ABD'nin gücünün temelleri
ABD’nin nüfusu 1950 ile 1960 arasında 152 milyondan 181 milyona çıktı, yani %19 oranında arttı. Savaş sonrasında gözlenen baby-boom devam ediyordu. 1924’ten 1965’e kadar Amerikan topraklarına girişleri sınırlandıran göçmen faklarını uygulamaya koyan yasalar henüz yürürlükte olduğundan, göç nüfus artışında ikincil bir yer tutuyordu. Ancak bu arada, ABD üstün yetenekli Avrupalı bilim adamlarını kabul ediyor, hatta kendine çekiyordu. Bu olguya brain âmin, yani "beyin göçü" adı verildi.
İkinci Dünya Savaşı, gerçek anlamda müttefiklerin cephaneliği durumunda olan ABD’nin ekonomik büyümesini kolaylaştırmıştı. Ülkede dev sanayi şirketleri bulunuyordu. 1950’li yıllarda General Motors, Fransa bütçesiyle karşılaştırılabilecek bir ciro ilan etmişti. Standard Oil petrol şirketi ise 6 milyon tonluk bir filoya sahipti ve bu rakam aynı tarihlerde Sovyetler Birliği’nin sahip olduğundan bir buçuk kat fazlaydı. Birkaç büyük firmanın lehine işleyen tekelleşme nedeniyle rekabet azaldı. 20. yüzyılın ortalarından itibaren, modernleşme ve teknolojik yenilikler sanayi ve tarım sektörünü durmadan altüst ettiler. Amerikalılar giderek daha az tren, daha çok otomobil ve uçak kullanır oldular. Mekanikleşen ve bilimselleşen tarım da dünyada verimlilik rekorları kırıyordu.
Ekonomide zaman zaman yaşanan küçülmelere rağmen, ekonomik faaliyet ABD’yi dünyanın en zengin ülkesi haline getirmiştir. 1945 yılında, dünyadaki toplam altın rezervlerinin dörtte üçü bu ülkede bulunuyordu. 1944’te imzalanan Bretton Woods anlaşmaları doların gücünü arttırdı. Altına bağlanan dolar (1934’ten itibaren, bir ons altın karşılığı 35 dolardı), gezegenin büyük bölümü için hem alım salım faraşı*, hem de rezerv parası oldu. ABD, 1945’ten sonra Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinin kalkınmasına yardım edebilecek kadar güçlüydü
Zengin bir Amerika
1955’te, Eisenhower’m başkanlık döneminde, dünya nüfusunun yalnızca %6’sıra oluşturan ABD, dünyadaki malların %50’sini üretiyordu. Dış yatırımların çokluğu ve çokuluslu şirketierin faaliyetleri sayesinde Amerikan sanayii, artık ABD sınırları içinde yerleşmiş bulunan sanayiden çok daha büyük boyutlara ulaşmıştı. Eisenhower’ın 1953’te başkan seçilmesinden Kennedy’nin başkanlığının sonuna, yani 1963’e kadar geçen on yıl içinde, kişi başına KUÜ yaklaşık %25 oranında arttı. Bolluk, konfor ve savurganlık Amerikalıların gündelik yaşamına hakim oldu. Reklamlar, karşı konulmaz bir çekim gücü kazandı. İşleri kamçılayan kredili satışlar ise, Amerikalıların geleceğe duydukları güvenin ve hiç beklemeden yeni malların tadını çıkarma konusunda sergiledikleri sabırsızlığın olduğu kadar, bütün Amerikan ailelerine yüklenen maddî külfetlerin de kanıtı haline geldi.
Amerikan modeli her ne kadar liberalizm ve serbest girişime dayanıyorsa da, federal hükümet zaman zaman ekonomik alana müdahale etmekten çekinmiyordu. Sanayi ve tarım üretimini koruyan gümrük vergilerini belirtiyor, silah sanayiinde faaliyet gösteren şirketlere soğuk savaş nedeniyle (özellikle 1950-1953 Kore ve 1962-1975 Vietnam savaşları sırasında) düzenli olarak yüklü siparişler veriyordu. Bunun dışında, bazen kılı kırk yaran düzenlemeler getirerek ülkeye yabancı ürün girişini engellemeye çalışıyordu.
ALINTIDIR
ABD’nin nüfusu 1950 ile 1960 arasında 152 milyondan 181 milyona çıktı, yani %19 oranında arttı. Savaş sonrasında gözlenen baby-boom devam ediyordu. 1924’ten 1965’e kadar Amerikan topraklarına girişleri sınırlandıran göçmen faklarını uygulamaya koyan yasalar henüz yürürlükte olduğundan, göç nüfus artışında ikincil bir yer tutuyordu. Ancak bu arada, ABD üstün yetenekli Avrupalı bilim adamlarını kabul ediyor, hatta kendine çekiyordu. Bu olguya brain âmin, yani "beyin göçü" adı verildi.
İkinci Dünya Savaşı, gerçek anlamda müttefiklerin cephaneliği durumunda olan ABD’nin ekonomik büyümesini kolaylaştırmıştı. Ülkede dev sanayi şirketleri bulunuyordu. 1950’li yıllarda General Motors, Fransa bütçesiyle karşılaştırılabilecek bir ciro ilan etmişti. Standard Oil petrol şirketi ise 6 milyon tonluk bir filoya sahipti ve bu rakam aynı tarihlerde Sovyetler Birliği’nin sahip olduğundan bir buçuk kat fazlaydı. Birkaç büyük firmanın lehine işleyen tekelleşme nedeniyle rekabet azaldı. 20. yüzyılın ortalarından itibaren, modernleşme ve teknolojik yenilikler sanayi ve tarım sektörünü durmadan altüst ettiler. Amerikalılar giderek daha az tren, daha çok otomobil ve uçak kullanır oldular. Mekanikleşen ve bilimselleşen tarım da dünyada verimlilik rekorları kırıyordu.
Ekonomide zaman zaman yaşanan küçülmelere rağmen, ekonomik faaliyet ABD’yi dünyanın en zengin ülkesi haline getirmiştir. 1945 yılında, dünyadaki toplam altın rezervlerinin dörtte üçü bu ülkede bulunuyordu. 1944’te imzalanan Bretton Woods anlaşmaları doların gücünü arttırdı. Altına bağlanan dolar (1934’ten itibaren, bir ons altın karşılığı 35 dolardı), gezegenin büyük bölümü için hem alım salım faraşı*, hem de rezerv parası oldu. ABD, 1945’ten sonra Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinin kalkınmasına yardım edebilecek kadar güçlüydü
Zengin bir Amerika
1955’te, Eisenhower’m başkanlık döneminde, dünya nüfusunun yalnızca %6’sıra oluşturan ABD, dünyadaki malların %50’sini üretiyordu. Dış yatırımların çokluğu ve çokuluslu şirketierin faaliyetleri sayesinde Amerikan sanayii, artık ABD sınırları içinde yerleşmiş bulunan sanayiden çok daha büyük boyutlara ulaşmıştı. Eisenhower’ın 1953’te başkan seçilmesinden Kennedy’nin başkanlığının sonuna, yani 1963’e kadar geçen on yıl içinde, kişi başına KUÜ yaklaşık %25 oranında arttı. Bolluk, konfor ve savurganlık Amerikalıların gündelik yaşamına hakim oldu. Reklamlar, karşı konulmaz bir çekim gücü kazandı. İşleri kamçılayan kredili satışlar ise, Amerikalıların geleceğe duydukları güvenin ve hiç beklemeden yeni malların tadını çıkarma konusunda sergiledikleri sabırsızlığın olduğu kadar, bütün Amerikan ailelerine yüklenen maddî külfetlerin de kanıtı haline geldi.
Amerikan modeli her ne kadar liberalizm ve serbest girişime dayanıyorsa da, federal hükümet zaman zaman ekonomik alana müdahale etmekten çekinmiyordu. Sanayi ve tarım üretimini koruyan gümrük vergilerini belirtiyor, silah sanayiinde faaliyet gösteren şirketlere soğuk savaş nedeniyle (özellikle 1950-1953 Kore ve 1962-1975 Vietnam savaşları sırasında) düzenli olarak yüklü siparişler veriyordu. Bunun dışında, bazen kılı kırk yaran düzenlemeler getirerek ülkeye yabancı ürün girişini engellemeye çalışıyordu.
ALINTIDIR