Yozgat'ta Ermeni Ayaklanması (12 Aralık 1893)

30 Teşrin-i sani 1309/12 Aralık 1893 tarihi Salı günü Ankara Valisi Abidin Paşa’nın hükümete gönderdiği telgraf Yozgat’ta yeni bir isyanın başladığını haber veriyordu. Abidin Paşa Yozgat Mutasarrıfı tarafından kendisine bildirilen şekli ile ‘Ermeniler’in kilisede toplanarak çan çalmaya başladıklarını ve çan çalınmasından sonra Ermeniler’in kiliseye doluştuğunu, olayı araştırmak için kiliseye giden Yozgat Redif Mirlivası’na, Tabur Ağası ile zaptiye memurlarının kendilerine kötü davrandıklarını söylediklerini, bu sırada çıkan kargaşada Müslümanlardan iki kişinin öldürülmüş ve birçoğunun da yaralanmış olduğunu, asayişin temini için ise çevre illerden asker gönderilmesinin uygun olacağını’ Sadaret’e bildiriyordu.

Vali aynı gün Yozgat Mutasarrıfı’nın daha sonra gönderdiği ikinci raporu Sadaret’e olduğu gibi iletiyordu ki, bu rapor daha sonra gelişen olayları da aktarıyordu. Rapora göre; ‘Ermeni mahalleleri Protestan Ermeni evlerinden asayişi sağlamaya çalışan zaptiye üzerine silah atılarak süvari Necip öldürülmüş ve silahı ile cephanesi Ermeniler tarafından gasp edilmiş ve yine aynı şekilde İslamlardan altı kişi yaralanmıştı. Yaralılardan birinin yarasının ağır olması ve baygın halde yatmasından dolayı ilk raporda iki ölü olduğu söylenmesine rağmen ölü sayısı iki değil birdi. Kumandan Paşa ahaliyi yatıştırmak için olay yerine geldiğinde yine Ermeniler tarafından atılan kurşunlarla askerlerinden bazıları yaralanmıştı. Her ne kadar Ermeniler ve İslamlar hanelerine çekilmişlerse de çevre köylerden gelen iki bine (2.000) yakın Ermeni’nin silahlı olarak kilisede toplanması ve Ermeni muteberanın dahi kilisede bulunması endişeyi mucib olmakta idi.’

Ermeniler şehirdeki çarşıda bulunan Hıristiyan bekçilere vazifelerini terk ettirerek esnafın dükkanlarını kapatmalarını sağlamışlardı. Şehirde otuz adet nefer bulunması sebebi ile de güvenliğin sağlanması ancak yine Müslüman eşrafın yardımları ile olmuştu. Eşraftan on iki kişi her biri bir mahalleye yanlarında ikişer zaptiye olmak sureti ile giderek her mahalleden sekizer onar kişiyi nöbet tutmaları için vazifelendirmişlerdi. Bu şekilde Kırşehir zaptiye yüzbaşısı Karaca Bey’in Yozgat’a gelmesine kadar mahallelerin güvenliği temin edilmeye çalışılmıştı.

Aynı gün Patrikhane’den Yozgat olayları ile ilgili bir şikâyet başvurusu gelmişti. Patrikhane’ye göre Ermeni olayları Yozgat’taki zaptiyelerin Karayakup ve Karçayır köylerinde halka işkence etmelerinden ve köy meydanında on dört kadının ırzına geçmelerinden kaynaklanmıştı.

Olayların başlangıç noktası gerçekten de bu iddialarla Ermeniler’in infiale uğratılması olmuştu. Bu hadiselerin ortaya çıkmasında temel rolü Hınçak İhtilal Komitesi’nin programını Yozgat’ta ve çevresinde uygulamak için yaklaşık iki yıldır köylerde çalışan ve Sasun’daki Ermeni ayaklanmalarının liderlerinden ‘Hınçak Murat’ (Hamparsum Boyacıyan)’ın kardeşi olan Moruk, bilinen diğer adları ile Jirar (Boyacıyan) ya da Kalost adındaki şahıs oynamıştı. Yozgat olayları çıktığında tutuklanan Ermeniler’in ifadeleri ile bu şahsın ismine ulaşılmış ve sıkı bir takipten sonra ancak ele geçirilebilmişti. Yakalandığında verdiği ifadelerden olayın nasıl tertiplendiği de ortaya çıkıyordu.

Moruk adlı bu şahıs İstanbul’da bulunduğu sırada kitapçı Vahram Dermarkaryan adındaki bir kimse vasıtasıyla Hınçak Komitesi adına önce İzmir oradan İskenderun ve Belen mevkilerine giderek faaliyetlerde bulunmuştu. Buradaki faaliyetlerinin göze batması üzerine Adana yolu ile Kayseri’ye ulaşmış ve burada iken Deverenk manastırında Gürün civarında faaliyet gösteren Andon Riştoni ile buluşmuştu. Bu görüşmeden sonra kendisi Gemerek bölgesine, Andon Riştoni de Talas bölgesinde Hınçak programını yaymak için harekete geçmişlerdi. Gemerek’te çalıştığı sıra Nezak imzalı bir mektup ile Deverenk manastırına çağrılmış ve buradan Merzifon’a yazılan mektup üzerine Merzifon’dan Yozgat’a yafta götürülmüştü. 1893 yılı Mart ayında Yozgat’ın Terzili karyesine ve oradan da Behrek karyesine gelerek faaliyette bulunmuştu. Bu sıralarda Yozgat’taki İhtilal Komitesi üyelerine şifreli bir mektup göndermiş bu mektup Yozgat Komitesi’nin katibi bulunan Sinekerim tarafından diğer üyelere okunduktan sonra kendisinin Yozgat’a gelmesi uygun bulunmuştu. Yanındaki adamı Kirkor ile Yozgat’a gittiğinde Protestan Ermeniler’in evinde kalarak yafta hadisesi sonrasında dağılmakta olan Yozgat komitesini yeniden yapılandırmaya başlamış ve beş kişilik bir idare heyeti ile toplanacak paraların hesabını tutacak üç kişilik bir sandık heyeti tertip etmişti. Bu sırada Merzifon’da Şemeon ve Leyon adlarındaki ihtilalcilerle görüşerek Avrupa’dan getirtilerek Yozgat’ta dağıtılacak silahlar hakkında mütalaalarda bulunmuştu. Silahların dağıtımı Yozgat’tan Meşlahcıyan Avadis ve Gemerek’ten Haçik Hoca’nın Merzifon’a gelmesi ile sağlanacaktı. Silah dağıtımın yapılacağı zamanı bildirmek için aralarında bir de şifre tespit etmişlerdi. ‘Merzifon’a hocalığa gel’ ibareli tel gönderildiğinde silah dağıtımı başlayacaktı.

Bu görüşme ve organizasyonlardan sonra tekrar Yozgat’a gelerek Ermeni sakinlerinin fazla olduğu mahallelerden biri olan Tuzkaya mahallesinde Kehribarcıyan’ın hanesinde ikamet etmeye başlamıştı. Burada bulunduğu sürede Hınçak Komitesi’nin nizamnamesinde bulunan kararlar gereğince her beş ihtilal üyesine Ermenice ‘Hanyaak’ veyahut ‘Honeb’ adı ile bir reis tayin etmişti. Daha sonra tekrar Pöhrenk köyüne dönerek burada Toros nam-ı diğer Dikran ile buluşarak Mugaroğlu köyünde kendilerine destek vermeyen Simon kahyayı öldürmüşler; Delot ile Mihran adlarındaki adamları ise Gülbenk’i hükümete ihbar edeceği gerekçesi ile komitenin öldürülme kararı verdiği Maden’li kuyumcu Yordan’ı öldürmüşlerdi. Bu ihtilalcilerden Hayta Ohannes oğlu Mihran Maden bölgesinin sorumluluğunu almış ve etrafındaki adamlara Gürcü elbisesi giydirerek köylerde korku salmaya başlamışlar, Ermeni köylerinde ise kadın ve erkekleri bir araya toplayarak onları hükümete karşı kışkırtan nutuklar atmışlardı. Bu nutuklarında Ermeniler’e şöyle sesleniyorlardı: ‘Cesur olunuz. Osmanlı’dan ve tüfeklerinden korkmayınız. Köylere tahsildarlar ve zaptiyeler geldiği vakit itibar etmeyiniz. Beş bin kuruş isterlerse beş yüz kuruş veriniz.’ Kadınlara da: ‘Erkeklerinize cesaret veriniz Hükümetten zaptiye veyahut bir memur gelirse kapıdan koymayınız. Üzerlerine hücum ediniz’ derken genç kızlara da şu öğüdü veriyordu: ‘Evvela millete hizmet ediniz ondan sonra görüşelim diye nişanlılarınıza ibramatta bulununuz.’ Bu konuşmalarda Moruk da kendisi gibi on yedi ihtilalcinin Sivas’a geldiğini ve her birinin çeşitli bölgelere dağıldığını söyleyerek ayaklanmanın bütün Ermeniler’ce desteklendiği kanaatini uyandırmaya çalışıyordu.

Bu propagandalar esnasında geldikleri Kara Yakup ve Kara Çakır köylerinde bir tertip meydana getirmeye kara vermişlerdi. Bu tertibe göre bu iki köyün kadınları askerlerin köy meydanında kendilerine tecavüz ettiğini iddia ederek, Yozgat’a yürüyecekler ve hem Yozgat’taki halkı kızgınlığa hem de çevre köylerdeki Ermeniler’i Yozgat’a celp ile bir kargaşa çıkarmaya çalışacaklardı. Nitekim, karar fiiliyata geçirilerek seçilen kadınlar gizlice Yozgat’a getirilerek bir gece burada saklandıktan sonra ertesi günü 12 Aralık 1893 tarihinde kilisede toplanarak çan çalmaya başlamışlardı. Yozgat İhtilal Komitesi Yozgat’taki bütün Ermeniler’in dükkânlarını kapatarak kiliseye toplanmasını istemişti. Gelmeyenler olursa da bu şahısları silah zoru ile tehdit ederek getirmeye teşebbüs etmişti. Hadise organize olduğu için de aynı gün köylerden elleri silahlı Ermeniler akın akın Yozgat’a gelmişler ve daha sonra kiliseden çıkan Ermeni grupları Müslüman hanelerine saldırarak kimilerini öldürmüş kimilerini de yaralamışlardı.

Ayaklanmanın başlaması ile bir taraftan da kendilerini haklı göstermek maksadı ile Patrikkhane’ye aynı gün telgraf çekerek şikayette bulunmuşlardı. Böyle bir şikayetin Babıaliye ulaşması ve Sultan Abdülhamit’in bu olayı öğrenmesi üzerine de derhal bir Tahkik Heyeti oluşturulmasına ve olaylarına yatıştırılmasına karar verilmişti. Sultan Abdülhamit tebaasından kimi askerlerin Ermeni kadınlarına köy meydanında tecavüz edildiği şikayetleri ulaştığında çok şaşırmıştı. Bu şaşkınlıkla şu ifadeleri kaleme almıştı:

‘14 nefer nisvanın Kumandan Paşa huzurunda ırzlarına tasallut ve fiil-i şenii icrası hakkındaki istinadat pek izyade şayan-ı ehemmiyet olup bu misillü hâlât bundan bin sene evvel Tatar istilası zamanında bile vukuu bulmamış ve şeriat-ı mutahhare-i islamiyeye ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu’na külliyen münafi olan bu gibi isnadat-ı fahişe namus-ı din ü devlete büyük bir taarruz olduğundan tahkikat-ı adilane ve müşfikane icrasıyla neticesinin arzı emrü ferman buyurulmuştur.’

Olaydan birkaç gün sonra Ankara’daki İngiltere Konsolosu Cumberbatch, İngiltere Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Sir Nicolsan’a olayı; ‘12 Aralık 1893 tarihinde Ermeni kilisesinin çanları çalmaya başlayarak kilisede toplanan Ermeniler ile evlerinde bulunan Ermeniler tarafından Müslümanlar üzerine ateş açılmış, biri ölmüş onu yaralanmıştır. Olay Müslümanlar ve Rumlar arasında büyük telaş yaratmış ve dükkanlarını kapayarak evlerine çekilmişlerdir. Mutasarrıf telgraf ile yardım istemiş ve asker gönderilinceye kadar, mahalli polisin gönüllülerle takviyesine yetkili kılınmıştır. Durumun ağırlığını taktir eden Vali hemen savcı ile jandarma komutanını Yozgat’a göndererek Müslümanları Ermeniler’e karşı ayaklanmalarının önlenmesi için bütün imkanların kullanılması istenmiş, Türklere karşı bire on olan Ermenilerin bu cüretli hareketlerinin sebebi bilinmemekle beraber, telgraf tellerine zarar verenleri bulmak için arama yapan polisin sert davranışlarının sebep olabileceğini’ ifade ederek bildiriyordu.

Nitekim, gelişen olaylar belirsizlik içinde ve Osmanlı Hükümeti için tam anlamı ile şaşkınlık verici idi. Çünkü, daha önceki hadiselerden dolayı temkinli olan Hükümet birden bire böyle bir haberle karşılaştığında ne yapacağını şaşırmış vaziyette idi. Sultan Abdülhamit’in de emri ile olaydan hemen bir gün sonra 13 Aralık 1893 tarihli kararı ile; ‘icra-yı tahkikat olunmak üzere teftiş-i askeri komisyon alisi azasından iki ve adliye ve dahiliye nezaret-i celileleriyle jandarma dairesinden birer zattan mürekkeb bir heyet-i tahkikiyenin bu gün mahalline izamına’ karar vermiş ve Heyet-i Tahkikiye azalarını ‘komisyon-ı ali azasından Ferik İbrahim Paşa, Erkan-ı Harbiye Mirlivası Osman Paşa, Dahiliye Nezareti mektupçusu Hüsnü Bey, jandarma dairesinden Alaybeyi Hakkı Bey ve daire-i adliyeden Beyoğlu müdde-i umumisi Mihlaki Efendi’ teşkil etmişti. Bu ilk kararda heyetin başkanlığına Ferik İbrahim Paşa düşünülmüş olmasına rağmen daha sonra Ferik Hilmi Paşa tayin edilmiştir. Bu görev değişikliklerinin çok kısa bir süreçte olması hükümetin heyet göndermek ve heyete üye seçmekte ne kadar acele ettiği anlaşılır. İstanbul’daki İngiliz sefiri Nicolson tarafından Kont Rosebery’ye gönderilen bir telde bu husus üzerinde duruluyor ve ayaklanma haberinin Saray’ı çok telaşlandırdığı, bu sebeple Tahkik Heyeti’nin acele ile bölgeye gönderildiği ifade ediliyordu.

Tahkik Heyeti gerginliği yatıştırarak iddiaların adilane incelenmesi için bir heyet oluşturmaya çalışmıştır. Fakat olayın bir tertip olması sebebi ile görev yapacak heyete bir Müslüman ve bir Rum üye bulunurken, Ermeni üye bulunamamıştır. Daha doğrusu üyeliği kabul eden üç kişi de muhtemelen kendilerine Ermenilerce yapılan baskılar sonucunda arka arkaya heyete katılmaktan vazgeçtiklerini açıklamışlardır. Ermeni üye olmadan heyetin yaptığı araştırmalar iddia edildiği gibi işkenceler ve tecavüzlerin olmadığını ortaya koymuştur. Mahkeme devam ederken Kara Yakup ve Kara Çakır köylerinden gelen ihbarcılar ve köy muhtarlarının tebliğleri de bu yönde olmuştur. Nitekim bu şekilde takip edilen politika çok açıktır ki, Osmanlı idaresini suçlayarak ve Hıristiyanlara zulmedildiğini iddia ederek dış güçlerin Osmanlı Devleti’ne müdahalesini sağlayabilmektir. Kaldı ki, Yozgat şehrinde Rumlar da yaşamaktadır ve onların ayaklanmaya iştirak etmemeleri Ermeniler’in iddia ettiği gibi çıkan olayların Hıristiyanlara yönelik bir saldırı olmadığını da ortaya koyar. Nitekim, Alliance des Aglises Reformies Proffesant le System Presbyterien adlı dini kuruluşun genel sekreteri rahip G.D.Matthews’in The Quarterly Register dergisinde yazdığı bir yazı Ermeni olaylarının din kavgası olarak kamuoyuna yansıtılmasını şiddetle eleştirmektedir. O bu yazısında şu görüşleri ifade etmektedir: ‘Haberler İngilizce konuşan toplumlara öylesine aktarılmakta ve inandırılmaktadır ki, sanki sırf Hıristiyan oldukları için Müslümanlar tarafından vahşiyane kötü muameleye maruz kalan barışçı Hıristiyan kadın ve erkeklerin oluşturduğu masum bir çetenin ayaklanmasıdır. Bu motif bu toplumlara büyük bir gayretle işlenmektedir. Oysa din bu çatışmada bahis konusu değildir. Ne Müslümanlar Hıristiyanlara ne de Hıristiyanlar Müslümanlara dini bakımdan hiçbir zaman cephe almış bir durumları yoktur. Mesele gayet basit ve katıksız politik bir durumdur. Türkler bu hareketi tabi olarak fesatçılık diye adlandırırken Ermeniler de vatanperverlik olarak adlandırmaktadırlar.’

Bu arada Ankara Vilayeti’nden sürekli bilgi almaya devam eden Hükümet olayın basit bir kargaşadan çok organize bir ayaklanma teşebbüsü olduğunu da anlamaya başlamıştı. Kilisede çanın çalındığı gün çevre köylerden ikibine yakın Ermeni vatandaşının Yozgat’a gelerek olaya iştirak etmeleri ve özellikle Protestan Ermenilerin evlerinden silah atılması gelişmelerin basit adli bir vaka olmadığını açıkça gösteriyordu.

Olayın organize bir şekilde cereyan etmiş olmasına rağmen Ankara Valisi Abidin Paşa ile Yozgat Mutasarrıfı Abdülvahhab Bey’in gerek istihbarat ve gerekse asayiş açısından yetersiz kaldığının tespit edilmesi üzerine 13 Aralık 1893 tarihinde olaylara meydan verdiği söylenen Tabur Ağası ile birlikte her ikisi de görevlerinden alındılar. Yozgat Mutasarrıflığı’na Bahaeddin Bey, Ankara Valiliği’ne ise Memduh Bey tayin edildiler. Abidin Paşa’ya görevinden alındığı ve Cezayir Bahr-i Sefid Valiliği’ne tayin edildiği Memduh Bey’in görev mahalline gidişine kadar gizli tutulması kararlaştırıldı.

Yozgat’a bulunan Tahkik Heyeti bir taraftan olayın mahiyetini ortaya çıkarmaya çalışırken diğer taraftan da dükkanlarını kapatan ve ayaklanmaya destek veren Ermenilerin dükkanlarını açmalarını temin etmeye çalıştı. Fakat Ermeniler dükkanlarını açmaya yanaşmadılar. Durumun Dersaadet’ten sorulması üzerine Hilmi Paşa’ya Ermeniler’in mutlaka dükkanlarını açmalarını sağlaması aksi takdirde itaat etmeyenler hakkında hukuki muamelenin icra edilmesi ve cebren dükkanların açtırılması hususunda emir verilmiştir. Ertesi gün Ermeni ileri gelenleri ile yapılan görüşmeden sonra Ermeni esnafın dükkanları açması temin edilmiş olmasına rağmen Ermeniler bir müddet sonra aynı davranışı tekrarlayarak dükkanlarını kapatmışlardır Tahkik Heyeti bu faaliyetlerin önüne geçebilmek ve sorgulamaları yapabilmek için derhal bir mahkeme oluşturmuştu. Heyet’in mahkemenin merkez vilayette toplanıp toplanmaması konusundaki sorusuna Sadaret mahkemenin mutlaka Yozgat’ta devam etmesini ve güvenliğin azami gayretle temin edilmesini Tahkik Heyeti’nden talep etmişti. Mahkemenin çalışmaları sonucunda olayın müşevvikleri ile katillere gönderilen celp ve ihtarnamelere yedi kişi uyarak tutuklanmayı kabul etmişlerdi. Fakat diğerlerinin tutuklanmayı kabul etmeyerek firar etmeleri olayların devam etmesine de neden olmuştu.

3 Şubat 1894 tarihi Cuma günü bir polis komiseri ve zaptiye neferleri sorgusu yapılmak üzere mahkemece istenen bir Kirkor adındaki Ermeni’yi almak için hanesine gittiklerinde kendilerine silahla saldırıda bulunulmuş ve polis komiseri vefat etmişti. Zaptiye neferleri Ermeni’yi yakalayarak hükümet dairesine götürürlerken bazı Ermeniler toplanarak tutukluyu kurtarmak istemişler ve askerlerin üzerine ateş etmişlerdi. Bu olay üzerine kimi Müslümanlar da askerlere yardım için saldırgan Ermeniler’e ateş açmışlardı. Çatışma sonucunda iki kişi ölmüş, bir zaptiye yaralanmıştı. Ermeniler’den ise on kişi yaralanmış, bir kadın ile bir Ermeni ölmüştü. Tutuklanan Müslümanlardan Mendan Bedros oğlu Serkis’i öldüren Çolak Hüseyin adındaki şahıs idam cezasına, yaralama olayına karışanlardan iki kişi on beşer ve bir kişi sekiz yıl kürek cezasına çarptırılmışlardır.