NATO (North Atlantic Treaty Organization) (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı), İkinci Dünya Savaşının sona ermesini izleyen yıllarda Avrupa dengesinin bir türlü sağlanamaması ve özellikle, SSCBnin çok üstün askerî gücüne dayanarak tek yanlı girişimlere başlaması nedeniyle oluşturulan askeri savunma örgütüdür.

İkinci Dünya Savaşının ve özellikle Avrupadaki savaşın yükünü ağır bir biçimde SSCB çekmişti. 19 Ekim 1939 tarihli Türk-İngiliz-Fransız İttifakı koşulları uyarınca İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız değil, savaş dışı kalmış olan Türkiyeyi savaşa girme konusunda ikna edemeyen Müttefikler, Doğu Cephesini tümüyle SSCBye bırakmak zorunda kalmışlardı. Bunun sonucu olarak da önemli ölçüde Müttefikler tarafından donatılan güçlü ve kalabalık bir Sovyet ordusu Avrupanın içlerine dek ilerlemişti.

Amerikan-İngiliz ve Sovyet kuvvetleri arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümü için toplanan Yalta Konferansında, bir anlamda paylaşım yapılmış ve çeşitli ülkeler, değişik ülkelerin etki alanı olarak kabul edilmişlerdi. Ancak, Yaltanın yapıldığı Şubat 1945i izleyen aylarda da bu karşılıklı huzursuzluk devam etmişti.

ABDnin atom bombasını kullanması ve nükleer tekele sahip olması bile, SSCByi Yalta paylaşımına uyma konusunda zorlayıcı olamıyordu. Örneğin, kendi etki alanının dışında kalmış olan Yunanistanda iç savaş sırasında solcu güçleri desteklemesi ve Türkiyeden belirli taleplerle ortaya çıkması, SSCBnin kendini çok rahat hissettiğinin göstergeleriydi.

Müttefiklerin ordularını önemli ölçüde terhis etmelerine karşılık, SSCB, ordusunu terhis etmemişti ve bu ordunun önemli bir bölümü Avrupada bulunuyordu. Savaş sonrasında dünyada barışı kuracağı ve koruyacağı umut edilen Birleşmiş Milletler de, işlevini yerine getirmekten çok uzak bir yapı içinde pasifize olmuştu.

Şubat 1948de Çekoslovakya Komünist Partisinin yaptığı darbe, Batı Avrupanın özgürlükçü demokrasileri için en ciddi uyarıcı oldu. 17 Mart 1948de, yani, Çekoslovakyadaki darbeden bir ay kadar sonra İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg arasında Brüksel Antlaşması imzalandı. Buna göre, beş devlet, olası bir saldırı karşısında kuvvetlerini birleştirmeyi ve ortak davranmayı kabul ediyorlardı.

Brüksel Antlaşması, NATOya giden çizginin başlangıcıydı. Fakat bu beş devletin askeri gücü, muhtemel bir SSCB saldırısını durdurabilmekten çok uzaktı. ABDnin yer almayacağı askeri bir ittifakın, fazla bir gücü olamazdı. ABD ise Avupa politikasına karışmama konusundaki geleneksel politikasından uzaklaşmış bulunuyordu. Sınırlarının bütünlüğünü korumak için, bir Atlantik Duvarı oluşturulmasından yana idi. İşte bu nedenle Nisan 1949da ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İtalya, İzlanda, Kanada, Danimarka, Norveç ve Portekiz arasında Kuzey Atlantik Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya daha sonra Türkiye, Yunanistan, F. Almanya ve İspanya katıldılar.

NATO Antlaşmasına göre taraflardan birine ya da birkaçına yapılacak bir saldırı, üye ülkelerin tümüne yapılmış sayılacaktı. Fakat, aradan geçen yıllar boyunca, kimi esnek karşı saldırı anlayışları ortaya çıktı.1990 yılı başlarında SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinde yaşanan baş döndürücü siyasal ve sosyal gelişmeler sonucunda sosyalist sistemin çökmesi, beraberinde NATOnun karşıt gücü Varşova Paktının da dağılmasını (Şubat 1991) getirdi.

ABD önderliğindeki yeni dünya düzeninde NATOnun işlevinin sona ereceği düşüncesi, Körfez Savaşı (Ocak-Şubat 1991) ve Yugoslavyanın dağılmasının ardından Sırpların Bosna Hersek Cumhuriyetini haritadan silme çabaları (1992-1996) karşısında boşa çıktı. Örgüt üyeleri, her iki savaşa da caydırıcı bir güç olarak BM emrinde katıldı.

NATO, en azından bugünkü dünya konjoktöründe varlığı gerekli bir askeri örgüt olarak önemini korumaktadır. Askeri bir ittifak olmasına karşın, NATOnun ekonomik yönü de gözardı edilemez. Gerçekten aynı ittifak zinciri içinde yer alan ülkeler arasında, ekonomik alanlarda da daha iyi bir diyalog ve işbirliği olanağının bulunması son derece doğaldır.