Selçuklular İslâm medeniyetine uymakla kalmamışlar, kendi şahsiyet ve zevklerinden bu medeniyete büyük ölçüde katkıda bulunarak, kendi sanat görüşlerini de ortaya koymuşlardı. İdareleri altında bulunan Çin sınırlarından İstanbul Boğazı, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına, Mısır, Yemen ve Hind hududlarına kadar olan ülkelerde câmi, medrese, türbe (kümbet), hastahâne, kervansaray, kale ve köprü gibi bir çok mimârî eserler meydana getirmişler, kökleri eski yurtlarındaki yapılara giden tipleri buralarda da geliştirmişler ve İslâm dünyasına yeni yapı tipleri hediye etmişlerdir.

İran, Türkistan ve Irak'daki büyük câmilerde bu yenilikler tatbik edilmiş ve Selçuklular İslâm dünyasındaki câmilere abidevî bir manzara kazandırmışlardı. Selçuklular'dan zamanımıza kadar örnek olarak; Isfahan Mescid-i Cuma, Gülpayegân Câmii, Kazvîn'deki Mescid-i Cuma ve Ardistan'daki Mescid-i Cuma gibi camiler kalmıştır.

Diğer bir yapı tipi de dinî bir öğretim yeri olan medresedir. Nişâbûr, Bağdad ve Tus medreseleri bu yapı şeklinin ilk örnekleridir. Mimârî bakımdan medresenin şekli tespit edilmiş, orta avlulu ve dört eyvanlı planın kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu yapı tipinde avlunun dört bir tarafında eyvân bulunmakta, avluyu kemerli revaklar çevirmekteydi. Bu suretle dört eyvanlı câmi ve medrese planının Selçuklular'ın idaresindeki bölgelerde uygulandığı görülmektedir.

Son zamanlarda yapılan arkeolojik arastırmalar neticesi dört eyvanlı planın saray ve kervansaraylarda da uygulandığı meydana çıkmıştır. Selçuklular'ın İslâm dünyasına getirdikleri yeni yapı şekillerinden biri de; şekil itibarıyla Türk çadırları ("otağları"nı andıran tuğladan yapılmış ve adına "Kümbet" denilen türbelerdir. Bunları genel olarak dört köşeli, çok köşeli veya yuvarlak biçimde olmak üzere üçe ayırmak mümkündür. Selçuklular devrinde İslâm dünyasında bir çok türbe yapılmıştır. Bu devreden kalan örneklerin başında, dünya mimârisinin sayılı şahaserleri arasında yer alan, Sultan Sencer (öl. 1157)'in Merv şehrindeki türbesi gelir. Yeni tip ince silindirik minareler de İslâm dünyasına Türk mimârisinin bir hediyesidir.

Kirmân Selçukluları daha ilk melikleri Kavurd zamanından (1048-1073) itibaren imâr faaliyetlerine başlamışlardı. Nitekim onun yaptırdığı karakol kalelerinden "minare" biri bugün de mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Selçuklular devrinde Kirmân'da şehircilik yönünden de bir gelişme görülmüş, şehirler "şehristân" denilen kısımdan dışarı taşarak yeni mahalleler ve yerleşme merkezleri kurulmuştur. Melik I. Turan-şâh'ın şaptırdığı "Mescid-i Melik" adıyla meşhur olup, bugün Kirmân gölgesinin en eski câmiidir. O devreden kalan bir eser de Atabey Bozkuş'un yaptırdığı ve "Hâce Atabey" adı ile meşhur türbedir.

Selçuklu devrinde yapılmış ve bugün var olan bazı eserlerden; Berdisîr'deki Mescid-i Bâzâr-ı şâh, Zerend'deki Selçuklu minaresini, Kirmân şehrine takriben 70 km. mesafedeki Nigâr köyündeki Selçuklu kalesini ve hamamı zikredilebilir. Ayrıca kaynaklarda Selçuklular'ın Kirmân'da bir çok imâr faaliyetlerinde bulunduğu kaydedilmiştir.

Selçuklu devrindeki figürlü plastik sanatında, Orta Asya modelleri esas tutulmuş, statüko üzerinde gelişmiş olan bu Selçuklu süsleme üslubu câmiler, saraylar ve hattâ zenginlerin evlerinde de görülmüştür. Bu süsleme kompozisyonlarında av sahneleri ve saray hayatından sahneler tasvir edilmiş, Rey'de yapılan kazılarda yıkılmış olan Selçuklu saraylarından çehreleri Türk hatları taşıyan boyanmış heykeller bulunmuştur. XI. yüzyıldan itibaren halı sanatı da Selçuklu Türkleri ile Orta Asya'dan batıya doğru yayılmıştır. Ancak Büyük Selçuklular'dan zamanımıza kadar hiç bir eser gelmemiştir. Selçuklular'ın tesiri ile Bağdat'ta ipek sanayiinde büyük bir gelişme görülmüş ve en eski ipekli kumaş örneği bu devreden kalmıştır.

Yine Bağdad'da ilk İslâmî minyatür mektebi Selçuklular zamanında kurulmuş, önce Arapça'ya çevrilen metinleri açıklamak ile başlayan bu sanat daha sonra hikaye kitablarında da kendini göstermişti. Minyatür sanatı, Selçuklu sultan ve emirlerinin katipleri olan Uygur Türkleri tarafından geliştirilmiştir. Bu devirde İran'da Orta Asya seramik sanatı uslubunun tesirleri de açıkça görülmektedir. Selçuklular devrinde başta Rey olmak üzere, Musul ve Rakka gibi üç önemli merkezde çinicilik sanatı gelişmiştir. Türk mimarisinde çininin bir süslenme düzeni içinde mimârî ile bağlanarak kullanılması İran'da Büyük Selçuklular ile başlamış, asıl büyük gelişme Anadolu mimarisinde gerçekleşmiştir.

Çini yanında seramik eserler yapılmış ve seramik merkezleri kurularak çok sayıda eser verilmiş, yeni teknikler yaratılmıştır. Büyük Selçuklular devrinde maden işlerinde fevkalâde bir teknikle kaliteli eserler meydana getirilmiştir. Maden sanatının merkezi ise Horasan bölgesi idi. Madenden yapılmış eşyalar, aynı zamanda saray hayatını ve tabiatı aksettiren, kabartma tasvirler ile süslenmiştir.

Onbirinci yüzyıldan beri Ortadoğu ülkelerinde yerleşen ve İslâm dünyasının müşterek malı olmuş bulunan bütün sanat yeniliklerinde Türkler'in tesiri görülmüş ve bu daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir.