Hıristiyanlığın resmi devlet dini haline gelişi İmparator Konstantin’le başlar. Konstantin 330 yılında İstanbul’da bugün patrikhane denilen dini kurumu kurar.

Başlangıçta ruhani bir kurum olarak kurulan Patrikhane İ.S. 451 yılında Kadıköy semtinde toplanmış olan konseyinde aldığı kara çerçevesinde statüsü Roma’ya eşit sayılmış ve konseyin kabul ettiği 20 numaralı kanun ile Patrikhane sadece ruhani öderlik değil aynı zamanda hükümet etme yetkisini de almıştır. O gün bugün Patrikhane her zaman bölge siyasetinde etkin bir kurum olmuş ve Osmanlı’dan bu yana 5. kol faaliyetinin en etkin oyuncularından biri olmuştur. (Beşinci kol faaliyeti bir ülkenin içinde o ülkenin bazı seçilmiş ve özel amaçlarla yetiştirilmiş yurttaşları tarafından yönlendirilen bozgunculuk faaliyetleridir)

Patrikhane Doğu (Yeni Roma) Kilisesinin temsilcisidir. 1054 yılında Batı (Roma) kilisesi ile İsa’nın Hıristiyanlıktaki statüsü üzerine dönen ve 585 Toledo konseyinden bu yana devam eden tartışmalar neticesinde birbirlerine girerler ve Roma Piskoposu ( PAPA) “Konstantinopolis” Patriği’ni aforoz eder. Kendilerini Katolik (Evrensel) gören Roma ile kendilerini tek ve gerçek Hıristiyan gören Ortodoks Doğu Kiliseleri birbirinden koparlar.

İstanbul’da Rumlar arasında bütün kuvvet , Fener Rum Patrikhanesi ve kendilerini “Bizans’ın varisi” olarak gören fenerlilerin elinde idi.

19. yy ‘ın başında Birer Türk düşmanlığı müessesi olan Rum okulları sadece İstanbul’un değil Küçük Asya’nın bütün illerine yayılmıştı. Tümüyle Rum din adamlarının elinde olan bu eğitim kurumlarında gençlere eski Yunan medeniyeti , hayat ve kültürü öğretilir. Denetimden uzak bu okullarda Rumlar ve diğer Hıristiyanlar özgürlük ve istiklal için bilenirlerdi.


Çok erken Avrupa ile temas kuran ve çocuklarının eğitimlerini Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde – özellikle Fransa- almasını sağlayan fenerli Rumlar çok çeşitli alanlarda kendilerini eğiterek divan içine kendilerini yavaş yavaş soktular ve sonunda memleketin dolaylı yöneticisi oldular. Divan-ı hümayun, Derya tercümanlıkları , Başkatiplik ve Kapı Kethüdalığı , Eflak ve Boğdan voyvodalıkları onlara verilmeye başlandı , öyle bir zaman geldi ki Osmanlı Dışişleri tamamen fenerli Rumların eline geçti.


Bir yandan Rumlar bağımsızlık mücadelesinde Avrupa ve Hıristiyan dünyasını arkalarına almak isterken diğer yandan Hıristiyan Dünyası ve özellikle Rusya, Fransa ve İngiltere Rumları bir dayanak noktası olarak kullanarak Osmanlı üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istiyorlardı. Nitekim 1774 Kaynarca anlaşmasında Rusların talep ettiği ve aldığı haklardan bir tanesi Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebaasını himaye hakkıdır.

Günümüzde halen Rusya Ermenistan, Ukrayna, Moldavya, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan ve Kıbrıs’ı da içine alan Ortodoks devletleri kuşağının liderliğine oynamaktadır.

Aynı şekilde Napolyon doğu Akdeniz’e yerleşerek Mısır üzerinden Hindistan’a ulaşmak için Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasını istiyordu.

Napolyon’un Avrupa’da krallık rejimine karşı giriştiği faaliyetleri İngiltere, Avusturya ve Rusya’nın menfaatlerine ters düştüğü için bu devletler hür türlü ihtilal ve isyan girişimlerine karşı çıkmışlar bu sebeple 25 sene kadar Rum isyanları sekteye uğramıştır. Bu dönemde Rumlar gemiciliğe , ticarete ve okullar açmaya daha fazla önem vererek bunlar aracılığı ile Etniki Eterya ve onun etkili mücadelesini doğuracak ortamı hazırlayacaklardır.

Fener Rum Patrikhanesi’nin açtığı okullardan birisi olan İkonomos akademisinin 1884 yılı ders müfredatında olan Ada belediye başkanı tarafından ele geçirilen ders müfredatında şunlar yer alıyordu ;

1) Türkler ezeli bir düşman olarak Rumlara tanıtılacak.

2) Türklerin en küçük hataları büyütülerek Avrupa’ya duyurulacak ve uygar dünya Türklere düşman edilecek.

3) Türkler ekonomik bakımdan çökertilecek. Bu amaçla zengin Türkler sakat ticaret yollarına gotürülecek, bol fazili krediler açılacak, ağır şartlarla rehin kabul edilecek.

4) Türklerin ahlak, milliyet, din ve gelenekleri dejenere edilecek. Bu amaçla küfürler öğretilecek ve bu küfürlerin Türkler arasında yayılmasına çalışılacak. Türkler ziyana ve diğer ahlaksızlıklara teşvik edilecek. Türk gençleri arasında kabadayılık ruhu aşılanarak sevgi ve saygı bağlılıkları kırılacak. Aralarına ikilik sokulacak. Argoya benzer bir küfür dili Türkler arasında yayılarak milli dil ve duyguları bozulacak. Zengin Rum tüccar ve esnafı Türk hocalara bol hediye ve veresiye vererek onları elde edecek. Hocalar içkiye alıştırılacak. Her türlü uydurma inanışlarla dini inançları saptırılacak. Onlara yalan yanlış olaylar anlatılıp , Türk halkı ile hocaların arası açılacak.

5) Türk hükümranlığı baltalanacak. Bu iş yavaş yavaş geliştirilip, Bizans yeniden kurulacak.

6) Türk halkı arasında sürekli olarak anlaşmazlık tohumları ekilecek. Ayaklanmalar düzenlenip zamanında aradan çekilerek Türkler arasında kardeş kanı akıtılacak. Komiteler kurulup Türk köyleri basılacak.

7) Bir savaş sırasında Türk halkını sefalete gotürecek her yola başvurulacak. Türk topraklarındaki en önemli gıda maddeleri , halkın elinden hızla ve gizlice toplanıp adalara gönderilecek.Buradan komşu ülkelere satılacak.Rum tüccarların uğradığı zarar milli bankalar tarafından para olarak ödenecek.

8) Doktor ve eczacı Rumlar, hastaları özellikle kimsesiz hastaları gizlice zehirleyip öldürecek. Kör , sağır, sakat edecek. Saf dışı bırakmaya çalışacak.

9) Tarım politikasında Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından mahrum edilecek . Borçların kolayca çoğalması sağlanacak. Böylece Türkler ellerindeki toprakları Rum tüccarlara satmak zorunda kalacaklar.

10) Yüksek rütbeli devlet memurları rüşvet, ziyafet ve hatta kadın ikramları ile Etniki Eterya’nın emrine alınacak. Ancak bu işler tamamen okuldan yetişmiş papazların talimatına ve okulun tayin edeceği kişilerle bunların vereceği direktiflere göre uygulanacak.

11) Fırsat çıktıkça özellikle resmi binalarda yangın çıkarılacak., ölümlü kazalar yaratılacak, savaş gemilerine yangın ve yaralar açılacak.

12) Bir ileri karakol ve gözetleme yeri olan manastırlardaki istekleri hemen yapılacak., verecekleri mektuplar kendi işlerinden önce yerine gotürülüp teslim edilecek.

13) Bütün Rum ustaları kesinlikle Türk çırakları kullanmayacaktır. Politik düşüncelerle bir Türk çırak almak gerekirse Rum usta, Türk çırağı bir hizmetçi gibi kullanacaktır.

14) Bütün bu kurallar gizli olarak yapılacak, kurallara uymayanlar hemen aforoz edilecek , kredileri kesilecek ve Rum toplumu arasından kovulacaktır.

19. asırdan itibaren Türkiye’ye yoğun olarak girmeye başlayan Avrupa sanayicileri Osmanlı İmparatorluğu’nda tabii olarak ilk etapta gayri Müslim tebaa ile ticari ilişkilere giriyordu. Avrupa burjuvazisinin sermayesi ile birlikte 1789 Fransız ihtilali sonrası Avrupa’da gelişen milliyetçilik duyguları bu tebaaya nüfuz etti. Bu ideoloji gayrı Müslimleri özelliklede imparatorluk bünyesinde Türklerden sonra ikinci kalabalık grup olan Rumları doğrudan etkilemiştir.

Ayasofya Kilisesi’ndeki resimler Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet) tarafından üzerine sürülen badanaların altında kendilerini nasıl muhafaza etmişse Hıristiyan gayrı Türk tebaa da Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında öyle kalmıştı.

Nitekim yıllar süren isyanlardan sonra 1830 yılında gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğiyle Mora ve civarında bağısız bir Yunanistan devleti kuruluyordu.

Fener Rum Patrikhanesinin hayalini kurduğu Megali İdea dediğimiz Büyük Yunanistan hayali sınırlarını taa İskender’in dolaştığı toprakları içine alacak kadar büyüktür. Kaldı ki İskender Yunan asıllı olmak şöyle dursun Yunanistan’ı baştan başa çiğneyip geçmiş bir Makedonyalıdır ( aslen Arnavuttur) oysaki yunanlılar tarihte bir gün bile Makedonya’ya sahip olamamışlardır. Yine esasen Yunanlılarla hiçbir ilgisi olmayan doğu Roma demek olan Bizans’a gayrı meşru çocuk gibi bağlanmayı ifade eden “Megali İdea” Yunan şarlatanlığının eserinden başka bir şey değildir.


Gene aynı şekilde Rum Patrikhanesine doğrudan bağlı Trabzon Metropolitliğini gayretleri ile Karadeniz’de Pontus devleti ihya edilmeye çalışılıyordu.


Karadeniz’e “Pont Oksen” denilmesinden yola çıklarak miladın 65 senesine kadar evam etmiş bir Pontus adında Rum devletinin olduğu öner sürülmektedir. Easında bu devlet Yunanlılar tarafından değil İran Şehinşahı Birinci Dara tarafından kurulmuştu. En meşhur hükümdarı Mihridat olup “adalet güneşi” demek olan bu Farsça ad dahi bu devletin Rumlukla lakası olmadığını ispatıdır. Easen Rum olsa bile unutmamak gerekirki bu söz Roma’da bozmadır . Yani Rum Grek demek değildir. Doğu Roma yani Bizans halkını ifade eder.


II 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Esnasında Fener Rum Patrikhanesi:


İstanbul Fener Rum Patrikhanesi , Mondros mütarekesinden sonra İtilaf kuvvetlerine hitap eden bir beyanname neşrederek Türk Vatanın İşgal edilmesini istemişti.


1 Eylül 1918’de yayınladığı bir başka beyanname ile Yunan Ordusu’nun Türklere karşı muzafferiyetlerini överek yerli Rumların filen Yunan ordusuna katılmasını emretmiştir. Mütareke yıllarında Patrikhane kararıyla Türk topraklarındaki Rum okullarında Türkçe okutulması yasak edilmiştir.



VENİZELOS’UN SÖZLERİ

“Bana verilen ve daha sonra da bazı tecelliyatı ile hakikate tamamen intibak ettiği de tespit edilmiş olan teminata göre , Memalik-i Osmaniye’de mevcut ve Rumların meskun bulunduğu bir cümle küçük, büyük şehirler ve kasabalardaki kiliseler ve Rum mektepleri , tamamen birer silah deposu haline getirilmişlerdir. Bu sonuç için o bölgede yaşayan Rumlar büyük bir cesaret ve basiret göstermişler ve Türkler’in mabetlerine olan hürmet ve mahalli mekteplere bahşettikleri dokunulmazlıktan istifade etmişlerdir. İzmir işgaline tekaddüm eden günlerde İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesin’den gelen bir heyet gelip beni gördü. Karadeniz sahillerinde müstakil bir Rum devleti kurmak için derhal faaliyete geçmek kararında bulunduklarını , milis alaylarını harekete geçirmek için sadece Yunan zabitlerini beklemekte olduklarını bana iblağ etti. Heyetin sahip oldukları serveti öğrenince miktarı beni hayrette bıraktı. Kendilerini sahip olduğu altının mevcudu o anda Yunan hükümetinin sahip olduğu altın yekunundan fazla idi.”


NUTUK

“Bundan başka , memleketin her tarafında , anasırı Hristiyaniye hafi, cel, hususi emel ve maksatlarının temini istihsaline , devletin bir an evvel , çökmesine sarfı mesai ediyorlar.

Bilahare elde edilen mevsuk malumat ve vesaik ile teeyüdettik ki , İstanbul Rum Patrikhanesinde teşekkül eden Mavri Mira Heyeti vilayetler dahilinde çeteler teşkil ve idare etmek , mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Salibiahmeri , resmi muhacirin komisyonu ; Mavri Mira Heyeti’nin teshili mesaisine hadim. Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunan Rum mekteplerinin izci teşkilatları , yirmi yaşını mütecaviz gençler de dahil olmak üzere her yerde ikmal olunuyor.” (Mustafa Kemal Atatürk , NUTUK , I , Ankara , s. 2)

Gene Nutuk’ta bu heyetin doğrudan Venizelos’tan talimat aldığı ve liderinin Patrik vekili Droteos olduğu ve İstanbul Patrikliğinin ve Yunan Konsolosluğu’nun silah deposu haline getirildiği anlatılmaktadır. (Mustafa Kemal Atatürk , NUTUK , III , (belgeler) 1.)


LOZAN

Lozan’da İnönü İngiliz diplomatı Lord Gürzon’un ısrar ve ricalarına boyun eğerek

“Ruhani alanda faaliyet göstermesi kaydıyla” İstanbul’da kaldı yoksa Fener Rum Patrikhanesi Aynoroz Adası’na nakledilecekti.



III Cumhuriyet Sonrası Fener Rum Patrikhanesi



Büyük Yunanistan , Megoli Edia – Enosis İstanbul, Kıbrıs ve Egeyi Kapsar.




(1982 Yunanistan Kültür Bakanı Melina Merküri’nin dağıttığı harita)


Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik politika ve stratejilerini özellikle 2000 yılından sonra çok yönlü olarak ele almak gerekir. Yunan devlet adamları ve basını, Megalo İdea'ya yeni bir yorum getirmiş Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile bir ortak savunma doktrini geliştirmişlerdir. Rusya, Bulgaristan Suriye, İran Ermenistan ve Arnavutluk ile askeri işbirliği antlaşmaları imzalamışlar ayrıca Balkanlarda Sırplar ve Rusya Ortodoks ittifakı oluşturmuşlardır. Özellikle bölücü terörüne destek vermişler, bütün bunların yanında argüman olarak Fener Rum Patrikhanesi, Heybeli Ada Ruhban Okulu ve Pontus davalarını ön plana çıkarmışlardır

Günümüzdeki Heybeliada ruhban Okulu ve Bartelemeos’un Ekümenik olma isteği bu çerçevede yok olmak üzere olan Ortodoks nüfusuna rağmen Türkiye’nin egemenliğini tanınmama gayretinin sembolüdür.

Fener Patriği için istenen “Evrensel Ekümenik Patriği” ünvanı bir devletin başı yada başkanı anlamında olduğuna göre Fener Rum Patriği acaba kurulacak hangi devletin başına düşünülmektedir ?

Türkiye'yi "kuşatma"ya ve uluslararası sistemden soyutlamaya yönelik bu hareketin önemli bir unsuru olarak gündeme getirilen Fener Rum Patrikhanesi, 1990'dan itibaren şu dört önemli hedefi gerçekleştirmek için açıkça çalışmaktadır:

1. Ekümenik unvanını alarak, 1500-2000 kişilik bir cemaatin "Azınlık Kilisesi"nin dini makamı olmaktan çıkarak, Vatikan benzeri devlet içinde devlet niteliğinde bir makam haline gelmek.

2. 1971 yılında kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmak

1971'de okulun bir Türk üniversitesine bağlanmasına karşı çıkılarak kapatılmasının gerçek sebebi milli mücadele dönemindeki ataları gibi Patrik Athenegoras, Metropolit Emilyanos, ,Makarios gibi Türkiye alehinde faaliyet gösteren militan Papazların hep , Heybeliada ruhban okulundan mezun olmalarıyla açıklanabilir. .

3. Ayasofya'nın tekrar kilise haline getirilmesi ve Ortodoks ibadetine açılması.

4. Patrik seçimlerinde, T.C. vatandaşı olma zorunluluğunu kaldırtmak.

Yunanistan'da devlet başkanı statüsünde askeri törenlerle karşılanan ve gene Yunanistan’ın sağladığı Bizans sembolü olan çift başlı kartal amblemi taşıyan özel bir uçakla Vatikan'a giderek Papa 2. Jean Paul ile görüşen, , ABD Başkanı Clinton tarafından Devlet Başkanlarına düzenlenen bir protokolle ağırlanıp adı New York'ta sokaklara verilen ve Amerika'da, ilk kez George Washington'a verilmiş bulunan Amerikan Kongresi Onur Madalyası ile ödüllendirilen ,bütün bu gezilerde de Türkiye'yi dünyaya şikayet ederek , Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyoruz” diye veryansın eden Fener Rum Patriği Bartholomeos'un 1500-2000 kişilik cemaati olan bir kilisenin başkanı olmadığı açıktır.


İngiltere Prensi Philip'in(Philip aslen Yunan'dır) başkanı olduğu Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Patmos Adası'nda düzenlenen ve Bizans ikonaları konusunda araştırma ödülü alan “Vahiy ve Çevre Sempozyumu", çevrecilik maskesi altında Venizelos gemisiyle Karadeniz’de Pontus Devleti'ni ihya etmeye amacını güden "Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu" , Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği "Hoşgörü" toplantıları gibi etkinlikler, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un gizli niyetleri ve asıl görevi hakkında bize çok net bir portre çizmektedir. .



a) Vahiy ve Çevre Sempozyumu (23 Eylül 1995)

Tören günü Patmos Adası, Doğu Roma ve Yunanistan bayraklarıyla donatılmıştı. Patriği, Patmos Adası'na gotüren Yunanistan'ın tahsis ettiği "Aleksandros" (İskender) adlı yat, Çanakkale Boğazı'ndan çıktıktan sonra iki adet Yunanistan muhribi tarafından karşılanmış ve törenin yapılacağı adaya kadar refakât edilmiştir .

Patrik, Devlet Başkanı protokolüyle karşılanmış, 21 pare top atılmış, Yunan marşı çalınmış ve bir Korgeneralin eşlik ettiği askeri kıtayı teftişi sırasında, askerleri selamlarken, elindeki haçı havaya kaldırarak onları takdis etmiştir .

Ertesi gün, 24 Eylül 1995 sabahı bir manastırda yapılan çok gizli toplantıya yalnızca Avustralya, Amerika, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Orta Doğu ve Afrika'daki Ortodoks kiliselerin Patrik ve Başpiskoposları katılmışlardı. Toplantının yapıldığı bina askeri kordon altına alınmış ve hiç kimse yaklaştırılmamıştı .

b) Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu (20-28 Eylül 1997)

Sempozyum, Giritli bir armatöre ait olan Yunanistan bandıralı El. Venizelos Gemisi'nde gerçekleşmiş ve ilk durak olarak Trabzon Limanı seçilmiştir

Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna, İstanbul ve Selanik limanlarında da birer oturum gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun Başkanı Jacques Santer ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'nun himayesini sağlamıştır.

Yunanistan, 35 yıl aradan sonra ilk kez Selanik'e gelen bir Fener Rum Patriği'ni "devlet töreni" ile karşılayarak, Patrikhane'nin Ortodoks dünyasına yönelik projesine destek verdi. El. Venizelos, Adalar Denizi'nde Yunanistan karasularındayken, iki adet Yunanistan savaş gemisi de gece yarısı selam durarak gemiye bir süre eşlik etti. Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, Selanik'teki devlet töreninde : "Ortodoks Kilisesi'nin günümüzün dünyevi sorunları ile de ilgilendiğini ispat ediyorsunuz..." diye konuştu.

Sempozyuma katılanlar, 28 Eylül 1997 günü öğleden sonra saat:14.00'de Selanik'te Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios kilisesinde yapılan dini törene de katıldılar.

Patrik Bartholomeos'nun yönettiği dini ayinde Selanik Kilisesi'nin başpapazı Hz. İsa'nın esir İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarması için dua etti ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul'daki Patrikhane'de gerçekleştirilemeyen bu ayinin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ikinci payitahtı olan Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını belirtti.
Bartholomeos; ayini, üzerinde çift başlı Doğu Roma kartalı bulunan altın kaplamalı bir tahttan yönetti. Patriğin ayakları altına serilen halılar ise çift başlı Doğu Roma kartalı ile bezenmişti. Patriğin tahtının iki yanında bulunan yine üzerinde Doğu Roma İmparatorluğu'nun sembolleri ile süslenmiş daha mütevazi tahtlarda ise Bulgaristan, Sırbistan ve diğer bazı Balkan ülkelerinin başpapazları oturmaktaydı. Kilisede yaratılan görüntü Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu ve ona bağlı Balkan ülkelerindeki eyaletlerinin başında bulunan kilise temsilcilerinin bir araya gelişleri şeklindeydi.

1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi rektörlük salonunda bir seminer yapılıyor. Seminerin konularından birtanesi İstanbul’un Fatih’teki Zeyrek Camii’nin “Paramikariteros” haline getirilmesiydi. Seminerde görüşülen bir başka konu ise Bizans Hipodromunun ortaya çıkarılması için Sultanahmet Camii’nin yıkılmasını isteyen Harward Üniversitesi öğretim görevlisi Jhor Sevçenko’nun teklifiydi.


Adından aslen bir Rus Ortodoksu olduğu anlaşılan Jhor Sevçenkoyu anlıyorumda 1999’da belki Turizm’e katkısı olur diye Aziz Nektorios’un Silivri’de şu an boş bir arsadan ibaret olan evinin aslına uygun şekilde inşa etmeye çalışan yerel belediyeyi anlayamıyorum. Aziz Nektorios Yunan ayrılıkçı hareketini ilk planlayıcısı ve başlatıcısıdır.

2001 yılında Ayasofya’nın “Ortodoks” ibadetine açılması AB nezninde resmen istendi .

Merkezi İsviçre’de bulunan “Süryani” topluluğu Türkiye’den resmen toprak talebinde bulundu (Ekim 2001) benzer bir iddia da 1999 yılında Ermenistan’dan geldi.

Yahudileri İ.S. 66 yılında kaybettikleri İsraildeki topraklarını da alacaklarını kimse ümit etmiyordu. Yahudiler tam 1880 yıl topraksız, vatansız ve devletsiz yaşadılar. Ama 18. yy dan sonra İsrail kuruldu . Yahudiler tevratta belirtlien toprakların bir kısmını aldılar ve devlet kurdular . İşte Hristiyan aleminin Türkiye üzerindeki emellerini kışkırtan sebep budur. Son 50 yıldır komünizm ile savaş edildiği için bu talep gündemde yoktu. Bu gün vardır.

Kurulan ev kiliselerinin sayısı 400’ü geçmiştir. Birtakım kişiler bu topraklarda bir “pontus devleti” başkenti İstanbul olan bir “Marmara Devleti”nin kurulmasını istemektedirler.

Patrikhane İstanbul’da yaşayan yoksul Rumlara ayda adam başı 200 dolar yardım yapmakta ve bu yardımlardan yaklaşık 600 Rum yararlanmaktadır.


CLINTON’UN MEKTUBU

Bu mektubu yazmadan önce Clinton Kanada ve ABD Ortodoks Kilislerini başı ve Özal’ın yakın dostu Metropolit Yokavas ile görüşüyor. Mektupta bu tür yazışmalarda geleneksel olduğu üzere Fener Rum Patrikhanesi değil tam tersine “Church Of Greece” yani Yunanistan Kilisesi kullanılıyor.

“Coğrafi itibarla Türkiye uluslararası komşuluk açısından zır bir bölgededir ve ABD Türkiye ilişkilerini ikili olarak ve NATO aracılığı ile sürdürecektir… Bu bölgedeki gerilimi en aza indirmek için Yunanistan dahil , Türkiye’nin bütün komşularıyla birlikte çalışması Türkiye’nin yarına olacaktır. Yunanistan’la olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetiniz tarafından bazı sembolik adımlar atılabilir. Bu konuda şu anda bazı gelişmeler kaydedilmesinin denenmesi kanaatindeyim. Bu sembolik adımlardan bir tanesi , İstanbul’daki Yunan Kilisesi ( Fener Rum Patrikhanesi’nden bahsediyor) olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması hususunda mevcut olan bazı zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınız ümit ediyorum”

Rum İsyanı devam ederken Patrik Grigoryos’un Mora’da Etniki Eterya’nın ileri gelenlerinden Petro’ya gönderdiği mektubun ele geçirilmesiyle ihanetinin anlaşılması üzerine 22 Nisan1821’de Patrikhanenin orta kapısında idal edilmiştir. Bu kapı o günden bugüne yas işareti olarak hiç açılmamıştır ve bilenen adı “Kin Kapısı” dır.

Fener Patrikleri T.C. yasaları çerçevesinde mahalli idare açısından Fatih savcılığına ve İstanbul Valiliği’ne muhataptırlar. Çoğu cemaatsiz 18 metropolit tarafından seçilen patrik , bu makama getirildiğinin onayını validen alır.

Yunanistan kendi dini içindeki mezheplere dahi en ufak müsahama göstermezken nasıl olurda laik Türkiye cumhuriyeti içinde ikinci bir Vatikan’a izin veririz ? Nasıl olurda statüsü cami imamından yada müftüden ileri gitmeyen Rum patriği başka ülkelerde devlet töreni ile karşılanır ?

Yunanistan’da sadece Yunan- doğu Ortodoks kilisesinin yayınladığı İncil’in okunması ve okutulması serbest bırakılmıştır. Diğer İnciller , örneğin Katolik İncili’nin okutulması hatta bazı durumlarda bulundurulması dahi suçtur. Dinsel propaganda ve protesti (dinden çevirme) kanıtı olarak yorumlanabilir ve hapisle cezalandırılır.


IV. Türk Ortodoksları:


Türk Ortodoksları ellerindeki gayri menkulleri bir türlü değerlendirememekte ve Vakıflar Başmüdürlüğü ile bürokratik bir mücadeleyi sürdürmektedir. Geçmişte Türk Ortodoks Patrikhanesine ait olan bazı gayri menkuller Hazine ve Vakıflar arasında koruma amacıyla paylaştıkları için gelir kapısı onlara masraf kapısı da bu kiliseye ihale edilmiş durumdadır.


V. Heybeliada Ruhban Okulu


Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve özellikle de bu okulun Teoloji Bölümü'nün tekrar açılmamasının hukuki dayanakları şunlardır:

- Türkiye'nin istiklal savaşı sonrasında 1924 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nın azınlıklara imtiyaz değil sadece Müslüman Türk halka tanınan müsavi (eşit) muamele görme hakkı tanıması ve bu durumun Anayasa'nın 12. Maddesi'ndeki eşitlik prensibine uygun olması,

- 403 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Türkiye'de dini tedrisatı cemaatlerden ve özel kişilerden alıp, devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığına vermesi,

- T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması ve bunun gereği olarak dini öğretim yapan özel okul açmanın ve yönetmenin yasak olması, yine aynı kanunun 28. maddesine göre bir özel okula alınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısının, okulda okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrencilerin yüzde 20'sini aşmamak kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığınca tayin olunur hükmünün bulunması,

- 625 Sayılı Kanunun 3. maddesinin 3. paragrafında 'askeri okullar, dini eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile emniyet teşkilatına bağlı okulların aynı veya benzeri özel öğretim kurumu açılamaz' hükmünün mevcut olması,

- Anayasanın 132. maddesindeki 'kanunda gösterilen usul ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmak şartı ile vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yüksek öğretim kurumları kurulabilir' hükmüne göre patrikhane bir vakıf hüviyetinde olmadığı için patrikhaneye bağlı bir özel yüksek öğretim kurumu da açmasının mümkün olmaması,

- Anayasa'nın 24. maddesinde 'din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır' hükmünün bulunması,

- Lozan Antlaşması'nda ve öteki uluslararası sözleşmelerde azınlıklar için imtiyazlar değil, vatandaşlarla eşit haklar tanınmıştır. Din görevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi, Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile düzenlenmiş devlet politikasıdır. Bu nedenle azınlıklara verilecek bir hak vatandaşlar arasında azınlıklar lehine bir eşitsizliğe neden olur.
T.C. Devleti, din görevlilerini bir devlet okulu olan İmam Hatip Okulları ve devlet üniversiteleri bünyesindeki İlahiyat Fakülteleri'nde yetiştirmektedir. Eğitim-öğretim faaliyetleri devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Hiçbir cemaat veya zümreye bu konuda ayrıcalık tanınmamıştır.

Heybeliada Ruhban Okulu 1971 yılında 'Özel Yüksekokulları Kapatan Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Bu kanun çıkartılırken ve Anayasa Mahkemesi'nin 625 Sayılı Özel Öğretim Kanunu'nun bazı maddeleri iptal edilirken hiçbir şekilde Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapatılması amaçlanmamıştır.

Yapılan düzenlemelerle, özel üniversitelerin açılmasına 'devlet denetiminde olma' şartı ile izin verilmiştir. Ancak, Patrikhane bu şartı kabule yanaşmadığı için, Heybeliada'daki okul açılamamıştır. Patriğin 'kendi din adamlarımızı eğitme hakkından mahrumuz' iddiası doğru değildir. Patriğin, sadece dini eğitim vermesi gereken bir kurumun, devletin denetimi altında faaliyet göstermesine rıza göstermemesinin nedenlerini anlamak güçtür. Bununla beraber patriğin ve kendisine bağlı 12 metropolitin T.C. vatandaşı olma şartlarının da (ki bu şartlar Lozan Antlaşması'nın ilgili maddeleri gereğidir) kaldırılması isteği gözönüne alınırsa; yani ikisi birarada değerlendirilirse durum açıklığa kavuşacaktır.

Sonuç:

1) Fener'deki Patrikhane,kendisine yasaklandığı halde siyasi faaliyetlerde bulunmaya devam etmektedir.

2) Patrikhane, siyasi faaliyetleriyle Türkiye'ye yönelik şer çemberinin içerisinde olduğunu kanıtlamıştır.

3) Patrikhane Türkiye'den çıkartılmalıdır.


Alıntıdır