GAZNELİLER (963-1186)
1. Menşei, Kuruluşu ve Siyasî Tarihi:
Gazneli Mahmud’un Yemînu’d-Devle lakabına nispetle Yemînîler ve babasına nispetle de Sebük Tegînîler denilen Gazneliler, temeli Alp Tegin tarafından atılıp Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan topraklarında hüküm süren bir Müslüman-Türk devletidir. Devletin kurucusu olan Gazneliler hanedanı ise bu ismi başşehir Gazne’den almşıtır.


Gazneli Devleti’nin temelini atan Alp Tegin, Sâmânî Devleti’nin Horasan orduları komutanı olarak görev yapan önemli bir şahsiyetti. Gittikçe nüfûzunun artması sebebiyle devlet merkezi Buhara’dan uzaklaştırılmış ve 961’de Nişabur’da Horasan valisi olarak göreve başlamıştır. Aynı senede Sâmânî Emîri Abdülmelik b. Nûh’un ölümü ve yerine Mansur b. Nûh’un geçmesiyle birlikte merkezle ilişkileri daha da bozulan Alp Tegin, 963’te beraberindeki kuvvetle Doğu Afganistan’da bulunan Gazne şehrine geldi. Burada hüküm süren ve mahalli bir hanedanlık olan Levikler’i Gazne şehrinden uzaklaştırdı ve buraya hakim oldu. Alp Tegin’in buraya hakim olarak bağımsız bir beylik kurmasıyla da Gazneli Devleti’nin temeli atılmış oldu.

Alp Tegin’den sonra iş başına gelen en önemli şahsiyet, en çok güvendiği şahsiyetlerden birisi olan Sebük Tegin’dir. 977-997 yılları arasında hüküm süren Sebük Tegin, Gazneliler hanedanının kurucusudur. Zira ondan sonra devletin başına geçen hükümdarlar, onun soyundan gelmiştir.

Sebük Tegin döneminde Gazneli hakimiyeti Toharistan, Zabulitan, Gûr ve Belucistan’a kadar genişlemiştir. Hatta bu dönemde Hindistan üzerine seferler düzenlendiği de bilinmektedir.

Sebük Tegin’in ölümü üzerine oğlu "İsmail veliaht olarak tahta çıkmıştır. Ancak diğer oğlu Mahmud bu durumu kabul etmeyerek, İsmail ile taht mücadelesine girişmiştir. Bu mücadelede başarılı olan Mahmud, 998’de ve 28 yaşında iken Gazne’de devletin başına geçmiştir.

Gazneli Mahmud, şahsiyeti ve ilim adamları, şair ve ediplere gösterdiği yakın ilginin yanında bir çok sanat eserinin teşekkülünde büyük rolü olan bir devlet başkanıdır. Ayrıca İslâm dininin yayılması amacıyla Hindistan’a yaptığı
seferler ile ün yapmıştır.

Gazneli Mahmud, Sâmânîler tarafından tanınmayan Abbasi Halifesi Kâdir Billah’a elçiler göndererek, onun adına hutbe okutmuştur. Halife de kendisine “Yemînü’d-Devle ve Emînü’l-Mille” lakabı ile birlikte hakimiyet alâmetlerinden olan hil’at, taç ve bayrak göndermiştir. Bu münasebetle 999 yılında Gazne’de büyük bir tören icra edilmiştir. Halifenin bu iltifatına karşılık Gazneli Mahmud, "İslâm dinine yardım etmek ve "İslâm düşmanlarını söküp atmak maksadıyla her yıl Hindistan’a sefer düzenleyeceği şeklinde söz vermiştir. Gazneli Mahmud’un faaliyetleri sebebiyle Halife daha sonra ona Nizâmü’d-Dîn ve Nâsıru’l-Hak unvanlarını da vermiştir. Gazneli Mahmud, verdiği söz gereğince 1000 senesinden itibaren 1027 senesine kadar Hindistan üzerine toplam 17 sefer gerçekleştirmiştir.Bu seferler sonucunda Hindistan’ın önemli bir kısmı fethedilmiştir. Fethedilen yerlerde İslâm dininin yayılması için gerekli faaliyet yerine getirilmiştir.

Hayatı boyunca hiç yenilgi görmeyen ve müslüman hükümdarlar arasında ilk defa Sultan unvanını kullanan Gazneli Mahmud döneminde Hindistan seferleri dışında diğer önemli fetihler de gerçekleştirilmiştir. Nitekim bu konuda Sistan ve Hârezm’in fethi, Gûrlular ile yapılan mücadele dikkat çekmektedir. Ayrıca Horasan bölgesinde hâkimiyeti ele geçirmek amacıyla Gazneli-Karahanlı mücadelesi de ayrı bir öneme sahiptir. Gazneli Mahmud 1030’da öldüğü zaman, Sâmânîler’e bağlı bir beylik olarak devraldığı Gazneliler’in sınırları, batıda Azerbaycan sınırlarından doğuda Hindistan’ın yukarı Ganj vadisine, Orta Asya’da Hârezm’den Hint Okyanusu sahillerine kadar ulaşan büyük bir devlet haline gelmiştir.

Gazneli Mahmud’un yerine kısa bir süre küçük oğlu Muhammed sultan oldu. Ancak babasının ölümü sırasında İran seferinde olan Mesud, ordunun da desteği ile kardeşini mağlup ederek, 1030’da 32 yaşında hükümdar oldu.Abbasi Halifesi Kadir Billah ona “Nâsıru Dinillah”, “Hâfizu Ibâdillah” ve “Zâhiru Halifetillah” unvanlarını vermiştir. Babası gibi hayatı seferlerle geçen Sultan Mesud döneminde de Hindistan seferleri önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışında Karahanlılar,Hârezmşahlar ve Selçuklular ile mücadele de dikkat çekmektedir.

Sultan Mesud, henüz büyük bir devlet olmayan Selçukluklular’ı Horasan’dan çıkarmak için çok mücadele etti. Fakat 1037 ve 1038’de Selçuklu Çağrı Bey karşısında Gazneli ordusu iki defa yenilgiye uğradı. Bu şekilde Horasan’da Gazneli hakimiyeti sona ermiş oldu. Sultan Mesud,Hindistan’a yaptığı seferlerde başarılı olmasına rağmen Selçuklular karşısında büyük bir başarı elde edemedi. Nihayet Tuğrul Bey ile 1040’da Dandanakan’da karşılaştı ve üç güren savaşta ağır bir yenilgiye uğradı. Sultan Mesud, güçlükle Gazne’ye çekilip arkasından Hindistan’a gitmek istemişse de,buna muvaffak olamamıştır. Zira 1041’de bir ayaklanma sonucu tahttan uzaklaştırıldı ve öldürüldü, kardeşi Muhammed devletin başına getirildi. Dandanakan savaşı, Gazneliler’in büyük bir devlet olma özelliğini yitirmesi ve buna karşılık Selçuklular’ın büyük bir devlet olma yolunda önemli bir engeli aşmaları anlamına gelmektedir. Çünkü bu galibiyetten sonra Tuğrul Bey, Horasan Emiri olarak kabul edilmiştir. Ayrıca iki devlet arasında yirmi yıl süreyle savaşlar meydana gelmiştir. Bu dönemde Gazneliler Horasan’ı,Selçuklular da Gazne’yi ele geçirmeye çalışmışlarsa da, iki taraf dan hiç birisi başarılı olamamıştır.

Sultan Mesud’dan sonra Gazneliler’de saltanat mücadelesi birbirini takip etmiştir. Nihayet son sultanları Hüsrev Melik Gazne’yi, Pencap bölgesini ve Lahor’u ele geçiren Gûrlular tarafından esir alındı ve böylece 1186’da Gazneli Devleti’ne son verildi.

2. Gazneliler Dönemi Kültür ve Medeniyeti:
Gazneliler’de sultan devlet yönetiminde mutlak bir şekilde hakim idi ve “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” sayılıyordu. Hükümdar sarayı İran geleneği esas alınarak teşkilatlandırılmıştı. Sarayda sıkı protokol kuralları uygulanmakta
ve sultanın halk ile doğrudan teması engellenmekteydi. Saray teşkilatında diğer Müslüman-Türk devletlerinde bulunan görevliler bulunmaktaydı. İdari yapıda ise Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Risâlet,, Dîvân-ı Arz ve Dîvân-ı Berîd gibi
divanlar bulunmaktaydı.
Adliye teşkilatında yargı işlerini her şehirde bulunan kadılar yürütüyordu.Kadıların yanı sıra her eyalette bir kâdılkudât bulunurdu. Kadıların dürüst görev yapmalarını sağlamak amacıyla onlara yüksek ücret ödenmiştir. Bu arada halkın şikayetlerinin dinlendiği Dîvân-ı Mezâlim’e Gazneli sultanları bizzat başkanlık yapmıştır.

Diğer Müslüman-Türk devletleri gibi güçlü bir askerî teşkilata sahip olan Gazneliler’de kara ordusu oldukça önemliydi. Sultan Mahmud döneminde muhtemelen sayıları 100.000 civarında olan Gazneli ordusu Türk, Hint ve Tacik gibi farklı unsurlardan meydana geliyordu. Ayrıca orduda en fazla 1700 kadar fil de bulunmuştur.

Büyük bir siyasi gücün temsilcileri olan Gazneliler dönemi, kültür ve medeniyet açısından da yüksek bir seviyede ve parlak geçmiştir. Ehl-i sünnet mensupları olarak iyi bir eğitim gören Sultan Mahmud ve aynı zamanda iyi bir hattat olan Sultan Mesud, kendi saraylarında devrin en büyük simalarını toplamaya çalışmışlar, şairlere ve ulemaya hürmet ve saygı göstermişlerdir. Ayrıca komşu ülkelerden şairleri kendi ülkelerine çağırmışlardı. Nitekim Sultan Mahmud’un sarayında 400 şairin bulunduğu şeklindeki rivâyet mübalağalı kabul edilse bile, şiir ve edebiyata verilen önemi göstermesi açısından dikkat çekicidir. Ehl-i sünnet inancını taşıyan Gazneli sultanları, Siî Büveyhîler ve Karmatîler ile devrin diğer putperest inanç sahipleri ile mücadele etmişlerdir.Sultan İbrahim, her yıl bizzat bir Kur’an istinsah eder; onu sadaka ve diğer
hediyelerle birlikte Mekke’ye gönderirdi. Gazneliler’de devletin resmi dili Arapça olup, ilmi eserler de Arapça yazılmıştır. Buna karşılık saray ve orduda Türkçe konuşulmaktaydı. Diğer taraftan Farsça’nın da gelişmesi sağlanmıştır.
Bu dönemin en önemli şairi, Şâhnâme müellifi Firdevsî’dir. Firdevsî,eserini 999’da önce bir Emir’e, sonra da bazı değişikliklerle 1009’da Sultan Mahmud’a takdim etmiştir. Firdevsî’nin dışında Türk asıllı Minuçihrî ve Ferruhî ile Melikü’s-Suarâ Unsurî de önemli isimlerdendir. Nitekim Sultan Mesud, 21 Eylül 1031’de Gazne’de kutladığı Ramazan Bayramı’nda büyük bir kabul resmi ve eğlence tertip ettirmiş; bu sırada Sair Unsurî’ye 1000 dinar mükâfat vermiştir. Tasavvuf alanında da gelişmelerin görüldüğü Gazneliler döneminde Nişaburda Ebû Abdurrahman es-Sülemî ile Abdülkerim b. Hevâzin el-Kuşeyrî;Herat şehrinde ise Ebû "İsmail Muhammed el-Ensarî bu sahada önde gelen isimlerdendir.
Gazneliler dönemi tarih yazıcılığı bakımından da parlak geçmiştir. Bu sahada önemli isimlerden olan Ebû Nasr Utbî, Sebük Tegin ve Sultan Mahmud dönemini ele aldığı Kitâbu’l-Yemînî adlı bir eser telif etmiştir. Ayrıca Zeynü’l-Ahbâr müellifi Gerdizî ve Târîh-i Beyhakî müellifi Ebu’l-Fazl el-Beyhakî Gazneliler devrinin önde gelen tarihçilerindendir. Farsça yazılan ve otuz cilt olduğu ifade edilen Târîh-i Beyhakî’nin az bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Türkler hakkında Tafdîlü’l-Etrâk alâ Sâiri’l-Ecnâd adlı bir risale yazmış olan İbn Hassûl da, bir süre Gazneliler’in hizmetinde çalışmıştır.Gazneliler döneminin önemli isimlerinden birisi de, Ortaçağ’ın en büyük alimlerinden ve çok yönlü bir şahsiyet olan Ebû Reyhan el-Bîrûnî’dir. Sultan Mahmud’un, Hârezm’in fethinden sonra hocaları ile birlikte Gazne’ye getirdiği Bîrûnî, Sultan Mahmud ile birlikte Hint seferlerine katılmıştır. Kitâbu’t-Tahkîk mâ li’l-Hind isimli eseri Hindûlar’ın inanç ve adetlerini tarafsız olarak inceleyen ilk İslâmî eserdir. Bu eserde Hindistan’ın coğrafyası, ilmî ve dinî hayatı hakkında da geniş bilgi bulunmaktadır. Bîrûnî tarih, dinler tarihi, matematik,trigonometri, jeoloji, coğrafya, botanik, fizik, astroloji, ve tıp alanlarında pek azı
günümüze kadar gelebilmiş yüz seksen kadar eser telif etmiştir.İslâm devletlerinin ilmî hayatında önemli yer tutan medreseler Büyük Selçuklular zamanında teşkilatlanmış şekliyle bilinirse de ilk medreseler XI.yüzyıl başlarında Gazne’de kurulmuştur. Nitekim Beyhakiyye, Saîdiyye, Ebû Sa’d el-Esterâbâdî ve Ebû İshak el-İsferâyînî adlarını taşıyan dört medrese Sultan Mahmud döneminde kurulmuştur.

Gazneliler’den günümüze intikal eden sikkeler bu devletin para basımıyla ilgili faaliyetleri konusunda bilgi vermektedir. Sultan Mahmud zamanında Lahor’da üzerinde Arapça ve Sanskritçe yazılar bulunan Hint paraları“tenge”ler basılmıştır. Sultanlar ayrıca Abbasi halifeleri tarzında dinar ve dirhemler de bastırmışlardır.

Gazneliler dönemi mimari faaliyetler açısından da dikkat çekmektedir.Kuruluşunda küçük bir merkez olan Gazne, Sultan Mahmud zamanında İslâm ve Hint medeniyetlerinin birleştici önemli bir şehri haline gelmiştir. Pek çok mimari eserle donatılan ve Asya’nın en büyük kültürel merkezlerinden biri haline gelen Gazne şehri, Büyük Selçuklu mimarisi ve sanatında etkili olduğu gibi, Hindistan’da gelişecek olan İslâmî-Türk sanatına da temel oluşturmuştur.Bunun yanı sıra Güney Afganistan’da Büst şehrinin karşı kıyısında, Hilmend nehri kenarında inşa edilen ordugah şehri Leşker-i Bâzâr’da bulunan Ulu Cami ve Fransız arkeologlar tarafından yapılan kazılarla ortaya çıkarılan Saray, bu dönemin önemli eserlerindendir. Bunlara ilave olarak Sultan Mahmud’un Gazne’nin kuzeyinde inşa ettirdiği “Bend-i Mahmudi” bugüne kadar varlığını korumuş ve kullanılmıştır.

Bütün bunlardan sonra Gazneliler siyasî, dinî, kültürel ve medeniyet
tarihi açısından şu şekilde değerlendirilebilir:
a) Gazneli devlet teşkilatında İslâm müesseselerinin yanında, İslâm’ın kabulünden önceki Türk kurumları da görülmektedir. Bu sebeple Gazneliler,Türk-İslâm devlet teşkilatı sentezinin en iyi temsil edildiği ilk Türk devletlerinden birisidir. Nitekim Selçuklu veziri Nizâmü’l-Mülk,Siyâsetnâme’sinde sık sık onların devlet teşkilatından örnekler vermiştir. Bu özelliği ile de Gazneliler, hiç şüphesiz kendinden sonra kurulan Müslüman-Türk devletlerine örnek olmuştur.
b) Kuzey Hindistan fetihlerine yol açarak, İslâm dinine Pencap’ta güçlü bir dayanak noktası sağlamışlardır. Bu şekilde de daha sonraki Hindistan fetihlerine zemin hazırlamışlardır.
c) Hint dünyası kültürüyle doğrudan temas kuranlar olarak tarihe geçmişlerdir.
d) Hindistan’da İslâm dininin yayılmasını sağlamakla, bu bölgede Kutbîler (1206-1211), Babalabanlilar (1266-1290), Kalaç Sultanlığı (1197-1531), Tuğluklular (1320-1414) ve Baburlular (1526-1858) gibi Müslüman-Türk devletlerinin kuruluşuna zemin hazırlamışlardır. Ayrıca Gaznelier’den asırlar sonra günümüzde Pakistan’ın kurulmasında birinci derecede etken olmuşlardır.Dolaylı olarak da Bengladeş’in ortaya çıkması da aynı açıdan değerlendirilebilir.
e) Şiî Büveyhîler, Karmatîler ve putperestlerle mücadele ederek, ehl-i sünnet inancının savunucusu olmuşlardır.
f) Sultan Mahmud ve Mesud hafızalarda halk kahramanları olarak yerleşmişlerdir. Hatta Sultan Mahmud daha sonraki İran edebiyatında adalet ve insaf timsali meşhur bir hükümdar olarak yer almıştır.

Doç.Dr.Ahmet Turan YÜKSEL