umuro
Super Moderator
Atatürk'ün Manastır ve Makedonya döneminin sırları açığa çıkıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında önemli bir dönemini geçirdiği Manastır ve Makedonya başta olmak Balkanlar’daki Osmanlı döneminin tarihsel izlerini taşıyan sicil kayıtları konusunu Kül Kalesi adıyla romanlaştıran Luan Starova, “Balkan Destanı” adını verdiği proje kapsamında şimdi de Ali Fethi Okyar ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Manastır ve Makedonya döneminin sırlarını açığa çıkarmayı amaçlıyor.
Türkiye’nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar’ın aynı adı taşıyan torunu Ali Fethi Okyar ile birlikte bu önemli çalışmayı başlatan Starova “Elimizde koskoca bir tarihi hafıza hazinesi vardır ve bunlar aydınlanmayı beklemektedir. İşte benim ve torun Ali Fethi Okyar ile yakın çalışma arkadaşlarımın bir projesi var ki bu mutlaka aydınlanmalı ve de yayınlanmalıdır” dedi.
BALKAN DESTANI VE MUSTAFA KEMAL
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan dördüncü romanı olan ve Türkiye’nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar’ın kuzeni olan Babası Arif Ahmet Starova’nın yaşamını anlattığı Kül Kalesi-Siciller başlıklı romanı dolayısıyla görüşlerini ANKA’ya açıklayan yazar Luan Starova, şunları söyledi: “Benim için önemli olan şey Osmanlının kalıntılarından önemli şahsiyetler ortaya çıktığını ve de yüceldiğini keşfetmek ve de onları aydınlatmaktır. Bunlar büyük siyasi, kültürel ve medeniyet birikimiyle kendi milli devletlerine ve de milletlerine başarılı hizmetler verdiler. Bu konuda sadece babam örnek değil, çok sayıda kişi ve şahsiyetler vardır. Bu proje Ali Fethi Okyar ve Atatürk’ün Makedonya dönemi günleri ve de tarihi olacaktır. Bu iki değerli şahsiyetin Manastır Askeri İdadiyesinden başlayarak, Sofya Elçiliğindeki günleri ve de çağdaş Türk devletini kurma faaliyetlerini içeren Balkan Destanı hafızasıdır. Ben bunların, dil ve edebiyatın fenomeni peşindeyim, hedefim bir tarih yapmak değil. Tarihi olayları gönül ve akıl çerçevesinde işlemek ve de onların peşinde olmaktır. Bu yolun peşinde olmak her şeye değerdir” dedi.
TÜRKİYE’ NİN BAĞIMSIZ ANAVATAN İÇİN DESTEĞİ UNUTULMAZ
Üsküp Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Fransız Edebiyatı profesörü olan, uzun bir diplomatik kariyeri bulunan ve son olarak Makedonya’nın Paris büyükelçisi olarak da görev yapan yazar Luan Starova, “Bu roman dolayısıyla Türk kamuoyuna iletecek özel bir mesajınız var mı?” yönündeki soruya şu yanıtı verdi: “Çok memnunum ki, babamın hakikatleri edebiyat ve eserler köprüsü sayesinde İstanbul’a ve Türkiye’ye döndü. Türkiye okuyucusunun bu konudaki ilgisi benim de keşfedilmemiş Balkan-Osmanlı medeniyeti konusuna eğilmemi teşvik etmektedir. Türkiye ve Türk halkı son dönemde göz kamaştırıcı bir şekilde dünyaya değerler katmaktadır ve en büyük katkıyı sunmaktadır. Özellikle muhteşem kültürel ve medeniyet turizmi ile bunu en güzel bir şekilde sağlamaktadır. Anavatanlarım Makedonya ve Arnavutluk’a her çeşit kültürel, teknolojik ve bağımsızlığını sağlayan değerler konusunda yaptığı katkıları asla unutamayız, bunlar için minnettarız. Özellikle tarihi dönüm noktası bağımsızlıkları döneminde yaptığı karşılıksız yardımı asla unutamayız.”
SİCİLLER BALKANLAR’DAKİ OSMANLIYI ANLAMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNE
Sicillerle ilgili olarak romanda yer verilmeyen ancak tarihsel olarak bilinmesinde yarar olan önemli bir bilgi elde mevcut mudur sorumuza ise Yazarın karşılığı şöyle oldu: “Manastır Sicilleri 16-19. yüzyılı içeren yüz binlerce belgeyi ve yazıyı içeren hacimli bir hazinedir. Bunlar elyazması yazılardır. Babam bunların içine dalarak sonuna kadar bunlarla uğraştı, bunlara sadık kaldı. Çok titiz bir şekilde o muhteşem Osmanlıcasıyla inceliyordu. Bu siciller savaşlar, yangınlar, her çeşit tabii felaket geçirerek ve bütün bunları aşarak bugünlere taşındı. Bunlar Manastır’daki bir Vakıfta yer alıyordu. Komünist dönemimde bu vakfa el koyularak sicilleri yok etmek istediler. İşte bu durumda babamın olağanüstü gayretleri ve ilahi yardım ile bunlar kurtarıldı, babamın ve de ailemin hayatı da bu siciller sayesinde kurtuldu, bugüne taşındı çok şükür. Balkanlar’daki herkes kendi tarihini yazma yarışında iken, herkes diğerinin varlığını gizlemeye ve tarihini hiçe saymaya çalışırken bu siciller bütün bu önyargı, yanlış adımların ve tutumların ortadan kalkması için aydınlatıcı bir aynadır. Bunlara bu şekilde bakılmalıdır bence.”
ALİ FETHİ OKYAR’IN ÇEVRESİNDE
Yazar romanda ana karakter olan Babası ile Ali Fethi Okyar arasındaki akrabalık ilişkisi konusunda ise şu bilgileri paylaştı: “Ali Fethi Okyar Babamın Annesi Hazbiye hanımın ilk kuzeniydi, amcasının oğluydu yani. Hazbiye Hanım Resneli Niyazi Beyin akrabası, Ohri gölünün Pogradec şehrinden dedem Ahmed Sul-Starova ile evliydi. Hazbiye hanımın babası o zamanın Manastır valisinin kızıydı. Babaannemin anavatanı Türkiye idi, Türkçe ise babamın anadiliydi, ki bu dil sayesinde İstanbul’da Hukuk Fakültesini bitirdi, avukat oldu. Tahsil dönemini genelde Malta sürgünü dönüşü Atatürk döneminde önemli görevler alan dayısı Ali Fethi Bey’in yanında geçirdi. Babam hiçbir zaman o çevreden uzak kalmadı, günlerini onlarla geçirdi. Ellili yıllarda Ali Fethi Bey’in oğlu Osman Okyar Makedonya’ya geldi, kendisiyle yirmi yıldan fazla Fransızca dili sayesinde yazıştık irtibatımızı koparmadık. Osman Okyar, babasının emaneti olan yeğeni babam Arif Ahmet Starova’yı keşfetmeye ve daha ayrıntılı tanımaya çalışıyordu.”
BALKANLARDA OSMANLI İZLERİ YOK OLMASIN
Babamın en büyük arzusu eski Türkçeyi, Osmanlıcayı öğrenmemdi. Bunun sayesinde bu Sicillere devam etmemi istedi. Ancak bazen kader insanı başka yerlere götürüyor istediğinin ötesinde. İşte bu arzuyu ve ideali tamamlamak için edebiyat ve dil sayesinde babamın sicillerdeki hafızasını keşfetmeye ve aydınlatmaya çalışıyorum” diyen Luan Starova Balkanlar’da Osmanlı izlerine ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Bütün kültürel ve ilgi alanımı babamın ve ailemin kodlarında aramaya tahsis ettim, onların özellikle Türk ve Osmanlı kodlarını keşfetmeye çalışıyorum. Osmanlının yıkılışıyla, bu yıkılışın kalıntılarından yeni Balkan tarihini çizen ve oluşturan güçlü şahsiyetler ortaya çıktı. Büyük filozof Edgar Moren benim ikinci romanım olan Keçiler Dönemi için yazdığında şunları söylemişti: “büyük bir tezat olurdu eğer denseydi ki Osmanlı İmparatorluğu 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla verilen azınlıklar hakları sayesinde parçalanmaya başladı. Maalesef bu devrimler büyük emperyalist güçlerin Osmanlıyı parçalamasından sonra geldi”. Osman Okyar babasının düşüncelerini bana anlatıyordu, ona göre: “1919-1920 yılındaki büyük batılı devletlerin Fransa ve İngiltere’nin kazanmasıyla Balkanlarda Osmanlı artık geçmiş bir tarih olma mahkumiyetiyle baş başa kalmış. Ancak onun kültürel ve medeniyet izleri Balkanlar’da ilelebet kalacaktır. Onları yaşayan bütün Balkan kültür, medeniyet ve halklarında ortak izler olarak görebilirsiniz.” Bu sözler Ali Fethi Okyar’ın engin vizyonunun ürünüdür.”
MANASTIR SİCİLLERİ MAALESEF AYDINLATILAMADI
Küller Kalesi-Siciller romanı konusundaki görüşlerini ifade eden Starova, romanın yüzü ve çehresinin siciller olduğunu belirterek şunları söyledi: “20 yüzyılda moda olan Osmanlı ve Türklük karşıtlarının bütün anti propagandalarına rağmen ve de onları gizleme ve hiçe sayma gayretleri ve yok etmelerine rağmen, bütün bunlar var olan bir dönemin en büyük kanıtları ve belgeleridir. Bu Balkan katliamından çok şükür Manastır Sicilleri babamın keşfi ve onlar üzerinde çalışarak hayatını idame ettirmesi sayesinde kurtuldu ve böylece bir dönem aydınlanmaya çalışıldı. Babamın hayatı siciller kitaplarıydı, maalesef bunlar sonuna kadar açılamadı, yaprakları aralanamadı. İşte bu romanda trajik bir şekilde konu edilen hususlardan biri de Sicillerin babamın elinden alınıp keşfinin engellenmesidir. Maalesef bunlar bir dönemin en büyük kâşifleri olmasına rağmen.”
ATATÜRK BABAMA TÜRKİYE’DE KAL DEDİ
“Romanda ailenizin büyük sırrı diye sözü edilen Babanızın Büyük Ada’da Mustafa Kemal ile karşılaşması gerçek mi kurgu mu” sorusunu Starova şu açıklamayla yanıtladı: “Babam tahsil dönemini genelde dayısı Ali Fethi Okyar beyin yanında geçiriyordu. Bu görüşmeleri genelde İstanbul’da Büyük Ada’da olurdu. Ancak komünist baskısından dolayı bunları genelde bizlerden gizlerdi, bu konuların gündemde tutulmasından kaçınırdı. Genelde bizim aile hafızamızda Atatürk ile buluşması büyük bir zenginlik ve önemli bir şeref anıydı. O konuşmada Atatürk babama Türkiye’de kalıp ona yardımcı olmasını istemiştir ve babama şunu demiştir: “Türkiye’nin senin gibi okumuş insanlara ihtiyacı vardır”. Babamın Atatürk ile buluşmasını Fethi Bey’in hanımı galiba bizlere büyük adada bunu doğruladı. Bu olay, romanda romansal bir kurgu değil tarihi bir gerçektir.”
TARİHSEL GERÇEĞİ İÇEREN TARİHİ BİR ROMAN
Kül Kalesi romanının yaşanmış gerçekliğe yakınlık itibariyle ne kadar roman, ne kadar tarihsel roman kategorisinde sayılabileceği konusunda Starova’nın yaklaşımı şöyle oldu “ Kül Kalesi romanı, tarih sürecinde insan varlığının mutlak tecrübesi peşindedir. Bu roman bana ait romanları içeren büyük projemin bir parçasıdır. Bu projenin 10 romanı Arnavutça ve Makedonca olmak üzere çıkmış durumdadır. Bu 10 romanın dördü Yapı Kredi yayınları tarafından Türkiye’de Babamın Kitapları, Keçiler Dönemi, Kül kalesi ve Tanrıtanımazlık Müzesi başlıkları altında basıldı. Roman tarzı projemin genel ismi Balkan Destanı’dır. Balkan Destanı projem Türkiye’de olduğu gibi, Amerika, Fransa, Almanya, İtalya ve diğer dünya devletleri ve dillerine açık olan bir projedir, bütün bu devlet ve dillerde yayınlanmış durumdadır. Biz Balkanlılar için Çhurcill’in söylediği gibi: “Balkanlılar kullandığından fazla tarih oluşturmaktadırlar” Bendeniz yazar olarak Müslüman bir Arnavut ailesinin 20. yüzyılının son geçen yüz yılını konu edinmeye çalışıyorum. Bu romanlar destanımın yüz yılın ellisi yazarın babası ve ailesine aittir, diğer yarısı ise yazarın kendi hayat tarihçesini içermektedir. Bunların kaynağı babama ait tevarrus ettiğim canlı ve mistik kütüphanesidir. Bunlar kaybolan balkan zamanını içermektedir, aynı şekilde 16-19 yüzyıla ait Sicillerin keşif sırrını da gizlemektedir. Roman bir ailenin hayat gerçekleriyle uğraşmaktadır, kaynak olarak hem canlı hatıralar hem de tarihsel gerçeklerdir ki, bunlar hatıraların hayal mahsulü olamamasını önlemektedir, gerçekler çerçevesinde kalmasını sağlamaktadır. Roman mı, tarihsel roman özelliği mi ağır basıyor konusuna gelince burada tarihi hakikatleri içeren tarihsel roman özelliği ağır basmaktadır.
(Sabah)
Kitapla ilgili detaylar
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında önemli bir dönemini geçirdiği Manastır ve Makedonya başta olmak Balkanlar’daki Osmanlı döneminin tarihsel izlerini taşıyan sicil kayıtları konusunu Kül Kalesi adıyla romanlaştıran Luan Starova, “Balkan Destanı” adını verdiği proje kapsamında şimdi de Ali Fethi Okyar ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Manastır ve Makedonya döneminin sırlarını açığa çıkarmayı amaçlıyor.
Türkiye’nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar’ın aynı adı taşıyan torunu Ali Fethi Okyar ile birlikte bu önemli çalışmayı başlatan Starova “Elimizde koskoca bir tarihi hafıza hazinesi vardır ve bunlar aydınlanmayı beklemektedir. İşte benim ve torun Ali Fethi Okyar ile yakın çalışma arkadaşlarımın bir projesi var ki bu mutlaka aydınlanmalı ve de yayınlanmalıdır” dedi.
BALKAN DESTANI VE MUSTAFA KEMAL
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan dördüncü romanı olan ve Türkiye’nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar’ın kuzeni olan Babası Arif Ahmet Starova’nın yaşamını anlattığı Kül Kalesi-Siciller başlıklı romanı dolayısıyla görüşlerini ANKA’ya açıklayan yazar Luan Starova, şunları söyledi: “Benim için önemli olan şey Osmanlının kalıntılarından önemli şahsiyetler ortaya çıktığını ve de yüceldiğini keşfetmek ve de onları aydınlatmaktır. Bunlar büyük siyasi, kültürel ve medeniyet birikimiyle kendi milli devletlerine ve de milletlerine başarılı hizmetler verdiler. Bu konuda sadece babam örnek değil, çok sayıda kişi ve şahsiyetler vardır. Bu proje Ali Fethi Okyar ve Atatürk’ün Makedonya dönemi günleri ve de tarihi olacaktır. Bu iki değerli şahsiyetin Manastır Askeri İdadiyesinden başlayarak, Sofya Elçiliğindeki günleri ve de çağdaş Türk devletini kurma faaliyetlerini içeren Balkan Destanı hafızasıdır. Ben bunların, dil ve edebiyatın fenomeni peşindeyim, hedefim bir tarih yapmak değil. Tarihi olayları gönül ve akıl çerçevesinde işlemek ve de onların peşinde olmaktır. Bu yolun peşinde olmak her şeye değerdir” dedi.
TÜRKİYE’ NİN BAĞIMSIZ ANAVATAN İÇİN DESTEĞİ UNUTULMAZ
Üsküp Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Fransız Edebiyatı profesörü olan, uzun bir diplomatik kariyeri bulunan ve son olarak Makedonya’nın Paris büyükelçisi olarak da görev yapan yazar Luan Starova, “Bu roman dolayısıyla Türk kamuoyuna iletecek özel bir mesajınız var mı?” yönündeki soruya şu yanıtı verdi: “Çok memnunum ki, babamın hakikatleri edebiyat ve eserler köprüsü sayesinde İstanbul’a ve Türkiye’ye döndü. Türkiye okuyucusunun bu konudaki ilgisi benim de keşfedilmemiş Balkan-Osmanlı medeniyeti konusuna eğilmemi teşvik etmektedir. Türkiye ve Türk halkı son dönemde göz kamaştırıcı bir şekilde dünyaya değerler katmaktadır ve en büyük katkıyı sunmaktadır. Özellikle muhteşem kültürel ve medeniyet turizmi ile bunu en güzel bir şekilde sağlamaktadır. Anavatanlarım Makedonya ve Arnavutluk’a her çeşit kültürel, teknolojik ve bağımsızlığını sağlayan değerler konusunda yaptığı katkıları asla unutamayız, bunlar için minnettarız. Özellikle tarihi dönüm noktası bağımsızlıkları döneminde yaptığı karşılıksız yardımı asla unutamayız.”
SİCİLLER BALKANLAR’DAKİ OSMANLIYI ANLAMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNE
Sicillerle ilgili olarak romanda yer verilmeyen ancak tarihsel olarak bilinmesinde yarar olan önemli bir bilgi elde mevcut mudur sorumuza ise Yazarın karşılığı şöyle oldu: “Manastır Sicilleri 16-19. yüzyılı içeren yüz binlerce belgeyi ve yazıyı içeren hacimli bir hazinedir. Bunlar elyazması yazılardır. Babam bunların içine dalarak sonuna kadar bunlarla uğraştı, bunlara sadık kaldı. Çok titiz bir şekilde o muhteşem Osmanlıcasıyla inceliyordu. Bu siciller savaşlar, yangınlar, her çeşit tabii felaket geçirerek ve bütün bunları aşarak bugünlere taşındı. Bunlar Manastır’daki bir Vakıfta yer alıyordu. Komünist dönemimde bu vakfa el koyularak sicilleri yok etmek istediler. İşte bu durumda babamın olağanüstü gayretleri ve ilahi yardım ile bunlar kurtarıldı, babamın ve de ailemin hayatı da bu siciller sayesinde kurtuldu, bugüne taşındı çok şükür. Balkanlar’daki herkes kendi tarihini yazma yarışında iken, herkes diğerinin varlığını gizlemeye ve tarihini hiçe saymaya çalışırken bu siciller bütün bu önyargı, yanlış adımların ve tutumların ortadan kalkması için aydınlatıcı bir aynadır. Bunlara bu şekilde bakılmalıdır bence.”
ALİ FETHİ OKYAR’IN ÇEVRESİNDE
Yazar romanda ana karakter olan Babası ile Ali Fethi Okyar arasındaki akrabalık ilişkisi konusunda ise şu bilgileri paylaştı: “Ali Fethi Okyar Babamın Annesi Hazbiye hanımın ilk kuzeniydi, amcasının oğluydu yani. Hazbiye Hanım Resneli Niyazi Beyin akrabası, Ohri gölünün Pogradec şehrinden dedem Ahmed Sul-Starova ile evliydi. Hazbiye hanımın babası o zamanın Manastır valisinin kızıydı. Babaannemin anavatanı Türkiye idi, Türkçe ise babamın anadiliydi, ki bu dil sayesinde İstanbul’da Hukuk Fakültesini bitirdi, avukat oldu. Tahsil dönemini genelde Malta sürgünü dönüşü Atatürk döneminde önemli görevler alan dayısı Ali Fethi Bey’in yanında geçirdi. Babam hiçbir zaman o çevreden uzak kalmadı, günlerini onlarla geçirdi. Ellili yıllarda Ali Fethi Bey’in oğlu Osman Okyar Makedonya’ya geldi, kendisiyle yirmi yıldan fazla Fransızca dili sayesinde yazıştık irtibatımızı koparmadık. Osman Okyar, babasının emaneti olan yeğeni babam Arif Ahmet Starova’yı keşfetmeye ve daha ayrıntılı tanımaya çalışıyordu.”
BALKANLARDA OSMANLI İZLERİ YOK OLMASIN
Babamın en büyük arzusu eski Türkçeyi, Osmanlıcayı öğrenmemdi. Bunun sayesinde bu Sicillere devam etmemi istedi. Ancak bazen kader insanı başka yerlere götürüyor istediğinin ötesinde. İşte bu arzuyu ve ideali tamamlamak için edebiyat ve dil sayesinde babamın sicillerdeki hafızasını keşfetmeye ve aydınlatmaya çalışıyorum” diyen Luan Starova Balkanlar’da Osmanlı izlerine ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Bütün kültürel ve ilgi alanımı babamın ve ailemin kodlarında aramaya tahsis ettim, onların özellikle Türk ve Osmanlı kodlarını keşfetmeye çalışıyorum. Osmanlının yıkılışıyla, bu yıkılışın kalıntılarından yeni Balkan tarihini çizen ve oluşturan güçlü şahsiyetler ortaya çıktı. Büyük filozof Edgar Moren benim ikinci romanım olan Keçiler Dönemi için yazdığında şunları söylemişti: “büyük bir tezat olurdu eğer denseydi ki Osmanlı İmparatorluğu 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla verilen azınlıklar hakları sayesinde parçalanmaya başladı. Maalesef bu devrimler büyük emperyalist güçlerin Osmanlıyı parçalamasından sonra geldi”. Osman Okyar babasının düşüncelerini bana anlatıyordu, ona göre: “1919-1920 yılındaki büyük batılı devletlerin Fransa ve İngiltere’nin kazanmasıyla Balkanlarda Osmanlı artık geçmiş bir tarih olma mahkumiyetiyle baş başa kalmış. Ancak onun kültürel ve medeniyet izleri Balkanlar’da ilelebet kalacaktır. Onları yaşayan bütün Balkan kültür, medeniyet ve halklarında ortak izler olarak görebilirsiniz.” Bu sözler Ali Fethi Okyar’ın engin vizyonunun ürünüdür.”
MANASTIR SİCİLLERİ MAALESEF AYDINLATILAMADI
Küller Kalesi-Siciller romanı konusundaki görüşlerini ifade eden Starova, romanın yüzü ve çehresinin siciller olduğunu belirterek şunları söyledi: “20 yüzyılda moda olan Osmanlı ve Türklük karşıtlarının bütün anti propagandalarına rağmen ve de onları gizleme ve hiçe sayma gayretleri ve yok etmelerine rağmen, bütün bunlar var olan bir dönemin en büyük kanıtları ve belgeleridir. Bu Balkan katliamından çok şükür Manastır Sicilleri babamın keşfi ve onlar üzerinde çalışarak hayatını idame ettirmesi sayesinde kurtuldu ve böylece bir dönem aydınlanmaya çalışıldı. Babamın hayatı siciller kitaplarıydı, maalesef bunlar sonuna kadar açılamadı, yaprakları aralanamadı. İşte bu romanda trajik bir şekilde konu edilen hususlardan biri de Sicillerin babamın elinden alınıp keşfinin engellenmesidir. Maalesef bunlar bir dönemin en büyük kâşifleri olmasına rağmen.”
ATATÜRK BABAMA TÜRKİYE’DE KAL DEDİ
“Romanda ailenizin büyük sırrı diye sözü edilen Babanızın Büyük Ada’da Mustafa Kemal ile karşılaşması gerçek mi kurgu mu” sorusunu Starova şu açıklamayla yanıtladı: “Babam tahsil dönemini genelde dayısı Ali Fethi Okyar beyin yanında geçiriyordu. Bu görüşmeleri genelde İstanbul’da Büyük Ada’da olurdu. Ancak komünist baskısından dolayı bunları genelde bizlerden gizlerdi, bu konuların gündemde tutulmasından kaçınırdı. Genelde bizim aile hafızamızda Atatürk ile buluşması büyük bir zenginlik ve önemli bir şeref anıydı. O konuşmada Atatürk babama Türkiye’de kalıp ona yardımcı olmasını istemiştir ve babama şunu demiştir: “Türkiye’nin senin gibi okumuş insanlara ihtiyacı vardır”. Babamın Atatürk ile buluşmasını Fethi Bey’in hanımı galiba bizlere büyük adada bunu doğruladı. Bu olay, romanda romansal bir kurgu değil tarihi bir gerçektir.”
TARİHSEL GERÇEĞİ İÇEREN TARİHİ BİR ROMAN
Kül Kalesi romanının yaşanmış gerçekliğe yakınlık itibariyle ne kadar roman, ne kadar tarihsel roman kategorisinde sayılabileceği konusunda Starova’nın yaklaşımı şöyle oldu “ Kül Kalesi romanı, tarih sürecinde insan varlığının mutlak tecrübesi peşindedir. Bu roman bana ait romanları içeren büyük projemin bir parçasıdır. Bu projenin 10 romanı Arnavutça ve Makedonca olmak üzere çıkmış durumdadır. Bu 10 romanın dördü Yapı Kredi yayınları tarafından Türkiye’de Babamın Kitapları, Keçiler Dönemi, Kül kalesi ve Tanrıtanımazlık Müzesi başlıkları altında basıldı. Roman tarzı projemin genel ismi Balkan Destanı’dır. Balkan Destanı projem Türkiye’de olduğu gibi, Amerika, Fransa, Almanya, İtalya ve diğer dünya devletleri ve dillerine açık olan bir projedir, bütün bu devlet ve dillerde yayınlanmış durumdadır. Biz Balkanlılar için Çhurcill’in söylediği gibi: “Balkanlılar kullandığından fazla tarih oluşturmaktadırlar” Bendeniz yazar olarak Müslüman bir Arnavut ailesinin 20. yüzyılının son geçen yüz yılını konu edinmeye çalışıyorum. Bu romanlar destanımın yüz yılın ellisi yazarın babası ve ailesine aittir, diğer yarısı ise yazarın kendi hayat tarihçesini içermektedir. Bunların kaynağı babama ait tevarrus ettiğim canlı ve mistik kütüphanesidir. Bunlar kaybolan balkan zamanını içermektedir, aynı şekilde 16-19 yüzyıla ait Sicillerin keşif sırrını da gizlemektedir. Roman bir ailenin hayat gerçekleriyle uğraşmaktadır, kaynak olarak hem canlı hatıralar hem de tarihsel gerçeklerdir ki, bunlar hatıraların hayal mahsulü olamamasını önlemektedir, gerçekler çerçevesinde kalmasını sağlamaktadır. Roman mı, tarihsel roman özelliği mi ağır basıyor konusuna gelince burada tarihi hakikatleri içeren tarihsel roman özelliği ağır basmaktadır.
(Sabah)
Kitapla ilgili detaylar