Osmanlı tarihi teşkilatı ve müesseseleri mütalaa edilirken devşirme sistemi ne, acemi oğlanlar ocağı müessesesi ne önemli bir yer ayırmak gerekir. XVIII. asır ortalarına kadar devşirmeler Osmanlı İmparatorluğu teşkilat ve müesseseler tarihinde mühim bir rol oynadılar. Hatta denilebilir ki, devletin en yüksek mevkileri devşirmeler elinde idi.

Anadolu ve bilahara Rumeli'de çoğunluğu teşkil eden Türkler, toprağa bağlı ve sipahilik le imtiyazlı oldukları için saray hizmetlerinde kullanılmazlardı.

Devşirmeler, acemi oğlan sıfatiyle, Enderun Mektebi'nde, Galatasaray, İbrahim Paşa sarayı ile Edirne ve Gelibolu'da, saray bahçelerinde yetişirler, Enderun'da olanları seçme olur ve ileride yüksek mevkilere geçerlerdi.

Kapıkulu denilen sınıfı devşirmeler teşkil ederlerdi.

Yeniçeriler ve topçular ve diğer ocaklarda olan kullar umumiyetle devşirmelerden idiler ve bunların gayri taifeden olması yasaktı.

Devşirmeler ise, Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar ve Ermeni taifesine mahsus olup bunlardan başkaları olamazdı, yasaktı.

Devşirme den iptida kızıl aba ile gelen acemileri islam ayini (müslüman usul ve adeti) gereğince Türkçe lisan öğretmek için, ağaları marifetiyle ikişer floriye Türkistan'a (yani Türklerin yaşadıkları köylere) satarlardı ve İstanbul'da bunlar için inşa olunan saraylara ağaları koyarlardı. Dört beş seneden sonra defterleri ile bulundukları yerlerden toplanıp her bir ocağa arzu ve meyillerine göre tevzi olunurdu. Ve yedi senede bir yeniçeri kapusu olup müteveffaları kadar 15-20 çukalı eski oğlanlar kapuya çıkarlardı, ziyade bir oğlan çıkmazdı (Koçi Bey Risalesi, sahife : 7) devşirmelerin hepsi hıristiyan lardan mürekkepti. Fakat bu arada Bosna halkı da müslüman oldukları halde onlardan devşirme suretiyle yine acemi oğlan alınırdı. Bunu da arzu ve temenni eden kendileri idi.

Şam'danî-zade'nin Mür'i't-tevarih'de bu konuda verdiği malûmat şöyledir :

«Bosna fetholunduğu zaman hepsi birden müslüman olmuşlardı takat padişaha rica ettiler ki, evlatlarımız devşirme tarikiyle alınsın, yani reaya zimmiler i evladından her sene 1000 er nefer devşirülüp bunlar bir sınıf teşkil olunup acemi oğlanı meyanında terbiye, badehu hasenü'1-vech olanları Enderun-ı hümayun'a, kuvvetlileri bahçelere bostancı, diğerleri ortalara yeniçeri yazılır idi ve yeniçeriler kışlalarında sakin olurlar idi.

Müslüman evladından olmaz idi. Hatta sünnetli doğan çocuklar şüphelidir diyerek alınmazdı. Çünkü müslüman evladı kar ve kisp bilir, sıkıştığı zaman anası babası yanına kaçar, zahmete tahammül etmez diyerek kabul olunmazdı. Ama reaya evladı cenkten dönemez, dönse hakkından gelinir, kaçamaz diye böyle kanun kılınmıştı.

Bosnalılar ise müslüman olmakla ve müslüman çocukları toplanmamakla beraber evlatlarının devşirilmesini rica ederler, padişah da «Müslüman Bosnalu devşirme olsun» deyu icazet vermişti.

Bu meseleye dair Kanuni zamanında (13 Sefer 972 tarihli) Bosna, Hersek ve Kilis kadılarına bir hüküm gönderilmiş ve şimdiye kadar kazalarında «acemi oğlanı için alınagelen oğlanların ekseri sünnetlû olmakla sünnetlû olanları dahi almu gelmiş iken haliyen acemi oğlanı cem'ine varan yaya başına sünnetlû oğlan almağa mani olduğunuz îlam...» olunduğu bildirilerek bundan sonra da şimdiye kadar olduğu gibi «kadîmi yerli olan sünnetlû oğlanlardan yararla-nn cem' ettiresin» emri verilmişti (s. 54).

Devşirme müessesesinin nasıl meydana geldiği Aşık Paşazade, Oruç Bey tarihlerinde (s. 22) belirtilir ve yukarıda verdiğimiz tafsilat gibi devşirme oğlanlarının iptida Anadolu'da Türklere verildiği, çiftçi olan Türklerin bu oğlanlara çift sürdürdükleri ve Türkçe öğreninceye kadar onları kullandıkları sonra da yeniçeri oldukları anlaşılmaktadır.

Busbecq gibi Ricaut gibi batılı müşahid ve müellifler de bu müesseseyi böyle tasvir etmişlerdir. Bir vesikadan öğrendiğimize göre, Rumeli'de devşirmelerin alındıkları yerler şunlardı : Üsküp, İştip, Köstendil, Prizren, Samakov, Taşlıca, Prepol, Ereğlu kasrı, (Argiro Castri), Yanya, Pirlepe, İskenderiye, Ohri, İpek, Dukakin, Kırçova, Manastır, Mostar, Izvornik Böğürdelen, Horpişte, Akçakale, Bihlişte... Acemi oğlanların ne suretle toplanacağına dair (1031) (1621) tarihli bir hüküm bize bu müessesenin bir çok taraflarını tafsilatiyle açıklamaktadır. (Ahmet Refik, devşirme usulü acemi oğlanlar s. 4-5).

İcabında bazı yerler muvakkaten olsun acemi oğlan vermekten af olunurdu. Mesela 981 de (1573) Mora Sancağı'ndaki reaya Navarin Kalesinin binasiyle meşgul oldukları için kendilerinden o sene acemi oğlan alınmamıştı ve bu hususta bu işe memur yaya başıya bir hüküm gönderilmişti.

Bundan başka, İstanbul civarındaki köylerden acemi oğlan alınmayan yerler Kartal ile Kadıköy idi. Bu iki köy halkı has ahura ait Üsküdar çayırlarını biçerler, çayırlara bakarlar, at yederler, Bursa'dan ve diğer yerlerden gelen malları muhafaza ederler, gerektiği vakit kılavuz vazifesi görürlerdi. H. 986 da Kartal'dan acemi oğlan alınmak istendiği zaman bu köy reayası, Kadıköy'ü misal göstererek muafiyet talebinde bulunmuşlar ve kendilerinin eskiden beri yapa geldikleri hizmetleri saymışlardı. Üsküdar kadısına bu yolda bir hüküm gönderildiği görülmektedir.

Acemi oğlanlar Enderun, Galatasaray, İbrahim Paşa Sarayında -ki bunlar adeta birer mektep idiler- bulundukları, talim ve terbiye ile meşgul oldukları sırada başka hizmetlere memur edildikleri de vaki idi. Mesela h. 967 tarihinde Yeniçeri Ağası'na verilen bir hükümden öğrendiğimize göre Matbah-ı amireye mahsus koyunlara acemi oğlanlar nezaret etmekte, icabında bunlardan bazıları birer akçe ulufe ile kasap şakirdi yazılmakta idiler.

Yine Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a Kırkçeşme denilen sular getirileceği zaman yol hizmetinde acemi oğlanlar kullanılmış, hizmetlerini gördükten sonra da kapuya çıkarılmışlardı, ki 968 tarihli bir hüküm bu hususu tesbit etmektedir. Saray ve cami inşaatında da ekseriya acemi oğlanlar kullanılırdı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Haseki Sultan Camii yaptırıldığı sırada acemi oğlanların fevkalade hizmetleri görülmüş ve bu sebeple Haseki Hurrem Sultan'ın ricası üzerine Padişah bunlara ayda 5 akçe papuş akçesi verilmesini ferman etmişti ve bu müktesep bir hak olarak Defter Emini Ayni Ali Efendi zamanına kadar devam etmişti (Aynî Ali Risalesi, s. 89). Buna göre, XVII. asır başlarında İstanbul ve Edirne acemi oğlanları (Gılman-ı acemiyan) yekûnu 9406 nefer idi ve bu türlü papuş akçesi bunlardan 2732 neferine verilmekte idi. Yine bu devirde Edirne Sarayının inşaatında acemi oğlanlardan hamallık edenlerde ikişer akçe ile istihdam edilmişlerdi. (Edirne Hassa harcına verilen 975 tarihli bir hüküm vardır.)

Edirne'de Sultan Selim camiinin demir işlerini acemi oğlanlar görmüşler, içlerinde hizmetlerini tamamlayanlar Mimar Sinan'ın inhası üzerine kapuya çıkarılmışlardı. Bu hizmetlerden maada saraç şakirdliklerinde, saray-ı amire için çalışan hassa gemilerinde, hassa furunlarında, simitçilerde, Çatalca bahçelerinde, anbarlarda, hasırcılarda, sebzecilerde, yoğurtçularda, mandıralarda vesair ocaklarda da acemi oğlanlar istihdam edilirdi.

At Meydan sarayı (İbrahim Paşa sarayı) ve Galatasaray acemi oğlanları icabında birinden diğerine muvakkaten naklolunurlardı. Mesela h. 875 de Atmeydanındaki sarayın mutfağı tamir edileceği zaman buradakiler Galatasaray'a naklolunmuşlardı. Acemi oğlanlardan saray, bostan ahur vesair hizmetlerde kullanılanlar bulunduğu gibi, asrın sonlarında bu sahada da sui-istimaller başlamış ve acemi oğlanlardan bazıları ekabir himayesinde bulunmuşlardı, h. 993 de bu gibilerin miktarının tesbiti yolunda yeniçeri ağasına bir hüküm gönderildiği görülmektedir.

Yine bu sıralarda bazı acemi oğlanların rençberlerin, yani tüccarların işlerine karıştıkları, gemilerden zorla zahire alarak fazla fiata sattıkları anlaşılıyordu ki, bunu men' için Edirne, Rodoscuk (Tekirdağı), Çorlu, Vize ve Hayrebolu kadılarına birer hüküm gönderildiği görülmektedir. Bazen de devşirme usuliyle alınıp İstanbul'a getirilen acemi oğlanları evvela müslüman oldukları, fakat sonradan bir yolunu bularak memleketlerine kaçıp eski dinlerine girdikleri görülüyordu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında (972 tarihli hükümler) Adana taraflarından ve Kayseriden toplanan acemi oğlanları böyle yapmışlardı ve bu gibilerin tevkif edilip isimlerini havi defterle İstanbul'a gönderilmeleri emredilmişti. Mesela Sis beyine ve kadısına bu münasebetle gönderilen emirde bir yaya başının bir köyden 7 nefer oğlan alıp İstanbul'a getirdiği ve elbiselerini değiştirdiği, telkinler, yaptığı, sonradan akrabasının bunları tekrar köylerine getirip kiliseye koydukları hususlarının haber alındığı, binaen-aleyh bu oğlanları ve onları ayartanların tutularak gönderilmeleri bildirilmişti. Keza Kayseri Beyine ve Kadısına da bu yolda bir hüküm gönderildiği görülmektedir.

Acemi oğlanlardan yangınlarda fedakarlık gösterenlere 300 akçeye kadar ihsan verilirdi. Bazen de kanunlarından 5000 akçe fazla zeamet verildiği olurdu. Çok defa ihtiyaca göre de acemi oğlanı toplanırdı. Mesela, Sokullu Mehmed Paşa'nın sadareti sırasında, bina olunan gemilerde hizmet etmek üzere acemi oğlanların toplanması için şöyle bir hüküm gönderilmişti : (1568 - h. 976)

«Yeniçeri ağasına hüküm ki : haliya bina olunan dört pare hassa gemiye üçyüz nefer acemi oğlan lazım olmakla Türk üzerinde olan ulûfesiz oğlanlardan üçyüz nefer oğlan yazılıp verilmesin emredüp büyürdüm ki Türk üzerinde olan oğlanların eskilerinden ve yararlarından 300 nefer acemi oğlan ulufeye yazıp dahi zikr olan gemilere tevzi' idesin». Hass ahırlardaki saraç şakirdleri, acemi oğlanlardan intihap olunurdu. Furunlarda ve has bahçelerdeki acemi oğlanlar kapuya çıkarıldıkları zaman onların yerine Türk üzerinde olan acemi oğlanlar ulufeye yazılarak gönderilirdi.

Keza, Edirne'deki has bahçelerle saraya odun getiren hassa gemilerdeki acemi oğlan noksanını doldurmak için yeniden oğlan devşirmeye lüzum görülmüş, yeniçeri ağasına hükümler gönderilmişti, (h. 987 ve h. 991 tarihlerinde)

Acemi oğlanların kapuya çıkma ları, yani yeniçeri ocağı na geçmeleri de mühim bir mesele idi. Mesela has furunlarda çalışan acemi oğlanların sanatlarında mahir olanları üç yılda bir yollariyle (yani usulüne göre) kapıya çıkarlardı. Bu usule riayet edilmediği takdirde ekserisi fırsat bulur bulmaz kaçarlardı. Bazen acemi oğlanların «ekabir ricasiyle» usul ve teamüle aykırı olarak kapuya çıktıkları da vaki idi ki, bu hususta da XVI. asır sonlarına ait hükümler görüyoruz. Kapuya çıkmak meselesi yüzünden acemi oğlanların bazen isyan ettikleri de olurdu. XVII. asırda Dördüncü Mehmed zamanında, 1649 da, Galatasaray ve İbrahim Paşa Sarayı acemi oğlanları isyan etmişlerdi (Naima, IV. s. 356).

Ağalar saltanatı hengamında her şeye olduğu gibi acemi oğlanlar müessesesinde de karışıklık ve bozukluk artmıştı. Odabaşı lar (Yeniçeri ortaları nın) onar kuruş karşılığında bakkal ve hammalı yeniçeri yaparlar ve acemi oğlanları kapuya çıkmaktan mahrum ederlerdi. Naima bu hususta der ki (IV, s. 418).

«Acemi oğlanları arzuhal sunup oda-başılar onar kuruşa bakkal ve hammalı yeniçeri ettiler, biz bunca zamandır hizmetteyüz yolumuzca bedergah olalım ve illa acemi oğlanlığı dahi bırakup varup hammallık eyleyip onar kuruş feda idip oda basılara veririz. Ve kapuya çıkarız demeleriyle bedergah ferman olunup ağa İstanbul'a geçüp acemi oğlanlarından bulunca bir miktar anlardan ve doğrudan yazup Üsküdar'a geçirildiler.»

Devşirme müessesesi ve acemi oğlanlar teşkilatındaki bozukluk Kanuni devrinden itibaren başlamış, türlü safhalar geçirerek XVIII. asır ortalarına kadar devam etmiştir.