REİS-İ CUMHUR GAZİ MUSTAFA KEMAL PASA’YA
ERMENİLER TARAFINDAN DÜZENLENEN BİR SUİKAST
GİRİSİMİ (1924)

Yard. Doç. Dr. Şaban ORTAK - Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karsı çeşitli tarihlerde suikastlar düzenlenmiştir. Bu girişimleri yapanlar arasında, Türklerin yanı sıra Ermeniler de vardır. Ermeniler “Büyük Ermenistan” hayallerinin gerçekleşmesinin önünde engel gördükleri Türk devlet adamlarına karsı saldırılar gerçekleştirmişlerdir. Talat Pasa, Cemal Pasa ve diğer yöneticilere karsı yaptıkları girişimlerin birçoğunda başarılı olmuşlar ve bazı devlet adamlarını şehit etmişlerdir. Ermeni komitelerinin 1924 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karsı hazırladıkları suikast girişimi başarılı olamamıştır. Suikastçılardan bir kısmı tutuklanmış (Ekim 1924) ve bunlardan Manok Manukyan, idama mahkum edilmiştir.

Atatürk’e hayatı boyunca çeşitli defalar suikast düzenlenmiştir. Bu girişimler arasında Ermeniler ve Rumlar tarafından yapılanlar da vardı. Bunlardan 1924 yılında Ermeni komitacıları tarafından düzenlenen suikast girişimi üzerinde çok fazla durulmamıştır.

Büyük Ermenistan ideallerinin ebediyen gerçekleşmesine engel olan Milli Mücadele önderleri de Ermenilerin düşmanlığının hedefi haline gelmişti. Hatta Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’ya yönelik bir suikast girişimi yapılacağına dair haberler Türk kamuoyunda yankı bulmuştu. Yine bu sebeple 1924 yılında basta Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal olmak üzere önde gelen Türk yöneticilere karsı suikastlar planlandığı haber alınmıştı. Türkiye’den kaçan Ermeniler, Yunanlıların da desteği ile burada teşkilatlanma yoluna gitmişler ve hatta İstanbul’daki bazı Ermenilerin de bu çabalara destek verdiklerine dair haberler basında yer almıştı.

Yunanistan’da bulunan Ermeni komitaları; bu amaçla üç kişilik bir suikast timi hazırlayarak, birini Trakya üzerinden İstanbul’a, diğer ikisini de Suriye’den Adana’ya göndermeyi ve Türkiye’ye girdikten sonra buluşarak haince eylemi gerçekleştirmeyi kararlaştırmıştı. Suikastçılardan biri trenle Selanik üzerinden İstanbul’a gelmiş, fakat Ankara’ya ulaşamadan yakalanmıştır. Suikastla ilgili ilk haber, 22 Ekim 1925 tarihli Son Telgraf Gazetesi’nde; İstanbul’a gelen beş kişinin gözaltına alındığı ve birinin de aranmakta olduğu şeklinde yayınlanmıştır. Haberin duyulması üzerine Dahiliye Vekili Recep Bey, 22 Ekim’de soruşturma tamamlanıncaya kadar basına bilgi verilmemesi yönünde bir tamim yayınlamıstır. Buna rağmen, Son Telgraf, “Haberler de hürriyet gibidir, verilmez alınır” diyerek suikastla ilgili haberlerine devam etmiştir. Aynı dönemde İstanbul’da Arsak ve Manol isimli Ermeniler de gözaltına alınmışsa da, bunların başka sebeplerden dolayı gözaltına alındıkları anlaşılmıştır. Ancak haberin duyulmasından sonra bütün ülke kamuoyu gibi, İstanbul basınının da ilgisi bu olay üzerine yoğunlaşmıştır. Vali Vekili ve Polis Müdürü Hüsnü Bey’in haberleri yalanlaması bile, bu ilgiyi önleyememiş; olayın 15-20 gün önce yapılan bir ihbar üzerine ortaya çıkarıldığı, 5 kişinin yakalandığı ve olayı takip için Galata Merkez Memurlarından Mustafa Bey’in bir ekiple Ankara’ya gittiği duyurulmuştur

Fakat Cumhuriyet, kısa süre sonra; suikastla ilgili haberlerin olayın aydınlatılması ve diğer komitacının yakalanmasına engel olduğu gibi, bu tür haberlerin yayınlanmasının halk üzerinde olumsuz etki yapacağına dair bir yazı yayınlamıstır. Son Telgraf ise 24 Ekim’de soruşturma bitinceye kadar konu ile ilgili yazılar yayınlanmaması için kendilerine yapılan tebligat uyarınca, ilgili yazıları yayınlamayı ertelediklerini açıklamasına rağmen suikasta dair haberleri yayınlamaya devam etmiştir. Eskişehir’de yakalanıp İstanbul’a getirilen ve buradaki sorgusu tamamlanan Manok Manukyan, İstanbul Polis Müdüriyeti Cinayet Kısım Komiseri Cavid Bey’in gözetiminde Ankara’ya gönderilmiştir(25 Ekim1924). Manukyan’ın verdiği ifadeler doğrultusunda Mıgırdıç adındaki bir Ermeni de gözaltına alınmıştır.

Basında Ermeni suikastlarına tepki giderek artmış ve Süleyman Nazif, “Mustafa Kemal Paşa’nın bir damla kanında bilumum Ermenilerin boğulacağına o saşkın kavim emin olsun” seklinde başladığı yazısında; Fransız ve İngilizlerin sömürgelerde yaptıkları gibi, Ermeniler tarafından şehit edilmiş olan Cemal, Talat, Said Halim Pasa ve diğerlerinin mahkemelerce belirlenecek diyetlerinin Türkiye’deki Ermeniler tarafından maktullerin ailelerine ödenmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir karar alınmasını önermiştir.Gazi Mustafa Kemal ve diğer Türk yöneticilere yönelik bu suikastla ilgili soruşturma sürerken oldukça ketum davranan yetkililer, olayın netleşmesi ve tedbirlerin yeterli bulunmasından sonra ilk resmi açıklamayı 27 Ekim’de yapmışlardır. Dahiliye Vekili Recep Bey açıklamasında; “…Birkaç ay evvel Hükümet bir Avrupa memleketinde diğer emsaline nisbetle şayan-ı dikkat addedilebilecek bir iz ele geçirmiş ve itina ile takib eylemekte bulunmuştur. Agleb-i ihtimal aynı iz Pire’den geçerek Selanik tarîkıyla Edirne Vilayeti’nden hududumuza girmiş, mütecasirlerin bir kısmı memleketimiz dahilinde ele geçirilmiştir. Türk Polisi bu mesele üzerinde bütün kabiliyeti ile çalışmaktadır…..” demiştir. Ancak, ne o gün ve ne de sonra, soruşturma tam olarak sonuçlanmadığı için daha fazla ayrıntılı bilgi vermemiştir.

Manok Manukyan’ın Ankara’da sürdürülen soruşturmalarda verdiği ifadeler doğrultusunda, Merkez Memuru Mustafa Bey’in başkanlığındaki polis ekibi Eskişehir’de dört kişiyi daha tutuklayarak Ankara’ya getirmiştir. Yine suikast girişiminde gözlemcilik ve kesif faaliyetlerini yürüttüğünü itiraf eden Manok’un ifadelerine göre; Edirne’de bir kişi tutuklanırken, Adana’da da araştırmalara başlanmıştır. Bu arada komitenin üyelerinden besi kaçmışlardır. Diğer taraftan suikast girişiminin ortaya çıkısının üzerinden yaklaşık üç ay geçmesine rağmen olayı soruşturan Galata Polis Merkezi memurlarından Mustafa Bey Ankara’da çalışmalarını sürdürmüstür18. Soruşturmalar çerçevesinde; Afyonkarahisar’da üzerinde sahte pasaport çıktığı için tutuklanan bir papaz da Ankara’ya getirilmiş ise de, suikast olayı ile ilgisi olmadığı anlaşıldığından serbest bırakılmıştır.

Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’ndeki soruşturması tamamlanan Manok Manukyan, Şeyh Sait İsyanı sonrasında TBMM’nin 4 Mart 1925 tarihli toplantısında kurulan Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edildi. Yapılan yargılama sonucunda Ankara İstiklâl Mahkemesi, 5 Mayıs 1925 tarihindeki ikinci duruşmada Manok Manukyan’ı idam cezasına çarptırdı. Yargılama sürecinin de bir özetinin yapıldığı kararda; Manukyan’ın Pire’deki Ermeni Komitecilerle yaptığı görüşmelerden sonra arkadaşları ile birlikte Anadolu’ya geçerek, basta Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Pasa olmak üzere Milli Mücadele önderlerine suikast yapmayı, başarılı olamazlarsa intihar etmeyi kararlaştırdıkları, İstanbul’a gelirken davranışlarından şüphelenen Musa isimli vatandaşımızın polise ihbar etmesi üzerine Manukyan’ın izlendiği, Eskişehir’e kadar trenin altında gizlenerek geldiği anlatıldıktan sonra, Ankara’da Adana yoluyla gelecek arkadaşlarıyla birlikte suikastları gerçekleştirmek istedikleri anlaşıldığından Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci maddesine göre asılarak idamına hükmedildiği belirtilmiştir.

Mahkemenin kararı, Ankara’da Karaoglan Çarsısı’nda Merkez Kıraathanesi önünde kurulan idam sehpasında, İstiklâl Mahkemesi üyelerinden Kılıç Ali, Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey ve diger yetkililerle halkın huzurunda idam hükmünün okunmasından sonra, Manok Manukyan’ın asılması ile yerine getirilmiştir (6 Mayıs 1925). Sabah 5.30’da hüküm özeti okunduktan ve karar yaftası yakasına yapıştırıldıktan sonra idamın infazı gerçekleştirilmiştir. Manukyan’ın yakasına yapıştırılan karar yaftasının içeriği aşağıda verilmiştir:

“Diğer iki refîk-i gâibi ile birlikte hıyanet-i vataniye cürmünü irtikab
ettiği sabit olmakla Hıyanet-i Vataniye Kanununun birinci maddesine
tevfikan idamına Ankara İstiklâl Mahkeme-i Aliyyesince vicahen karar
verilen Antakyalı Manok Manukyan hakkındaki hüküm salben icra ve infaz
olunmuştur”.


Sonuç
Türk milletinin gözbebeği olan Milli Mücadele önderleri ve diğer yöneticilerimiz hakkında suikast gibi kin ve intikam dolu davranışları planlama ve uygulamayı temel siyaset edinen Ermeni toplumunun bu girişimi sonuçsuz kalmıştır. Bu başarıda Musa adlı vatandaşımızın dikkati ve Türk Polisinin gayretinin payı büyüktür.Suikast girişiminin aydınlatılmasına yönelik çalışmalarda basının tutumu ilginçtir. Özellikle Son Telgraf, suikastla ilgili haberi ilk veren gazete olarak, olaya habercilik açısından yaklaşmıştır. “Haberler de hürriyet gibidir, verilmez alınır” diyerek, elde ettiği haberleri okuyucusuna duyurmayı tercih etmiştir. Hatta, bu konuda Dahiliye Vekaleti’nin yayınladığı genelgeyi bile dikkate almamıştır.Dolayısıyla soruşturmanın daha iyi sonuç vermesini engellemiştir. Eğer, haber erken duyurulmasa ve Manok Manukyan’ın diğer arkadaşlarıyla buluşmasının gerçekleşmesi beklenseydi, belki diğer suç ortakları da yakalanabilirdi. Basının bir kısmı ise; olaya daha duyarlı yaklaşarak suikastla ilgili kesinlik kazanmayan haberleri güvenlik güçlerinin isteği doğrultusunda vermemiştir. Günümüzde de benzer durumlarda, basının habercilik anlayışının sorgulanması gerekmektedir. Haber alma özgürlüğünün kullanımı iddiasıyla, olayın ayrıntılı olarak araştırılmasının ve sonuçlandırılmasının önüne geçilmemelidir. Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya yapılmak istenen bu suikast girişiminin öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylar (1970’ler sonrası yurtdışındaki temsilciliklerimize yapılan saldırılar) göstermiştir ki;sözde soykırım iftirası nedeniyle, Türk önderlere bu tür suikastlar yapılabileceğini unutmamamız ve millet olarak dikkatli davranmamız gerekmektedir.