BEŞ GENÇ KAHRAMAN!
Sene 1915,Çanakkale'de bir gün. aralıksız süren çarpışmalar sonunda,bölüğünün yarısını kaybedeb yüzbaşı,acilen yardım istiyordu:
'sayımız azaldı!daha fazla dayanamayız .bize takviye kuvvet gönderin!'
günün ilk ışıklarıyla birlikte, başlayan düşman gemilerinin top ateşi yüzünden,takviye kuvvetler,ancak gece gönderilecekti,havanın kararmasıyla birlikte,ateş kesildi.ortalığı, yaralıların yürek paralayan inlemeleri sardı.bu inlemeler .ilerleyen saatlerde giderek azalacak,gecenin ortalarına doğru da, bütün bütün kesilecekti.
iki metreyi aşan boyu,ilk bakışta da, son bakışta da insana ürperme veren görüntüsü ile,adı haklı olarak 'Azman'a çıkmış onbaşı ,siperinin içine çökmüş,birazcık dinlenebilmek için oturuyordu.
az sonra istenen ve beklenen takviye mehmetçikler geldi.Azman Onbaşı yerinden kalktı.ne zaman cepheye yeni gelenleri görse, o koca göğsünü bir sızı kaplardı.hele son zamanlarda gelenlerin çoğu, fidan gibidelikanlılardı ya,işte bu Azman Onbaşı'ya çok dokunurdu,
yeni gelen kafile de gencecik delikanlılardan oluşuyordu,hele içlerinden üç beş tanesi neredeyse çocuktu.
yüzbaşı ,gelen askerlerle tek tek ilgileniyordu.kiminin palaskasını.kiminin tüfeğinin kayışını düzeltiyor,her biri ile ,kısacık sohbetler ediyordu.cesaret verici sözler söylüyordu.
sıra o üç - beş gence gelince:
'yavrum siz kimsiniz?'diye sordu.
içlrinden bir tanesi:
'Galatasaray Mekteb-i Sultanisi' öğrencileriyiz kumandanım! VATAN İÇİN ÖLMEYE GELDİK!!' diye cevapladı.
bu sözleri duan Azman onbaşı'nın gönlü,bir nehir gibi,siperin içine akıverdi sanki.
yüzbaşı ,Azman Onbaşı'yı yanına çağırıp,kulağına usulca fısıldadı.
'evladım,bunların gerekli eğitimi alıp almadıklarındanda şüpheliyim!sen sabaha kadar ne öğrettiysen yanlarına o kar kalır .sabah süngü hücumu var biliyorsun.düşmanı karşı tepelikten süpüremezsek,vay arkamızdakilerin haline!"
Azman Onbaşı,çocukları yanına çağırdı.gerçektende ,çocuklar süngü takmayı bile,doğru düzgünöğrenemeden,cepheye gelmişlerdi.
ay ışığının aydınlattığı siperliğin hemen gerisinde, süngü nasıl takılır,mermi tüfeğin mekanizmasına nasıl konur,nasıl nişan alınır,tetik nasıl çekilir...artık ne gerekiyorsa ,Azman Onbaşı anlattı,bir bir çocuklara gösterdi.
güneşin doğmasına az bir vakit kalmıştı.Azman Onbaşı ,biraz dinlensinler diye çocukları sipere gönderdi.ötelerden,ince ince bir Kur'an sesi geliyordu.çocuklar birbirlerine soulup uyudular.
sabahın ilk ışıklarıyla birlikte,düşman gemilerinin topları,ardı ardına gürlemeye başladı.
ıslık çala çala siperlerinüzerindenuçan ilk mermi,ölü yığınlarının içine düştü.minare boyu gökyüzüne uzanan toprakla birlikte,kollar,bacaklar,eller,parmaklar ve paramparça bedenler yerden göğe doğru fışkırdı.sonra da sağanak sağanak siperlerin üzerine yağmaya başladı.
ardından bir top mermisi daha , uzun zamandır cephede olanlar bu mermileri saymayı çoktandır bırakmışlardı.zirahiçbir zaman bitip tükenmiyordu düşmanın cephanesi.oysa, sayı hesabı yapmadan gönlünce fişrk atmış mıydı şu Azman Onbaşı?atmış mıydı hele bir sorun!
ölüm yağmurunun içinden yüzbaşının sesi duyuldu:
"Azmaaaaaaaaaan!"
"emret kumandanım!"
"Azman yandık!!"
"yandık ! yandık!"diye bağıran kumandan siperin uç köşesini gösteriyordu.
geçen geceneşe içinde cepheye gelen o gençlerr !!!!




(bu acı olayın devamını size biraz düşündürmek istiyorumm.Acaba neler olmuş olabilir?