ÇİÇİ YABGU

MÖ 60 yılında Hun tahtına Hohanyeh Han çıktı. Ağabeyi Çİ-Çİ de Sol Bilge hanı oldu. Fakat o, büyük olduğu için hakan olmak istiyor ve kardeşi ile mücadele ediyordu.
O yıllarda devlet, bazı topraklarını kaybetmiş; gelir kaynakları iyice azalmıştı. Memlekette sıkıntı vardı. Bu darlıktan kurtulmak için bazı Hun beyleri hakana, Çin sarayına giderek, yardım istemesini, Hunların ancak böylece rahata kavuşabileceklerini söyledi.
Bunun üzerine Hohanyeh Han, devletin ileri gelenlerini topladı ve onların görüşünü öğrenmek istedi. Devlet büyükleri şöyle dediler:

– Bu olamaz! Hunlar cesareti ve güçlülüğü temel bir üstünlük ve şeref meselesi olarak kabul eder. Başkasına bağlanıp, ona hizmet etmek ise aşağılıktır! Hunlar, at üzerinde savaşarak devleti derlemiş ve kurmuşlardır. Hunlar, Çin’in dışında kalan yüzlerce kavim arasında, ünlerini böyle yaparak kazanmışlardır. Savaşmak ve ölmek, cesur yiğitlere göre bir iş ve bir vazifedir! Şimdi nasıl böyle yapabiliriz? Ölünceye kadar savaşmaya hazır yiğitler, bizde her zaman bulunur. Şimdi, büyük ve küçük kardeşler, devleti ele geçirmek için uğraşıyorlar. Devleti büyük kardeş ele geçirirse işleri o düzeltir. O olmazsa küçük kardeş başarabilir. O öldükten sonra ise bize, onun şerefi ve ünü kalır. Onun torunları ise, daima devletin başında kalarak, halkı idare ederler. Çin gerçi bugün bizden güçlüdür. Fakat Hunları kendisine bağlayıp, diz çöktüremez. Buna rağmen siz, atalarımızın eski devlet ve idare prensiplerini unutarak ve Çin’e bağlanarak onlara hizmet edelim, diyorsunuz! Bize ta atalarımızdan gelen devlet idaresi ile yol ve usullerini niçin bozalım? Çin’e bağlanarak, ona niçin hizmet edelim? Biz, dirlik ve düzenimizi belki bu yolla bir süre düzeltebiliriz. Fakat yüzlerce kavim üzerindeki üstünlüğümüzü yeniden nasıl kuracağız?”

Bunun üzerine Çin’e bağlanmayı öğütleyen Hun beyi ise şöyle konuştu:

– Bu doğru değildir! Bir devletin güçlü veya güçsüz olması, zamanla değişir. Çin şimdi, en güçlü çağındadır. Türkistan’daki Wusunlar ile şehir devletlerinin hepsi, Çin’e bağlanmışlardır. Onlar âdeta, Çin’in bir cariyesi gibi oldular. MÖ. 101 yılından beri Hunlar, her gün bir yurt parçasını kaybediyor. Bunları yeniden elde edemeyiz. Bu durumda, kuvvete boyun eğmek zorundayız. Yoksa bir gün bile rahat yüzü göremeyiz. Eğer şimdi Çin’e bağlanıp, hizmet edersek, dirlik ve barış buluruz. Yoksa tehlike içinde kalır ve yok oluruz. Bundan daha iyi bir şey yapabilir miyiz?”.

Bütün devlet büyükleri bu meseleyi uzun uzun tartışırlar. Fakat Hohanyeh Han kendisi, bu öğüdü kabul ederek halkını alıp güneye yürüdü. Çin seddine kadar gitti ve oğlunu Çin sarayında hizmete girmesi için gönderdi.

Hohanyeh Han, Çin’e gidince yerine geçen Çi-Çi, halkın içinde sonsuz bir “Hun olma gururu” ile mücadeleye başladı. İlk anda Orta Asya’daki üç büyük kavmi yenerek kendine bağladı. O, Mete Han’ın başkentinde oturarak gerçek ve büyük bir Hun imparatoru olduğunu göstermiştir. Ancak Çin ile anlaşan kardeşi gittikçe güçlenmeye başlamış ve kendisi için büyük bir tehlike hâline gelmişti. Esasen bu sıralarda Çi-Çi de güçlüydü. Batı Türkistan sınırına kadar birkaç kez akın yapmıştı; asıl ilgilendiği saha da burası idi. M.Ö. 49 yılından sonra Çi-Çi âdeta ikinci bir Mete gibi davranmış ve onun gibi hareket etmeye başlamıştı. Kuzeyde Kırgızları hâkimiyeti altına aldıktan sonra, Çin’den destek gören kardeşinden gelebilecek bir saldırı karşısında çekilebileceği, “otağ yeri” yaptırmıştır.

Hun Hakanının güçlenmesi üzerine “Türkü Türke kırdırmak” şeklinde özetlenebilen eski Çin siyaseti işlemeye başladı:
Çi-Çi Han’a karşı Hohanyeh Han’a yardım etmeye başladı. Nihayet MÖ 44 yılında Çin imparatoru Ho-han-yeh ile bir anlaşma yaptı, iki taraftan hangisi bir saldırıya uğrarsa diğeri ona yardım edecekti. Bu sırada Çin’e sığınmış olan Hun kütleleri de kuzeye dönmek istiyorlardı.

Çi-Çİ Han Çinlilerin, üzerine ordu göndereceklerine inanıyordu. Halbuki Çinliler kendilerini tehlikeye atmadan bu işi Hohanyeh Han’a yaptırdılar. Onu kuvvetleriyle destekleyerek Orhun bölgesini yeniden ele geçirmesini sağladılar. Bunun üzerine Çi-Çi Han daha önce otağ yeri kurmuş olduğu Kırgız ülkesine çekildi. Bu arada Batı Türkistan hükümdarı ile, Wusun beyi arasında bir anlaşmazlık çıkmıştı. Batı Türkistan hükümdarı elçi göndererek, Çi-Çi Han’dan yardım istedi. Bu istek üzerine o da ordusunu alarak Orhun’dan Batı Türkistan’a doğru yola çıktı. Fakat yolda çok büyük bir soğuk oldu. Askerlerin çoğu öldü ve Batı Türkistan sınırlarına ancak üç bin kişi ile ulaşabildi ve taarruz ederek Wusunları yendi. Böylece Batı Türkistan’ı da eline geçirdi. O, bu bölgeden başka İran, Afganistan ve Hindistan’ı da almak istiyordu.

Bu sırada Çin sarayında bir plân yapıldı. Çinliler, Hunlardan da kırk bin kişilik bir ordu alarak Çi-Çi Han’ın surlarla çevirttiği başkentine kadar ilerlediler. Türk hakanı kaleyi savunmaya girişti. Teslim olması istendi. Durum ümitsizdi. Çi-Çi Han askerlerine şöyle dedi:

“Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur. Atalarımız, bizlere geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklâli de emanet ettiler. Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, adi bir ömür uğruna fedâ edemeyiz. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak. Çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır”.

Çi-Çİ Han’ın yanında 1518 kişi kalmıştı. Kale savunmasına alışık olmayan Hunlar yenildi. Hakan, veliaht, hatunlar ve saray memurlarının hepsi uçmağa vardılar.

Başta Çi-Çi Yabgu olmak üzere burada uçmağa varan 1518 kişinin ruhları Şad, mekânları Tanrı Dağı olsun.

Çi-Çi Han’ın gayesi batıda bir “Hun Devleti” kurmak değil, güçlendikten sonra Orhun’a hücum ederek “Orhun’dan başlayıp, İran’ı ve Volga kıyılarını da içene alan büyük bir Hun imparatorluğu kurmaktı. (Bu düşüncesini kendi neslinden gelen Göktürkler gerçekleştirdi.) MÖ 36 yılında batının bereketli vadileri arasında geçen bu hadiseye rağmen dava, bitmiş sayılmazdı. Bilâkis Çi-Çi Han, batı yolunu açmış ve öğretmiş olması ile, kendi kavmine örnek olmuş ve onlara yol göstermiştir. Türklük âlemi Attila’yı, Selçuk Bey’i ve hatta Anadolu’nun Türk vatanı olmasını Çi-Çi Hunlarına borçludur. Çi-Çi Han, Mete Han’dan aldığı yüksek ülkü ile dünya tarihinde milliyetçiliği devlet siyasetinin temel sayan ilk devlet adamıdır. Bu, biz torunlarına gurur vermektedir. “Hakanlar ölür, fakat torunları, onların bıraktıkları ün ve hizmetin izi üzerinde yeni devletler kurup devam ettirirler.”

Hun büyüklerinin Hohanyeh Han’a verdikleri cevap, yalnızca Hun tarihinin değil, bütün Türk tarihi ile dünya tarihinin de, en büyük ibret vesikasıdır. Vesika Hun Türklerinin devlet ve millet anlayışlarını gösteren çok önemli bir metindir. Hohanyeh Han’ın aldığı cevap çok sert olmuştur. Bu cevap bugünkü Türk âlemi için de büyük bir değer taşımaktadır. Kurultayda konuşulan sözler, Türk kavmi ile Türk tarihini yücelten, ana prensipler ve düşüncelerdir.