galata Kulesi’nin tarihi çok daha eskilere dayanmaktadır. Kulenin yapılım amacı şehirdeki yangınları gözlemek olmayıp, daha sonraları yüksekliğinden ötürü, ihtiyaç duyulan gözlem kulesi için en elverişli yapı olmasından ötürü, yangın kulesi olarak kullanılmıştır.


    18. ve 19. Yüzyılda neredeyse bütün konutları ahşap olan İstanbul’da yangın uygun rüzgarı yakaladığı vakit çok kısa zamanda şehrin bir ucundan diğerine yayılır, yüzlerce evin yok olmasına binlerce insanın da evsiz kalmasına sebep olurdu.
    1749’da Küçükpazar’da çıkan ve büyük kayba neden olan yangının ardından tulumbacıların bir araya toplanması ve yangına müdahale edecek organizasyonun gerekliliği kesinlik kazanmıştır. Böylece Küçükpazar yangını sonrası Ağakapısı iç avlusu köşesine yangın dumanını gözlemek için ilk yangın kulesi yapılmıştır. 1774’te Cibali’de çıkan yangın sonrası geniş bir alan zarar görmüş ve kentin ilk ahşap yangın kulesi Ağakapısı’nda ne yazık ki yanmıştır! İkinci ahşap yangın kulesi yine aynı yere yapılmış ancak II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağını kaldırıp yerine yeni bir teşkilat kurması sonucunda çıkan olaylar sonucu bu kule de birincisiyle aynı kaderi paylaşmak zorunda kalmıştır. Aynı tarihlerde tulumbacılar teşkilatı da kısa bir süreliğine kaldırılmış ancak Hocapaşa yangınının ardından vazgeçilemezliği anlaşılarak tekrar görevlerine dönmüşlerdir. Bu esnada yeniden yapılan kule hizmete bile geçirilemeden bir kez daha yanar.


    II. Mahmud, 1828’de kulenin yapımını tekrardan başlatır. Son ahşap kuleyi de inşa etmiş olan, Osmanlı devletinin 19. yüzyıl mimari oluşumunda görev almış Ermeni asıllı Balyan ailesinden ünlü mimar "Senekerim Balyan" tarafından ‘’kule’’ bu defa kâgir olarak inşa edilmiştir. Kulenin yapımından sonra 1849’da geniş saçaklı külah biçimindeki ahşap örtü değiştirilerek sekizgen planlı, yuvarlak pencereli, yukarıya doğru daralan üç kat eklenmiştir.


    Kesme taştan inşa edilen 85 metre yüksekliğindeki kule, seyir katına 180, buradan yukarıya 76 olmak üzere içeriden spiral şekilli 256 ahşap basamak ile çıkılır. Kulenin piramit kaidesinin doğu tarafına Keçeçizade İzzet Molla’nın yazdığı bir kitabe yer alır. Seyir katında pencere ve kapı üzerinde çember şeklinde mekanı örten tonozun eteklerinde geniş bir kuşak halinde karşılıklı kesintisiz devam eden mavi ve gri renklerde yapılmış İstanbul’a ait bir panorama izlenimi veren doğal ve mimari unsurların yer aldığı resimler bulunur. Resimlerin yapım yılı kesin olarak bilinmemesine rağmen 1889 sonrası olduğu düşünülmektedir.


    Yapıldı tarihten itibaren kuleye eklenen yeni bölümler ile bugünkü durumuna kavuşan kule, pek çok onarım ve tadilat görmüştür. 1894 depreminin ardından onarım gören kule, 1909’da yıldırım düşmesi nedeniyle siperi hasar görmüştür.


    Daha önce iki büyük onarım gören kule yakın zamanda uzun süreli bir tadilat daha geçirmiştir. Son yapılan restorasyon çalışmaları esnasında taş yüzeyler temizlenmiş ve taş eksiklikleri tamamlanmıştır. Yapıldığı günden 1960 yılına kadar Galata Kulesi ile beraber İstanbul’un yangınlarının takip edildiği Beyazıt Kulesi’nde bugün halen İstanbul Belediyesi'ne bağlı bir itfaiye teşkilatı bulunmaktadır. Ne yazık ki kulenin içerisine girmek pek olası değildir. Ancak özel izin sonrası mümkün olabilmektedir (o da her zaman değil).


    Gerekli izinlerin ardından kuleye çıkabilenleri İstanbul’un benzersiz manzarası merdivenlerde kaybettikleri enerjiyi geri getirecek kadar mucizevidir.


    1509 yılında İstanbul’da büyük bir deprem olur. ‘’Kıyatmet-i Sugra’’ (küçük kıyamet) adıyla bilinen bu depremde, Galata Kulesi ve Galata Surları büyük zarara uğramıştır.


    Galata Kulesi’ne eskiler Galata Yangın Kulesi derlermiş. Lale Devrinde ilk resmi itfaiye birliğinin kurulmasıyla kule yangın gözetleme yeri olarak kullanılmaya başlanmış. Ancak yangın gözetleme kulesi olan bu yer ne yazık ki en çok yangınlarda nasibini alan binalardan biri olmuş. 17. yüzyılda İstanbul’u kasıp kavuran yangınlardan herkes haberdar olsun diye kulenin tepesine büyük bir köş yerleştirilir. Yangını gözetleyelim derken yüzyılın sonunda kulenin kendisi de yanar.


    III. Selim döneminde taş duvar üzerine ahşap iki oda ve kurşun kaplı bir çatıdan oluşan bir bölüm eklenir kuleye. Ciddi bir yangın sonrası bu ahşap bölümler tamamen yanar ve dört tarafa çıkıntılı dörtlü köşk bölümleri yapılarak buraya bir de sofa eklenir ve kahvehane haline getirilir. Ancak 1831’de çıkan yangın sonucu bu kısımlar yanar ve üst kısım tamamen değiştirilerek bugünkü görünümü kazandırılır.


    Kulesi:


    Önce Byzantium, sonra fethe kadar Konstantinopolis adıyla bilinen İstanbul, güneyde Marmara Denizi, doğu açıklarında Boğaz, kuzeyde ise Halıç’in çevrelediği tarihi yarımada üzerine kurulmuştur.


    Galata, tarihi yarımadaya Haliç’in karşı kıyısından bakan, eski dönemlerde Cenevizlilerin yaşadığı bir mevkidir.


    Tarihi Bilgiler:


    Galata Kulesi, eski devirlerden beri ‘’Galata’’ adıyla anılan mevkinin çevresinde Galata’yı korumak amacıyla yapılmış tahkimatın bir parçasıdır.


    Galata Kulesi’nin, Cenevizliler tarafından 14. yüzyıl ortalarında inşa edildiği tahmin ediliyor. Fetih'ten sonra, depremler ve başka nedenlerle zaman zaman hasar gören kuleye bugünkü şekli II. Mahmud döneminde yapılan onarımda verilmiştir.


    Başlangıçta Cenevizliler'in savunma amaçlı olarak inşa ettiği kule, 16. yüzyılda tersanede çalıştırılan esirlerin barınağı olarak kullanıldı. 18. yüzyılda Galata Kulesi’ne gece yarısına haber vermekle görevli bir Meterhane Ocağı yerleştirildi. Kule, 1874’ten itibaren Belediye Başkanı Haşim İşcan tarafından tamir ettirilen kulenin üst katı lokanta ve lokal olarak kiraya verildi.


    Boyutları:


    Galata Kulesi'nin iç çapı, zemin katında 8,95 m'dir. Duvar kalınlığı 3,75 m olan kulenin zemin katındaki dış çapı ise 16,45 metredir. Kulenin yüksekliği ise 60 m'dir.


    GALATA KÖPRÜLERİ


    Birinci Galata Köprüsü: 1845 yılında şehirdeki bazı semtlerin kalabalıklaşması nedeniyle Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından inşa edildi. Ahşap olduğu için yangın tehlikesine karşı gece kapıları kapatılır ve geçen yolcuların sigaralarını söndürmeleri emredilirdi.


    II. Galata Köprüsü: Sultan Abdülâziz döneminde 1863 yılında hizmete açıldı. Sultanahmet'te Sergi-i Osmaniye'nin açılışına yetiştirilmek amacıyla Kaptan-ı Derya Ateş Ahmet Paşa bu işle görevlendirildi.


    III. Galata Köprüsü: Yapımı 1875'te tamamlanan bu köprü 1936 yılına kadar hizmet gördü. Köprü, II. Abdülhamid'in ilk yılında bekletildiği Kürkçü Kapısı'ndan (Galata) alınıp yerine konuldu.


    IV. Galata Köprüsü: 1875 yılında yapılan köprü eskidiğinde Alman firmasına yeni bir köprü yaptırıldı. 250.000 Osmanlı altınına mal olan bu köprü şu anda Haliç'te kapakları açık vaziyette Eyüp-Hasköy arasında bulunmaktadır.

    GALATA MEVLEVİHANESİ


    Beyoğlu, Tünel, Galip Dede Sokak'taki şu anda Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılan Galata Mevlevihanesi, 1491 yılında II. Bayezid döneminde Fatih Sultan Mehmet'e de vezirlik yapmış olan İskender Paşa tarafından kurulmuştur. Mevlevihane'nin en önemli özelliği, Şeyh Galip döneminde İstanbul'un önemli kültür merkezlerinden biri olmasıdır. 18. yüzyılda Osmanlı toplumunun modernleşme süreci içinde yenilikçilerin merkezi haline gelmiştir ve bu durumda Padişah III. Selim'in desteği önemli bir rol oynamıştır.


    Padişah II. Mahmud'un kızı Âdile Sultan, 1263 (1847) yılında mevlevihaneye sarnıç, şadırvan ve çamaşırhane ekletmiştir. Mevlevihane içinde bulunan en eski yapı, 1649 tarihli Hasan Ağa Çeşmesi'dir. Derviş hücreleri, semahane, mescid, kitaplık, muvakkithane (Namaz vakitlerini bildiren kimse) türbe, hazire gibi yapılar son şeklini 19. yüzyılda almıştır.


    Seyh Galip, Şair Leyla Hanım, Humbaracı Ahmet Paşa, İbrahim Müteferrika gibi önemli kişiler, mevlevihanenin hazire bölümünde gömülüdür.


    (*) Muvakkithane: Namaz vakitlerini belirledikleri yer.
    Hazire: Külliye, cami vb. dini yapıların avlularında yer alan, etrafı duvar veya parmaklıkla çevrilen mezarlık.


    (×) Tarihi Mekanlara Gezilerim, Rehber Aktarımları, Tarih Söyleşileri ve Panelleri, Tanıtım Broşürleri, Eğitim Enstitüsü Sanat Tarihi Ders Notlarım, İ.B.B. Kültür A.Ş. Kentim İstanbul Çalışmaları, Cultural Atlas of Istanbul 2003, Zamanı Saklayan Kent İstanbul (İ.B.B. İstanbul'un Fethi'nin 550. yılı Anısına), Galata Mevlevihanesi, T.C. Kültür Bakanlığı, Ben Haliç (2010) Gazete/Dergi Küpürleri'nden sakladıklarım (alıntı notlarım)

  2. #2

    Üyelik tarihi
    05.Eylül.2008
    Mesajlar
    352
    Ek bilgi:IV.Galata Köprüsü Eyüp-Hasköy arasına konduysa da, daha sonra su akışını engellediği için kaldırılıp tamire gotürülmüştür.

    Şimdiki köprü ise 1994 yılı Aralık ayında hizmete girmiştir.

Benzer Konular

  1. Mısır Çarşısı Hakkında (Spice Bazaar) Hakkında Kısaca
    Konu Sahibi nusretk Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Eylül.2023, 08:37
  2. Mevlanakapı Hakkında Kısaca
    Konu Sahibi nusretk Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Ocak.2023, 15:59
  3. Ahırkapı Hakkında Kısaca
    Konu Sahibi nusretk Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Ocak.2023, 15:58
  4. Zeyrek Hakkında Kısaca
    Konu Sahibi nusretk Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 05.Haziran.2022, 23:38
  5. Alibeyköy Hakkında Kısaca
    Konu Sahibi nusretk Forum Genel Tarih Araştırmaları ve Makaleler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 08.Ağustos.2020, 15:34

Giriş

Giriş