BİR DESTANDI ÇANAKKALE


İki ayrı bedenin ayrı canları… Aynı bedenden yayılan korku ; açlık. Bırakılan sevdalar, özlenen yarınlar ve bitmeyen bekleyişler… Karşı cephenin yarına gün olacak neferleri… Henüz çok erken ölüm; bu kadar acımasız ve soğuk olamaz. Baharı yaşamak güneşin sıcaklığı bu denli yakıcı olamaz.

İki ayrı cephe zaferi ve yenilgiyi tadacak olan. Daha yola çıkmadan yenilgiye kendini hazırlıyor General.

‘’Başarısız bir serüven olacak bu biliyorum. Ayrılırken karımı anlından öptüm.’’Bir başka General’de kendinden o kadar emin ‘’Çanakkale, Türk evladının uğrunda kanını akıttığı Çanakkale geçilir.’’diyor.

Fakat çok ince bir noktayı unutmuş olmalı ki karşısında vatanı uğruna ölmeyi göze almış bir Türk Ordusu

duruyor. Ne zırhlı gemiler ve nice baştan aşağı silahlı düşman askeri geçemez Çanakkale’yi bilmiyor…

Güneş henüz uykuya varmamıştı… Tedirgin bir kuş gök kubbeyi dolanıyordu. Ölüm çığlıkları acı bir sonla bitiyordu. Rüzgar eteğiyle soğuk ve donuk bir bedeni örtüyordu… Şaşkın ve korkulu bakışlar…

Korkunun tanımı yapılabilir miydi?

Ölümün zaferi dudaklarını süslemişti Ali’nin ve Ahmet’in sevdasına doyamamıştı Zeynep… Geride

yadigar kalan korkulu bir gülümseyişti Ali’nin, o da toprağa kurban olmuştu… Fakat o korkulu bekleyiş bilhassa ölüm korkusunu hatırlatıyordu her an…

Çanakkale geçilmemişti… Seyit, Ali, Mehmet ve binlerce Türk evladı izin vermemişti buna… Tek bir çarıkla, süngüyle direnmişti düşman karşısında. Yenilginin korkusu yenilmişti Çanakkale’de. Bilhassa kazanmak bütün bedenlere işlemişti.

‘’Dünya’nın gördüğü en büyük başarı önce bir hayaldi. En büyük çınar bir tohumda en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.’’

‘’İşte Çanakkale’nin kaderi… Hala Türk evladının vatanı… Uğrunda öldüler ama şu an kazanmanın, şehit olmanın huzuruyla Çanakkale’de derin bir uykuda yatar bu vatanın evlatları.


Güray Altaş