1. #1
    ilteriş - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    16.Nisan.2007
    Yaş
    47
    Mesajlar
    6,777


    Türkiye Cumhuriyeti İle Fransa Arasındaki Bozkurt – Lotus Davası
    Prof. Dr. Enver Bozkurt

    Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra uluslararası toplumun bir parçası olması itibariyle uluslararası hukuk kurallarına uymaya her zaman dikkat etmiştir. Uluslararası toplumda ençok eleştirilen konulardan birisi zorunlu yargı sisteminin bulunmamasıdır. Milletler Cemiyetinin kuruluşundan sonra, zorunlu yargı yetkisine sahip olmasa da uluslararası bir mahkemenin kurulması yoluna gidilmesi önemli gelişmelerden birisidir. Uluslararası Sürekli Adalet Divanı adıyla oluşturulan mahkeme o dönemde önemli kabul edilebilecek yargılamalarda bulunmuş ve Uluslararası Hukukun gelişimine katkılar yapmıştır. Bu davalardan birisi de Türkiye ile Fransa arasındaki Bozkurt – Lotus Davasıdır.

    2 Ağustos 1926 tarihinde gece yarısına doğru İstanbul’a gitmekte olan Fransız yolcu gemisi Lotus ile kömür gemisi Bozkurt arasında Midilli civarında Sığrı Burnu’nun 5-6 deniz mili kuzeyinde bir çatma meydana gelmiştir. İkiye parçalanmış bulunan Bozkurt gemisi batmış ve gemide bulunan sekiz Türk vatandaşı boğulmuştur. Lotus gemisi kazazedelere yardım etmek için gayret göstererek bunlardan onunu kurtarmış ve yoluna devam ederek 3 Ağustos’ta İstanbul’a gelmiştir.

    Çatma sırasında Lotus gemisinin nöbetçi kaptanı, Fransız vatandaşı Yardımcı Kaptan Demons’tur. Bozkurt’un kaptanı ise, kazazedeler arasında kurtarılmış bulunan Hasan Bey’dir.

    3 Ağustos’tan itibaren Türk makamları Lotus gemisinde çatmanın nasıl meydana geldiği konusunda soruşturma yapmaya başlamışlardır. 4 Ağustos’ta da Lotus’un kaptanı Fransız makamlarına bir rapor sunarak bir örneğini de Liman Başkanlığına vermiştir.

    5 Ağustos’ta Yardımcı Kaptan Demons, Türk makamları tarafından bir konuda tanıklık yapmak üzere karaya davet edilmiştir. Çok uzun sürmesi sebebiyle Lotus’un gitmesini engelleyen bu davetten sonra, Fransız makamlarına önceden haber verilmeksizin Yardımcı Kaptan Demons ve Hasan Bey tutuklanmıştır. Türk yetkili makamları tarafından geçici tedbir kararı olarak nitelendirilen bu tutuklamanın sebebi, çatmada mağdur olanların aileleri tarafından yapılan şikayet üzerine cumhuriyet savcılığınca her iki kaptan aleyhinde dikkatsizlikten doğan adam öldürmeye ilişkin açılmış bulunan cezai takibatın doğal sürecini tamamlamaktır.

    Dava İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başlatılmış ve 28 Ağustos tarihinde duruşma yapılmıştır. Bu sırada Yardımcı Kaptan Demons, Türk adli makamlarının yetkili bulunmadığı iddiasını ileri sürmüştür. Fakat Mahkeme, yetkili olduğunu bildirmiştir. 11 Eylül’de davanın ikinci duruşmasında Yardımcı Kaptan Demons, nakdi kefaletle serbest bırakılmasını talep etmiştir. Bu talep, kefalet bedeli 3.000 Lira olarak tespit edilip; 13 Eylül tarihinde kabul edilmiştir.

    Mahkeme kararını 15 Eylül’de vermiştir. Her iki taraf da kararın bir suretini Divan’a sunmuş değildir. Söz konusu karara göre Yardımcı Kaptan Demons, 80 gün hapse ve 22 Lira para cezasına; Hasan Bey ise, biraz daha yüksek cezaya mahkum edilmiştir.

    Cumhuriyet Savcısı bu karar aleyhinde temyiz başvurusunda bulunmuş ve kararın yerine getirilmesini ertelettirmiştir. Bu başvuru üzerine henüz temyiz mahkemesi karar vermiş değildir. Ancak, 12 Ekim 1926 tarihli Tahkimname halen Türkiye’de yürürlükte bulunan ceza muhakemeleri usulü işlemlerini ertelemiş değildir.

    Türk adli makamlarının Yardımcı Kaptan Demons hakkındaki tutumu, Fransız Hükümeti ile Türkiye’deki temsilcileri tarafından bir çok diplomatik girişime ve diğer bazı müdahalelere neden olmuştur. Bu girişimler, Yardımcı Kaptan Demons’un tutuklanmasını protesto etme, tahliyesini gerçekleştirme ve davanın Türk mahkemelerinden alınıp Fransız mahkemelerinde görülmesini sağlama amacını taşımaktadır.

    Bu girişimler üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 2 Eylül 1926 tarihinde, yargı yetkisi konusundaki uyuşmazlığın La Haye Divanı’na götürülmesi teklifini reddetmeyeceğini açıklamıştır.

    Fransız Hükümeti, 6 Eylül’de “teklif edilen çözüm şekline tamamıyla rıza gösterdiğini” bildirdiğinden, her iki hükümet Divan’a sunulacak tahkimnameyi düzenlemek üzere heyetlerini belirlediler. Adı geçen Tahkimname, 12 Ekim 1926 tarihinde imza edildi ve imzalı suretleri Aralık’ta sunulmuştur.

    Tahkimnameye göre Divan’ın şu sorulara cevap vermesi gerekmektedir:

    1. Açık denizde 2 Ağustos 1926 tarihinde Fransız Lotus ile Türk Bozkurt gemisi arasında meydana gelen çatma ve Lotus’un İstanbul’a ulaşmasıyla; Bozkurt’un Türk mürettebat ve yolcularından sekizinin ölümüyle sonuçlanan batması sebebiyle Bozkurt’un kaptanı ile birlikte çatma esnasında Lotus’un nöbetçi kaptanı olan Demons aleyhinde Türk kanunları uyarınca cezai takibat yapmakla Türkiye, İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesine aykırı olarak uluslararası hukuk ilkelerini ihlal etmiş midir? Eğer etmiş ise, bu ilkeler nelerdir?

    2. İlk soruya verilen cevap olumlu olduğu takdirde; benzer olaylarda uluslararası hukuk kuralları uyarınca nakdi tazminat veriliyorsa, Demons’a verilmesi gereken nakdi tazminat tutarı nedir?

    Fransa Cumhuriyeti Hükümeti Divan’dan:

    “Lozan’da 24 Temmuz 1923’te imzalanmış olan İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Sözleşmeye ve uluslararası hukuka göre bir Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı hakkında; bu gemi ile Türk gemisi arasında açık denizde meydana gelen bir çatmadan dolayı cezai takibat yetkisinin münhasıran Fransız mahkemelerine ait olduğuna;

    Bu sebeple Türk adli makamlarının açık denizde Bozkurt ve Lotus arasındaki çatma sebebi ile Demons hakkında haksız olarak takibat yapmaları, hapse atmaları ve mahkum etmelerinin adı geçen Sözleşmeye ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı bulunduğuna;

    Bundan dolayı Demons’un uğradığı zararın telafisi için tazminat tutarının altı bin Türk Lirası olarak belirlenmesine ve bu tazminatın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Fransa Cumhuriyeti Hükümetine verilmesine” hükmetmesini talep etmiştir.

    Öte yandan Türk Hükümeti muhtırasında sadece, Divan’ın “Türkiye’nin yargı yetkisinin bulunduğuna” hükmetmesini talep etmiştir.

    Ayrıca Fransız Hükümeti karşı muhtırasında, bazı görüşlerini belli ölçüde değiştirerek yeni birkaç unsur eklemiş ve bazı görüşler ileri sürerek muhtırada kaydedilen taleplerini yenilemiştir. Fransız Hükümeti ¤¤¤ini kısa ve açık bir şekilde özetlediği için bu görüşleri, aynen aktarmak uygun olacaktır. Yeni görüş ve talepler şu şekildedir:

    “Yabancılar aleyhine yürütülen ceza davalarına bakmak konusunda yabancı konsolosluk mahkemelerinin yetkisine ikame olarak, Türk mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edilmesi; bu ikamenin ancak, Lozan’da 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilmiş olan sözleşmelere göre devletlerin muvafakati sonucu olmasına;

    Yabancı memleketlerde işlenmiş adam öldürme veya diğer suç oluşturan fiillerden dolayı yabancılar hakkında cezai takibat yapabilmek için kesin olarak verilmeyen bu muvafakatin, devletler ve özellikle Fransa tarafından açık bir şekilde reddedilmiş olmasına;

    Bu reddin, yetkinin ve bu konuda yapılan açıklamanın kabul edilmesine yatkın bir Türk reddinden doğduğuna;

    Bu durum ve şartlar çerçevesinde yorumlandığı takdirde 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesinin, Türkiye dışında işlenmiş bir cürümden dolayı Türk mahkemelerinin bir Fransız aleyhinde cezai takibat yapmasına müsait bulunmamasına;

    Buna ek olarak, medeni milletlerin karşılıklı ilişkilerinde uygulamış olmaları sebebiyle oluşan yargı yetkilerini, özellikle belirlenmesi veya zımni özel uzlaşmalar haricinde, bir devletin mahkemelerinin, yurttaşlarından birinin mağdur olduğu gerekçesinden başka bir sebep bulunmaksızın bir yabancı tarafından yabancı bir ülkede işlenmiş olan bir cürüm için genişletmeye hakkı bulunmamasına;

    Açık denizde bir ticaret gemisi üzerinde meydana gelen olayların, ceza hukuku bakımından, ancak geminin bayrağını taşıdığı devletin mahkemelerine tabi olmasına;

    Bu sorunun aslında açık denizlerin serbestisi ilkesinin bir neticesi olmasına ve buna özel bir önem veren devletlerin bu konuda aykırı tutumlarının nadiren meydana gelmesine ve mevcut hukuka göre;

    Mağdurun kendi vatandaşı olmasının, bir devlet bakımından, bu kuralın uygulaması dışında kalmak için yeterli bir sebep teşkil etmeyeceğine ve Costarica-Packets Davasında bu şekilde karar verilmiş olmasına;

    Çatma durumunda bu kuralın uygulanmasını gerektiren, çatmanın bir kusura bağlı niteliğinin, geminin bağlı bulunduğu ulusal yasalar uyarınca incelenmesi ve yargılanması ve bu inceleme ve yargılamanın ulusal resmi makamların gözetimi altında yerine getirilmesi gereğinden doğan özel sebeplerin mevcut bulunmasına;

    Uyruğunda bulunduğu devlet mahkemelerinin yetkisini savunmak ve bu sonuca ulaşmak için, çatma olayının batan gemiye bağlanmasının mümkün olmamasına ve böyle bir iddianın gerçek dışı bulunmasına;

    Gemilerden birinin ulusal mahkemelerinin yetkisini, çatmaya karışan ilk gemi yanında aynı uyrukluk altında bulunmayan diğer geminin kaptanlarından biri aleyhindeki davaya da genişletmek için uluslararası hukukta bir dayanak bulunmamasına;

    Başka şekilde hareket etmenin ve çatmaya karışan Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı aleyhine açılan ceza davasında Türk mahkemelerinin yetkisini kabul etmenin kati şekilde oluşmuş bulunan uluslararası hukuk ilkeleri ile tamamen ters düşen bir yenileme hareketi gerçekleştirmek anlamına geleceğine;

    Tahkimname’nin Divan’a ilk soru hakkında vereceği kararın gereği olarak Demons’a verilmesi gereken tazminat konusunu sunduğuna;

    İşbu kararın, Divan’a sunmadığı diğer sonuçlarının bu şekilde saklı kalmasına,

    Demons’un tutuklanmasının, hapsedilmesinin ve mahkum edilmesinin, uluslararası hukuk uyarınca yetkili bulunmayan makamlarca yapılmış olmasından dolayı Türkiye tarafından kendisine bir tazminat ödenmesi durumunun itiraz konusu yapılmamasına;

    Nakdi kefalete bağlı olarak tahliyesinin, Lozan’da 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilen Adliye İdaresine İlişkin Beyannamenin hükümlerine aykırı olarak çok geç yapılmış olmasından dolayı hapis süresinin otuzdokuz gün devam etmesine;

    Cezai takibat, Demons’a hiç olmazsa manevi bir zarar doğurmuş olan bir mahkumiyete yol açmış bulunmasına;

    Türk resmi makamlarının mahkumiyetinden bir gün önce ve mahkum edilecek olduğu sürenin yaklaşık yarısına eşit bir süre hapis yatmış olduğu halde 6.000 Türk Lirası nakdi kefalete bağlı olarak tahliyesini öngörmüş olmalarına dayanarak…”

    Divan’ın, Türk Hükümetinin huzur yahut gıyabında, şunlara hükmetmesi istenmektedir:

    Uluslararası hukuk kuralları ve Lozan’da 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilmiş olan İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Sözleşme uyarınca, açık denizde bir Türk gemisi ile bir Fransız gemisi arasında meydana gelen çatmadan dolayı Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı hakkında cezai takibat yapılması yetkisi, mutlak surette Fransız mahkemelerine aittir;

    Bu sebeple, Türk mahkemelerinin açık denizde Lotus ile Bozkurt gemileri arasında meydana gelen çatmadan dolayı Türk makamlarının uluslararası hukuka ve adı geçen Sözleşmeye aykırı olarak Demons’u takip, hapis ve mahkum etmeleri haksızdır.

    “Bundan dolayı Demons’a verilmiş olan zararın tazmin bedelinin 6.000 Türk Lirası olarak tespit edilmesi ve bu tutarın, karar verildikten sonraki bir ay içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Fransa Cumhuriyeti Hükümetine ödenmesi istenecektir. Bu tazminat ödemesi, kaptan Demons’un yatırdığı 6.000 Lira kefalet akçesinin iadesine mani olmayacaktır;

    “Fransa Cumhuriyeti Hükümetine işbu kararın, Divan’a sunulmayan muhtemel diğer sonuçlarının saklı kaldığı hususunun kayıt altına alındığı bildirilecektir”.

    Türk Hükümeti, karşı muhtırasında, ¤¤¤inin kısa bir açıklaması ile birlikte eski muhtırasını tekrar ile yetinmektedir. Bu açıklaması, karşı muhtırasındaki Fransa’nın taleplerine ilişkin cevap niteliğinde olduğundan buraya aktarmak uygun olacaktır:

    1. İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Lozan Sözleşmesinin 15. maddesi -16. madde saklı kalmak şartıyla- Türk adli yetkisini tamamıyla ve mutlak şekilde, uluslararası hukuk ilkeleri üzerine kurmaktadır. Bu maddenin, kendisine başka bir anlam yüklenmesi yoluyla en küçük bir istisnaya yer verdiği yahut başka şekilde yorumlanabileceği söylenemez. Bu sebeple Türkiye, bu madde gereğince, yabancıları ilgilendiren her konuda yargı yetkisini kullanmak bakımından, uluslararası hukuk ilkelerine aykırı hareket etmiş olmaktan başka bir endişe taşımaz.

    2. Türk Ceza Kanununun, harfi harfine, İtalyan Ceza Kanunundan iktibas edilmiş olan 2. maddesi bu davada uluslararası hukuk ilkelerine aykırı değildir.

    3. Açık denizlerdeki gemiler, bayrağını taşıdıkları devlet ülkesinin bir parçası sayıldıklarından ve söz konusu davada suçun meydana geldiği yer, Türk bayrağını taşıyan Bozkurt gemisi olduğundan yapılmış olan takibatta; tıpkı olay Türk topraklarında meydana gelmişçesine Türkiye’nin yetkili bulunduğu açıktır. Öyle ki, benzer olaylar da bunu göstermektedir.

    4. Ortak suç teşkil eden Bozkurt-Lotus Davasının konusunu teşkil eden olayda, Fransa’dan iktibas edilmiş olan Cinai İstintak Kanunu [Adam Öldürmeye İlişkin Sorgulama Kanunu], Fransız Kaptanının Türk Kaptanı ile birlikte ortak takibata maruz kalmasını emretmektedir. Esasen bütün devletlerin kanunları da bu yöndedir. Bu bakış açısıyla da Türkiye, yetkili bulunduğunu iddia etmekle haklıdır.

    5. Sorun yalnız çatma noktasından incelenmiş olsa bile, Türkiye’nin açık olan yetkisini engelleyecek cezai nitelikte bir uluslararası hukuk ilkesi mevcut olmadığından, Türkiye cezai takibat yürütmeye yetkilidir.

    6. Türkiye, önemli nitelikte bir yetkisini kullanmakta olup devletler de uluslararası hukuk ilkeleri gereğince tazminat ödemesi ile yükümlü bulunmadıklarından, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden Fransız muhtırasında talep edilen tazminatın söz konusu edilemeyeceğine kuşku yoktur. Çünkü Türkiye Hükümeti, bir çatma sebebiyle, tedbirsizliğinden dolayı ölüme sebebiyet veren kişi konumunda bulunan Fransız vatandaşı Demons aleyhinde takibat yapmaya yetkilidir.

    Bu sebeple Divan’ın Türkiye’nin adli yetkisi lehinde karar vermesi beklenmektedir”.

    Sözlü duruşma sırasında Fransız Hükümeti temsilcisi, Divan kararından doğan ve Divan’a sunulmuş bulunmayan sonuçların saklı kalacağı yönündeki taleplerini tekrar ederek Fransız karşı muhtırasında geçen talepleri zikretmekle yetinmiştir.

    Türk Hükümeti temsilcisi ise, iddiasında ve cevabında herhangi bir talep ileri sürmekten çekinmiştir. Bundan dolayı, dava dosyasında yazılı olarak bildirilen taleplerin benimsendiği kabul edilmek gerekir.

    Divan tarafların iddia ve savunmalarından sonra verdiği kararda; Fransız Hükümetince ileri sürülen delillerin davada kısmen inandırıcı olmadığı ve kısmen de Türkiye’yi, Yardımcı Kaptan Demons aleyhinde takibat yürütmesinden alıkoyacak bir uluslararası hukuk ilkesinin bulunmadığı sonucuna ulaştıktan sonra böyle bir ilkenin varlığını bizzat incelemeyi, kendisine verilen görevin yürütülmesi gereklerinden saymış ve bu çerçevede yalnız değinilen incelemesiyle yetinmeyerek, çalışmalarını edinebildiği ve Tahkimname’nin işaret ettiği ilkenin varlığına delil olabileceğini gördüğü bütün benzer olaylara ve yargı içtihatlarına genişletmiştir. Fakat bu araştırmalar olumlu bir sonuç vermemiştir. Bu sebeple 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Sözleşmesinin 15. maddesinin öngördüğü şekilde takibat yapılmasına engel olan hiçbir ilke mevcut değildir. Türkiye, söz konusu ceza takibatını, uluslararası hukukun her bağımsız devlete tanıdığı serbestiye dayanarak yapmış; sözü edilen ilkenin yokluğu göz önünde tutulduğunda, Tahkimname hükmünce belirlenen uluslararası hukuk ilkelerine aykırı hareket etmemiştir. Tarafların Tahkimname ile sordukları iki soruyu ise Divan şöyle cevaplandırmıştır:

    1. 2 Ağustos 1926 tarihinde Fransız Lotus gemisi ile Türk Bozkurt gemisi arasında meydana gelen çatma sonucunda ve Fransız gemisinin İstanbul’a ulaşmasının ardından Türk kanunlarına göre Lotus gemisinde nöbetçi kaptan olan Demons aleyhinde, Bozkurt yolcularından sekiz Türk vatandaşının ölümü dolayısıyla ceza takibatı yapmakla Türkiye, 24 Temmuz 1923 tarihli İkamet ve Yargı Yetkisi Hakkındaki Lozan Sözleşmesinin 15. maddesine ve uluslararası hukuk ilkelerine aykırı hareket etmemiştir;

    2. Bu sebeple Türkiye’nin Yardımcı Kaptan Demons aleyhinde takibat yapmakla, uluslararası hukuk ilkelerine aykırı hareket etmesi şartıyla, adı geçen kişiye ödenmesi ele alınacak olan tazminat hakkında karar vermeye gerek görmemektedir.

    Türkiye’yi bu davada dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey temsil etmiştir. Mahmut Esat Bey anılarında şöyle demektedir:

    “Birgün Atatürk beni nezdlerine çağırdılar. Meseleyi bir daha izah etmemi istediler. Anlattım ve sözlerimi şöyle tamamladım:

    -Paşam, La Haye Adalet Divanına gidelim. Kimin haklı olduğu orada meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim. Müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa edeyim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem. Fakat kazanacağız. Hem Adalet Divanı önüne gitmeden Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız devletinin tehditleri karşısında boyun eğmiş olacağız. Bu da onlara diğer meselelerde aynı tehditleri öne sürmek cesaretini verecektir. Halbuki La Haye Divanı’na gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez. Zira milletlerarası bir mahkemenin hükmüne uymak şerefsizlik değil bilakis büyük şereftir.

    Bu sözler üzerine Atatürk bana :

    -Güle güle git. Kazanacaksın. Kazanmasan da memleket seni bağrına basacaktır, dedi”.

    Soyadı Kanunu çıkınca bu davadan dolayı Mahmut Esat Bey’e Bozkurt soyadı Atatürk tarafından verilmiştir.

    Bozkurt – Lotus davası Uluslararası Hukuk kitaplarında başlangıç dava olarak ele alınmaktadır. Çünkü, uluslararası hukukun egemen devletlerarası ilişkileri düzenlediği, örf ve adet hukukunun oluşumu, devletlerin yargı yetkileri gibi birçok konuya açıklık getirmiştir. Türkiye’nin kaldırılması için büyük mücadeleler verdiği kapitülasyonları yeniden gündeme getirmek isteyen Batıya bu imkan tamamen kapatılmıştır. O dönemden beri delinmeye çalışılan “Türkiye’nin Tapusu” olan Lozan Anlaşmalarının hukuki gücü de tescil edilmiştir.
    YAZILI KAĞIDI HAZIRLAMAK NE KADAR ZAMANINIZI ALIYOR? Soru Bankamızı ziyaret etmek için tıklayınız.
    DOSYA İNDİRMEKTE SIKINTI MI YAŞIYORSUNUZ?
    FORUMA DESTEK OLMAK MI İSTİYORSUNUZ?
    ALTIN ÜYE OLUN.
    AYRINTILI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ.


    Ölmek yenilmek değil yüceltmektir şanını

  2. #2

    Üyelik tarihi
    18.Ekim.2007
    Yaş
    36
    Mesajlar
    121

    Türk hukuk tarihindeki en önemli davadır bence, yazı için teşekkürler.
    Düşünüyorum, o halde vurun !

Benzer Konular

  1. Yavuz-Havuz Davası (Yüce Divanın Cumhuriyet Döneminde Verdiği İlk Mahkumiyet)
    Konu Sahibi ilteriş Forum Türk İnkılabı Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 03.Ocak.2010, 19:35
  2. Dreyfüs Davası
    Konu Sahibi Evliya Çelebi Forum En Uzun Yüzyıl Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Ocak.2009, 21:07
  3. Bozkurt-C.Armstrong (pdf)
    Konu Sahibi raltar Forum Sahaf
    Cevap: 2
    Son Mesaj : 28.Mart.2008, 00:19
  4. Türk Kültürü ve Tarihinde Bozkurt
    Konu Sahibi esaRet__ Forum İlk Türk Devletleri Araştırmalar
    Cevap: 4
    Son Mesaj : 18.Ağustos.2007, 21:15
  5. İzmir Suikastı Davası/Haziran 1926
    Konu Sahibi nadif Forum Türk İnkılabı Araştırmalar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 24.Mayıs.2007, 18:41

Bu Konu için Etiketler

Giriş

Giriş