1. #1
    ilteriş - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    16.Nisan.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    6,777


    Sümerliler yazıyı icad eden toplum olarak bilinmektedir. Bunlar yazıyı MÖ 3100 yıllarında icat etmişlerdir. Sümer yazısı Çiviye benzediğinden dolayı ÇİVİ yazısı adı verilmiştir.

    ÇİVİ yazısı , mühürler , prizmalar ve tabletler üzerine yazılmıştır. Bu yazı ucu sert bir cisimle adı geçen malzemelr üzerine yazılmıştır. Sümer yazısı başlangıçta bazı resimlerden ibaret olup, daha sonra şekillere dönüşerek ilgi ve ihtiyacı üyük ölçüde karşılamıştır. Sümer yazısı daha sonra SAMİ kavimlere( bu konudada Sitemde bilgi verceğim ) geçmiştir. Bu yazı mezopatamya sınırlarının dışına d ataşarak HİTİTLER, HURİLER, PERSLER ve URARTULAR tarafından da kullanılmıştır. Yani Ön Asya dünyasında miladi yıllara kadar etkisini hissettirmiştir.

    Sümerlilerin yazılarının bir kısmı okunmasına rağmen dilleri hakkında bazı ilgiler elde edilememiştir. Bazı araştırmacılar Sümerliler’e ait bir çok kelimeyi alarak onların dilleri hakkında bilgi vermişlerdir. Sümer dili gramerini yazmaya çalışmışlardır. Son yapılan çalışmalara göre, Sümerliler’in URAL- ALTAY kavimlerinden biri olduğu ve Sümercenin ; Macarca, Türkçe, Kafkas dilleri gibi eklemeli bir dil olduğu ortaya çıkarılmıştır. Hatta bazı araştırmacılar, Sümerce kelimeler ile Türkçe kelimeler arasında bağlantı kurmaya çalışmışlardır.

    Bu araştırmacılardan ilki HOMMEL’dir. Bu alman araştırmacı ilk önce Türkçe ile Sümerce kelimelerden 250’si arasında bağlantı kurmuştur. Daha sonra ki araştırmalarında 300-350 kelime tesbit etmiştir.

    Diğer bir araştırmacı LONDIBERGER ise; Türkçe ile Sümerce arasındaki benzerliğe işaret ederk bazı kelimeleri örnek olarak göstermektedir.

    Bu konuda son araştırmalardan birisini de OSMAN NEDİM TUNA yapmıştır. Yaptığı araştrmayla Türkçe ile Sümerce arasında 160 kelime arasında bağlantı kurmuştur.

    Kazakistan Türklerinden OLCAS SÜLEYMANOĞLU 60 civarında kelime tesbit ederek bu kelimeleri Sümerce ve umum Türk dillerinde ki kelimelerle karşılaştırmış ve bağlantı kurmuştur.

    Sümerliler edebiyatta da önemli adımlar atarak, şiir, destan, efsane vb yazmışlardır. Sümerliler edebiyatta gösterdikleri başarıları tarih yazıcılığında gösterememişlerdir. Bu o günkü anlayış ve şartlara bağlantılı olarak düşünülmelidir. İhtiyaç duymadıklarındandır.

    Sümerliler’de din inancına baktığımızda

    Din en eski toplumlardan bu yana insanlar için birinci derecede ehemmiyet arz etmiştir. Sümerlilerde de din çok önemli bir yer tutup onların bütün yaşayışlarına etki etmiştir. Sümerlilerin dininin çok tanrılı olduğu (PLYTEİSM) anlaşılmaktadır. Onlar tanrılarını insan şeklinde tasavvur ve tasvir etmişlerdir. Bu düşünceye ANTHROOPOMORPHİSM denilmektedir. (Yani onlar insanlar gibi yerler, içerler, ama ölümsüzdürler) Sümer panteon’un da (Tanrılar alemi) 4 tane büyük tanrı bulunmaktadır.

    Bunlar;

    AN, Gök Tanrısı
    ENLİL, Hava Tanrısı
    ENKİ, Su Tanrısı
    NİNHURSOG. Ana Tanrıça

    Bu adı geçen tanrılardan başka 3 tane önemli tanrı-tanrıça da bulunmaktadır.

    Bunlar ise;

    NONNA8 ( Sin), Ay Tanrısı
    UTU( Şomaş) , Güneş Tanrısı
    İNANMA( İstar), Harp ve Aşk Tanrıçası

    Sümerliler’de sanata baktığımızda ise;

    Sümerliler diğer sahalarda gösterdikleri başarıyı sanatta gösterememiştir. Buna rağmen onlardan günümüze bir çok sanat eseri kalmıştır. Mimaride, tapınaklar , saraylar ve surlar yapmışlardır. Tapınaklar, pişmiş tuğladan kalın duvarlılar olarak yapılmışlar bunlarda giriş, ön oda ve oda bulunmaktadır.

    Bunların yapımında özellikle kapılarda, simetriğe dikkat edilmiştir. Bu tapınaklar dışa kapalı olarak inşa edilmişlerdir. Sümerlilere ait heykellerde onların sanat eserleri arasında sayılmalıdır. Heykeller saçsız ve sakalsız bıyıksızdır. Anatomiğe özellikle pek dikkat edilmemiştir. Gözleri uzaklara bakar şekilde tasvir edilmiştir.

    Sümer sanatının en önemli ürünlerinden biri de MÜHÜRLER dir. Bu mühürler zamanla bütün Ön Asya dünyasına yayılarak diğer topluluklar tarafından d yapılmaya devam edilmiştir.

    Sümerlilerde devlet yönetimi;

    Sümerliler mezopotamyanın güneyine gelip yerleştikten epey bir zaman sonra şehir devletleri halinde teşkilatlanmışlardır. Şehir devletleri ENSİ adı verilen rahip krallar tarafından yönetilmeye başlamıştır. Daha sonra ki dönemlerde şehir devletlerinin birleşmesi sonucnda ortaya çıkan yönetimde LUGAL ( Büyük Kral) adı verilen rahip krallar devleti yönetmeye başlamıştır. Ensi ünvanı ise; tımar sahiplerine ve şehri yönetenlere verilen bir unvan olmuştur.

    Sümerliler devleti yöneten krallarını kendi içlerinden tanrı tarafından seçilmiş, üstün nitelikli kişiler olarak kabul etmişlerdir. Başlangıçta krallar Baş Rahip, Baş Yargıç ve Baş Komutanlık görevlerini üstlenmişlerdir. Bu itibarla onların dünyevi ve uhrevi görveleri üzerlerine aldıkları anlaşılmaktadır. Zamanla toplum içerinde rahiplerin nufüzlarının artması sonucunda krallar, bir takım hukuk sistenleri geliştirerek otoritelerini arttırmışlardır. Bunun sonucu olarakta güçlü krallar ortay çıkmıştır.

    Krallar tapınakların yanında yapılmış olan saraylarda oturmuşlardır.

    Sümer devlet idaresinde krallardan başka vezirler, katipler, arşiv memurları vb. görev almışlardır. Sümer kralları savaş olduğu zaman orduyu komuta etmiş, halldilemeyen hukuki meseleleri çözmeye çalışmış, tanrılara kurbanlar kesmişlerdir. ( Orta Asya’da en süratli hayvan kurban edilirdi.Tanrılarının durumuna göre üstün güçlü kuvvetli durumlarına göre kurban sayısı da değişirdi.)

    Krallar büyük ölçüde imar faaliyetlerinde bulunarak yollar yaptırmışlar, kanallar açtırmışlar, tapınaklar inşa edilmesini sağlamışlar, ihtiyaç hasıl olduğunda şehirlerin savunması için hendekler kazdırıp, surları inşa ettirmişlerdir. Krallar saraylarda yaptırmışlardır. Sümer devlet yönetiminde meclislerde önemli bir rol oynamıştır. İhtiyarların oluşturduğu ve gençlerin oluşturduğu iki ayrı meclis Sümer toplumunda bulunmaktadır. Bu meclisler danışma meclisi olarak görev yapmışlardır.

    Sümerlilerde ordu;

    Mezopotamya coğrafi konumu itibariyle Dicle ve Fırat nehirlerinin dışında doğal engeli olmayan bir coğrafyadır. Bundan dolayı bu coğrafyada devlet kurmuş olan topluluklar savunmaya büyük önem vermişlerdir. Tarihi siyasi olaylar ilk kez bilinen Sümerliler de bu coğrafya da güçlü ordu kurma ihtiyacını duymuşlardır. Şehirlerinin etrafını surlarla çevirmişlerdir.

    Sümer ordusu arabalı ve yaya olmak üzere iki kısımdan meydana gelmektedir. Arabaları evcilleştirmiş oldukları merkepler çekmiştir. Bu coğrafyada at, savaşlarda da ilk kez KASSİTLER tarafından kullanılmıştır. Sümerlilerin arabalarında iki kişi görev almıştır. Birisi sürücü diğeri okçudur.

    Sümerliler de savaş zamanları dışında askerler tapınaklarda ve tapınak arazilerinde çalıştırılmışlardır. Sümerliler erlere ERİN , Komutanlarına da UKUS adını vermişlerdir. Savaşlarda ok, balta, topuz kullanmışlardır. Savaşlarda deriden yapılmış kalkan vazifesi gören elbise giymişlerdir. Ayrıca başlarına da mihver takmışlardır.

    Sümerlilerde hukuk;

    Toplumlar toplu yaşama ihtiyacı duydukları zaman toplum yaşamının gereği olarak hukuk sistemi ortaya çıkmıştır. Başlangıçta yazılı olmayan örfi hukuk gelişmiştir.

    Sümerlilerde ilk kez yazılı hukuka rastlanılmaktadır. Bazılarına göre talimatname bazılarına göre ise, kanun olarak kabul edilen ilk hukuk sistemini URUGAKİNA ortaya koymuştur. Bu hukuk sistemi MÖ 2400 yıllarından hemen sonra artaya çıkmıştır. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan yazılı hukuk anlayışı, ve hukuk kanunlarının adı geçen kanunlar yakından alakası bulunmaktadır. Temel olarak hukuk kanunu görülmektedir.

    URUGAKİNA kanunu ( Talimatnamesi) esas alan bir diğer Sümer kanunu da URNAMMU kanunudur.

    Urnammu kanunu , Urugakina talimatnamesine göre daha gelişmiş olarak ortaya çıkmıştır. Hukuk anlayışının gelişmesinde ve diğer topluluklara geçişinde etkili olmuştur. Bu hukuk kuralı 700 sene sonra olmuştur. Böyle uzun bir aradan sonra olmasının sebebi buraya alışmaları şehir devletleri halinde yaşamaları sebebiyle kanunların çıkma gereği doğmasıdır.

    Sümerlilerde sosyal ve ekonomik hayat;

    Sümerlilerde toplumun temelini aile oluşturmaktaydı. Sümer toplumu, baba ailesi tindeydi. Babanın aile içerisinde mutlak otoritesi vardı. Sümer ailesinde erkeğin kadına, kadınında erkeğe karşı bir takım sorumlulukları vardı. Erkek hanımını boşadığı takdirde nafaka vermek ve tapınağa bir miktar para ödemek zorundaydı.

    Sümer toplumunda genellikle tek evlilik söz konusuydu. Sümer ailesinde çocuklar babalarına itaatsizlik ettikleri takdirde köle olarak satılabiliyorlardı. Toplum soylular, hürler, kölelerden oluşmaktaydı.

    Soyluları kral ve çevresinde bulunanlar oluşturmaktaydı. Bunların toplum hayatında önemli bir yerleri vardı. Üst derecede memuriyetlerde görevliydiler. Hürler ise daha çok esnaflardan oluşmaktaydı. Köleler ise, savaş esirlerinden ve sonradan köle yapılmış hürlerden oluşmaktaydı. Fakat köleler belirli bir miktar para ödedikten sonra hür olabiliyorlar ve hürlerle evlenebiliyorlardı.

    Sümer ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Onlar arpa, buğday, susam , hurma, yetiştirmekte idiler. Büyük ve küçük baş hayvanları besliyorlardı. Sümer ekonomisinde balıkçılığında büyük önemi vardır.

    Sümerliler ticarete de önem vererek kendi coğrafyalarında bulunmayan bazı maddeleri ithal etmişler ve yetiştirdikleri ürünleri de ihraç etmişlerdir. Dışarıdan kereste, mermer , taşlar, reçine, bakır, kalay vb. ithal edip deri, tahıl, ihraç etmişlerdir. İthalat ve ihracat kara ve deniz yoluyla sağlanmıştır.

    Sümerliler birim olarak gümüşü kullanmışlardır. Ticarette uzunluk ve ağırlık ölçülerinde de büyük ölçüde faydalanmışlardır.

    Sümerlilerde eğitim

    Sümerliler tarihte yazıyı icat eden toplum olarak bilinmektedir. Bu toplum yazıyı geliştirerek günümüze bir çok kültürel miras bırakmışlardır. Onlar ilk önce eğitimlerini tapınakların içerisinde sürdürmüşlerdir. Daha sonra müstakil okullar açılmıştır. Sümerliler okula TABLET EVİ adını vermişlerdir. Okulda hocalar ve yardımcıları görev olmuştur. Hocalara OĞUL BABASI, yardımcılara ise AĞBEY ve öğrencilere de OKULOĞLU isimi verilmiştir.

    Eğitim sabahtan akşama kadar ve parçalı olarak yapılırdı. Okullara yalnız erkek öğrenciler devam etmişlerdir. Bir çok çivi yazılı vesika onlar tarafından yazılmıştır. Okulu bitiren öğrenciler büyük ölçüde arşivlerde görev almışlardır. Bu okullarda jeoloji, botanik, tıp, matematik vb. ile ilgili çalışmalar yapılmış ve adı geçen bilim dallarının temelleri Sümerlilerde atılmıştır.

    Alıntıdır.
    YAZILI KAĞIDI HAZIRLAMAK NE KADAR ZAMANINIZI ALIYOR? Soru Bankamızı ziyaret etmek için tıklayınız.
    DOSYA İNDİRMEKTE SIKINTI MI YAŞIYORSUNUZ?
    FORUMA DESTEK OLMAK MI İSTİYORSUNUZ?
    ALTIN ÜYE OLUN.
    AYRINTILI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ.


    Ölmek yenilmek değil yüceltmektir şanını

  2. #2
    raltar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.Ağustos.2007
    Yaş
    53
    Mesajlar
    734

    ORTA ASYA TÜRK EFSANELERİNDE SUMER EFSANELERİNDEN İZLER

    MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ*

    İlk olarak Promete'nin insanlara yazıyı, matematiği, astronomiyi, tıbbı, hayvanları evcilleştirmeyi, gemi yapmayı, kâhinliği öğrettiği efsanesi nedeniyle, batı dünyasında, bütün kültürlerin Yunanlılardan kaynaklandığı inancı yüzyıllar boyu süregelmiştir. Diğer taraftan, Tevrat da bir kısmı tanrı tarafından yazdırılmış, bir kısmı İsrailliler tarafından yaratılmış ilk dinsel ve edebî kitap olarak kabul edilmişti.
    Geçen yüzyıl içinde, Mezopotamya'da yapılan kazılardaki buluntular, çıkan binlerce yazılı belgenin çözülüp okunması ile her iki inanç da kökünden sarsıldı. Çünkü Promete'den an az 2000 yıl önce Sumerliler bunların hepsini bulmuşlar, yapmışlar ve kullanmışlardı. Diğer taraftan Tevrat'taki birçok konuların Sumerlilerden kaynaklandığı, metinler okundukça meydana çıkmış ve çıkmaktadır.

    Bilindiği gibi Sumerlilerin en önemli bulgularından biri, dillerine göre bir yazı icat etmeleri, onu geliştirmeleri ve kil üzerine yazarak zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamaları olmuştur. Bulunan belgeler arasında büyük değeri olanlar edebî yazıtlardır. Bunlar daha çok Sumerlilerin tanrıları ve dinleri ile ilgili konuları kapsamaktadır. Sumer yazarları ve ozanları tanrılarıyla ilgili çeşitli efsaneler yaratmışlar, şiirler yazmış, ilâhiler bestelemişlerdir. Bunlardan başka, destanlar, atasözleri, hikâyeler gibi konular da bulunuyor bunlar arasında.

    Sumerlilerin dinleri ve edebî yapıtları gerek kendileri zamanında yaşayan, gerek daha sonra gelen Ortadoğu milletlerini etkisi altına alarak izleri, bir taraftan Yunanlılar yoluyla Batı dünyasına, diğer taraftan Tevrat ve Kur'an'a kadar ulaşmıştır.
    Sumerlilerden Tevrat'a geçen konular üzerinde Batıda bazı yayınlar yapılmışsa da bu hususta ülkemizde bir yayın yoktu. Aynı konuların Kur'an'da bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa ne düzeyde olduğu soruları beni bir hayli meraklandırmıştı. Bu nedenle geçtiğimiz aylarda Sumer edebiyatından ve efsanelerinden Tevrat ve Kur'an'a geçen konuları karşılaştırmak suretiyle oldukça ayrıntılı bir yazı hazırladım. 1

    Sumerlilerin dillerinin Türkçeye benzediği ve dağlık yerden göç ettikleri kamsı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu nedenle Orta Asya Türk Kültürü ile onların kültürü arasında bir bağlantı bulabilir miyim, düşüncesi ile Prof. Bahaâttin Ögel'in Türk Mitolojisi 2 kitabını zaman zaman incelemekte idim. Hakikaten bazı parellellikler tesbit ettim. Bunları bir başlangıç olarak bu kongrede sunmaya karar verdim. Fakat araştırmalarım ilerledikçe konunun daha genişleyeceğini ve kongre süresini aşacağım anlayarak araştırmayı kısa kesmeye mecbur oldum.

    Bahaattin Ögel, Türk mitolojisi temelinin uzay ve dünya ile ilgili inanış ve anlayış olduğunu yazmış. Sumer mitolojisinde de böyle. Sumerliler yaradılış ve evrenle ilgili düşüncelerini toplu bir halde yazmamışlar Ancak bunlar, destanların baş kısımlarında veya ortalarında kısım kısım anlatılmış. Aynı geleneği Türk destanlarında da buluyoruz.
    Sumer yaradılış efsanesine göre, önce her taraf derin ve geniş bir su ile kaplıydı. Bunun adı tanrıça Nammu. Bu tanrıça sudan bir dağ çıkarıyor. Oğlu hava tanrısı Enlil onu ikiye ayırıyor, üstü gök, altı yer oluyor. Göğü, gök tanrısı An, yeri de yer tanrıçası Ninki ile hava tanrısı Enlil alıyor. 3 Buna göre önce evreni meydana getiren suda olan ana tanrıça ile hava tanrısıdır. Gök ve yer birer tanrı değil onların sahibidirler.

    Türk efsanelerinde çok çeşitli yaradılış motifi var 4 Buna rağmen ana motif birbirlerine benziyor. İlk olarak evren büyük bir sudan oluşuyor. Tanrı Ülgen, bazısında insan olan kişi, bazısında şeytan olan Erlik ile bu suların üzerinde uçuyor. Birinde denizden bir taş çıkarak Ülgen'e konacak bir yer oluyor. Başka birinde Erlik, diğerinde kişi, bir diğerinde ise yaban ördeği suyun içinden toprağı çıkararak yeri meydana getiriyor.
    Bir başkasında ise Su içindeki tanrıça Akana veya Ak-ene, Ülgen'e yeri ve göğü nasıl yaratacağını söylüyor (s. 332). Ülgen de yere ve göğe 'ol' diyor, onlar da oluyorlar (s. 433).
    Ülgenin yer ve göğe 'olun' demesi ve evreni 6 günde yaratarak yedinci gün dinlenmesi Tevrat ve Kur'an'daki Allahın 'ol' diyerek yeri göğü 6 günde yaratması ve yedinci günü dinlenmesi motifi ile paraleldir.
    İnsanın yaradılışı: Sumer'de tanrılar çoğalmaya başlayınca kendi işlerini yapıp yetiştiremediklerinden yakınıyor ve bütün tanrıların yaratıcısı tanrıça Nammu'ya gelerek işlerini yapacak kimseler yaratması için yalvarıyorlar. O da oğlu bilgelik tanrısı Enki'yi derin uykusundan uyandırarak tanrıların işlerini görecekleri yaratmasını söylüyor. Enki de annesine derin sudan çamur almasını, ona tanrıların görüntüsünde şekil vermesini, ona bu işte yer tanrıçası ile doğum tanrısının yardım edeceğini söylüyor. Enki, ey anneciğim! yeni doğanın kaderini söyle, diyor, sonunda o bir insan oluyor. 5

    Türk efsanelerinde insanın yaradılışı: Bunların birinde tanrı Ülgen deniz yüzünde toprak parçası görüyor. Bu toprağa 'insan olsun' diyor, o insan oluyor. Adı Erlik. Bu tanrı ile kendini bir tutmaya kalkınca, tanrı etleri çamurdan, kemikleri kamıştan 7 insan daha yaratıyor Türk Memlük efsanesinde, bir mağaraya dolan çamurlardan, yağmur ve sıcak etkisiyle 9 ay sonra ilk erkek meydana geliyor. Buna 'Ay Atam' demişler, tekrar mağraya dolan çamurlarla 9 ay sonra da bir kadın dünyaya gelmiş. Buna da 'Ayva akyüzlü' demişler. Başka bir efsanede tanrı insan şeklinde 7 erkek ve 4 kadın yapmış. Diğer bir Altay efsanesine göre tanrı Ülgen insanın etlerini topraktan, kemiklerini taştan yapıyor. Kadını da erkeğin kaburgasından. Kadının, Tevrat'a göre Adem'in kaburgasından yaratılması, Adem ile Havva'nın cennetten kovulması motifi hakkında Ögel kitabının 475'inci sahifesinde bazı yorumlar yapmışsa da yine bu hikâyenin kaynağı Sumerlilere dayanmaktadır.

    Sumer'de Dilmun adında saf temiz tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık, ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. Fakat orada su yok. Su tanrısı, güneş tanrısına, yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş tanrısı istenileni yapıyor. Böylece Dilmun meyva bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların cennet bahçesi oluşuyor. Bu bahçede yer tanrıçası 8 şifa bitkisi yetiştiriyor. Bunlar meyvelenince bilgelik tanrısı Enki hepsinden tadıyor. Yenmesi yasak olan bu meyveleri yiyen tanrıya, tanrıça çok kızıyor ve onu ölümle lânetleyerek ortadan yok oluyor... Diğer tanrılar büyük güçlüklerle yer tanrıçasını bularak tanrıyı iyi etmesi için yakarıyorlar. Tanrıça, tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer şifa tanrısı yaratıyor. Bunlardan 5 tanesi Tanrıça. Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden tanrıçanın adı, kaburganın hanımı anlamına gelen Nin.ti'dir. Bu kelimede Nin hanım, ti kaburgadır. ti'nin diğer anlamı 'yaşam' dır. Bu hikâye Tevrat'a geçerken kaburgadan bir kadın yaratılmış ve ti kelimesinin ikinci anlamı alınarak 'kaburganın hanımı' yerine İbranicede 'hayat veren hanım' anlamına gelen 'Havva' adı verilmiştir. 6

    Özbeklere göre İnsanın ilk atası Kil Han imiş. Ögel, bunun İran'daki Kil Şah'ın bir devamı olduğunu söylüyor. Tevrat'taki 'Adam'ın anlamı da kırmızı toprak.
    Görüldüğü gibi gerek tek tanrılı dinlerde, gerek Türk efsanelerinde, Sumer'de olduğu gibi, evren sudan, insan topraktan meydana gelmiştir.

    Türklerin Yeraltı Dünyası hakkındaki inanışları da Sumerlilerin inanışına benziyor Sumerlilere göre Yeraltı Dünyasında ölüler nehir yoluyla götürülüyor. Nehrin sonunda Yeraltı tanrıçası Ereşkigal'ın 7 kapıdan geçilen sarayı bulunuyor. Oraya gitmek isteyenler için bazı yasaklar var. 7 Aynı motif Türk efsanesinde de bulunuyor. 8 Ögel Kur'an'daki cennetin ırmağı olarak yorumlamak istemişse de bunun Sumer'deki Yeraltı nehri olduğu kuşkusuz. Aynı nehir Tevrat'ta, Şeol, Yunan'da Hades olarak bulunmaktadır.

    Sumer metinlerinde gök gürültüsü bulutlarını simgeleyen İmdugud adlı kutsal bir kuş var. Bu kuş kaderleri veriyor, sözüne karşı gelinmiyor ve yardımlar yapıyor. Onun kanatları açılınca bütün göğü kaplıyor. 9 Bu kuş Akadlılarda Anzu adını alarak birinci yüzyıla kadar çiviyazılı metinlerde varlığını korumuştur. Bazen kartal olarak da algılanan bu kuş ve yılanla ilgi bazı hikâyeler var Sumer metinlerinde. Bunlardan birinde aşk tarnıçası İnanna tanrılar bahçesinde dalsız budaksız bir ağaç yetiştiriyor. Ağacın tepesine Imdugud kuşu, ortasında Lilit isimli bir cin ve köküne de bir yılan yuva yapmış. Bu yüzden tahtasından yapmak istediğini yaptırmak için ağacı kestiremiyor. Gılgameş imdadına yetişip onları kaçırıyor ve ağacı keserek tanrıçaya veriyor. 10

    İkinci hikâye: Kral Etana'nın çocuğu olmuyor. Çocuk yaptıran bitki gökte imiş ama göğe çıkma imkânı yok. O, bir gün bir çukura düşmüş kartal yavrularını bir yılanın yemesinden kurtarıyor. Kuş buna çok seviniyor. Buna karşılık olarak, kralın otu alabilmesi için kanatlarının üzerine bindirerek göğe çıkarmaya başlıyor. Kuş her yükselişte aşağıda ne gördüğünü sorması üzerine kral evvelâ geniş bir alan olduğunu, gittikçe onun küçüldüğünü, en sonunda da birşey göremediğini, korktuğu için hemen indirmesini söylüyor. 11

    Üçüncü hikâye: Kahraman Lugalbanda, Zabu ülkesinden kendi şehri olan Uruk'a dönmesi için, İmdugud kuşunun dostluğunu kazanmak istiyor. Kuş yuvasında bulunmadığı zaman yavrularına yağ, bal, ekmek veriyor ve onlara bakıyor. Kuş yavrularına böyle güzel bakana candan dost olmaya, ona yardım etmeye karar veriyor ve Lugalbanda'nın şehrine rahatlıkla dönmesini sağlıyor. 12

    Bu üç hikâyedeki kuş ve yılan motifi Asya efsanelerinde çeşitli şekilde bulunuyor. Telüt Türkleri arasında Merküt soyundan bir boya göre sağ kanadını güneş, sol kanadını ay kaplayan kutsal bir gök kuşu var (B. Ögel, s. 599). Sibirya'da şehirlerin ve yurtların yanında bir sırık üzerinde ağaçtan yapılmış bir kuş resmi bulunuyor. Kuşa gök kuşu, direğe de göğün direği deniyor. Orta Asya ve Sibirya efsanelerinde bu direk 'Hayat ağacı' gibi anlatılmış. Hayat ağacı yerle göğü birleştiriyormuş (B. Ögel, s. 598). Bu kuş ve ağaç İnanna'nın bahçesine diktiği dalsız budaksız ağaca benziyor. Sibirya ve Orta Asya şamanları kartalı tanrı elçisi olarak görmüşler, esasen Şamanlığın babası da kartal imiş. Altaylıların Kögütey destanında kahraman Karabatur, atlarım çalan Kaankerede adındaki kuşu ararken onun iki yavrusunu ejderden kurtarıyor. Kuş da Karabutur'a atlarını geri veriyor? Yolda düşmanları tarafından öldürülen kahramanı, kuş hayat suyu vererek canlandırıyor. 13

    Kırgızların kahramanı Ertöştük, tepesi göklere uzamış bir çınar ağacı üzerinde Alp Karakuş'un yavrularım yemeğe gelen ejderi öldürüyor. Kuş da ona birçok iyilik yapıyor. 14

    Başka bir efsanede Ertöştük'ü kuş yeraltından yeryüzüne çıkarıyor. Çıkarken yiyecekleri bitiyor. Adam etlerinden koparıp veriyor. Yeryüzüne çıktıklarında adamın etlerini iyi ediyor kuş. Bu iyileştirmenin, kuşun hayat ağacı üzerinde olmasındandır, deniyor (B. Ögel, s. 541).
    Bir Uygur efsanesinde, Bilge Buka'nın atalarından birinin dibinde yattığı ağaca bir kuş gelerek ötmeğe, daha sonra adamı tırmalamaya başlamış, o sırada ağaçtan zehirli bir yılan indiğini görerek adam kuşu bırakmış. Bu kuşa Uygurlar tanrı gözüyle bakıyorlarmış (B. Ögel, 86).
    Ögel, bu kuş motifinin eski İran Zend Avesta'dan gelmiş olabileceğini söylüyor. Bunda Hazer denizi ortasında bir ağaç üzerinde bir kuş bulunduğu yazılı imiş. Tahmuruf ve zal'in tılsımları bu kuştan geliyormuş. İranlılar buna Sireng veya Simurg diyorlar. Araplar da adı Anka, Zümrüdü Anka. 15 Bunun Araplardan İran'a geçtiği de söyleniyormuş. Buna karşılık Ögel'e göre Türklerdeki Hüma kuşu, peygamberin hadislerinde cennet kuşu olarak bildirilen kuşmuş. Bu cenette oturuyor, zaman zaman 7 kat göğe çıkıp tanrıya gidip geliyor, deniyormuş. İranlılar bunun Çin topraklarında yaşayan bir kuş olduğunu, savunuyorlarmış. Çin edebiyatında 'Cennet Kuşu' motifi büyük önem taşıyormuş. Bu kuş motifinin, 'gök gürültüsü kuşu' adı altında Alaska'dan Güney Amerika'ya kadar bulunduğunu müşahade ettim. Çeşitli adlar almış ve efsanelere karışmış bu tanrısal kuş hikâyesi İ.Ö. en az 3000 yıllarında Sumerlilerde başlamış olduğunu gördük. Hüma kuşunun da aynı kaynaktan geldiği kuşkusuzdur Çünkü Sumer'in tanrısal bahçesinde, cennet bahçesindeki dalsız budaksız bir ağaç üzerine tünemiş bu kuş 7 kat göğe çıkıyor.

    Görüldüğü gibi, Sumerlilerin İmdugud kuşu, Akatlılarda Anzu, Araplarda Anka, Zümrüdü Anka, İran'da Simurg, Hindlilerde Garuda, Türklerde Hüma adları altında çeşitli efsanelere konu olarak sürmüştür. Amerika yerlileri arasına kadar uzanan bu kuş motifi de Sumerlilere mi dayanıyor, yoksa hepsi birden daha önce var olan bir kültürden mi alınmıştır, bunu şimdi söyleyemiyoruz.

    Sumer'de kahramanlar tanrılarla bağlantılı, insanüstü güçlere sahip. İlk işleri ülkeye zararlı olan büyük güçteki hayvanı öldürmek. Aynı motifi Türk kahramanlarında da buluyoruz.

    Sumer'de 7 temel sayı olarak görülüyor. 7 dağ aşmak, 7 kapı geçmek, 7 kat gök, 7 tanrısal ışık, 7 ağaç gibi. Türklerde temel sayı 9 olmasına karşın 7 sayısı da bulunuyor. Ögel'e göre bu Mezopatomya'dan batı Türklerine geçmiş. Göktürk devrinde Kozmolojik bir anlam kazanmış. 7 iklim, 7 yıl, 7 gün, 7 gök kısrağı gibi (B. Ögel, s. 314).

    Türklerde tanrı ülkeyi uygarlaştırıyor. Sumer inanışına göre de tanrılar şehirleri, kurumları yapıp insanlara vermişlerdir.
    Türk Kaganı, tanrı tarafından çeşitli güçler verilerek insanları idare etmek üzere tahta oturtulmuştur. Sumer'de tanrılar şehir beylerini kendileri geçerek ve güçler vererek kendileri yerine ülkeyi idare ettiriyorlar
    Türklerde dağlar tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuşlar. Kurbanlar verilmiş, dağlara. Sumer'de de dağlar tanrılarla insanlar arasında bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmış. Onun için dağ olmayan Mezopotamya'da Sumerliler tanrı evlerini yapay tepeler üzerine yapmışlardır.

    Sumerliler kendilerine 'Karabaşlı' derlerdi. Bu deyimin Türklerde olup olmadığını merak ediyordum. Divan-ı Lûgat-it Türk, cilt III, s. 222'de, Türkler arasında erkek ve kadın kölelere 'Karabaş' deyimi kullanıldığı yazılı. Manas destanında ise Manas ziyafete yalnız çağrıldığında 'karabaşlı kişiyiz' demiş. Bu yalnız başımıza 'yiğidiz' demekmiş (B. Ögel, s. 513). Alanguva hikâyesinde, Alanguva ışıktan olan çocukları için onların tanrı oğlu olduklarını, 'karabaşlı' insanlarla karıştırılmamalarını söylüyor. 16

    Sumer'de birbirine karşıt olan nesnelere kendi özelliklerini saydırarak atışmalar yaptırılmıştır. Kuş balık, bakır gümüş, kazma saban, yaz kış gibi. Bu Türklerde de varmış. Buna 'aytışma' deniyor. Bunun örneğini Divan-ı Lûgat-it Türk yaz ile kışın atışması olarak buldum. 17 Konu değişik ama motif aynı. Türklerde de Sumer'de olduğu gibi yaz ve kış tanrıları bulunuyor.
    Sumer bilgin ve yazarları vaktiyle yaratılmış ve düzenli olarak işleyen kozmik varlıkları ve kültür olaylarını m e kelimesi altında toplamışlardır. Bir tablet üzerinde 100'den fazla m e bulunmuşsa da bunların ancak 60 kadarı okunabilmiştir. Bu kelimenin anlamı bilinmiyor. Birbirlerine karşıt kavram ve nesneleri içeriyor gibi görünüyor. Kavga barış, doğru yanlış, beylik tanrılık, krallık çobanlık, yalancılık doğruluk, fahişelik gök cenneti fahişeliği gibi. 18 Bu tarz Türklerde de var: Tanrı şeytan, iyilik kötülük, bilgi cehalet, sadakat vefasızlık, yükseklik alçaklık, ölür yaşam gibi. Buna dualizm deniyor. Ögel'e göre İran mitolojisinden girmiş Türklere. Eski Türk Maniheizminde bunlar iki yıldız, daha doğrusu iki kök sembolü ile ifade edilmiş. Hayat ve ölüm ağacı kökleri olabileceği söylenmiş (B. Ögel, s. 421).

    Burada Sumer kültürü ile Türk kültürü arasındaki parelellikleri elimden geldiğince özetlemeye çalıştım. Bunlara daha birçokları ekleneceğinden kuşkum yok. Rahmetli Prof. Bahaeddin Ögel'in belirttiği gibi, Türk efsane ve destanlarında komşularından, Mani dininden, budizmden, Lama dininden, İran'dan, Hrıstiyanlık ve Müslümanlıktan birçok etkiler bulunduğu anlaşılıyor. Sumer etkisi bunlar yoluyla mı gelmişti, yoksa vaktiyle aynı Topraklar üzerinde yaşamış olmalarından mı kaynaklanıyordu?
    Bunu bugün söyleyecek durumda değiliz. Yalnız şunu belirtmeden geçemeyeceğim; Sumerlilerin yaradılış efsanesinden biraz farklı olan Babil yaradılış efsanesinden Türklerde bir iz bulamamam oldukça ilginç.

    Aziz Atatürk'ün büyük bir içtenlikle arzuladığı bu tür araştırmaları, daha derin ve kapsamlı olarak genç kuşakların yapacağı ümidiyle sözlerimi bitiriyorum. Teşekkürlerimle.
    DİPNOTLAR
    * Sümerolog, 2. Kısım L. 51/4, Ataköy-İstanbul
    1 Muazzez İlmiye Çığ, Sumerlilerden Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlığa Ulaşan Etkiler ve Din Kitaplarına Giren Konular, yayınlanmak üzere.
    2 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), cilt I, Ankara 1989.
    3 Samuel Noah Kramer, History Begins at Sumer, Tarih Sumer'de Başlar, çeviren: Muazzez İlmiye Çığ. Ankara 1990 s. 64-69.
    4 Türk Mitolojisi kitabında yaradılış efsanelerine ait sahifeler: s. 279, 432, 446, 451, 465, 466, 469, 475, 483, 486.
    5 Samuel Noah Kramer, The Sumerian, Their History, Cultur and Caracter Chicago 1963, p. 150-151.
    6 S. N. Kramer, a.g.e ., s. 123-124.
    7' S.N. Kramer, a.g.e ., s. 203.
    8 B. Ögel, a.g.e ., s. 111-112.
    9 Thorkild Jacobsen, The Treasures of Darkness, A History of Mesopotamian Religion, Amerika 1978, p. 128.
    10 S.N. Kramer, a.g.e ., s. 123-124.
    11 Ay. es ., s. 43-44.
    12 A .g.e ., s. 179-180.
    13 Murat Uraz, Türk Mitolojisi, İstanbul 1992, s. 288-289.
    14 Ay. es ., s. 288-289.
    15 Bu kuşa ait ayrıntılı bilgi için bkz .: Jussi Aro, Anzu and Sumurgh, Kramer Anniversary, Volume, Alter Orient und Altes Testament, Band 25 (1976), p. 25-28. Araplar bu kuşun Kaf dağında yaşadığına, tüyünü ele geçirenlerin ölümsüz olacağına inanıyorlar.
    16 Murat Uraz, a.g.e ., s. 323.
    ' Divanü Lûgat-it Türk, Tercümeei: Besim Atalay, cilt I, e. 248, 529, III, s. 178, 278, 367. '° S.N. Kramer, a.g.e ., s. 116.

    e-kaynak: akmb.gov.tr/ata/metinler/sempozyum/3.turkkulturuCII-23.htm
    Başlıgıg yükündürtümüz,tizligig sökürtümüz / Başlıya başeğdirdik,dizliye diz çöktürdük.

Benzer Konular

  1. Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
    Konu Sahibi raltar Forum Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notları
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 16.Mayıs.2011, 18:48
  2. Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
    Konu Sahibi ilteriş Forum Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notları
    Cevap: 3
    Son Mesaj : 25.Ekim.2010, 22:28
  3. Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
    Konu Sahibi ilteriş Forum Kpss, Öğretmen Seçme,Kariyer ve İdarecilik Sınavları Tarih Ders Notları
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 03.Mayıs.2009, 12:08
  4. Osmanlı Kültür ve Medeniyeti Sunusu
    Konu Sahibi ilteriş Forum Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Sunuları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 22.Mart.2008, 15:50
  5. Ynt: Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
    Konu Sahibi passingshot Forum Çöp Kutusuu
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 11.Şubat.2008, 14:56

Bu Konu için Etiketler

Giriş