Lozan Konferansı Oturumlarında Musul
Esra SARIKOYUNCU DEĞERLİ

Konferansın Birinci Döneminde Musul (20 Kasım 1922–4 Şubat 1923)

Türkiye-Irak sınırı, bu sınırın belirleyicisi konumunda olan Süleymaniye,Kerkük ve özellikle Musul meselesi Lozan Konferansı’nın kesintiye uğramasına neden sorunların başında gelmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, OrtaDoğu’nun petrol yataklarına sahip olmak isteyen İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra bir oldu bitti ile 1 Kasım 1918 tarihinde Musul’u işgal etmiştir.Dolayısıyla Lozan’da Musul’u kendi toprakları olduğunu iddia eden İngiliz heyeti ile ateşkes anlaşması imzalandığında bu bölgenin Türk toprakları içerisinde yer aldığı için Misak-ı Milli sınırları içerisinde olduğunu savunan Türk hükümeti arasında büyük bir sorun haline gelmiştir.

Lozan Konferansı’nın ilk döneminde Musul meselesi sadece iki oturumda gündeme gelmekle birlikte, İngiltere ve Türkiye arasında ikili görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmeler esnasında Curzon Musul sorununun konferanstan sonra Birlesmis Milletlere götürülmesini isterken, İsmet Paşa’nın Musul’un Türkiye’ye bırakılması yönündeki isteminden vazgeçmemesi nedeniyle anlaşma saglanamamıstır. Bu durumun Musul konusunda Türklere karşı izlenecek politika konusunda İngilizlerin kafasının bir hayli karıştırdığı görülmektedir.

Aralık 1922’de Sir Percy Cox tarafından Corzon’a yazılan mektupta Türklerin Mezopotamya’nın her hangi bir kısmını alma konusunda pek de umutlu olmadıklarını ancak Fransız ve Amerikalıların Musul vilayetinde bulunan petrol yataklarının zenginligi konusunda Türkleri doldurdukları ve bu bölge zenginliginin paylaşılabilecegi konusunda Türkleri yüreklendirdikleri görüşü yer almaktadır.

Curzon da Sir Cox ile aynı fikirdedir. 6 Ocak 1923’de Curzon’un rapor ettigine göre, İsmet Paşa kendisine sadece Musul’u istedigini petrol istemediğini söylemiştir. Ancak Curzon İsmet Paşa’nın petrol konusunda Amerikalılarla görüştüğünü ve Amerikalıların Türklere kendisinin asla yapamayacagı bir teklifte bulunduğunu öğrenmiş olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Curzon’un R. McNeill, Amery ve Balfour’a gönderdigi mektuplardan İsmet Paşa’nın inatçılığı nedeniyle Türkiye’nin Irak sınırı meselesinin Lozan’dan sonra özel olarak görüşülmesi fikrini savunduğu anlaşılmaktadır.Ancak İngiltere Başbakanı Bonar Law, Curzon ile aynı fikirde degildir,Lozan’da Türklerle bir barış anlaşması imzalanmasını istemektedir. Law, Musul’u bırakmamak için Türklerin konferanstan ayrılmalarından korkmaktadır. Petrol kullanılarak Müttefik güçler ile Türkiye’nin bir araya getirilebilecegini, hatta gerekirse İtalya’ya dahi petrol geliri verilebileceğini, bu sayede de Arap Devletleri ve Mezopotamya’nın güven altına alınacağını düşünmektedir. Law’a göre bu şekilde bir anlaşma sağlanırsa hem İngiltere zarar görmez, hem de bölgeden çekilmesine rağmen ağırlıgını kaybetmez. Ayrıca Colonial Office (Sömürge Bakanlıgı) de Law ile aynı fikirdedir. Bu bakanlığa göre, Musul petrolleri konusunda Lozan’da Türklere taviz verilmesinin İngiliz heyetinin takdirindedir.

1920 tarihinde San Remo’da anlaşıldıgı gibi Shell, Anglo-Persian ve Fransız hükümetinin çıkarları korundugu takdirde, Almanların göz diktiği çıkarlara Fransızların sahip çıkacağı ve bu durumda Türk Petrol şirketi’ndeki Amerikan çıkarlarına kimsenin itiraz etmeyeceğine inanılmaktadır. Colonial Office, petrol gelirinin % 20’si karşılığında Türk hükümetinin Musul vilayetindeki arzularından vazgeçirileceğine inanmaktadır.

Türklerin Musul konusunda ikna edilememesine her ne kadar Curzon tarafından İsmet Paşa’nın inatçılığı gerekçe olarak gösterilse de, mesele İngiliz Parlamentosunda Curzon’un başarısızlığı olarak nitelendirilmiş ve Curzon aleyhine bir kampanya başlatılmıştır. 8 Aralık 1922 tarihinde Bonar Law, Curzon’a gönderdiği mektupta bunu açıkça dile getirmektedir.

Bir taraftan Curzon İngiltere’de politik yönden yıpratılmaya çalışılırken, diğer taraftan İngiltere Dısisleri Bakanlığı Müsteşarı Sir Eyre Crowe’un Musul meselesi hakkında Türk heyeti ile Curzon’un haberi olmadan iletişim kurmak istemiş ve Rickett’in aracılığı ile Türk heyeti temsilcileri Londra’ya davet edilmistir. Musul konusunda Lord Curzon ile anlaşamayacağını anlayan İsmet Paşa da, bu konuyu doğrudan İngiliz hükümeti ile halletmek istemiş ve Türk ekonomi uzmanı Rüstem Bey ile eski ticaret ve demiryolları Bakanı Seref Bey’i Londra’ya göndermiştir. Çok geçmeden bu temaslardan Curzon haberdar olmuştur.

Law Türk heyetinin temasları hakkında bilgi verdikten sonra Musul konusundaki düşüncelerini bir kez daha tekrarlamaktan kendini alıkoyamamıstır.
Law söyle demektedir:
“Bana göre birinci derecede önem arz eden iki hususun tekrar altını çizmek istiyorum. Musul için savaşa gidemeyiz ikincisi de eger bu konuda Fransa bizim yanımızda yer almazsa Sevr’den kalanları gerçeklestirmek için Türklerle tek başımıza savaşamayız. Beklenmedik bir gelişme olmadığı sürece bu görüşlerimde eminim ve bunun dışında gerçeklestirilecek herhangi bir politikanın sorumluluğunu üstlenmem. Korkarım ki aksi takdirde Lozan’da ya da İstanbul’da olanların ihalesi bizim üstümüze kalır ve ben kesinlikle görüşmelerin bizden kaynaklı olarak kesilmesinin karşısındayım.”

Curzon Law’dan aldıgı bu telgraftan bir hayli sinirlenmis ve 11 Ocak 1923 tarihinde Crowe’e sert bir mektup göndererek, Türk temsilcileri ile görüşmeler yapmakta olan iki İngiliz milletvekili görüşmelere son vermezse Musul konusundaki müzakerelerden çekileceğini bildirmiştir.Bu sert mektubun üzerine 21 Ocak 1923 tarihinde Walter, Curzon’a Londra’ya gelen Türklerle ve konuyla hiçbir bağlantısı olmadığını, memleketin çıkarlarına asla zarar vermek istemeyeceğini ancak bir hafta önce M.P. Barnett’in kendisini ziyaret ederek Türklerle görüştüğünü söylediğini ve bunun üzerine de kendisinin konuyla ilgili Bonar Law’a mektup yazarak bilgilendirdiğini bildirmiştir. Ancak Walter’ın mektubuna cevaben Curzon’un gönderdiği mektuptan anlaşıldığına göre, Curzon Walter’in masumiyetine inanmamıştır.

Ayrıca Curzon, 12 Ocak 1923 tarihinde İsmet Paşa’ya kendisinden habersiz olarak Londra’ya Ahmet Rüstem Bey başkanlığında temsilciler gönderdiği için bir kınama mektubu göndermistir. İsmet Pasa, Curzon’a hemen ertesi gün İngiliz gruplarının başvurularına karşılık olarak, konuyla ilgili inceleme yapmak üzere Londra’ya iki temsilci gönderildiği yanıtını vermiştir. Ayrıca İsmet Paşa konuya 23 Ocak 1923 tarihli Lozan Konferansı’nın öğlenden sonraki oturumunda da değinmiş ve su savunuda bulunmuştur:
“Türk heyeti Lozan’a gelişinden bu yana Musul’u yeniden hâkimiyeti altına aldıktan sonra petrol işletme haklarının ne olacağını öğrenmek isteyen pek çok grubun başvuru ile karşılaşmıştır. Söz konusu grupların iktisadi ve mali durumlarının ögrenilmesi için Londra’ya (Lord Curzon’un sandıgı gibi üç degil) iki uzman Türk heyeti tarafından gönderilmiştir. Türklerin kendi ülkelerinin kaynaklarını şu ya da bu şekilde işletme teklifinde bulunan şirketler veya gruplarla görüşmek istemesinde garipsenecek bir şey yoktur”

Yaşanan gerginlik konferansa da yansımış ve Musul meselesi Lord Curzon’un başkanlığında 23 Ocak 1923 tarihinde Arazi ve Askerlik Komisyonu’nda görüşülmeye başlanmıştır. Lord Curzon ve İsmet Paşa arasında gerçekleştirilen görüşmelerden bir sonuç alınamadığı için konu bu oturumda gündeme getirilmiştir. İsmet Paşa’nın Kürt ve Türk nüfusun çoğunlukta olduğu gerekçesi ile Süleymaniye, Kerkük ve Musul’un Türkiye’ye bırakılması talebine karşılık Lord Curzon itiraz sebeplerini şu şekilde özetlemiştir:

1. Musul vilayetinde pek çok Arap bulunmaktadır.
2. Kürtler, Türklerle birlikte yaşamak istememektedir ki, bunu Dersim olayı ve 1914 Bitlis’te çıkan olaylar açıkça göstermektedir.
3. İngiliz hükümeti Mondros Mütarekesi sonrasında Araplara karşı bir takım yükümlülükler altına girmiş, Araplar da İngiltere’ye bağlılık göstermiştir.
4. İngiliz orduları Birinci Dünya Savaşı’nda Türkleri yenerek Irak’ı fethettiğinden, İngiltere Musul üzerinde fetih hakkına sahiptir.

İngilizlerin bu iddialarına İsmet Pasa ise şu sekilde cevap vermiştir:
1. Musul Vilayetinde Araplar azınlık durumunda olduklarından Irak’a baglanmasını talep edemezler. Ancak eger böyle bir talepte bulunulursa Türkiye de Bagdat’ın kuzeyinde çok daha büyük bir Türk nüfusunun bulunması dolayısıyla bu bölgenin kendi sınırları içine alınmasını talep edecektir.
2. Kürtlerin Türklerle birlikte yasamak istemedikleri iddiası dogru degildir.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde pek çok Kürt milletvekilinin yer alması, Bagımsızlık Savaşı esnasında Kürt vatandaşların büyük hizmetlerde bulunmaları ve bunu engellemek için İngiliz uçak filolarının pek çok Kürt köylerini bombalamaları açıkça göstermektedir.
3. Türkiye, Irak’ın İngiliz mandaterliğine ihtiyacı olmadığını ve böyle bir mandaterlik verildi ise de bundan haberdar olmadığını düşünmektedir.Osmanlı’nın bir parçası olan Irak’a ilişkin yapılmış hiçbir antlaşmanın hukuki olarak bir değeri yoktur. Çünkü Irak halkı tam bağımsızlık içinde oy vermek için özgür bırakılmamıştır.
4. İngiltere’nin Musul’a el koymasını haklı göstermek için, öne sürülen fetih hakkının bu yüzyılda hiçbir değeri yoktur.
5. Coğrafi ve siyasi bakımdan Musul Anadolu’nun tamamlayıcı parçasıdır.