OSMANLI'DA BAYRAM
Başta devletlular olmak üzere insanlar, evlerinden çıkıp caddelerde, sokaklarda, meydanlarda birbirleriyle buluşur, misafirlikler, el öpmeler, bayram tebrikleşmeleri, yaşlıları ve hastaları ziyaret vasıtasıyla görüşürler, bayramlaşırlar. Bazı bazı da tatil köylerine, turistik eğlence merkezlerine sığınıp tebrikleşmeyi (resm–i muayede) ıskalarlar. Resm–i muayede Buna şimdilerde bayramlaşma protokolü deniliyor ve devlet dairelerinde, bayram öncesinin son mesai gününde amir memur arasında çukolata–kolonya ikramı ile kutlanıyor. Resm–i muayede Fatih Sultan Mehmed tarafından, ünlü Kanunname–i Âl–i Osmân’ında şöyle ferman olunmuştur: “Bayramlarda meydan–ı divâna taht kurulup çıkmak buyruğumdur. El öpüldükte vüzerâ ve kazaskerlerim ve defterdarlarım kafadarım olup duralar. Hoca ve müfti’l–enâm–ı evveline (yani şeyhülislama); vüzera ve kazaskerlerim ve başdefterdarıma ve nişancıya kendim kalkmak kanunumdur; çavuşlar el öpme kanunumdur ve ehl–i mansabım hurde ehl–i mansıplarından alaybeyi el öpmek kanunumdur ve müteferrika ve ulûfe ile olurlarsa el öpmek kanunumdur ve çaşnıgirler el öpmek kanunumdur ve zâim ve erbâ–ı timar el öpmek lazım değildir.” (Kanunnâme–i Âl–i Osman, s. 25) Daha sonraları Ali Seydi Bey’in anlattığına göre (Teşrifat ve Teşkilatımız, s. 27 vd.) padişah, bayramın ilk günü sabah namazını Hırka–i Saadet Dairesi’nde, yakın dönemlerde de saray dışındaki bir camide kılmıştır.

Büyük bir protokolün yaşandığı, hediyelerin alınıp verildiği, halkın sokaklara döküldüğü, cami çıkışlarında padişaha “Aleyke avnillah, Uğurun açık ola, Devletinle bin yaşa, Maşallah...” gibi alkış ve temennilerin okunduğu bu bayramlaşma usulü muhteşem bir şölene dönüştürülmüştür. Buna bir de arefe günü ikindi namazını müteakiben on pare ile başlanıp bayram müddetince her sabah, öğle ve ikindi vakitlerinde on beşer pare şeklinde devam eden top atışlarını da ilave ettiğinizde hayatın sevinen yüzünü görürsünüz.
Gayr–ı resmî muayede Bu tür bayramlaşmanın herhangi bir yazılı kuralı yoktur; tamamen örfe dayalı olarak devam eder. Hatta bölgeden bölgeye, kasabadan kasabaya değişen âdetlerle dinî ve folklorik bir özellik bile kazanmıştır. Bayramın birinci günü zevale kadar kabir ziyareti yapılması sünnet–i seniyyeden olduğundan, kabristana gidilip sanki evvelen ahirete irtihal eden büyükler ile bayramlaşılır; ruhlarına aşr–ı şerifler okunarak da hediyyeleri takdim kılınmış olur. Eskiden şehir ve kasabalar bayramın dört gününü mahallelere bölüştürüp hangi mahallenin bayramının hangi güne rastladığını da bayram namazında ilan ederlermiş. Böylece her mahalleye tahsis edilen günde, o mahallenin eşraf ve halkı evini terk etmez, ziyaretçiler de buna göre gittikleri evi kapı–duvar görüp üzülmekten kurtulurlarmış. Bu adet halen Anadolu’daki birbirine yakın köyler arasında devam ettirilmektedir. Çocuklar için bayram Eski İstanbul’un Nedim devrindeki bayram yerlerinin bununla bitmediği tabiidir. Çocukların ve bu vesile ile büyüklerin toplanıp eğlendikleri bu meydanlarda asma salıncaklar, dönme dolaplar, atlı karacalar, at ve deve ile meydan turları, özel çadırlarda teşhir edilen canlı mahluklar, egzotik canavarlar, deniz kızları ve yine çadırlarda icra–yı sanat eyleyen eski zaman tiyatrocuları, karagözcüler, canbaz ve hokkabazlar...
Şüphesiz o eski bayram yerlerinde de mevsimine göre ciğer kebabı, pilav, aşure, keten helva, meyve, kuru yemiş, şerbet, boza, dondurma vs. satan insanlar vardı ve yine eskiden de dilli düdük, zilli maşa, kaynana zırıltısı, def vs. sesleri ile çocuk şamataları birbirine karışıyordu. Belki macuncu tablaları da bir aksesuvar olarak orada yerlerini alıyordu.
Iydiniz(id, Arapca bayram demektir) said, ömrünüz mezid olsun!
Bayramın şiiri Bayramlara eskiden id denildiğinden olsa gerek, giriş kısımlarında bayramdan ve bayrama ait hallerden bahseden kasidelere ıydiye (bayramiye) adı verilmiştir. Şairlerin saygı duydukları kişilere sundukları bu kasideler, bir tür bayram hediyesi, bayram için tebrik kartı olarak kabul edilegelmiştir. Bu bakımdan hemen her şairin divanında birkaç ıydiye manzumesine rastlamak mümkündür. Nedim, İstanbul’un bayram yerleriyle ilgili olarak bakınız ne diyor:
Binüp sad ızz ü nâz ile semend–i şuh–reftâra
Güzeller Atmeydanı’nda alur şimdi meydânı
Hususâ hazret–i Eyyub ile meydân–ı Tophâne
Birer takrib ile elbetde cezb eyler cüvânânı
Firâz–ı Üsküdar’ın bu’du vardır gerçi amma kim
Yine inkâr olunmaz hak bu kim anın da seyrânı
Ya Sa’d–âbâd–ı dil–cunun efendim sorma hiç vasfın
Kulun bir vech ile ta’bire kâdir olmazam anı
Yani ki “Güzeller, şöyle bin naz ve işve ile şuh edalı atlara binip de Atmeydanı’nda (Sultanahmet Meydanı) salınmaya başlarlar. Özellikle Eyüp Sultan ve ve Tophane Meydanı’ndaki eğlenceler birer vesile ile gençleri cezbeder. Gerçi Üsküdar yokuşu pek uzaktır; ama yine de zahmete katlanıp orada seyrana çıkmanın zevki inkar olunamaz.