Batan Geminin Banknotları




Asla tedavüle çıkamayan paralar

Yakin tarihten müthiş bir vaka. Hitler ordusunun batırdığı İngiliz gemisi. Pire'de denizi kaplayan ve yağmalanan Türkiye Cumhuriyeti serveti...
Ve korkunç haberin Milli şef’e nasıl verileceği telası..

İngiliz gemisi NewYorkshire küçük ölçekli bir Afrika ülkesinin bütçesine denk miktardaki banknot yüküyle yavas yavas sulara gömülürken, tam da Hollywood filmlerine yakışacak ilginçlikte bir manzara ortaya cıktı.

100’lük Türk Liraları Pire Limanının sularında balyalar halinde yüzmeye başlamıştı. Yaklaşık yarım saat sonra da bütün liman, üzerinde İnönü’nün portresi bulunan gıcır gıcır banknotlarla kaplandı. Haberin kısa süre içerisinde şehre yayılmasıyla birlikte, binlerce yoksul Yunanlı limana akın edecekti. Manzarayı görenler hemen elbiselerini çıkarıyor ve yanlarında getirdikleri çantalarla denize atlıyorlardı. Saldırının üzerinden yalnızca birkaç saat geçtikten sonra, Pire caddelerinde, Avrupa’nın o dönemdeki en prestijli parası konumundaki Türk lirası üzerinden “milyoner” olmuş en az birkaç yüz kişi dolaşmaktaydı.

Çevresindeki bütün yetkililer, Milli şef’e böylesine sevimsiz bir haberi vermekten -hakli olarak- fellik fellik kaçıyorlardı. Çünkü her gecen gün biraz daha şiddetlenerek yanı başımızdaki ülkeleri kasıp kavurmaya başlayan acımasız dünya savaşı, ulusal kurtuluş mücadelesinin onurlu ama yoksul galibi Türkiye Cumhuriyetinin de ekonomik açıdan soluğunu kesmişti. Ülkede hayati öneme sahip her ne var ise istisnasız hepsi karneyle dağıtılmaktaydı. 18 milyonluk Anadolu’da, nüfusun ezici bir çoğunluğu aksam yataklarına karınları doğru düzgün doymadan giriyordu. Böyle bir manzara içinde bu felaketin haberi, Başbakanlıkta saatler boyunca oradan oraya adeta bir top gibi gitti geldi. Her bakan, İsmet Pasa Hazretlerine malumat vermek benim vazifem değildi diyerek pası başkasına atıyor, saatler geçtikçe de Pire’de vukuu bulan nahoş hadise devletin zirvesine bir türlü aktarılamıyordu. Sonunda da Başbakan Refik Saydam bu tatsız görevi bizzat üstlenmeye karar verdi. Huzura çıkmadan önce dua da etti mi bilinmez; ama Köşk’ün kapısından içeri girerken yaşadığı tedirginlik tartışma götürmeyecek kadar belirgindi. Saydam, sekretaryadaki kısa bir beklemenin ardından Cumhurbaşkanı İnönü’nün huzuruna alındı. Kurtuluş Savaşı ‘nın simge isimlerinden, cephelerin tecrübeli komutanı İsmet İnönü uzun zaman önce postallarını çıkarmış ve artık çok farklı bir cephede, uluslararası siyasetin sahnesinde savaşıyordu.

Cumhurbaşkanı’nın son büyük görevi ise Avrupa’yı perişan eden yıkıcı ve yayılmacı Nazizm belasını Türkiye topraklarından uzak tutmaktı. Bu konuda büyük güçlükler altında elde ettiği başarının ise savaş yorgunu Türk milleti için kitlesel açlık gibi oldukça onur kırıcı bir bedeli vardı.

— Buyrun Muhterem Başvekilim dedi Milli şef, Benimle çok acilen görüşmeyi talep etmişsiniz. Bu derece acil bir hususun ne olabileceğini doğrusu ben de merak ettim! Saydam bir-iki kez öksürdü, süze nereden başlayacağını enine boyuna tarttı ve

— Muhterem Reisicumhurumuz diye girdi, Aldığımız acil bir telgraf mesajı neticesinde, bugün Yunanistan’ın Pire limanında bizim için hayli nahoş bir hadisenin cereyan ettiğini öğrenmiş bulunmaktayız.

— Ne tür bir hadise bu? İsmet Paşa’nın yüzünü ansızın derin bir endişe kaplamıştı. Paralarımız efendim. Diye devam etti Başbakan, Yeni bastırdığımız banknotlarımız Birkaç saat önce Alman diktatörü Adolf Hitler’in tayyarelerinin taarruzuna uğradılar. Hepsi Pire’de denize döküldü. Şu anda Yunan halkı onları yağmalamakla meşgul!

Pire Limanı’ndaki unutulmaz gün ülke, iyice zıvanadan çıkan dünya savasının dayattığı ekonomik yükü mümkün olan en az hasarla savuşturmaya çalışılırken, 16 Nisan 1941 günü Yunanistan’ın Pire Limanı’ndan gelen sok bir haber, hükümetin bütün ekonomik hesaplarını altüst edecekti. Daha ünce de Türk hükümeti için birkaç kez para basmış olan Thomas De La Rue Matbaası, Ankara’nın son grup siparişini oluşturan İnönülü 50 ve 100 liralıklar ile 50 kuruşluk banknotların basımını tamamlamış, bunları Akdeniz’den İstanbul’a ulaştırılmak üzere NewYorkshire adli bir gemiye yüklemişti. İki hafta süren yolculuğu sırasında ikmal için ardı ardına bir dizi Avrupa limanında demirleyen Yorkshire, İstanbul’dan önceki son durağı Pire’de bir mola daha verdi. İste, ne olduysa bu son molada oldu. Yunanistan ‘a sürpriz bir hava saldırısı düzenleyen Naziler, aralarında Pire’nin de bulunduğu bir dizi Yunan kentinde ardı ardına yoğun bombardımanlar gerçekleştirmişlerdi. İşlek bir liman olan Piredeki en öncelikli hedef ise kıyı boyunca sıralanmış olan ticari gemilerdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘nin bindir türlü güçlük içinde bastırdığı banknotları taşıyan geminin Union Jack bandırası (Birleşik Jack / İngiliz bayrağının lakabı) kim bilir hangi meçhul Alman savaş pilotunun ağzının sularını akitmiş olmalıydı ki Yorkshire birkaç dakika içinde kevgire çevrildi. Hedef, elbette ki -en azından o gün icin- doğrudan doğruya Türkiye değildi. Çünkü Hitler’in Türkiye’yi -Birinci Dünya Savasındaki güçlü müttefiklik ilişkilerinden dolayı- işgal planları arasında bir hayli gerilere attığı da bilinen bir gerçekti. Ancak, bir numaralı düşmanı durumundaki İngilizlere ait bir gemi söz konusu olunca, Alman birlikleri Türk milli servetinin güzünün yaşına bakmadılar. Yorkshire, küçük ölçekli bir Afrika ülkesinin bütçesine denk miktardaki banknot yüküyle ağır ağır sulara gömülürken, tam da Hollywood filmlerine yakışacak bir manzara ortaya cıktı. Geminin depolarından mantar gibi fırlayan para balyaları Pire Limanının sularına yayılmaya başlamıştı. Yaklaşık yarım saat sonra da bütün liman, üzerinde İsmet İnönü’nün portresi bulunan yeni 100ülük ve 50’lik banknotlarla kaplandı. Hava saldırısının şokunu üzerlerinden yeni yeni atmaya başlayan Pire sakinleri, bu garip manzarayı gürünce ilk anda ne yapacaklarını şaşırdılar. Paraların üzerindeki kişi, onlara Anadolu’daki bir dizi savaşta acı yenilgiler yaşatan adamın ta kendisiydi. Ama ne gam! Kimi zaman, tatlı bir hayatin yalnızca hayali bile en kadim düşmanlıkları yenmeye yetebilir. Haber kısa süre içinde bütün şehre yayıldı ve yüzlerce yoksul Yunanlı limana akın etmeye başlamıştı. Gelenler manzarayı görür görmez hemen üstlerini baslarını çıkartıyor ve yanlarında getirdikleri çantalarla denize atlıyorlardı. Amaç, yetkililer gelmeden yağmalamayı tamamlamak ve torbalara mümkün olduğunca çok balya doldurup sıvışmaktı. Kıyıdaki bu manzaraya saatler boyunca hiçbir Yunan güvenlik gürellisi müdahale etmedi. Aslında edemediler demek daha doğru olur, çünkü bombardıman sonrasında koskoca şehirde asayişi sağlamaya çalışan polis ve askerler için limanda yaşanan bu olay, olsa olsa küçük bir teferruattan ibaretti. Dolayısıyla, gün boyunca Türkiye’nin batık paralarını kurtarmaya bir türlü sıra gelmedi. Olayın üzerinden yalnızca birkaç saat geçtikten sonra, Pire caddelerinde Türk Lirası üzerinden milyoner olmuş en az birkaç yüz kişi dolaşıyordu. Bu da bir ömür boyu refah ve mutluluk demekti. Bu konuda hiç saka etmiyoruz, Avrupa’nın dehşetli bir enflasyonla boğuştuğu o günlerde, savaşa girmemiş olan Türklerin lirası yaşlı kıtanın en prestijli para birimlerinden biri, hatta düpedüz birincisiydi. Hele de Almanların ayni günlerde ekonomi tarihinin en korkunç hiper enflasyonu yüzünden kendi paralarıyla uçurtma yapıp soba yaktıkları hatırlanırsa.

O banknotlar tarih olmuştur!

İsmet İnönü, derin bir sessizlik içinde Köşkün penceresinden dışarıyı seyretmekteydi. Başbakan’ın getirdiği sevimsiz haberden sonra Milli şef’in moralinin dibe vurduğunu anlamak için de müneccim olmaya gerek yoktu. Refik Saydam, bu kasvetli sessizliği dağıtmak için yeniden öksürdü ve tedirgin bir ses tonuyla Cumhurbaşkanı’na seslendi:

— Acilen bir karar vermemiz gerekiyor Reisicumhur Hazretleri. Banknotların büyük bir kısmı Yunan ahalisinin eline geçmiş durumda. Ne emir buyurursanız onu uygulayacağız. İnönü bu sözler üzerine dündü, sandalyesini çekip masasına oturdu ve basını ellerinin arasına alarak Yapılacak sey bellidir Refik Bey! dedi, Hükümetinizin yapacağı acil bir açıklamayla, bu banknotların tedavüle çıktığını iptal etmemiz gerekiyor. Halk burada sefaletten kıvranırken, çoluk-çocuğumuzun kursağından geçmeyen bir gemi dolusu parayla başka milletleri zengin edemeyiz. Ardından kalemini alarak, önünde bulunan bos kâğıda aceleyle bir mesaj karaladı ve altını imzalayarak Başbakan’a uzattı. Bunu alınız ve kabineyle toplantınızı tamamlayıp efkâr-i umumiyeye derhal gereken açıklamayı yapınız. Karar, Yunanistan makamlarına da acil bir telgrafla bildirilsin. O gemideki tek bir banknot bile tedavüle çıkmayacaktır. Başbakan, notu alıp odayı terk ederken son kez İnönü’ye dündü ve Başka bir emriniz var mıydı? diye sordu. İnönü basını Hayır anlamında hafifçe sağa sola salladı. Ardından da Yazık oldu! diye mırıldandı. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, sonraki aylar ve yıllarda Thomas De La Rue Matbaası’yla yeniden çalıştı. Fakat Pire’de yağmalananların verdiği dersle, artik her banknotun farklı bir ülkede basılması gibi yeni bir uygulamaya geçilmişti. Baskılar, İngiltere’nin yanı sıra Almanya ve ABD’deki matbaalara paylaştırılarak nakliyeden kaynaklanan riskler gitgide azaltıldı. Öte yandan, bu talihsiz olayın en ilginç sonucu ise çok sonradan ortaya çıkacaktı. İletişim imkânlarının günümüzle kıyaslanmayacak kadar zayıf olduğu 1940’larin Anadolusunda, birçok insan Ankara’da alınan milli kararlardan tam anlamıyla haberdar olamıyordu. Ardı ardına tedavüle çıkan İnönülü yeni banknotlar arasında, özellikle taşradaki halk bunlardan hangisinin geçerli, hangisinin geçersiz olduğunu anlayabilecek durumda değildi. O yüzden de birçok uyanık Yunanlı tüccar ellerindeki batık banknotları özellikle Doğu illerinde yaptıkları alış verişlerde Türk esnaflarına yutturmayı basardılar. Kendilerine uzatılan bu kırışık paralardan kuşku duyanlar çıktığında ise böyle muhataplar, Ne o sizin haberiniz yok mu? Bu, hükümetinizin çıkardığı yeni para, İstanbul’dan aldı, baksana daha gıcır gıcır sözleriyle ikna ediliyordu. Bu yolla, hatırı sayılır miktarda geçersiz banknot Anadolu’yu yıllar boyunca arşınladı. 1945’de ikinci Dünya Savası sona erip Almanya teslim bayrağını çektiğinde, Ankara hala ülkede serseri mayın gibi dolasan bu banknotların kökünü kazıma derdindeydi.


ALi MURAT GÜVEN