Türk dili tarihi açısından, özellikle Kuzey-Batı Türk lehçeleri ve Kıpçakça araştırmaları için paha biçilmez bir hazine değerinde olan Codex Cumanicus 1362 yılında Petrarca adlı bir kitap koleksiyoncusu tarafından Venedik Cumhuriyeti’ne hediye edilmiş ve Venedik Katedrali Kütüphanesi
koleksiyonu arasında yerini almıştır. Eserin tek nüshası bugün St. Marcus manastırı kütüphanesinde saklanmaktadır

Muhtemelen 1303-1362 yılları arasında yazılmış olan Codex Cumanicus Volga (İdil) ırmağının aşağı mecralarında faaliyet gösteren Fransiskan mezhebi mensubu İtalyan ve Alman misyonerler tarafından kaleme alınmıştır. Gotik harflerle yazılmış olan Codex Cumanicus’ta Kıpçak Türkçesinin
(Kumanca’nın) gramer özellikleri, Latince, Farsça ve Kıpçak Türkçesi (Kumanca) kelime listeleri, Kıpçakça-Almanca sözlük ve Kıpçak Türkçesi metinler yer almaktadır.

Codex Cumanicus’tan 1656 yılında ilk bahseden Tomasini’dir. 1768 yılında Leibnitz Codex Cumanicus’u Venedik Kütüphanesi kataloğunda keşfetmiştir. 1769 yılında Kont Jozsef Teleki’nin kâtibi Daniel Cornides Codex Cumanicus’u Venedik’te bulmuş ve ilk 22 sayfasını kopyalamıştır.
1826’da J. Klaproth el yazmasını yeniden keşfederek yayımlanmak üzere düzenlemiştir.
1828 yılında J. Klaproth’un bu eser hakkında bilgi vererek bazı bölümlerini yayımlamasının ardından uzun bir süre Avrupalı bilimadamları tarafından adeta unutulan Codex Cumanicus hakkında 1875 yılında O. Blau “Über Volkstum und Sprache der Kumanen” (Kumanların dili ve halkıyatı
hakkında) adlı bir yazı yayımlamış, 1880 yılında Geza Kuun Budapeşte’de Codex Cumanicus’un tam neşrini ele almıştır. Meşhur Türkologlardan Radloff’un 1885-1887 yılları arasında Codex Cumanicus’un dil malzemesi ile ilgili yazılarının ardından XX. yüzyıl başlarında W. Bang Codex
Cumanicus ile ilgili çalışmalarını neşretmiştir.

Codex’i Tomasini’nin Venedik Kütüphanesinde keşfiyle birlikte bu el yazması eser bilim dünyasında uzunca bir süre Petrarca Codex’i adıyla anılmıştır. Eserin Venedik’teki geçmişi hakkında çalışan G. Györffy, el yazmasına verilen Petrarca Codex’i adının yerleşmiş bir hata olduğunu ortaya
koymuştur.

Codex Cumanicus başlıca iki bölümden oluşmaktadır. İlk sayfasında 11 Temmuz 1303 tarihi yer alan birinci bölümde Latince, Farsça ve Kumanca (Kıpçak Türkçesi) sözlük ve Kumanca gramer kuralları, sosyal ve ekonomik hayata dair çeşitli kelimeler yer almaktadır. Eserin bu bölümünde
Latinceden fazla İtalyancanın tesiri hâkim olduğundan, İtalyanlar tarafından yazıldığı tahmin edilen bu bölüme İtalyanca Codex adı verilmektedir.
İkinci bölümde hıristiyanlığa dair Kumanca (Kıpçak Türkçesi) metinler ve 47 tane Kumanca bilmece yer almaktadır. Bu bölümün başında Kumanca-Latince ve Kumanca-Almanca sözlük bulunmaktadır. Codex Cumanicus’un bu bölümü Almanca Codex olarak adlandırılmaktadır. Bu
bölümde hıristiyan dinine ait ilahilerin yer alması dolayısıyla, pek çok Türkolog bu eserin Alman Fransiskan mezhebine mensup misyonerler tarafından Kumanları (Kıpçak Türklerini) hıristiyanlaştırmak amacıyla düzenlenmiş bir eser olduğunu düşünmüştür. Bilhassa eserdeki dinî metinler üzerinde en çok çalışmış olan W. Bang bu tezi ortaya atmıştır.

Codex Cumanicus üzerinde geniş araştırmaları bulunan Türkologlardan D. A. Rasovskij ise bu eserin İtalyan tüccarları tarafından ticarî ihtiyaçlar için meydana getirildiği fikrine karşı çıkmaktadır. Rasovskij aynı zamanda W. Bang’ın iddia ettiği gibi Codex Cumanicus’un Kıpçaklar arasında
hıristiyanlığı yaymak amacıyla Alman Fransiskan mezhebi misyonerleri tarafından hazırlandığı fikrini de kabul etmemektedir. Rasovskij’in düşüncesine göre Codex Cumanicus Latince, Farsça ve Kıpçak Türkçesinin yürürlükte olduğu bir yerde ve yalnız dinî maksatla değil, günlük hayatın gerektirdiği
pratik bilgileri elde etmek amacıyla yazılmıştır.

Codex Cumanicus’un dil sahasına giren bölgeler arasında Volga (İdil) ırmağı boyları ile Karadeniz’in ve Kafkasların kuzeyinde yaşamakta olan Türk boyları yer alırken, Codex Cumanicus’un dili olan Kıpçak Türkçesinin yalnızca çeşitli Türk boylarının anladığı ortak bir değil, Karadeniz’in
kuzeyinde, Kırım’da ve Kafkaslar’ın kuzeyinde yaşamakta olan çeşitli kavim ve milletlerin de ortak anlaşma dili olduğu anlaşılmaktadır. 1404 yılında Kafkasya’da bulunan Avrupalı misyoner Johannes de Galonifontibus Kafkasya’da ve Karadeniz’in doğu kıyılarında yaşayan Yunan, Ermeni, Çerkes,
Got, Tat, Rus, Lezgi, Avar, Kazikumuk, Alan kabilelerinin hepsinin Türk-Tatar dilinde konuştuklarını yazmaktadır.

17. yüzyılda Kafkasya’da bulunan Evliya Çelebi, seyahatnamesinin “Çerkes Vilayetleri” bölümünde, Çerkesler’in Türk-Tatar dilinde konuştuklarını belirtmektedir. Konuşmalara verilen örneklerden Çerkesler’in Kıpçak Türkçesini bildikleri anlaşılmaktadır. Değişik dillerde konuşan Kafkasya halkları arasında Kıpçak Türkçesinin ortak anlaşma dili olarak yaygın biçimde konuşulduğunun en mühim delili ise, 11 Mayıs 1918’de kurulan “Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti”nin resmî dilinin Kumuk Türkçesi olarak kabul edilmesidir.

Şimdiye kadar çeşitli Türkologlar tarafından Codex Cumanicus’taki dil malzemesi ile Kazan Tatarcası ve Karaimce’deki önemli benzerlikler üzerinde durulmuştur. Annemarie von Gabain Codex Cumanicus’un diliyle Kazan Tatarcası arasında önemli benzerlikler tespit etmiştir.

Doç. Dr. Ufuk TAVKUL,CODEX CUMANICUS VE KARAÇAY-MALKAR TÜRKÇESİ

Kodeks Kumanikus'ta yer alan kelimelerden örnekler görmek için tıklayınız.