ADI Ömer Naci'ydi. Askeri künyesinde "1878-Beylerbeyi İstanbul" yazılıydı. Aslında doğum tarihi ve yeri bilinmiyordu.

Kafkas göçmeni bir ailenin çocuğuydu. Ailesini daha kundakta iken kaybetmişti.

Kafkasya'dan dönen Defterdar Cemal Bey, yolda bulduğu bebeği evlatlık aldı. Onu öz evladı gibi sevdi. Çok iyi eğitim olanakları sundu.

Ömer Naci, küçük yaşta Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi.

MUSTAFA KEMAL'İN ARKADAŞI

Ömer Naci ilk siyasal görüşlerle Bursa Işıklar İdadisi'nde tanıştı. Devrimci Jöntürkler'in yayınlarını gizli gizli okumaya başladı.

Korkusuzdu. Görüşlerini arkadaşlarına anlatırken hiç sakınmıyordu. Çok iyi hatipti ve askeri öğrencileri çok çabuk etkisi altına alıyordu.

Hürriyetperver fikirleri yüzünden birkaç kez hapse kondu Babasının torpiliyle kurtuldu hep.

Okul yönetimi başedemedi. Manastır Askeri İdadisi'ne sürgüne gönderildi. Burada da kısa zamanda askeri öğrencilerin lideri oldu.

Yakın arkadaş olduğu isimlerden biri Mustafa Kemal'di. Ömer Naci, Mustafa Kemal'in sadece ilk siyasi öğretmeni değildi; ona edebiyatı da sevdiren arkadaşıydı.

Namık Kemal'in, Tevfik Fikret'in şiirlerini Mustafa Kemal'e o tanıtmış, o sevdirmişti.

Ömer Naci okul çağlarında şair oldu. Şiirleri devrin önemli edebiyat dergilerinde yayımlandı.

Ömer Naci ateş topu gibiydi; yerinde duramayan bir gözüpekti.

Ama aynı zamanda soğukkanlılığı hiç elden bırakmıyordu. Arnavutluk'ta çıkan bir isyanı bastırmak için orduya gönüllü katılmak isteyen Mustafa Kemal'in de arasında bulunduğu arkadaşlarını uyaran da oydu: "Muayyen bir kemale erişmeden yapılacak ataklıklar fayda yerine zarar getirir. Sabırlı olmak lazımdır."

Sabırlı olmayı öğrendiler mi? Dönem buna uygun zamanı verecek gibi değildi.

PARİS'E KAÇIYOR

Ömer Naci 1902'de Harbiye'den Mülazım (Teğmen) olarak mezun oldu. Üsküp'e tayin oldu. Bir yıl sonra, komutanı Binbaşı Mehmed Ali Bey'in 17 yaşındaki kızı Emine ile evlendi. Bir yıl sonra oğlu Hikmet dünyaya geldi.

1905'te Jandarma teşkilatını organize etmek için Selanik'e gelen İtalyan komutan Generali Georgi'nin yaveri olması, yaşamını toptan değiştirdi.

Devrimci fikir hareketlerinin merkezi olan Selanik'te, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin temeli olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin kuruluşunda bulundu.

Selanik'te aynı zamanda edebiyat çevreleriyle tanıştı; "Çocuk Bahçesi" isimli edebiyat dergisinde makaleler yazdı.

Bir makalesi yüzünden dergi kapatıldı. Ömer Naci tevkif edilmemek için 1907'de Paris'e kaçmak zorunda kaldı. İkinci çocuğu Müzeyyen henüz yeni doğmuştu.

Paris'teki muhalif Osmanlılar iki gruba ayrılmıştı: Liberal Prens Sabahaddin ile İttihatçı Ahmed Rıza.

Dr. Nazım'ın konuşmalarından etkilenerek İttihatçı ekipte yer aldı. Grubun Bonaparte Sokağı'ndaki lojmanında yaşamaya başladı. Sürgünde çıkan meşrutiyet yanlısı yayın organlarına makaleler yazdı.

İttihatçıların amacı Sultan II. Abdülhamid'e meşrutiyeti ilan ettirmekti.

Ama bu arada İran'daki gelişmeleri de yakından takip ediyorlardı. Mehmed Ali Şah, İran parlamentosunu kapatmış, meşrutiyete son vermişti. İttihatçılar İranlı devrimcilere yardım etme kararı aldılar.

İRAN'DA TÜRK KOMİTACI

Devrimci Ömer Naci gizlice İran'a gitti. Paris kıyafetlerini çıkarmıştı artık. Miskin günleri geride kalmıştı.

Türklerin yoğun olduğu Hoy kentine yerleşti. Sırat-ı Müstakim adında dergi çıkardı. Ama İran'daki karışıklıklar Hoy şehrine de ulaşınca dağa çıktı. Elinde artık kalemi yoktu.

O, elinde tüfeği, başında kalpağı, ayağında çizmeleri ve yerel kıyafetiyle İranlı ihtilalcilerden farklı değildi.

Elli kişilik bir çeteyle geziyordu. Şah taraftarı köylere bile gidip camilerde propaganda yapıyordu. Kimi zaman keskin nişancı bir silahşor, kimi zaman fedakár bir misyonerdi.

Bir gün Şah'ın güçlü bir takip kolu, Ömer Naci çetesini pusuya düşürdü. Ömer Naci, altı arkadaşıyla birlikte yakalandı. Diğerleri kurtulmayı başardı.

Şahın askerleri, Ömer Naci ve arkadaşlarını tek bir direğe bağladılar. Günlerce aç susuz bıraktılar. Ömer Naci ve arkadaşları konuşmadılar. Hatta Ömer Naci, "İranlılar Şii'dir" diye adının "Ömer" değil "Ali" olduğunu söyledi.

Konuşmayacakları anlaşılınca İranlı devrimciler bir savaş topunun önüne konuldu ve top ateşlendi. Sıra Ömer Naci ve arkadaşı Hüsrev Sami'ye gelmişti. İranlılar, Osmanlı tebaasına bağlı oldukları için öldürmeye karar veremiyorlardı. Hapishaneye götürdüler.

Şans Ömer Naci'ye güldü: Bu olayların yaşandığı sırada Osmanlı'da II. Meşrutiyet ilan edildi. İttihatçılar devrim yapmıştı.

Diplomatik temaslar sonucu Ömer Naci ve arkadaşı serbest bırakıldı.

Ömer Naci'yi sınırda, İttihatçıların Doğu ve Güneydoğu cemiyetlerini kurması için görevlendirdikleri Binbaşı Vehip Bey karşıladı.

Söz açıldı yazayım; Binbaşı Vehip (Kaçı) Bey, yıllar sonra 1935'te, İtalyanlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren Habeşistan'a (Etiyopya) gönüllü olarak gitti. İşgale direnen Habeşlilerin komutanlığını yaptı!..

O nesil başkaydı.

Biz tekrar Ömer Naci'ye dönelim...

İhtilalci Ömer Naci, Erzurum, Muş, Trabzon'da seyyah bir derviş oluverdi; meşrutiyet devrimini öven ateşli nutuklar söyleyerek İstanbul'a gitti.

İstanbul'da fazla kalmadı; tekrar yollara düştü. Yurdun dört bir yanında konferanslar verdi, mitinglerde konuşmalar yaptı.

BABIÁLİ DARBESİ

1910'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkez komitesine seçildi. Kırkkilise (Kırklareli) mebusu olarak Meclis'e girdi. Adı bakan olacaklar içinde geçiyordu.

Ama Ömer Naci koltuklarda oturarak, Meclis'e giderek politika yapmayı sevmiyordu.

O bir serdengeçtiydi. Eski Türk akıncılarının ruhunu taşıyordu sanki. Kendini vatanına adamıştı.

1911'de İtalyanlar Trablusgarp'a saldırınca, günlerce aç susuz çölleri aşıp cepheye koştu. Yol parasını bir arkadaşından ödünç almıştı.

Enver'den Mustafa Kemal'e; Ömer Naci'den Yakup Cemil'e kadar hepsi, Osmanlı İmparatorluğu'nu bir arada tutabilmek için var güçleriyle cepheden cepheye koşuyorlardı. Bir mucizeyi gerçekleştirmek istiyorlardı.

Bu arada muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası, askeri gücü cephede olan İttihatçıları iktidardan uzaklaştırdılar.

Balkan hezimeti, devletin üzerine bir kara bulut gibi çökmüştü. Devlet yönetimine kargaşa hákimdi.

Ömer Naci'nin de aralarında bulunduğu bir avuç idealist, bu kötü gidişe dur demek için ihtilal yapmaya karar verdi.

1913'te Babıáli'yi basıp iktidarı devirdiler.

Bu darbede halkın desteğini almalarında Ömer Naci'nin heyecanlı nutuklarının büyük payı vardı kuşkusuz.

Feylesof Rıza Tevfik ve (adı spor salonlarına verilen) Selim Sırrı ile birlikte, at üzerinde mahalle mahalle dolaşarak nutuk atmışlardı.

Bir ihtilal devriyesiydi onlar!

KERKÜK'TE BİR ŞEHİTLİK

Birinci Dünya Savaşı'nda Ömer Naci, Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir neferiydi.

Mezopotamya bölgesinde görevlendirildi. Görevi İran'daki Azeri Türklerini ayaklandırmaktı.

Bir avuç fedai müfrezesiyle bir yanda mahalli güçleri örgütlüyor, diğer yanda Rus ordusuna baskınlar, sabotajlar yapıyordu.

Ölümle alay ediyordu. "Ölüm nereden gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi" diyordu sanki.

1915'te emrindeki fedailerle Tebriz'e girdi. Hüveyze ve Ahraz'daki petrol borularını havaya uçurdu. Urumiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. Bahtiyar aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalıştı.

Cepheden cepheye koşarken tifüse yakalandı. 29 Temmuz 1916'da, ateşin ve barutun arasında hayata gözlerini kapadı.

Kerkük'e defnedildi. Mezarı halen, Kerkük Türk Şehitliği'ndedir.

Alıtıdır.