Küreselleşme; dünya toplumlarının ekonomik,kültürel ve siyasal düzeyde iç içe girmesi, sermayenin dünya üzerindeki dolaşımının artık tek tek ülkeler düzeyinde değil, küresel düzeyde gerçekleşmesi anlamına gelir (Tezcan, 2002). Ekonomik içerikli bir kavram olarak ortaya çıkan küreselleşme; 20. yüzyıl dünyasında bir taraftan yeni iletişim olanaklarının yaygınlaşmasını, diğer taraftan da düzensizliklerin, eşitsizliklerin gözler önüne serilmesini sağlayan bir süreç olarak da tanımlanabilir.



Hem bütünleşmeyi hem de farklılaşmayı içeren çok yönlü bir süreç olan küreselleşmenin, bireylerin günlük hayatının içine dek girerek; onları derinden etkilemesi söz konusudur. Her geçen gün ülkeler arası gelişen ilişkiler, insanları küresel düşünmeye sevk etmektedir. Toplumların kendi öz kimliğini ve değerlerini korumak için mücadele ettiği bu çağın aksine; ulusal bağımsızlığa ve ulusal devlet anlayışına karşı olan bir süreç karsımıza çıkmaktadır. Tezcan'a göre; “bir Afrika müziği, bir Türk konukseverliği, bir İspanyol dansı küreselleşmeye feda edilmemelidir”.




Küreselleşme olarak adlandırılan bu olguya farklı açılardan bakılacak olursa; iletişim ağının yaygınlaşması, gelir dağılımı dengesizliği, bilgi toplumu, kaliteli ve yüksek üretim vb kavramlar karşımıza çıkmaktadır.Söz konusu; internet sayesinde dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olaydan birçok insan haberdar olabilmektedir. Diğer taraftan; geri kalmış ya da henüz gelişmekte olan toplumların bu gibi hizmetlerden yararlanamadığı da bir gerçektir. Gün geçtikçe; zenginin daha da zenginleştiği, yoksulun ise daha da yoksullaştığı bir dünya düzeni içerisinde, küçük işletmelerin büyük işletmelerle rekabet edememesi ve küçük isletmelerin yok olması söz konusudur. Bilginin toplumda üstlendiği rol ile birlikte; bilginin zenginlik ve sermayeye öncülük ettiğini, bu bağlamda yaratıcılığın toplumları tek düzelikten sıyırdığını söyleyebiliriz.




Küreselleşmenin bütünleştirici işlevine karşın; diğer yandan parçalayıcı ve tek yönlü işlevi ile karsılaşmaktayız. Amin Maalouf “Ölümcül Kimlikler” adlı kitabında şunları dile getirmiştir: ... “Her geçen gün farklılıkların azaldığını ve benzerliklerin çoğaldığını görüyoruz. Bu; belki de insanların birbirine daha çok benzeyeceği, aynı inanç ve kültürü paylaşacağı ve en önemlisi de; aynı dili konuşacağı renksiz bir dünyanın habercisidir...”



Küreselleşmenin sunduğu olanaklardan yola çıkılarak; toplumlar kendi öz kimliklerini, değerlerini ve kültürlerini evrensel değerlerle bütünleştirmelidirler. Bu noktada toplumların demokrasi, özgürlük, barış ve dostluk gibi değerleri benimsemeleri ve bu değerleri kendi yararlarına kullanmaları mümkündür.





Öte yandan küreselleşme, çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) devletlerden bile daha fazla güçlenerek dünyayı sömürgeleştirme süreci olarak da anlaşılmaktadır. Bu haliyle küreselleşmeye “yeni emperyalizm” demek de mümkündür.





Bu anlamıyla küresel sömürgen güçler (ÇUŞ) daha geniş alanlarda istediklerini elde etmeleri için ulusal devletleri olabildiğinde küçültmeye çalışmaktadırlar. Çünkü ulusal devletler doğası gereği egemenliğini korumak durumundadırlar.





Yugoslavya ve Irak bunun örnekleridir. Bunun dışında bazı ülkelerde de parçalama alıştırmaları yapılmaktadır. Kullanılan strateji genellikle etnik ve dinsel farklılıklar olmaktadır.





Bunlardan sonra küreselleşme olumlu ve olumsuz özellikleriyle üzerinde düşünmemiz gereken yeni cilalı kavramlardan biri olmaya devam etmektedir.





KAYNAKÇA


TEZCAN, Mahmut. Postmodern ve Küresel Toplumda Eğitim. Anı Yayıncılık, Ankara, 2002.

Özge KALIN


İ.Ü. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Öğretmenliği Öğrencisi


kaynak:http://www.egitisim.gen.tr/ozge_kuresel.htm