1. #1
    umuro - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01.Mayıs.2008
    Yaş
    41
    Mesajlar
    1,451


    Son yıllarda Ramazanlar’da şatafatlı iftar ziyafetleri yapmak gelenek hâline geldi. Osmanlı'da Ramazan'ın 'yükü' Veziriazamlar'ın üzerindeydi.

    Erhan AFYONCU yazdı...

    Sokollu Mehmed Paşa bile iftar davetlerinin altından kalkamamıştı

    Son yıllarda Ramazanlar’da şatafatlı iftar ziyafetleri yapmak gelenek hâline geldi. Aslında bu geleneğimiz çok eski. Ancak dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin veziriazamları bile iftar davetlerinin masrafından perişan olmuşlardı.

    Bu gece bağış ayı olan on bir ayın sultanı Ramazan başlıyor. Ramazan, günahlardan kurtulma ve sevap kazanma ayıdır. Sahuruyla iftarıyla, içerisine girilen manevi havasıyla Ramazan günümüzde olduğu gibi tarih boyunca çok farklı bir ay oldu.

    PROTOKOL DEVLETİ

    Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren resmi teşrifat, yani protokol kuralları gelişmişti. Neyin ne zaman ne şekilde yapılacağı çok ince kurallara bağlanmıştı. Ramazan ayı geldiğinde gelenekleşmiş kurallara göre bu ayda yapılan faaliyetler vardı. Bunların en önemlilerinden biri veziriazamın, yani dönemin başbakanının iftar davetleriydi. Fakat Osmanlı döneminde iftar davetleri günümüzde olduğu gibi Ramazan’ın ilk günüyle birlikte başlamazdı. İnsanların vücutlarını ve psikolojilerini oruca hazırlamaları, ayrıca Ramazan’ın ilk günlerini aileleriyle birlikte geçirmeleri için davetler Ramazan’ın dördünden sonra başlardı.

    Veziriazam ve diğer üst düzey devlet adamları, Ramazan’ın dördünden itibaren âlimleri, bürokratları ve askerin ileri gelenlerini protokol kurallarına göre iftara davet ederlerdi.

    İFTAR DAVETLERİ

    İftar davetlerinin en önemlisi veziriazamın hükümet merkezinde vereceği ziyafetlerdi. Veziriazamın davetine katılacak devlet adamlarının listeleri düzenlenerek padişahın onayına sunulurdu. Davetlere ilk çağrılanlar âlimlerdi. Ramazan’ın dördüncü gününde padişahlar tarafından yaptırılmış olan camilerin şeyhleri, beşinci gününde şeyhülislam, altıncı gününde Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle, Peygamberimiz’in soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan nakibüleşraf veziriazamın davetine katılırdı. Daha sonra ordunun ve bürokratların önde gelenleri makamlarına göre tespit edilmiş günlerde veziriazamın sofrasında iftar yaparlardı. Herkesin iftarlara geliş ve ayrılışları törenle olurdu.

    Davetler Ramazan’ın 24’ünde sarayda padişaha hizmet eden mirahurlar, bostancıbaşı ve kapıcılar kâhyasına verilen iftar yemeğiyle sona ererdi. Bu arada veziriazamın iftar davetine katılanlar daha sonraki günlerde şeyhülislam ve diğer vezirlerin ziyafetlerine giderlerdi. Ramazan’ın 25’i boş geçirilir, daha sonra Ramazan’ın son günleri devlet adamlarının birbirlerini bayram tebriki ziyaretleriyle geçerdi.

    Osmanlı padişahları ise iftarlarını genelde sarayda yaparlardı. Padişahların saray dışında iftar yapmaları istisnai bir durumdu. 19. yüzyılda padişahlar nadiren de olsa veziriazamlara veya ulemadan birine haber vermeden iftara gittiler.

    Padişahlar, 19. yüzyılın sonlarına doğru devlet adamlarına ve ordu mensuplarına iftar yemeği vermeye başladılar. Özellikle, Sultan İkinci Abdülhamid askerleri ve öğrencileri Yıldız Sarayı’nda iftara davet ederdi. Padişahın Ramazan dolayısıyla tertiplemiş olduğu iftar yemeğine katılan subay ve askerlere ayrıca para da verilirdi.

    SOKOLLU KARA KARA DÜŞÜNDÜ

    Veziriazamlar, ramazan aylarında devlet ileri gelenlerine günlerce iftar ziyafetleri vermelerinin yanı sıra padişaha, valide sultana, harem ağasına, sarayın üst düzey memurlarına, şeyhülislama ve ulemanın önde gelenlerine “iftariyelik” denen hediyeler gönderirlerdi.

    Ramazan ayında herkesin mutfak masraflarında artış olurdu. Ancak en büyük artış veziriazamın harcamalarıydı. Kanuni Sultan Süleyman, İkinci Selim ve Üçüncü Murad dönemlerinde 1564 ile 1579 yılları arasında 15 yıl veziriazamlık yapan Sokollu Mehmed Paşa zamanında iftar ziyafetlerinin altından kalkılamayacak dereceye gelmiş bir masraf kapısı olduğu fark edildi, ancak bir çare de bulunamadı. Dönemin tarihini yazan Selanikî, iftar ziyafetleri için “yıldan yıla terk olunmaz eski bir âdettir, büyük ziyafet ve aşırı masraftır” diye durumu tenkit etmişti.

    RAMAZAN’IN BAŞLANGICINI BİLDİREN MÜKÂFATLANDIRILIRDI

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ramazan’ın ne zaman başlayıp biteceği şimdiki gibi aylar öncesinden belli olmazdı. Astronomi bugünkü kadar gelişmediğinden Ramazan’ın başlangıcını belirlemek için insanlar açıklık yerlerde gökyüzüne takip ederek yeni ayın doğuşunu beklerlerdi.

    Yüksek yerlere gönderilen devlet görevlilerinin veya halktan bazı insanların hilalin göründüğünü, yani yeni Ay’ın doğduğunu bildirmesiyle Ramazan başlardı. Hilali görmek yetmezdi, şahit de istenirdi. Hilali görenler hemen şahitlerini de bularak mahkemeye giderek durumu bildirirlerdi. Bu konuda iki kişinin şahitliği gerekirdi. Durum araştırılır, denilen doğru çıkar da Ramazan’ın başladığına veya bitip de bayram olduğuna karar verilirse haberi getirenler ve şahitler yüklü miktarda ödül alırlardı.

    Ramazan ayının başlangıç ve bitişini, Kadir gecesinin ne zaman olduğunu tespit etmek İstanbul Kadısı’nın göreviydi. Onun görevlendirdiği insanlar özellikle minarelerden hilali gözetlerlerdi. Hilali gördüklerinde şahitleriyle birlikte kadının huzurunda mahkeme kurulurdu. Hilali görenler ‘şu saatte gördüm. Bu gece Ramazan’ın başlangıcıdır. Şahadet ederim’ dedikten sonra şahitlerin de ifadeleri ile durum kesinleşince Ramazan başlamış olurdu. Bütün bu işler gizlilik içerisinde yapılır durumla ilgili bir bilgi dışarıya sızdırılmazdı. Bu sırada Ramazan’ın başladığını halka duyuracak mahyacılar mahkemenin dışında beklerlerdi.

    Ramazan’ın başlangıcı bu şekilde tespit edildikten sonra durum Bâbıali’ye, oradan da padişaha bildirilirdi. Padişahın onayından sonra Ramazan’ın başladığı halka duyurulurdu. Cami minarelerinde kandillerin yakılması durumun halka ilânıydı.



    KAYNAK:Tıklayınız

    Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür; ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.<br />OFLU/TARİHÇİ<br /><br />

  2. #2

    Üyelik tarihi
    10.Eylül.2008
    Yaş
    34
    Mesajlar
    8

    Osmanlı’da Ramazan ve oruç
    600 yıl boyunca dünyaya kök söktüren Osmanlı Devleti'nde Ramazan ayının büyük bir önemi vardı.

    Osmanlı'da oruç açmak büyük törendi. Ne yemek yapılacağı, neyin ne zaman sofraya geleceği ve hangi yiyeceğin ne zaman sofrada yeneceği belliydi. İftar sofrasında oruç, iftariyeliklerle açılırdı. Damak lezzetine hitap edecek tüm iftariyelikler ayrı ayrı yerlerden alınırdı. Çeşit çeşit peynirler, siyah ve yeşil zeytinler, farklı kaplarda gelen rengarenk mis kokulu reçeller, pastırma, hurma ve ekmek yerine bir Ramazan klasiği olan pide, iftariyeliklerin olmazsa olmazlarındandı. İftariyeliklerin ardından çorba servise sunulur ve çorbalar bitirildikten sonra 40 kaptan fazla et, sebze, balık yemeği padişahın sofrasını donatırdı. Ramazanın baş tatlısı olan güllaç ve bunun gibi pek çok tatlı ana yemeklerden sonra afiyetle yenirdi. Tüm bu yiyeceklerin pişirilmesi, sofraya getirilmesi, sofradan kaldırılması adabına göre gerçekleştirilir, sofraya hizmet eden de sofradan yemek yiyen de iftara hürmet gösterirdi.

    Sabah Ezanı Okunmadan: Sahur

    Gözleri de karnı da doyuran iftar sofrasına nazaran sabah ezanından önce yenen sahurda, mideyi yoracak et yemeklerinden ziyade, karnı bütün gün tok tutacak hamur işleri, pilav ve vücudun şeker ihtiyacını karşılayacak kurutulmuş meyvelerden yapılan hoşaflar yenirdi.

    Diş Kirası

    Ramazanın en önemli özelliklerinden biri de iftar sofralarına davetsiz gidilebilmesiydi. Osmanlı Sarayına Ramazan ayı boyunca iftara davetsiz olarak gelinebilirdi. Bunun haricinde Osmanlı Sarayının özel davetleri de olurdu. Ramazanın ilk on gününde Padişah, ayan ve mebusan reisleriyle birlikte vükelayı saraya iftar için davet ederdi. Sadrazamın baş köşede oturduğu bu sofra diğer iftar sofralarına göre çok daha mükellef olurdu ve hep birlikte daha çok vakit geçirilirdi. Bu sofralarda zengin ve leziz yemeklerden ziyade 'Diş Kirası' asıl büyük hediyeydi. Kahve, şerbet ve sigaralıklar içilirken Mabeyn Müdürü, Enderun Efendisi ile salona girerdi. Enderun efendisinin elinde büyükçe bir gümüş tepsi yer alırdı. Tepsinin üzerinde davetlilerin isimlerinin yazıldığı hediyeler olurdu. Bu hediyeler kıymetli saatler, tütün tabakalarından oluşurdu.

    (f)Ne var ki pazarlığa girişecek ecelle; Sermayem tek kelime: ALLAH AZZE VE CELLE(f)

Benzer Konular

  1. Ramazan Bayramı
    Konu Sahibi çağrı Forum Tebrik ve Kutlamalar
    Cevap: 5
    Son Mesaj : 22.Eylül.2009, 21:15
  2. Osmanlı resmi tarihciliği nasıl başladı
    Konu Sahibi cyprioterol Forum Klasik Sorular
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 13.Nisan.2009, 21:06
  3. Ramazan Nükteleri
    Konu Sahibi mehtap-gez Forum Ramazan Özel
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 15.Eylül.2008, 22:16
  4. Osmanlı Balkanlarda Nasıl İlerledi? (TRT İlber Ortaylı)
    Konu Sahibi manas Forum Beylikten Devlete Osmanlı Belgeselleri
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Ocak.2008, 23:02
  5. Osmanlı Filistin'den nasıl çekildi? ... Bu belgeseli kaçırmayın
    Konu Sahibi ilteriş Forum Tarihe Dair Ne Seyretsek?
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 25.Kasım.2007, 17:56

Bu Konu için Etiketler

Giriş