Derya Tulga ve Halil Berktay, ntvmsnbc'ye 24 Nisan'ın "Soykırım Anma Günü" ilan edilmesinin hikayesini anlattı.

Prof. Dr. Derya Tulga: TEHCİR TARİHİ 24 NİSAN DEĞİL 27 MAYIS

24 Nisan"da alınan resmi bir karar yok aslında. O tarihte alınan karar bir polis kararı, gözaltına alma tedbiriydi. Bu karar, İstanbul ve taşradaki birtakım Hınçak ve Taşnak yöneticilierini toplanmasını içeriyordu.

Bu kararla yaklaşık 2 bin 250 kişi Çankırı ve Ayaş"a gönderildi. Bunu Ermeni tarafı da kabul ediyor. Ermeniler"in yıldönümü olarak benimsedikleri, 27 Mayıs"ı değil 24 Nisan'ı seçmelerinin nedeni, alınan kararla başlarındaki önemli kişilerin toplanması ve daha sonraki tehcir kanununa hazırlıksız yakalanmaları... O bakımdan 27 Mayıs 1915"i değil 24 Nisan 1915"i alırlar.

Ermeni tehcirinin nedenlerine baktığımızda daha gerilere gitmemiz gerekiyor. 1774 Kaynarca Anlaşması"ndan itibaren yalnızca Osmanlı İmparatorluğu gerilemekle kalmıyor, Müslüman nüfus da geri atılmaya başlıyor. Daha sonra yaşanan önemli bir Balkan faciası var...

O tarihe kadar Ermeniler"le İttihatçılar"ın arası gayet iyiydi. Fakat Balkan Savaşı"nın bitmesine yakın daha önce de gündeme getirilen Ermeni Reformlar"ı konusu yeniden gündeme geliyor. Bu pratikte Osmanlı İmparatorluğu"nun bölünmesi anlamına geliyor.

Bu reformlar ilk olarak Ayastefanos Anlaşması'nın 16. maddesine ve 1878"de Berlin Kongresi"nde alınan kararların 61. maddesine giriyor ve Ermeniler için reform yapılmasını içeriyor. Ama reformların ne olacağı, neler yapılacağı belirtilmiyor. Bu soyut durum da sonunda devlet idaresinde bir takım sürütüşmelere yol açıyor.

Bu son karar sonrasında, 1914"te Norveç ve Hollandalı iki müfettiş, bugün Anadolu"nun doğusundaki 22 ili kapsayan 6 vilayette teftiş yapıyor. Bu da pratikte bu yerlerde Ermeni egemenliğine geçmesi sonucunu verecek gelişmelere altyapı oluşturuyor. Ama Ermeniler, çok iddialı oldukları topraklarda nüfusun yüzde 15-20"sini oluşturan bir halk. Eğer burası ayırılır ve yüzde 20 yüzde 80"e tahakküm ettirilmeye çalışlırsa sonunda kan çıkabilir diye düşünülüyor.

Bir de bunun öncesinde Balkanlar"da yaşananalar var. Balkan Savaşı"na kadar Bulgaristan"da yaklaşık yüzde 50 Türk nüfusu vardı. Buradaki Türk nüfusu boşalttılar. Ermeniler de "biz Bulgaristan"ı örnek alırız" diyorlardı. Osmanlı yönetimi Van isyanı koptuktan sonra radikal bir tedbir alınması gerektiğini düşündü.

Radikal tedbirler benim kullandığım deyimle "hayat sahasını kaydırmak"tı. Tabii bu arada olan biten çok kanlı, çok trajik olaylar var. Ama bu soykırım planlaması değildir, "ne olursa olsun bu sorun bitsin" denen bir durumdur. İki şık vardı; ya oradan Türkleri süreceksiniz, ya da Ermeniler"i...

OSMANLI MÜSLÜMANLARI DA TEHCİR ETMİŞTİ

Bizim tarihimizde, Hıristiyanlar"ın lehine Müslümanlar"ın sürüldüğü örnekler de vardır. Örneğin, Sırbistan"ın ilk ayaklanmasında, devlet ordu göndererek Sırplar"ı korumak için Boşnaklar"ı ezmiştir. Ama bu politika hiçbir işe yaramadı. Çünkü bu olunca hem Müslüman tarafını küstürüyorsun hem de diğer tarafa yaranamıyorsun. Sonra yavaş yavaş tersini uygulamaya başladı.

Prof. Dr. Halil Berktay (Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü): 'FELAKETİN HABERCİSİ'

24 Nisan 1915"te İstanbul"daki tutuklama dalgası, Ermenilerce felaketin habercisi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle bu tarihi kabul ediyorlar. Benim konuştuğum, bu konuyu bilen Ermeni aydınları daha 1919-20 yıllarından itibaren, Suriye"deki, Lübnan"daki mülteci kamplarında 24 Nisan"ın anılmaya başladığını söylediler. Bu şu nedenle önemli; Türk milliyetçiliği bunun 23 Nisan"ı gölgelemek için sonradan çıkarıldığını iddia ediyor. Oysa 23 Nisan 1920"de Ankara"da Büyük Millet Meclisi kurulmadan çok önce 24 Nisan Ermeniler tarafından anma günü olarak kabul ediliyordu.

1915"te yaşananların uzun, orta vade ve bir de kısa vadede düşünebileceğimiz üç boyutlu bir arka planı var. Uzun vadede, yaşanan toprak kaybının, Osmanlı İmparatorluğu ve İttihat ve Terakki yöneticileri üzerinde yaptığı travmatik etki vardı. Osmanlı 17. yüzyıldan itibaren, çözülmeye başladı ve özel olarak da 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu artık eski tebalarının, yani Sırpların, Bulgarların, Yunanların, Rumenlerin karşısında yenilmeye başladı ve peş peşe Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar, Rumenler ayrılmaya başladı. Bunun beraberinde yarattığı, imparatorluğun parçalanması korkusu ortaya çıktı ki her tür korku aynı zamanda bir öfkeyle el ele gider. Bütün bu birikmiş korku ve kızgınlık denebilir ki Osmanlı sınırları içinde kalmış olan Ermenilere fatura edildi.

Buradan orta vadedeki nedenlere geçebiliriz. Az önce söylediğim bu korku 1908-1915 arasında çok şiddetli bir hal aldı. Bu dönemde İtalya Trablusgarp"a çıktı ve Balkan Savaşları sonucunda, şimdiki Batı Trakya hariç bütün Balkanlar kaybedildi. Bu, Türk milliyetçiliği açısından her yerden kovulduk, geri sürüldük, sırtımız duvara dayandı artık ricat edecek başka yerimiz yok hissi yarattı. Peki bu bakış açısına göre Anadolu güvenli mi hayır, çünkü Anadolu"da hala önemli ölçüde Rumların yanı sıra dokunulmamış büyük bir Ermeni nüfusu vardı.

Kısa vadede, Birinci Dünya Savaşı"nda, Enver Paşa"nın çılgın Sarıkamış macerası, Kafkasya cephesinin zayıflamasına ve Doğu Cephesi"nin zaafa düşmesine neden oldu. Bu dönemde aynı zamanda Ermeni milliyetçilerinin, özellikle Taşnak örgütünün Doğu Anadolu Bölgesi"nde cephe gerisinde yerel gerilla faaliyeti vardı.

Bütün bunlar yaşananların gerekçeleri... Ama uzun vadeli birikimle birlikte İttihaçi Yönetim, şöyle bir sonuç çıkardı; bir bütün olarak Ermeniler"e güvenilemez. İttihat ve Terakki, nasıl olsa bütün Ermeniler zaman içinde milliyetçi olacak ve ayaklanacak. 1915"e bu mantıkla gelindi.

Kaynak: NTV