Doğu Türkistan'dan Türkiye'ye Hazin Bir Göç Hikayesi I



Doğu Türkistan konusuna girmeden önce ülkenin sınırlarını belirtmekte fayda vardır. Doğu Türkistan, Büyük Türkistan’ın bir parçasıdır. Büyük Türkistan, batıda Hazar Denizi’nden, doğuda Altay ve Altın Dağları’na; güneyde Horasan, Kakakurum Dağları’ndan, kuzeyde Ural Dağları ile Sibirya’ya kadar uzanmaktadır.

Doğu Türkistan; Büyük Türkistan’ın doğusunda ve Asya kıtasının tam ortasında bulunmaktadır. Güneyde Pakistan, Hindistan, Keşmir ve Tibet, güneybatı ve batıda Afganistan ve Batı Türkistan, kuzeyde Sibirya ve nihayet doğu ve kuzeydoğuda Çin ve Moğolistan ile sınırdır.

Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1.828.418 kilometrekaredir. Bu Türkiye’nin iki buçuk katı bir toprak manasına gelmektedir. Doğu Türkistan; Tibet, İç Moğolistan ve Mançurya gibi Kızıl Çin müstemlekeleri dâhil, bütün Çin topraklarının beşte birini teşkil etmektedir. Bu toprağın 600.000 kilometrekaresi çöl, 91.000 kilometrekaresi ormanlıktır.

Batıda Pamir Platosu’ndan Çin’e kadar uzanan Tanrı Dağları; Doğu Türkistan’ı Tarım Havzası ve Cungarya Havzası, olarak ikiye ayrılır. Tanrı Dağlarının yüksekliği 4.000 metre civarındadır. Bu dağların en yüksek tepesi olan Han Tanrı Tepesi’nin yüksekliği, 7.439 metreye ulaşır. Bu dağların eteklerinde oldukça müsait otlaklar, hayvancılığa elverişlidir.



Doğu Türkistan’ın Kısa Tarihi:

Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. Makedonyalı İskender’in M.Ö. 326’da mağlup edilmesinden sonra M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır.

Bugün Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.

Büyük Uygur Devleti; Kırgızların baskısı ve Uyur Kağanı Bögü Kağan’ın Mani dinini ülkeye getirmesi ile zayıflamaya başlamıştır. Mani dini Uygurları savaşçı yapılarından uzaklaştırmıştır. Kırgızlar bu durumdan faydalanarak Büyük Uygur Devleti’nin başkentine girmeye muvaffak olmuşlardır.

840’yılında Kırgızların Uygur başkentine girmesinden sonra Uygurlar kendilerini toparlayacak bir varlık gösterememişlerdir. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan (Turfan ve Kaşgar) tarafına göç etmişlerdir. Doğu Türkistan’daki Uygur Devleti, Doğu-Batı ticaret yolları üzerinde bulunduğu için iktisadî bakımdan çok gelişmiştir. Bu bölgede kurulan Uygur Devleti Cengiz istilasına kadar varlığını devam ettirmiştir.

Doğu Türkistan’a göç eden Uygur Türklerinin başında Vu-hi Tegin’in kardeşi Ngo-nie Tegin bulunuyordu. Bunlar, 840’ta Kara-balasagun’da istilacılar tarafından öldürülen Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçerek 856’da Doğu Türkistan toprakları içinde 3. Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Çin, Uygurların Doğu Türkistan’a yerleştiği tarihlerde Tibetliler tarafından baskı altında tutuluyordu. Bölge üzerindeki nüfuzunu korumak isteyen Çin, bu Uygur Devleti’ni hemen tanımıştır. Bundan sonra güneyde Tibet, batıda Karluk bölgesi ile sınırlı ve başlıca şehirleri Beşbalık (Ürimçi), Turfan, Kuçar, Aksu, Kaşgar ve Hami (Hoten) olan ülkeleri müdafaa ile iktifa ederek sanat, edebiyat ve ticaret sahalarında gelişen bu Uygur Devleti, Karahanlı Devleti ile X. yüzyılın sonlarına doğru birleşinceye kadar hüküm sürmüştür.

Yedisu tarafına göç eden Uygurlar, kendilerinden evvel buraya kadar gelerek yerleşik hayata geçen ve Tibetlilerle olan savaş sırasında Doğu Türkistan’ın güney taraflarına kadar gelen (Kaşgar, Yarkent, Hoten) Uygur Türkleriyle kaynaşmışlardır. Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek 880’de Karahanlı Devletini kurmuşlardır.

Doğu Türkistan daha sonra Kara Hoca Uygur Hanlığı (846–1218) ve Türk-Moğol İmparatorlu hâkimiyeti altında kalmıştır (1218–1759).

1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den yardım isteyiş ve istedikleri yardımı almaya muvaffak olmuştur. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür. Bu desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Osmanlı Devleti’nin bu dönemde sıkıntılı günler geçiriyor olması bölgeye yeterli desteği vermesini engellemiştir.

Yakup Bey’in 1877 yılı Mayıs ayında vefat etmesi üzerine Çin hiç vakit kaybetmeden Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir.

1876’ta Doğu Türkistan tekrar Çin işgaline uğramıştır. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.



Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti:

Esarete dayanamayan Doğu Türkistan’da 1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık ve hürriyet mücadelesi başlamıştır. Ülkenin bütün bölgelerindeki Çinlilere karşı zafer kazanılmıştır. 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuş, Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı olmuş ve Kaşgar başkent ilan edilmiştir.

Doğu Türkistan’da bağımsız bir devletin kurulması hem Çin hem de Sovyetler Birliği’ni endişeye düşürmüştür. Sovyetler Birliği; Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ve milli bir devlet kurmasının kendi egemenliğinde bulunan Batı Türkistan’a örnek olmasından çekinmiştir. Bu nedenle isyanın çıkışına destek verdiği halde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra Çin ile anlaşması yolunda telkinlerde bulunmaya başlamıştır. Neticede, Sovyetler Birliği ve Çin iş birliği ile Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ortadan kaldırılmıştır.



Şarkî Türkistan Cumhuriyeti:

Bağımsızlık ve hürriyet yolundaki mücadelesine devam eden Doğu Türkistan halkı, 1944 yılında Gulca’da milliyetçi Çinlilere karşı yine galip gelmiştir. Aynı zamanda Rus – Alman savaşı Rusların lehine gelişmektedir. Doğu Türkistan’daki ayaklanmaya destek veren Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet yeni olmasına rağmen bölgedeki Çin kuvvetlerini bozguna uğratmıştır. Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır.



Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’ı İşgali:

Doğu Türkistan’da birleşik hükümetin kurulmasından sonra Çin, bölgenin güneyinde Çinlileştirme politikası takip etmeye başlamıştır. Çin’in bu politikası Doğu Türkistan halkının Rusya’ya ılımlı bakmasına sebep olmuştur. Çin nüfuz alanını Rusya’ya kaptırmamak için idareyi milliyetçilere bırakmıştır.

Milliyetçi hükümet hızlı bir Türkleştirme politikası gütmeye başlamıştır. Özellikle eğitim alanında yaptığı reformlar Çin ve Rusya’yı telaşlandırmıştır. 1948’de Doğu Türkistan’da bulunan Çin silahlı kuvvetleri başkumandanı bir beyanname yayınlayarak yerli milliyetçilerin Rus taraftarlarından daha tehlikeli olduğunu ifade etmiştir. Bu gelişme üzerine milli hükümet görevden el çektirilerek yerine Rusya yanlısı bir hükümet göreve getirilmiştir.

Bu arada Mao ve arkadaşları yavaş yavaş Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birlikleri komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmişlerdir. Böyle Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.

Komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı işgalinden sonra bölgede yaşan binlerce Türk başka ülkelere göç etmişlerdir. Bu kafilelerden biri de Afganistan üzerinden Türkiye’ye gelen ve bugün itibariyle büyük çoğunlu Kayseri’de yaşayan Uygur Türkleridir.

Biz bu göçlerin nasıl olduğunu, göç sırasında neler yaşandığını yaşayan kaynaklardan öğrenmek için Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit TÜMTÜRK ile Kayseri’de bir görüşme yaptık.



Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye Hazin Göç



Göçten önce Doğu Türkistan’da nerede yaşıyordunuz?

Asıl göçü yoğun olarak yaşayanların bulunduğu bölge Doğu Türkistan’ın Yarkent şehri. Yarkent şehri, Doğu Türkistan’ın biraz batısındadır. Yüzde seksen ekseriyet bu vilayetten gelme. Yüzde üç, beş kadar Kaşgar vilayetinden, yüzde on, on beş civarında da Gulca, diğer adıyla İli vilayetinden gelme hemşehrilerimiz var. Bunların içinde Kargalık bölgesinden gelenler var, Ürimçi’den gelenler var. Daha sonra buraya değişik vilayetlerden Doğu Türkistanlılar var diyerek gelip yerleşen hemşehrilerimiz var. Asıl göçün ana gövdesini Doğu Türkistan’ın Yarkent bölgesinden gelen hemşehrilerimiz oluşturmaktadır.



Geldiğiniz yerin coğrafyası hakkında bilgi verir misiniz?

Yarkent, yerleşim olarak düz bir arazidedir. Çok mümbit topraklara sahiptir. Yarkent’in tarihi de çok eskidir. Türklerin ilk bulunduğu bölgelerdir diyebiliriz. Yarkent’te Seyidiye Hanlığı, daha evvelinde Karahanlılar’ın hüküm sürmüştür. Daha sonra da bu bölgede Uygur Türk Devletleri kurulmuştur. Birkaç defa tarihte kurulmuş devletlere de başkentlik yapmış bir şehirdir.

Çinliler Yarkent’i bilerek ve kasıtlı olarak vilayet statüsünden nahiye statüsüne geçirmişlerdir. Düşüne biliyor musunuz, nüfusu bir buçuk milyonu aşmış bir ilçe ya da nahiye. Böyle bir strateji uygulayarak Çin, tarihte Türk devletlerine başkentlik yapmış ve büyük medeniyetlere katkıları bulunmuş bu şehri, bir Türk şehrini bugün ilçe konumuna getirmiştir.

Yarkent coğrafyası düz bir arazidedir. Dağlık kesimleri pek yoktur. Yarkent karasal bir iklime sahiptir. Halkın büyük bir ekseriyeti tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. Yarket’in bir diğer özelliği de halkının misafirperverliğidir. Misafirperver olması hasebiyle de tarihten günümüze kadar Doğu Türkistan’ın pek çok vilayetinden gelen insanlar Yarkent’te barınmışlardır. Onun dışında Pakistan, Afganistan, Arabistan hatta Anadolu coğrafyasından, Türk Cumhuriyetlerinden, Özbek, Kırgız, Tatar, Türkmen kardeşlerimiz Yarkent’e gelip gitmişlerdir. Ticarî sebeplerle, başka sebeplerle yerleşip kalmışlardır. Yarkent’te bu mozaiği, renk ahengini görmek mümkündür.

Bugün Yarkent maalesef son üç, beş seneye kadar Ortaçağ Devri yaşıyordu. Çünkü Yarkent’te şehircilik, şehir planlamacılığı sıfır denecek seviyeydi. Geçtiğimiz günlerde annem ve babam gittiler. Otuz, kırk sene sonra kendi kaldıkları, doğdukları, büyüdükleri, kendi gençlik ve çocukluklarını yaşadıkları evleri görmüşler. Hâlâ Yarkent’in imarı, gelişimi, modernizasyonu ile ilgili Çin’in hiçbir yatırımı ve çalışmasının olmadığını görmüşler. Son beş yıldır Çin’in orada ekonomik açılımları var. Bunu yapmadığı zaman Çin’deki ekonomik dengesizlik halkı ister istemez bölünme ve ayrılıkçı hareketlere sürüklüyor. Bu sebeple Çin, devlet politikası olarak ekonomik dengesizliği ortadan kaldırmaya yönelik geçici, halkı aldatmaya yönelik tedbirler almaktadır.



Doğu Türkistan’dan göç etme nedenleriniz nelerdir?

Doğu Türkistan’dan göç etme nedenlerimizin başında can güvenliğimizin olmaması gelmektedir. Özellikle 1949’da Mao-Zedung ve arkadaşlarının komünist devrimi yapmalarından sonra, Doğu Türkistan Bölgesinde de bu etkinliklerini giderek arttırmaya başladılar. Doğu Türkistan’da da, Çin’in diğer bölgelerinde de uygulamış oldukları kıyım, zulüm, katliam ve işkenceleri uyguladılar. Bu eziyetlerin hat safhaya ulaşması sonucunda bölgede yaşayan insanlar canlarını kurtarabilmek için başka ülkelere sığınmaya karar verdiler. Ayrıca hür dünyada Doğu Türkistan’ın dışarıya kapalı olan bu sıkıntılarını, Çin’in yaptığı insan hakları ihlallerini, yaptığı katliamları hür dünyada anlatmak için yurt dışına gitme arzusu ortaya çıkmıştı.

Çin, 1959–1960 yıllarında bir kanun çıkartarak yabancı ülke vatandaşlarını talepleri doğrultusunda eğer belgeleyebilirlerse geldikleri ülkeye iade etme kararı almıştır. Bundan istifade ederek Doğu Türkistanlılar kendilerini dışarıya atmışlardır. Bu çerçevede de iki grupluk kafile halinde 1961 ve 1963 senelerinde Doğu Türkistan’dan ayrılmışlardır.

1961’de ayrılan kafile ekseriyeti Yarkent şehrinden gelen hemşehrilerimiz. Altmış üçte gelen kafile ise Kaşkar daha çok Gulca ( İli)’dan gelen hemşehrilerimizdir. Bugün Kayseri’de daha çok Yarkent’ten gelen hemşehrilerimiz bulunmakta. Gulca yani İli şehrinden gelen hemşerilerimiz daha sonra İstanbul’a yerleşmişlerdir. Onlar daha çok ticaretle meşgul olduklarından ve bulundukları coğrafyanın etkisi ile daha girişimci ruha sahip olduklarından İstanbul’a göç etmişlerdir. İstanbul’da çeşitli sektörlerde, özellikle deri sektöründe iş yapmakta ve kendilerinin geçim kaynağı olarak bu mesleği icra etmektedirler.



Doğu Türkistan’dan Afganistan’a göç eden heyetin bir kısmı



Göçlerde Afganistan’ı tercih etme sebebiniz nedir?



Göçün ilk çıkış kapısı Afganistan olmuştur. Çünkü Doğu Türkistan Afganistan ile sınırdır. Göç kafilesi Himalayalar’dan, Pamir yaylasından Afganistan’a geçmiştir. Üç aylık bir süreçte Doğu Türkistan’dan gelen kafileler o zamanki binitlerle at, eşek, deve, katır gibi hayvanlarla, hayvan bulamayanlar da yayan olarak Doğu Türkistan’dan Afganistan’a kadar zor kış şartlarında seyahat etmişlerdir. Afganistan’da da başlıca Kabil, Hanabat, Badahşan, Konduz vilayetlerine yerleşmişlerdir.

Göç kafilesi Afganistan’ı geçici bir üs olarak görmüştür. Çünkü Afganistan o dönemde Çin’in ekonomik ve siyasî baskısı altındadır. Bu yüzden Afganistan’da kalmalarının daha sonra Doğu Türkistan Meselesini gündeme getirme, bu meseleyi uluslar arası platformda taşımaya imkân vermeyeceğinin farkına varmışlardır. Göç kafilesinin önde gelenleri, aynı din, aynı soy ve aynı kültürden olduğumuz Türkiye’ye gitmeyi arzu etmişlerdir. Bu şekilde ilk temas Birleşmiş Milletler Mülteci Komiserliği ve UNESCO’nun çeşitli birimleri aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Afganistan, Kabil Büyükelçiliği ile sağlanmıştır. Türkiye’den yetkili olarak ilk temas edilen kişi Kaya Toperi Bey’dir



Afganistan’a gelişiniz hakkında bilgi verir misiniz?

Doğu Türkistan’dan göç sırasında halkın büyük bir çoğunluğunun malları ellerinden alınmıştır. Şu tarihte terk edeceksiniz diye bir tebliğ gönderilmiş ve herkes hazırlıksız yakalanmıştır. Kimse malını, mülkünü, arsasını, evini arazisini değerinde satamamıştır. Birçoğu orada bırakmış gelmiştir. Bizim de orada çok geniş arazilerimiz var. Ecdadımızın kaç asırda yapmış olduğu birikimler orada kalmıştır. İlerde bunlar uluslar arası mercilere başvurup mallarını talep etmesinler diyerek orada kalan akrabalarımıza çok düşük ücretler ödeyerek bütün mal varlığımız satıldı, el değiştirdi gibi bir sahtekârlığa başvurmuştur. Daha sonra bu konu ile ilgili olarak, falan dayınızın oğlu, satmaya yetkisi olmayan, uluslar arası kanununda satmasına izin vermediği kişiler o malı mülkü satmıştır. Şuna geleceğim evin değeri on bin dolarsa yüz, iki yüz dolara, üç yüz, beş yüz dolara bunlar elden çıkarılmıştır. Büyüklerimiz derki “Ben evi sattığım paraya bir eşek aldım onun üzerine yiyeceğim ekmeğimi, erzakımı koydum yola çıktım.” Düşünün bir ev parasına bir eşek ne kadar komik bir meblağa.

Yolda gelenler tandırlarda ekmek yapmışlar. Birkaç aylık yol olduğu için ekmekleri kurutmuşlar. O ekmekleri çuvallara doldurmuşlar yiyerek gelmişler. Elinde mesleği olanlar yolda gelirken karşılaştıkları yerleşim birimlerinde tamirat yapmışlar, yanlarında getirdikleri eşyaları takas edilmişlerdir. İkilim ve hastalıklar nedeniyle pek çok kişinin ölmesine rağmen kafileler Afganistan’a ulaşmayı başarmışlardır.



Afganistan’dan başka nerelere göçler oldu?

Doğu Türkistan’dan yapılan göçlerin ana gövdesi Batı Türkistan’a olmuştur. Batı Türkistan ile Doğu Türkistan birbirine sınır olduğu için Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a büyük kafileler hâlinde göçler olmuştur. Mao-Zedung ve arkadaşlarının yapmış olduğu ihtilal sonrasında kitleler halinde on bin, yirmi bin, otuz bin kişilik guruplar bu ülkelere göçler yapmışlardır. Bu ülkelerde Doğu Türkistanlılar varlıklarını hâlâ devam ettirmektedirler. Meselâ Kazakistan’ın Yarkent diye bir kasabası vardır. Yarkent kasabası tamamen bizim Doğu Türkistan’ın Yarkent şehrinden göç edenlerden oluşmaktadır. Meselâ Çimkent’te buna başka bir örnektir. O dönem komünist ihtilâlden kaçıp sığınan kardeşlerimizin oluşturduğu bu nüfus en iyimser rakamla bir buçuk milyonun üstündedir.

Çin’in en çok tehdit olarak algıladığı ve endişe duyduğu kesim de özellikle Batı Türkistan’dır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin kurulmasıyla Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’daki Uygurların Doğu Türkistan’daki kardeşleri ile irtibata geçmelerinden ve Batı Türkistan’daki bağımsızlık hareketinin Çin’e sıçramasından endişe etmektedir. Bugün hâlâ aynı endişeyi taşımaktadır. Ayrıca Çin’in başını çektiği Rusya ile birlikte oluşturdukları Şangay İttifakının ana sebebi de Çin’in güvenlik endişesi ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlık hareketinin önünü alabilmek için oluşturduğu bir oluşumdur.