1. #1
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462


    1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine
    Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini...(1)


    Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..
    Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın "Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden almasın!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…(2)


    Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.
    "Verilen yeri imar et!' manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı paşalarının, o toprakların mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini tükettiklerini...(3)


    Osmanlı'nın edeple taçlaşmış iman anlayışının gereği olan Hazreti Peygamberi'nin(sav) şehrini bir valinin adının altına sokamayacağı saygı ve edebi ile, oraya göndereceği idareciyi `Vali " yerine "Medine Muhafızı " diye isimlendirme hassasiyetini gösterdiğini...(4)


    Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu hakkında:
    "Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki toplardan çok daha kaliteli idi.
    Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir Avrupa devleti bilmiyorum dediğini...(5)


    Kore Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp parçalanmasından sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde Amerikalıların bataryayı tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok süratli ikmal karşısında Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını gören Amerikalı generalin:
    "Biz bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd ettik. En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul ettik. Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey değildir." dediğini...(6)


    Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve hainlerin ona, "emperyalist" yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı Devleti'nin Macaristan'da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından yılda 7 milyon akçe vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl Macaristan'a 21 milyon akçe yatırım yaptığını...(7)


    Bizans'ı kurtarmak üzere İstanbul'a çağrılan Haçlı ordularının Hristiyanlığın mukaddes kilisesi Ayasofyanın tepesinde ki altın haçı sökerek eritip sattıklarını...
    Yıllar sonra Osmanlı ordusunun İstanbul'un fethi sırasında bir yeniçerinin, fetih hatırası olarak saklamak maksadıyla Ayasofya nın küçük bir çini parçasını koparmak istemesini, Fatih Sultan Mehmed'in "tahribe teşebbüs"le suçlayıp cezalandırdığını...(8)


    Osmanlı'nın meşhur hattatlarından Hafız Osman'ın(1642 1698), Sultan İkinci Mustafa' nın hat hocası olup, Hafız Osmanın hat meşkederken, Sultan İkinci Mustafa'nın büyük bir hürmet içinde hocasının hokkasını tuttuğunu ve yapılan hattın güzelliği karşısında gönlü ihtizaza gelen Sultan İkinci Mustafa'nın: "Artık bir Hafız Osman daha yetişmez" demesine mukabil, büyük hattat Hafız Osman'ın : "Efendimiz gibi, hocasının hokkasını tutan padişahlar bulundukça daha çok Hafız Osmanlar yetişir" diye cevap verdiğini...(9)


    1967 Mısır-İsrail savaşında, Mısır askerlerinin, düşmanlarını beklerken İsrail ordusunun bir anda Süveyş'in öbür yakasını geçerek dünyayı şaşırtığını...
    Mose Dayan'ın bu muazzam başarıyı daha sonra bir basın toplantısında : "İsrail in bu başarılı stratejisi, Yavuz Sultan Selim in yıllar önce Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının bir kopyasıdır" diye açıklayıp gafletimizi yüzümüze vurduğunu...(10)

    biliyor muydunuz?


    1-Apuhan, Recep Şükrü; Ruhumda Darp İzi Var, Timaş İst?1990, s. 41
    2-Yakın Tarihimiz, 6 Eylül 1962, cilt 3, sayı: 28 s. 42. Vatan Gazetecilik A.Ş
    3-Ünver, Dr. A. Süheyl; Kırkambar, Türk Ev Kadınları Kültür Derneği Yay. Ankara/1973, s 46
    4-Ayverdi, Samiha; Küplüce'deki Köºk, Hülbe Yay., Ankara/1989,s.28
    5-Öztuna, Yılmaz; Tarih Sohbetleri, Ötüken Yay, İst/1988, s. 350
    6-Ayverdi, Samiha; Ne idik Ne Olduk, Hülbe Yay., İst?1985, s. 118
    7-Bakiler,Yavuz Bülent; üsküp'ten Kosovaya, Polat Ofset matbaası, Ankara/ 1991, s.44
    8-Bahadıroğlu,Yavuz; Yavuz Sultan Selim, Yeni Asya Yay, İst/1989, s. 65
    9-Göze, Ergun; Soruşturma, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yay. İst/1987, s.231
    10-Bardakçı, İlhan;Tarihten Bugüne, Hülbe Yay., İst/1983 s 284
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  2. #2
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    Türkiye' de, Türk Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yapmış genç Pakistan alimlerinden Muhammed Sabir'in, Pakistanda bir cuma günü hutbede Sultan Abdülhamid Han'ın adının okunup ve ona "Zeyyedallahü ömrehu" yani "Allah onun ömrünü artırsın diye dua edilmesi üzerine camiden çıktıktan sonra cemaata bu duanın manasız olduğunu zira, Sultan Abdülhamid Hanın vefat etmiş olduğunu söylemesi üzerine halkın "Seni gidi İngiliz casusu! "diyerek hışımla üzerine yürüdüklerini...(1)


    31 Mart hadisesinin tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik'in bu meş'um hadisenin ardında İngiliz parmağı olduğunu itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan Rıza Tevfik'in çok sonraları Londra'ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nickolson'a sorduğunda bu İngilizin çok ibretli bir şekilde "Rıza Tevfik Bey, Biz bilhassa Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için milyarlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane', bir de 'Hafız Osman hattı Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini, hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor.
    Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı siz soğuk karşılandınız" cevabını verdiğini...(2)


    Yavuz Sultan Selim'in babası Sultan II. Bayezid'in, İla-yı kelimetullah için çıktığı seferlerde üstüne bulaşan tozları silkip, biriktirerek bunlardan bir tuğla döktürdüğünü ve böylece Allah'ın "cihat" emrine uyduğunun işareti olarak bu tuğlayı yanından ayırmadığını...(3)


    1754'de bile, Sultan III. Osman Han'ın bir namesi Leh kralına ulaştırıldığında, kralın nameyi üç kere öperek başının üstüne koyduğunu ve kralın yanında bulunan devlet erkanının da derhal başlarını açarak saygı duruşuna geçtiklerini...(4)


    Cennetmekan Sultan Il. Abdülhamid Han döneminde Yavuz Sultan Selim' in türbedarlığını yapmakta olan bir zatın, şiddetli geçim darlığının kendisine verdiği sıkıntılı bir ruh haleti içinde :
    'Bir de evliyadan olduğunu söylerler yıllarca türbedarlığını yaptım yoksulluk içindeyim" diyerek türbeye hiddetle vurduğunu . . .
    Ertesi sabah aniden Abdülhamid Han' ın türbedarı huzuruna çağırarak bir yıllık ihtiyacının hepsini karşıladığı, çünkü Abdülhamid Han'ın, gece rüyasında Yavuz Sultan Selim'i gördüğünü!!..(5)


    Kendilerine tarih boyunca sempati beslediğimiz ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde donanma gönderip yardım elini uzatarak yok olmaktan kurtardığımız Fransızların bitkilere büyük zarar veren bir kurt nevine "Türk'' adını verdiklerini...
    Kazancı kuyumcu düğmeci gibi sanatkarların perçin yaparken altlık olarak kullandıkları perçin kıskacına da şamar oğlanı manasına "Türk kafası'' adını verdiklerini...(6)


    Yıllarca Kafkasya'nın istiklali için yılmadan mücadele vermiş olan büyük dava adamı İmam Şamil' in, vefatından sonra gasledilirken vücudunda cihat meydanlarında savaşırken meydana gelmiş yüzyirmi yara görüldüğünü...(7)


    Son devrin kıymetli alimlerinden Hüsrev Efendi'nin, ders okuturken üzerinde hasıl olan durgunluğun sebebini soran öğrencilerine :
    Buraya geleceğim sırada yatağında dehşetler içinde yatmakta olan kızım vefat etti. Onun cenazesi, defin işi vardı ortada. Dersinizi ihmal ederim diye Allah'dan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile meşgul olacağım.
    Kusura bakmayın o yüzden biraz cansız konuştum" diyerek ilim öğretmenin ehemmiyetini nefsinde yaşayarak gösterdiğini...(8)


    Nihat Sami Banarlı'nın Amerikalı Profesör Rufi ile sohbet ederken söz batılılaşmadan açılınca Profesör Rufi'nin:
    "Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için, tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız?
    Bunları araştırınız bulduklarınızı modernize ediniz, Kendi milli ve denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz" diyerek bizi utandırdığını...(9)


    Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekili Lloyd George'nin: Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet vesikası olarak ne kalmışsa Yunan'ın, Roma'nın, Bizans'ındır Türklerin Anadolu 'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi böyle bir alemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl bırakırsınız?" demesi üzerine henüz aklını ve vicdanını yitirmemiş bir batılı düşünür olan Eugene Pitard ın Cenevre'nin ünlü bir gazetesinde Lloyd George'a cevap olarak:
    Efendiler, Konya'daki İnce Minare'nin kapısı ile, İstanbul'daki muhteşem Süleymaniye'nin kubbelerini yapan millete karşı böyle söylenemez. Haddinizi biliniz..." diye harika bir cevap verdiğini...(10)

    biliyor muydunuz?..


    1-Mısıroğlu, Kadir Osmanoğulları'nın Dramı, Sebil Yay., İst?1990 s. 80
    2-Kabaklı, Ahmet; Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. ist/1993 sh 135-136
    3-Refik, ibrahim; Efsane Soluklar, . . T Ö V. Yay., izmir/1992, s. 10
    4-Köseoğlu, Nevzat; Türk Medeniyet Üzerine Düşünceler, Ötüken Yay. İst? 1990, s 261
    5-Refik,İbrahim; Efsane Soluklar, T Ö V Yay, İzmir/1992 s 57
    6-Senih, Safvet; Hadisler Işığında Hadiseler, Feza Yay., İst?1988 s. 63
    7-Ayverdi, Samiha; Ne İdik Ne Olduk, Hülbe Yay., İst?1985, s. 44
    8-Şahin, Ahmed; İslam'ı Böyle Yaşadılar, Cihan Yay, İst/1991, s 11
    9-Banarlı Nihat Sami; Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri, Kubealtı Neşriyat. İst / 1984, s. 159
    10-Yakın Tarihimiz, 13 Eylül 1962, s. 91, cilt 3, sayı: 29, Vatan Gazetecilik A.Ş İst.
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  3. #3
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    Bütün Rönesans mimarlarının arayıp durdukları merkezi plan şemasını en mükemmel bir şekilde gerçekleştirmenin ancak Mimar Koca Sinan'a nasip olduğunu...(1/a)
    Koca Mimar'ın fütuhat, saltanat, ilim ve sanat bakımından en muhteşem devrinde büyük bir imar kudretinin başında, şöhretli bir insan olmasına rağmen, yazma nüshalarda ''mur-u natuvan"(güçsüz karınca). imzasında ''El-fakir Sinan Sermamaran-ı Hassa"; beyzi mührünün ortasında imzasında ''El-fakir ü'l-hakir Sinan"; kenarında ise: ,''Serm imaran-ı hassa müstemend Bende-i miskin kemine dermend" (Fakir, aciz, hassa serm imaran-ı Dertli , değersiz, miskin bendeleri) diye kendisini tanıtarak yalnız mimarinin değil, tevazuun da üstadı olduğunu gösterdiğini...(1/b)


    Necip Fazıl Kısakürek merhumun, kendisine. "İslamiyet deyince burnuma ayak kokusu gelir" diyen ihtiyar gazeteciye;
    Senin o burnuna gelen, İslamiyet'in değil; kendi ciğerinin pis kokusudur. Sen, bir mücerredi, bir müşahhastan ayıramayan ahmaksın!" diye cevap verdiğini...(2)


    Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra sohbeti başlayınca Mustafa Kemal'in Hasan Ali Yücel'e:"Bugün lisede sizin mantık kitabınızı karıştırırken,'Matematikte Usul' diye bir bahis gördüm... Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca Hasan Ali Yücel'in 'biraz paşam' diye cevap verdiğini...Bunun üzerine Atatürk'ün: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru sorması üzerine Hasan Ali Yücel'in gayet mütevazı bir şekilde: "Huzurunuzda bana derler paşam!"cevabını verdiğini...(3)


    18. yüzyıl sonlarında yaşamış ve bugünkü İstanbul Millet Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi'nin bir bibliyoman(kitap hastası) olduğunu . . .
    Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabın kendisindeki noksan olan ikinci cildini temin etmek için,mevcut olduğunu öğrendiği Yemene tayinini çıkartmak istediğini...(4)


    Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...
    Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde , Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...
    Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan muşambasını ödünç olarak giydiğini ...
    Baytar Şefik'in bir gün :''Akif Bey hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını...
    Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez. Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz" dediğini...(5)


    Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken:
    ""... Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi.
    Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke insanlarından ayrılırlardı.
    1600 yıllarına doğru İspanya'da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt ediyordu" diye yazdığını...(6)


    Osmanlı Devleti'nde adalet kavramının ; milliyet, cins, zümre yahut din farklarını aşan çok şümullü bir değer ifade ettiğini. . .
    Bu adaletin sadece insanlara has değil, kurda, kuşa, toprağa ve suya şamil bulunduğunu ve bu yüzden Osmanlı kanunnamelerinde :
    ""... ve ayağı yaramaz beygiri işletmeyeler'. at, katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin göreler ve ağır yük urmayalar, zira dilsüz canavardurlar, her kangısında eksük bulunur ise sahibine tamam itdüre, eslemeyanı tamam gereği gibi hakkından geline ve hammallar ağır yük urmayalar, mütearef (örf) üzere ola..." diye hükümler konularak bu meselenin beygirin sakat ayağından eşeğin semerine kadar gözden uzak tutulmadığını...(7)


    Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "'Evet onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım;tiksindim bu vahşetten..." diyerek itirafta bulunduğunu...(8)


    Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek, her hangi bir isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini, Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu. . .
    Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: ""Şerif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda anlaştık.
    Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini...(9/a)
    aynı Şerif Hüseyin'in mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na getirildiğini..
    Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs'a yerleştirildiğini ve hastalandığında da oğlu tarafından Amman'a getirildiğini...
    Ve günün birinde adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken "İzmir Marşı"nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak isterken baba oldukça ibretli bir şekilde:
    "Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim.
    Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı
    Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun" dediğini...(9/b)


    İtalyanların Libyayı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle siyasi alanda anlaştıktan sonra, bize karşı açacakları savaşın (Trablusgarp Savaşı) masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin olmadığını...
    Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak, bu savaşın masraflarını karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın lira çektiklerini ve bu bizim paramızla sağladıkları imkanlarla bizim toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını...(10)


    biliyor muydunuz?



    1/a-Göze, Ergün; Soruşturma, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay. ist1987.s. 197
    1/b-Lale dergisi, Aralık/1988, sayı: 6, s.13
    2-Kısakürek, Necip Fazıl; 1001 Çerçeve, Toker Yay. İst?1968
    3-Vakkasoğlu, Vehbi; Devrimlerin Deviremediği, Yeni Asya Yay., İstanbul/ 1993, s.96
    4-Tevfikoğlu, Dr. Muhtar. Ali Emiri Efendi, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara/ 1989, s. 51
    5-Düzdağ, Ertuğrul; M. Akif Hakkında Araştırmalar M. Ü. İlahiyat Fak. Yay., İst1987, s. 228,
    230 ve Nalbantoğlu, Muhiddin; İstiklal Marşımızın Tarihi, Cem Yay.,İst/1964, s. 58-140
    6-Mazaheri, Ali; Orta Çağ'da Müslümanların yaşayışları, Varlık Yay., İstanbul/1972,
    7-101-Köseoğlu, Nevzat; Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler, Ötüken Yay., Ist/1990, s. 265
    8-Bardakçı, İlhan; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yay., İst/1985, s. 572
    9/a-Bardakçı, İlhan; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yay., İst/1985, s. 57
    9/b-Kafkas, Mehmet; Geçmişi Bilmek, cilt 1, Nil Yay., İzmir/1993, sh. 81
    10-Bardakçı, İlhan; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yay., İst/1985, s. 182
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  4. #4
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    Osmanlı idaresinde bir krallık olan Erdel Kralı Apafi ile birleşerek Osmanlı ordusuyla aynı safta çarpışan Orta Macar Kralı Tökeli İmre'nin Osmanlı Devleti'ne karşı itaat ve bağlılığını göstermek için mührüne:
    "Muin-i Ali Osman'a itaat üzreyim emre, Kral-ı Orta Macar'ım ki namım Tökeli İmre" beyitini kazıttığını...(1)


    10. yüzyılda Endülüs'te ilim ve irfanın Avrupa ile kıyaslanamayacak kadar gelişmiş olduğunu ve Halife el Hakem kütüphanesinde altıyüzbin yazma kitabın bulunup, bunların kırk dördünü katalogların teşkil ettiğini...
    O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye tanınan Fransa Kralı V. Charles'in krallık kütüphanesinde sadece ve sadece dokuzyüz eser bulunduğunu...(2)


    19. Yüzyılda bile batıda karanlık fikirlerin hüküm sürdüğünü ve Klönische Zetung(18 Mart 1819) gazetesinin bir yorumunda, "Geceleri yolların sokak lambalarıyla aydınlanmasının teolojik sebeplerle ayıp birşey olduğu, İlahi nizam ve karanlığı insanın bozamayacağı" gibi düşünceleri ileri sürdüğünü..
    Bundan yıllar önce 950 yılında Endülüs'teki Kurtuba şehrinin arabalarla düzenli olarak temizléndiğini ve evlerin dış duvarlarına yerleştirilen lambalarla caddelerin aydınlatıldığını...(3)


    İzmir'e yerleşmiş ve Bergama, Marmaris ve Bodrum civarında maden işletmeciliği yapmakta olan
    İngiliz ailelerinden Percy Hatkinson'un II. Dünya Savaşı yıllarında, Cizvit papazlarıyla birlikte Türkiye aleyhine casusluk yaptıklarını.
    Bergama'da ele geçen bu casusluk şebekesinin belgeleri arasında, harpten evvel İsviçre'nin Friburg şehrinde toplanan Beynelmilel Hristiyan Misyonerler kongresinde alınan kararlar bulunduğunu...
    Bunların bir tanesinde: "Türkleri Hristiyan yaparmıyız? Bu iş için sarfettiğimiz paranın yarısıyla onlara papaz yerine şantöz gönderelim.böylece corription(fesat) yolu ile zaafa sürüklenirler ve biz de kuvvetimizi artırırız diye yazdırdığını...(4)


    16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selimin huzuruna girerek yer öpüp itaatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'ne ülkesine döndüğünde Padişahın nasıl biri olduğu hakkında bilgi istediğinde elçinin şaşkınlık içinde: 'Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü göremedim" diye itirafta bulunduğunu...
    Elçinin bu itirafının daha sonraları Yavuz Selim tarafından öğrenilmesi üzerine Haşmetli Hünkarım,Paşalarım Osmanlının kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima önde olur.Ama Allah korusun bu kılıç kınına girer ve paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve birgün bize yukardan bakar dediğini...(5)

    Sık sık ihtilal yapılan Güney Amerika ülkelerinin birinde,batılı bir gazetecinin, kaldığı otelin müdürüne: "Burada niçin bu kadar çok ihtilal yapılıyor?" diye sorması üzerine otel müdürünün :
    "Anayasamıza göre herkesin devlet başkanı olmaya hakkı var. Bu yüzden her vatandaş bir defa devlet başkanı olmayı deniyor" diye cevap verdiğini...(6)


    Sömürgeleştirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerikada, Kızılderili kabilelerinin hayat tarzlarını ve kültürlerini araştıran bir misyonerin :
    "Son derece hayret uyandırıcı nokta şu ki karşılıklı münasebetlerde, medeni dünyanın alelade insanları arasın da görülemeyecek şekilde nazik ve lütufkarlar. Bu da şüphesiz, bizim kalplerimizdeki cömertlik şefkat hissini söndüren 'benim' ve 'senin' kelimelerinin bu insanların dilin de bulunmadığı için" diyerek itirafta bulunduğunu...(7)


    Osmanlı Devleti'nin 1521'de Belgrad'ı, 1522'de Rodos'u fethetmeleri ve 1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı dünyasında büyük bir panik yaşandığını...
    Çeşitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri' nin (Reich stag) , Türklere karşı ordu toplayıp sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi" adı altında yeni bir vergi konulmasını kararlaştırdıklarını...(8)


    Tarihin en korkunç emirlerinden birinin 1799 yılında Rus Çar'ı I Paul tarafından verildiğini...
    Bir sabah, önünde resmi geçit yapan birliğin yürüyüşünü beğenmediği için: "Sibirya'ya marş marş!" diye emir verdiğini ve dörtyüz kişilik bu birlikten bir daha haber alınamadığını...(9)


    Mehmet Akif Ersoy'un,
    "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
    Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi,Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi."
    diyerek başlayan muhteşem Çanakkale Destanı'nı yazmadan önce ellerini Yüce Dergah'a açıp:
    Allahım! Bana, bu aciz kuluna, bu destanı yazma imkanı bahşet... Bu ulvi vazifeyi bana nasib et. Sonra canımı al. Ya Rabbi!.. Bana bu lütfu çok görme. İn'am ve ikramının hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını barigah-ı uluhiyetinde kabuleyle!.." diye gözyaşları içinde dua dua yalvardığını...(10)

    biliyor muydunuz?


    1-Ayverdi, Samiha; Hatıralarla Başbaşa, Kubbealtı Neşriyat, İst 1977, s.64
    2-Niyazi, Mehmed; Medeniyet Ülkesini Arıyor, Tuğra Neşr., İst 1991, s. 60
    3-Niyazi, Mehmed; Medeniyet ülkesini Arıyor, Tuğra Neşr., İst 1991, s. 147
    4-Moralı, Nail; Mütarekede İzmir, Tekin Yay., İst 1976, s. 112
    5-İlgi dergisi. sayı:24. Eylül/1976
    6-Sur dergisi, Kasım/92, sayı:200, s. 47
    7-Durant, Will; Medeniyetin Temelleri, Boğaziçi Yay. İst 1978, s. 42
    8-Kula, Onur Bilge; Alman Kültüründe Türk İmgesi, Gündoğan Yay . Ankara/1993, s. 86
    9-Sur dergisi, Kasım/92, s. 53
    10-Fergan, Eşref Edip; Mehmet Akif, Hayatı,Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, cilt 2,
    Burhaneddin Matbaası, İst 1939, s. 216
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  5. #5
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    Trablusgarp Savaşı'nda Osmanlı askerlerinin arasında bulunmuş olan Fransız gazetecisi Georges Lemo nun gördükleri karşısında hayretler içinde kalarak:
    Türk subayları içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş birşey kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu:
    ''Türk subaylarında yenmek ve ölmek duygusu, cinnet derecesine varmış bir istek halinde yaşıyordu" diye hatıralarında intibalarını yazdığını...(1)


    Merc-i Dabık Savaşı öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun önünde askerleriyle beraber göğüs göğüse çarpışmak için atını ileri doğru mahmuzlaması üzerine, sadrazam Sinan Paşa'nın padişahın ellerine sarılıp:
    "Şevketlü hünkarım, olmaya ki heyecana gelir, kendinizi ateşe atarsınız, yüreğimiz dilhun olur" diye gitmemesi için yalvardığını...
    Alem-i İslam'ın birliğini sağlama adına hayatı at sırtında geçmiş olan bu büyük dava adamının bunun üzerine: "Biz cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han'ın torunuyuz, çadır içinden savaş idare etmeyüz" diye haykırdığını...(2)


    Okkası 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık bir zam yapmak isteyen fırıncıları huzuruna çağıran müşfik sultan Abdülhamid Han'ın onlara:
    Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devam edin. Sattığınız her ekmek için istediğiniz 10 parayı ben vereceğim.
    Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa, bunu bütün zaruri ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket kovalar ki, halkımız bundan büyük ızdırap çeker" diyerek, halkını gerçek manada düşünen bir devlet adamlığı örneği sergilediğini...(3)


    Yavuz Sultan Selim'in asıl isminin "Selim " olmasına karşılık çocuk iken çok hareketli yerinde durmayan, cevval bir yapıya sahip oluşundan dolayı kendisine "Yavuz" lakabının takıldığını...
    Bu çelik çavak çocuğun idman yaparken kafesten uçurulan güvercinleri, çift elle fırlattığı hançerlerle havada vurduğunu...(4)


    Çarlık Rusyası'nın Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak gayesi ile Balkan milletlerine gizliden gizliye silah dağıtıp, bir yandan da fitne tohumları ekerek ayaklandırmaya çalıştığını...
    Bu iş için vazifelendirilen Rus generali Çirnayev'in 1877 yılında Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği gizli raporda "Buralarda hiç yoktan ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevkediyorum. Fakat bu insanları sendeleten bir engel var Türklerin yaşayan hatıraları! Ölümden korkmayanlar bu hatıralardan korkuyorlar. Yalnız Türkleri değil, onların tarihlerini de yenmek lazım.
    Onlarda herhalde bir sihirbaz zekası var. Bir değil birkaç istila bile, onların iliklerine işleyen gizli üstünlüklerini yıkmaya bence kafi gelmeyecektir" diye yazarak oldukça ibretli bir itirafta bulunduğunu...(5)


    Osmanlıların, yaptıkları her işte Allah'ın rızasını gözetme düşüncesinin bir eseri olarak, yolcuların istifade etmeleri için, o zamanın şartlarına göre bir günlük yolculuk mesafesi olan 50_60 kilometre aralıklarla kervansaraylar inşa ettiklerini...
    Bu kervansaraylarda ırk, din, millet ayrımı gözetmeksizin herkesin misafir kabul edilip üç gün müddetle ücretsiz yedirilip, içirilip hayvanlarına bakıldığını... Yolcuların istirahattan sonra, sabah mehteran eşliğinde uğurlandığını ve uğurlama esnasında kervansaray vazifelilerinin "Ey ümmeti Muhammed! Canınız, malınız tamam mıdır?" diye nida etmesi üzerine yolcuların da: "Cümlesi tamamdır, Cenabı Hakk, hayrat sahibine rahmet eyleye'' diye karşılık vererek dualarla yolcu edildiklerini...(6)


    Yavuz Sultan Selim Han'ın doğumundan az bir zaman önce babası ll. Bayezid'in sarayına gelen bir dervişin:
    Bugün bu hanedandan bir erkek çocuk dünyaya gelecektir ve babasının yerine geçecektir. Vücudunda yedi ben bulunacaktır ve onların miktarınca alişan beylere galebe edecektir diyerek ortadan kaybolduğunu...
    Hakikaten de Yavuz Sultan Selim'in altı yıl gibi kısa süren hükümdarlık döneminde yedi tane devleti yeryüzü haritasından sildiğini...(7)


    Devrinin en buhranlı döneminde devraldığı Osmanlı Devleti'ni 33 yıl süreyle dahice politikalar takip ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid Han'a kıblesi batıya ayarlı yerli aydınlarca birçok iftiralar atılıp batılı ağzıyla "kızıl sultan" denmesine karşılık dönemin İngiltere Hariciye Nazırı Sir Edvard Grey'in Sultan Abdülhamid'in vefatını öğrendiği zaman:
    "Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık şevkini kaybetti" dediğini...(8)


    Makedonya kralı Büyük İskender'in, Mısır'ı işgal ettiği zaman kendisinin Yunanlılar için haşa ilah kabul edilen Jüpiter yıldızından geldiğini iddia ederek, uluhiyet davasında Firavun'u taklit ettiğini...
    Buna mukabil Yavuz Sultan Selim'in, Mısır tahtına nail olduğu zaman :
    ''Mülk Allah'ındır. şayet benim veya başka bir kimsenin yeryüzünde parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah'la ortaklık değil midir?" diyerek kulluk şuuruyla secde-i şükre kapandığını...(9)


    Kafkasya istiklal mücadelesinin efsanevi dava adamı Şeyh Şamil'in, bu mukaddes cihatda ölümü göze alarak büyük fedakarlıklar gösteren gazilerine hatıra olarak, hilal şeklinde ve üzerinde Arapça olarak :
    "Kılıç Cennet'in anahtarıdır" "Sonunu düşünen kahraman olamaz" "Yiğide Cennet yeri açıktır" ve "Ecel gelmedikçe ölüm olmaz" yazan nişanlar hediye ederek taltif ettiğini...(10) (bu arada polat alemdar'ın da bizi keklediğini öğrenmiş oluyoruz)

    biliyor muydunuz?


    1-Bardakcı,İlhan; İmparatorluğa Veda, Hülbe Yay., İst 1985, s. 344
    2-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, . .T Ö V. Yay., İzmir/1992, s. 39
    3-Banarlı, Nihat Sami; Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri, Kubbealtı Neşriyat ,İst1984,s. 148
    4-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay.,İzmir/1992, s. 3
    5-Refik,İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay., İzmir/1992, s. 126
    6-Yıllarboyu Tarih Dergisi, Kasım/1981, s. 36
    7-Refik, İbrahim;Efsane Soluklar, . T.Ö V. Yay., İzmir/1992, s. 2
    8-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V.Yay., İzmir/1992, s.133
    9-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, .T Ö.V. Yay., İzmir/1992, s.50
    10-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay. İzmir/1992, s.82
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  6. #6
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    İ'la-yı Kelimetullah için durup dinlenmeden arka arkaya yaptığı seferler ile tevhidin bayrağını Hindistan içlerine kadar ulaştırarak tarihin kaydettiği ender komutanlardan biri olan Gazneli Mahmud'un, maddenin fatihi olduğu kadar mananın da fatihi olduğunu... .
    Her gece üzerindeki padişahlık elbisesini çıkartıp eski bir elbise giyerek sabaha kadar kulluk şuuruyla Rabbine yalvarıp yakardığını ve kendini daima kusurlu görüp ;
    Ben ne emreden sultan, ne büyük bir fatihim, Bu dergaha yüz süren, zavallı bir fakirim.
    Elimden, amelimden hiçbirşey hasıl olmaz Ancak Sen'in lütuf elin, inşaallah olur yarim." diyerek Yüce Mevla'dan mağfiret dilendiğini...(1)


    Bir yazarımızın askerlik yaptığı yıllarda Gaziantep'de bir köylünün tarlasında tank manevrası yapmak zorunda kalıp daha sonra tarla sahibinden özür dilediğini ve o Anadolu köylüsünün bütün samimiyetiyle :
    ''Ayıp ettin yeğen... Devletin tankının tarlamızı çiğnemesi bizim için şereftir. Toprağımızın bereketi artar'' diye cevap verdiğini...(2)


    Timur'un, Nasreddin Hoca'yı huzuruna çağırıp onunla sohbet ederken bir ara:
    "Abbasi halifelerinin isimlerinin sonunda 'Allah' lafzı da var. Kimine el-Mu'tasım Billah, kimine el-Mütevekkil Alellah ve kimine de el-Kaim Biemrillah deniliyor. Bu lakaplar bizim için de adet olsa acaba bana ne isim yaraşırdı?'' diye sorması üzerine Nasreddin Hoca'nın büyük bir zeka ve hazırcevaplılıkla:
    ''Neuzü-Billah!(Allah 'a sığınırız) lakabı yakışır" diye cevap verdiğini...(3)


    Aşırı beslenme sonucu her yıl binlerce insanın hastalanıp tedavi gördüğü batı ülkelerinden biri olan Almanya'da, Stern dergisinin okuyucuları arasında yaptığı bir araştırmada sorduğu:''Devletinizin hangi giderlerinin azaltılmasını istersiniz?'' sorusuna, Almanların % 68'lik bir çoğunluğunun:''Üçüncü dünya ülkelerine yapılan yardımların'' cevabını verdiğini... Yine dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan İsviçre' de yapılan bir referandumda sorulan:"Üçüncü dünya ülkelerine seksen milyon dolarlık bir yardım yapılmasını onaylıyor musunuz?" sorusuna İsviçrelilerin % 56'sının "Hayır'' diye cevap vererek ne kadar insan sevgisi ile dopdolu( ! ) olduklarını gösterdiklerini...(4)


    Fatih Sultan Mehmed Han'ın aniden vefat etmesi üzerine, Osmanlı tahtına oturan II. Bayezid'in hükümdarlığını kabullenemeyerek isyan bayrağını açan kardeşi Cem Sultan'ın, ağabeyine :
    "Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan
    Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne?
    diye sitem dolu bir beyit yazması üzerine, Ağabeyi Sultan II Bayezid'in de:
    "Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet
    Takdire rıza virmiyesün böyle sebeb ne?
    Haccül-Harameynüm diye ben davi kılursun
    Bu saltanat-ı dünyeviye bunca taleb ne? " diye hikmetli bir cevap verdiğini...(5)


    Büyük alim İbni Cevzi'nin, tedris, telif ve fetva ile dolu dolu yaşadığı ömrünün tek anını bile boşa geçirmeyip, bazısı yirmi cildi bulan 340'dan fazla eser vererek, kitap yazmadık hiçbir ilim dalı bırakmadığını ve yazmış olduğu eserlerinin toplamı ömrünün günlerine bölündüğünde bir güne dört defter(forma)düştüğünü...
    İbni Cevzi'nin, bu ilimlerle içli dışlı geçen ömrü boyunca, bıraktığı birbirinden kıymetli eserleri yazarken kullandığı kalemlerin yontulmasından ortaya çıkan talaşları biriktirip, bu talaşların vefatında gasıl suyunun ısıtılmasında kullanılmasını vasiyet ettiğini...
    Bu büyük alimin vefatında vasiyeti yerine getirilerek biriktirdiği talaşların gasıl suyunu ısıtmaya kafi geldiğini...(6)


    Büyük alim İbn-i Teymiye'nin(1263/1328), kitap okumaya başlamadan önce beline kadar uzayan örgülü saçlarını duvardaki bir çiviye asıp öyle kitap okumaya başladığını...
    Uykusu gelip de başı önüne düştüğünde çiviye asılı saçlarının canını yakarak kendisinin uyumasına engel olduğunu...
    Bu ilim aşıkının, böyle azimli çalışmaları neticesinde vefat ettiğinde ardında bin kadar muazzam eser bıraktığını...(7)


    Onuncu Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman ( 1495- 1566) döneminde Sivas vilayetimizin bütçesinin 20 milyon altın olduğunu...
    Buna karşılık yine aynı dönemde Fransa Birleşik Krallığı'nın bütçesinin 4 milyon altın ve Birleşik İngiltere Krallığı'nın bütçesinin de 3,5 milyon altın olduğunu...(8)


    Meşhur Mısırlı İslam alimi Muhammed el-Gazali'nin, Mescid-i Aksa'nın işgalinin 25.yılı münasebetiyle Kahire'de verdiği bir konferansta :
    "Şu bir hakikat ki, Müslümanlar, Osmanlı devletine hıyanet ettiler. İngilizler, bir milyona yakın Mısırlıyı Osmanlı devletini parçalamak için aldılar ve Müslüman Türklere karşı onları kullandılar ve Türkler perişan oldu.
    Türkleri, ihanet eden Araplar perişan etti ve biz bu yaptığımız hıyanet ve ihanetin cezasını Filistin ve Mescid-i Aksa topraklarının İngilizlerin eline geçmesiyle çok pahalı ödedik, Filistin ve Kudüs elimizden çıktı" diyerek çok acı bir itirafta bulunduğunu !!!(9)


    Yardım, şefkat ve sevgi hissinin ebedileşmesi arzusundan doğan vakıf müesseselerimiz sayesinde cemiyetimizin yıllarca huzur içinde varlığını devam ettirdiğini...
    Bu ecdad vakıfları arasında:
    -Kışın aç kalan kuşların beslenmesi,
    - Bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi,
    -Koyun cinsinin ıslah edilmesi,
    -Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması,
    -Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi,
    -Çalışan kadınlara sütanne bulunması,
    -Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması,
    -Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi,
    -Ramazan-ı Şeriflerde camilerde hurma, zeytin gibi iftariyeliklerin dağıtılması,
    -Köy ihtiyarlarına elbise temin edilmesi,
    -Hamalların sırtlarındaki yükleri, üzerine koyup dinlendikten sonra kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola taşları dikilmesi,
    -Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması,
    -Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması ve icab eden yerlere su küplerinin konulması...gibi insanı hayretler içinde bırakan çok enteresan vakıfların olduğunu...(10)

    biliyor muydunuz?


    1-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay., İzmir/1992,s.159
    2-Apuhan, Recep,Şükrü; İhanetin Türküsü, Timaş, İst 1986
    3-Banarlı, Nihat Sami; şiir ve Edebiyat Sohbetleri, cilt 2, Kubbealtı Neşriyat İst 1982, s. 149
    4-J.J. Servan-Schreiber; Dünya Meydan Okuyor, Yılmaz Yay.,İst/1991, s. 183
    5-Danişmend, İ. Hami; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.l, Türkiye Yay., İst1971, s. 369
    6-Refik,İbrahim; "Zaman şuuru", Sızıntı Dergisi, Mayıs/1990, s. 153
    7-Refik, İbrahim;"Zaman Şuuru", Sızıntı, Mayıs/1990, s. 153 ve Şamil İslam Ansiklopedisi,
    İst/1991 cilt:3, s. 64
    8-Mevlana Güldestesi, Konya Belediye5i Vay., Konya/1993, s. 146
    9-Zaman, 19 Eylül 1992, s. 8
    10-Türk Kültür ve Medeniyeti,C. 1, Atatürk Ünv. Türk Kültür Arş. Ens. Yay., Ankara/1956, s. 202 183-İsmail, Hekimoğlu; Derdimi Seviyorum,cilt 4, Timaş,İst 1993, s. 256
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  7. #7
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    ''Fi Zilalil-Kur'an'' tefsiri yazarı büyük alim Seyyid Kutub'a, idam edilmeden önce devrin başkanı Nasır'dan özür dilemesi istenildiğini ve bunu yaptığı takdirde bağışlanacağını söylediklerinde Seyyid Kutub'un tam bir dava adamına yaraşır şekilde ''Eğer bu idam kararı hak ise, ben bu hakka razı oluyorum. Yok eğer batıl ise, ben batıldan özür dileyecek kadar alçalmadım" diye müthiş bir cevap verdiğini...(1)


    Fatih Sultan Mehmed'in Vezir-i Azamı Mahmut Paşa'nın, ilme hürmetinin ifadesi olarak devrin alimlerine haftada iki defa ziyafet verdiğini... Sofradaki Vezir-i Azam Mahmut Paşa' nın bu ziyafetlerde , pilavın içine önceden altından yapılmış nohut taklidi taneleri karıştırdığını ve bunlar kimin kaşığına isabet ederse ona hediye ettiğini...(2)


    Sultan Mehmed Reşad'ın ortanca oğlu Şehzade Necmeddin Efendi vefat ettiğinde, padişahın yakınlarının büyük üzüntüye kapılmaları üzerine Sultan Reşad' ın tam bir tevekkülle :
    ''Bizler zaten milletin sırtında büyük bir yük halindeyiz. Ben bir evlad kaybettim, fakat millet bir yükten kurtuldu " dediğini...(3)



    ll. Abdülhamid Han'ın karısı Müşfika Sultan'ın, kocasının vefatından sonra ve kızının da Avrupa'ya sürgün gitmesi üzerine, İstanbul'da yıllarca yalnız yaşadığını...
    Ayşe Sultan'ın annesini defaatle Avrupa'ya yanına çağırmasına rağmen gitmediğini ve bunun sebebini soranlara ''Efendim pek kıskançtı. Harem ağaları bile başlarını kaldırıp yüzüme bakmaktan men edilmişti. Avrupaya gittiğimi yüzümü yabancı erkeklerin gördüklerini kabrinde hissederse güceneceğini, azap duyacağını düşündüm. Onun için de kalbime taş basarak yıllar yılı dar-ı dünyada evladımın hasretine katlandım" diye ibretli bir şekilde cevap verdiğini...(4)


    Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine mukabil , İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın, elinde tesbihi, başında fesi ile dolaşıp :
    ''Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiğini...(5)


    Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip "kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan "Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında :
    "Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer alim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her kadın tarih, edebiyat, müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkar veya şairdirler diye yazdığını...(6)


    "Arap Birliği " düşüncesinin, İngilizlerin, Osmanlı Devleti'ni parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin Arapları, İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini...
    Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığını...
    Yine Osmanlı'yı İslam aleminden koparmak için ortaya atılan "Pantürkizm" düşüncesinin fikir babasının da Vambery isimli bir Avrupalı olduğunu...(7)


    Osmanlı'nın çok güzel sünnet geleneklerinden birinin de varlıklı ailelerin, çocuklarını sünnet ettirecekleri zaman kendi çocuklarının sünnet düğününe fakir aile çocuklarını da davet ederek onları da sünnet ettirdiklerini...
    Böylece sünnet edilen çocuklar arasında hayat boyu sürecek bir kardeşlik bağı (sünnetdaşlık) tesis etmiş olduklarını...(8)


    İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "manda" fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde , o devrin Zaman gazetesinin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in, kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi
    olan "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığını...(9)


    Fransa İmparatoru III. Napolyon'un, o sırada Paris'te Osmanlı Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya:"Paşa, işitiyorum Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine, Vefik Paşa'nın gayet vakur bir şekilde:
    "İstanbul buraya uzaktır , ses duyulmaz.O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiğini...(10)

    biliyor muydunuz?


    1-Nezir, M; Çağdaş Müslüman Önderler, Seçkin Yay., İst Tarihsiz, s.49
    2-188-Seydi Bey, Ali; Teşrifat ve Teşkilatımız, Tercüman 1001 Temel Eser,Tarihsiz s 210
    3-Seydi Bey,Ali; Teşrifat ve Teşkilatımız. Tercüman 1001 Temel Eser. Tarihsiz, s. 58
    4-Örik, N. Sırrı; Abdülhamid'in Haremi, Arba Yay., İst 1989, sh. 34
    5-Güngör, Necati; Bir Taşralının İstanbul Nostaljisi, Yılmaz Yay., İstanbul/1992, s. 9
    6-Gerard de Nerval; Muhteşem istanbul, Boğaziçi Yay., İst 1974, s. 82
    7-R. Garaudy; Feyz dergisi, Mart/1993, s. 7
    8-M. A. Ubucini; Türkiye 1980, C.2,Tercüman 1001 Eser, Tarihsiz, s. 779
    9-Hiçyılmaz, Ergün; Star, 11 Nisan 93, sayı 78, s. 4
    10-Sızıntı dergisi, Ocak/1987, sayı: 96, s. 481
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

  8. #8
    ziberkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Ağustos.2007
    Yaş
    46
    Mesajlar
    2,462

    15 Mayıs 1919 tarihinde, İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin incisi İzmir'i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu'nda genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice katlettiklerini...
    Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken, olanları gören ve Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri göstermeleri üzerine, gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını...(1)


    Devletin, o ülke vatandaşının hizmetinde bir müessese olarak çalıştığı İngiltere'de en üst seviyedeki bir kamu görevlisinin dahi, en sade vatandaşa yazdığı bir yazıda veya dilekçesine verdiği cevapta: "Sadık Hizmetkarınız-your obedient servant'' diye imza attığını...(2)


    Orta Çağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi helaların bulunmadığı bir zamanda, su medeniyetinin başşehri İstanbul'da 1400'ün üzerinde umumi hela bulunduğunu...
    Yine aynı dönem Avrupa'sında akan su ile temizlenmenin bilinmeyip bir kaba doldurulan su ile tekrar tekrar el yüz yıkandığını...
    Buna karşıIık Osmanlı şehirlerinin, herbiri bir sanat şaheseri olan çeşmelerle donatılmış olduğunu...(3)


    Hayatı İla-yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş Kudüsün Haçlıların elinde olmasından dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyübi'nin, vefat ettiği zaman yanında bulunan komutanlardan Mahmut Han'ın elinde tuttuğu kılıcı havaya kaldırıp "Ey Cemaat-i Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu kılıçtan ibarettir" diye haykırdığını...(4)


    Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale Savaşı' ndan sonra İstanbula gelip , karşılaştığı ilk Türk kumandanına, Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir ifadesi olarak:
    "Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade ettiğini...(5)


    Batıda herşeyin "ferdiyetçilik" üzerine bina edilip, her insanın yaptığı bir eserle övündüğünü ve hatta daha da ileri giderek onu propaganda vasıtası yaptığını...
    Buna karşılık doğuda "toplumculuk" düşüncesinin yaygın olduğunu ve doğu toplumlarında kişinin eseriyle övünmesinin ayıp sayıldığını...
    Bu felsefenin neticesi olarak, birinin güreşte rakibine galip gelmesi halinde bunu muhakkak "Allah'ın sayesinde ve büyüklerinin nasihatlarıyla" olduğunu düşündüğünü,Nefis bir hat şaheseri ortaya koyan bir hattatın,eserinin altına imzasını adeta utanarak: Allah günahlarını bağışlasın... filanca"diye attığını...
    18. yüzyılın büyük tarihçilerinden Evliya Çelebi'nin, eserlerinde kendisini anması gerektiği zaman: "Fakiri Pürtaksir'' diyerek adeta tevazudan yerle bir olduğunu...(6)


    Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de "İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını..
    Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in, Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine, sahibini arattırıp onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın sırtına yükleterek bir müddet beklettiğini...(7)


    Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip gidilemediğini, ancak onun:"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum...'' deyip müsaade etmesinde sonra önünde geçilip gidilebildiğini...(8)


    18. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin yazmış olduğu seyahatnamesi hayvan hakları ile alakalı olarak:
    "Türkler, murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları sokak köpeklerinin açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına meydan vermemek üzere hergün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması için vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler'' diye yazdığını...(9)


    Muhtelif konularda 16 kitap yazmış bulunan bir İtalyan yazar tarihçi ve sosyoloğunun, önceleri Osmanlı aleyhinde birçok şeyler yazmasına karşılık, 1983 yılında bir sempozyum vesilesi ile İstanbul'a geldiğinde, gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
    ''İstanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çıkmaz sokağı ve Eyüp Camii'ni gezdim. Ne yazık ki bütün seyahatimi yarım saate sığdırmak mecburiyetindeyim. Ama Osmanlı'nın o çıkmaz sokağından belki binlerce aleme çıkan kapılar gördüm. Şu anda muhayyilem allak bullak. Keşke İstanbul'un tamamını gezebilsem...'' diye yazdığını...(10)

    biliyor muydunuz?


    1-Tansel, Dr Selahaddin; Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, cilt 4, İstanbul/ 1973, s.1950
    2-Çekmegil, Said; Tilki Tuzağı, Timaş, İst 91, s. 12
    3-Sevinç, Necdet; Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı, Kutsan Yay., İst 1978,s. 115
    4-Bozgeyik, Burhan; Meşhurların Son Anları, Türdav, İst 1993, s. 205
    5-Yakın Tarihimiz; 5 Nisan 1962, cilt 1, sayı: 6, Vatan Gazetecilik A. Ş. İstanbul, s. 194
    6-Bozdağ, İsmet; Basın İstibdadı, Emre Yay., İst 1992, s. 139
    7-A. Rıza Bey; Bir Zamanlar İstanbul, Tercüman 1001Temel Eser, s. 51
    8-Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.ö.v. Yay., İzmir/1992, s. 65
    9-Danişmend, İsmail Hami;Eski Türk Seciye ve Ahlakı, İstanbul Kitabevi, İst 1982, s. 182
    10-Sur dergisi, Temmuz /1993, s. 54
    Allah'ım, huşu duymaz bir kalpten, dinlenmeyen bir duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden sana sığınırım.
    Linklerde Sorun varsa Lütfen Bildiriniz.(Konu İsmi Veriniz)

Benzer Konular

  1. Ynt: Pratik Bilgiler
    Konu Sahibi deejay_hasan Forum Çöp Kutusuu
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 13.Haziran.2009, 17:27
  2. İlginç Bilgiler
    Konu Sahibi çubuk prenses Forum Bunları Biliyor muydunuz?
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 02.Ocak.2008, 19:53
  3. Pratik Bilgiler
    Konu Sahibi ilteriş Forum Forum Kullanımı İp Uçları
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 22.Kasım.2007, 21:58
  4. İlginç Bilgiler
    Konu Sahibi ziberkan Forum Öğretmenler Odası
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 13.Kasım.2007, 02:09
  5. İlginç bilgiler
    Konu Sahibi Ali CAN Forum Bahçe-Kantin
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 05.Mayıs.2007, 21:57

Bu Konu için Etiketler

Giriş